deprem

 İstanbul'da 23 Nisan 2025 de merkezi Silivri olan 6,2 siddetinde deprem oldu. 

Tam da bayram sabahı, neyse ki tüm aileler bir arada, çoluk çocuk ana-baba evde iken yakalanıldı depreme.

Çok şükür ki can kaybı da olmadı. Sallandık, korktuk, dışarılarda durduk. 

TV'lerde koca koca profösörler farklı fikirlerini açıkladılar. Hangisine inanmak isterseniz durum o. Fal gibi. 

Parklar ,bahçeler doldu taştı, hava da serindi aslında, ısıtmayan bir İstanbul güneşi hakimdi sokaklara.

Toplanma alanlarının olmadığını, olanların yüksek ,beton binalar arasında sıkışmış olduğunu gördük, hatırladık, şikayet ettik .İstanbul nüfusu aşmış, taşmış ,o da belli oldu. Yeterli ve planlı dönüşülemiyor ,iş kadere kalmış o da anlaşıldı.

Öyle işte, bu depremde böyle gelmiş geçmiş olsun..



23 Nisan

  23 Nisan 1920  Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu tarihtir . 23 Nisan1924  yılında Bayram olarak kutlanmasına karar verilen bu tarihi,  Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk  1929 yılında çocuklara armağan etmiştir. O tarihten bu yana 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak tüm yurdumuzda kutlanmaktadır. Eksik oldu 'coşkuyla' kutlanmaktadır. Bu haber merkezlerinin bayramlar için kullandığı  klişe cümle ''Tüm yurtta ve yurtdışı temsilciliklerde coşkuyla kutlanmaktadır.''

Bir zamanlar gerçekten coşkuyla kutladığımız 23 Nisan çocuk bayramlarımız vardı. Günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı, kıyafetler dikilir, halk oyunları, danslar çalışılırdı. Sınıflarımızı, bayraklar, dilimiz dönmediğinden 'gramofon' dediğimiz , krapon kağıtlarından yapılan süsler, yaptığımız resim ve yazılarla süslerdik. Bir coşku ve neşe ile dolardı çocuk kalplerimiz. Şiirler ezberlerdik. Çocuk şarkıları söylerdik. Şehirlerin statlarında resmi geçitler düzenlenir, okul bahçelerinde törenler yapardık. 1979 yılında TRT'de  23 Nisan Çocuk Şenlikleri düzenlemeye başladı. Yurtdışından gelen çocukları Türk öğrenciler evlerinde aileleri ile birlikte konuk ederdi. Bu çocuk şenlikleri hala var sanırım ama  eski önem ve bilinirliği yok. Neyin eski hali var ki .Olması da gerekmeyebilir. Ama bunlar milli bayramlarımız , gerçek anlamda çoşku, neşe , sevinçle kutlanmalı. Çocuklar eğlenmeli, bayramın hakkını vermeli. Herşeye rağmen; 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ,dünün ve bu günün çocuklarına, hepimize kutlu, mutlu olsun.



Kanal İstanbul yine gündeme geldi..


 İstanbul'a bina dikmekten , olan binaları iki katı yüksekliğe çıkarmaktan bıkmadılar(Bunu parti ayırt etmeksizin söylüyorum.) Artık şehrin içi tıka basa bina dolunca, hazır Başkan'da içerdeyken, Sazlıdere mevkiinde yirmi dört bin konutluk bir alan imara açılmış. Aynı zamanda Sazlıdere mevkiinde inşaa edilecek köprünün temelleride atılmış. Kanalın üzerinde yeni yollar planlanıyor, maliyetler çıkartılıyor, 2026 'da bitirilmesi planlanıyormuş. İBB'nin açtığı davalarla iptal edilen imar planlarının yerine ,Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından yeni imar planları onaylanmış. 
Bu nasıl 'çevre' ,'şehir' ve 'iklim' bakanlığı. İsmindeki kelimeler ,insan yaşamı için önemli kelimeler, öyle değil mi. Bakalım mı Bakanlık isminin içerdiği kelimelere;
Çevre; Bakanlığın doğayı, eko sistemleri, hava-su-toprak kalitesini koruma görevini belirlemek için konulmuş.
Şehircilik; 99 depreminden sonra kentsel dönüşüm, yeni imar planları, yeni konut yapımları  gibi konular öne çıkınca Bayındırlık ve İskan Bakanlığı gibi kurumlar kapatılıp, şehircilik işleri çevre bakanlığına eklenmiş. Böylece hem çevreyi hem şehirleri birlikte düşünüp ,planlarız demişler.

İklim Değişikliği; Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladıktan sonra 2021 yılında bakanlığa bir de 'iklim değişikliği' ismi eklenmiş. Malum iklim değişikliği konuları dünya çapında gündemde olan konu ve bu da bizde varız demek için eklenmiş ,anlaşma gereği konmuş bir ek isim .

Evet umarım her şey bu kelimelerde hedeflendiği gibi düşünülüp yapılıyordur.. Başka ne diyelim ki.

Bizi İstanbul'da betona boğdular, şimdide çevreyi tarım alanlarını aynı şekilde şantiyeye çeviriyorlar, mı diyelim. 
Bu arada oylarımızla seçilen Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu bir aydır hapiste tutuluyor.
Çok çabuk unutup, her şeyi normalleştiriyoruz. 
Unutmayalım..


sağlık olsun..


 Dün ve bugünüm hastanede geçti. Annemin yaş sarı nokta hastalığı tedavisi artık son aşamada. Gözü ile ilgili son operasyona da sağlıkla girip çıktı. Aralık ayındaki ilk ameliyat dört saat sürmüştü, bu kez iki saatte bitti çok şükür. Göz içinden çıkardıkları silikonun yerine bu kez gaz konulmuş, o da kendiliğinden zamanla dağılacak ve görüş açılacakmış. Ayrıntılı, dikkat ve uzmanlık isteyen ameliyatlar.  Bu ameliyatlardan sonra en sıkıntılı olay üç dört gün yüz üstü yatmak mecburiyeti. Geçen bu yüz üstü yatma on on beş gün kadar devam etmişti ki alışık olmayınca ne kadar zor olduğu tahmin edilemiyor. Bu kez üç günlük bir dikkatli uyuma süresi var. Artık alıştı ,zorlanmayacak. 
Fotoğraf, hastane kafeteryasından, annemim ameliyattan çıkmasını beklerken çektim.Tam karşımda Atatürk'ün güzel bir fotoğrafı var. Sabah ve öğlen çok kalabalık olan kantin , akşam saati yaklaştıkça tenhalaşmış. Makine kahvesi, tam acı kahve, yavan tadı var....



Başıboş Köpekler Sorunu.



 Bu sabah sokakta bir kıyamet, bir gürültü, havlama sesleri. Pencereden baktım. Ondan fazla köpek vardı. İçlerinde yavrular da vardı. . Şaşkınlardı; etrafa ,yoldan geçen insanlara havlayıp duruyorlardı. Bizim buralarda dolaşan ,tanıdık iki sokak köpeği de bunlara havlıyor. Yeniler şaşkın caddeye çıkmaya , arabaların peşine koşmaya çalışıyor. Resimde tam çıkmadı ama ağaçların arkasında da varlar. Belli ki birileri bunları buraya bıraktı . Başka türlü olamaz, çünkü yoklardı. Olan köpekleri tanıyoruz artık:/  Dersaneye gelen giden çocuklar, kenardan kenardan hızlı hızlı yürüyor , bir tedirginlik oldu.  
Köpekler de esnafın dağıtması ile başka taraflara doğru gittiler. Sorun ertelenmiş oldu. Çoğu şehrin çözümsüz bir sorunu. Kontrolsüzce çoğalıyorlar .Tek köpekten korkmayabilirsiniz. Böyle bir köpek sürüsünün ortasında da kimse kalmak istemez sanırım.
Bu konu pek çok insanı, özellikle küçük çocukları üzücü , kahredici sonlara götürdü. Umarım bir çaresi bulunur bu başıboş köpek sürüleri konusunun, iktidar muhalefet inatlaşmasına dönmez. 
**
Bu yazımı yaklaşık bir ay önce yazmıştım. Yayınlamadım. Didişmek isteyenlerle uğraşmak istemedim. Bu konu çok ''hassas'' hale gelip ,sonu nerelere kadar uzatılıyor tahmin edersiniz. Sonra dün medyada yer alan Sevda Özkaya evladımızın haberini okudum. Allah rahmet eylesin, ailesine sabırlar diliyorum canı gönülden. Bunun yazmak bile çok acı. İşte böyle köpeklerden kaçarken kendini yola atmış:( Yüreğim yandı.  X'de çok fazla ''TT'' olamamış, ulusal medya haberlerinde toplanan köpekler kadar bile haber değeri olmamış. O üniversitede gençler eylem  yapmışlar ama aynı sorun devam ediyormuş. Bunun gibi pek çok can kaybı oldu. Gençlerimizi , çocuklarımızı bu kadar zebil ziyan ettiğimiz başka bir dönem yaşamadık her halde. Çocuklar artık her konuda, büyüklerden ümidini kesmiş kendi sorunları ile kendileri baş etmeye çalışıyor, ne kadar başarılı olurlarsa artık. 
Sadece bu konuda değil ,eğitimde, sağlıkta yaşamın içinde, biz yetişkinler olarak çocuklarımıza ne bırakıyoruz, onlara ne kadar değer veriyoruz, ne yapıyoruz. Biz susuyoruz.Onlar içlerinden çığlık atıyorlar. 

ıspanaklı börek

Pazar sabahı ıspanaklı börekle daha mutlu. Hamur işlerini çok severim, daha çok tuzlu türlerini. Artık ıspanak mevsimi sona eriyor , finali börekle kapatalım ,dedim. Tarif instagramdan. Temizlenip, yıkanmış, (iyice yıkanmış) ıspanakları çiğden kullanacağız. İçine doğrayacağımız bir adet soğan da çiğden olacak, iki adette yumurta kıracağız, tuz, şeker ve karabiber. Aslında bunlar benimde ıspanaklı börek yaparken kullandığım malzemelerle birebir örtüşüyor. Lakin anneannemden öğrendiğim; ıspanaklar tuz ve şekerle iyice oğulur ve kavrulmuş, pembeleşip iyice yumuşamış soğanla harmanlanır. Börek içine bu şekilde konulur. Bu tarifte hepsi çiğden ve ilave olarak nane ve maydanoz konulmuş. Lakin işte börek pişince o soğanlar içinde biraz hırt hırt kaldı ve nane tadı ıspanak tadının bastırdı. Bence benim ıspanak börek içi tarifin daha lezzetli oluyordu. Ama arada yeni tarifler denemek faydalı tabi.
İki yufka ile yapılan bu börek için  kelepçeli kalıp kullandım, yufka arası sos yine iki yumurta, yarım çay bardağı zeytinyağ ve sütten ibaret. Yufkaların en üzerine sos değil sadece hafif yağ gezdiriliyor ki çıtır çıtır olsun, biraz da çörekotu. Her tuzluya yakıştığı söylenebilir çörekotunun. Başka faydaları da var hatta yağı bile ''moda'' oldu. Malum her şeyin olduğu gibi gıdalarında dönemi, trendi, modası var. Çörekotu tabii ki çok eskilerden beri şifa niyetine kullanılan bitkilerden. Yemeklerde hazmı ve sindirimi kolaylaştırdığı bilinir.Soğuk sıkım ve iyi kalitelisini, orjinalini bulabilirseniz çörekotu yağı da pek çok derde deva. Ben genel olarak hem tadını, hem kokusunu yiyeceklerde çok severim. Kahvaltıda mutlaka yediklerime serpiştiririm.
Evet böreğimiz pişti, tarifte dediği gibi üzeri çıtır ,içi yumuşaçık, lezzetli. 
Çay da demlenirse pazar kahvaltısı tamamdır.
Ağzınızın tadı bol olsun..
Güzel bir pazar günü dilerim..
 

Kadın Kafası

 Nisan ayı olmasına rağmen buzz gibi bir İstanbul akşamında ,yine güzel bir tiyatro buluşması yaptık.Bu kış epey oyun seyrettik. Sinemalar seyirci bulamazken tiyatro oyunları izleyicisi kalabalık. Güldürürken düşündüren oyunları tercih ettiğimiz doğrudur. Hayat yeterince boğucu bu günlerde, sıkıcı bir şeyler izleyip daha da can sıkmanın alemi yok, diye düşünüyorum. 

Kadın Kafası tiyatro oyunu, Aylin, Betül, Sevil ve Beyza'nın bir akşam buluşma ortamlarında geçiyor.  Her biri erkeklerden yanı ayrı ayrı konularla dertli geçmişlere sahip bu dört kadın ,birbirleri ile hem dertleşiyor hem de teselli buluyorlar. Hayatlarındaki erkekler hem benzeşiyor hem de farklı sorunlar yaratıyor onlara. Sonunda gücü birbirlerinde , dostluklarında buluyorlar. 
Neşeli, düşündüren, çoğu konuda kendimizi görebildiğimiz dört ayrı hikaye, bir oyun. 
Yazan/Yöneten; İrfan Kangı

Oyuncular; Alara Bozbey, Bengi Öztürk, Billur Yazgan, Gümeç Alpay Aslan
2 perde...

2 nisan

 Bir ramazan bayramını daha bitirip, nisan ayına da girdik hatta ilk hafta sonu geldi bile. Salı üçüncü günü olan bayram, yöneticilerin lütfu üzerine ilk kez ,üç iş günü de dahil edilerek dokuz güne çıkarıldı. Tabi bundan yararlananlar sadece memur kesimi. Onun da bir kısmı. Ama öyle bir lanse ediliyor ki sanki dokuz gün memlekette işlerin kapısına kilit vurulacak. Bu bir idari izin. ben çalıştığım zamanlarda da uygulanırdı ama sadece arife yarım gün , hadi bilemedin bir gün bayramla birleşirdi. Onda da olay çıkardı, kim bu idari izni kullanacak, memlekette ailesi olanlar hemen atlardı biz gidelim diye ya da biraz üst kademeler kullanırdı. Neyse ki o günler tatil ilan edildiğinden çoğu insan tamamen kapalıyız diye gelmez, işler sakin ,rahat geçerdi. Bu gün sadece kızımın işyeri , küçük bir işletme olduğundan patron da tatile gidip 'sizlerde gelmeyin ,izin yapın, yıllıktan da düşmeyeceğiz' dediği için kapalı. Diğer çoğu yer çalışıyor. Bayram sakin ,neşesiz geçti. Küçüklerin ziyareti, büyüklere ziyaret. İlgimi çeken bu bayram sitenin çocukları kapı kapı şeker için dolaşmadılar, şaşırdım. Onlar da boykottaydı sanırım:)

Ama bugün 2 Nisan alışveriş boykotu var. Ne derece uygulanacak bilemiyorum. Şimdi başkaları koştur koştur gidip sıraya girerler bir şeyler almak, boykotu kırmak için. Gerçi bir kısım vatandaş hep mecburi boykotto:( Ne kadar para alıyor da ne kadar alışveriş yapıyor acaba? Pazarda bile tane ile alışveriş yapılır oldu. Bizim pazarın girişi artık bit pazarı gibi, herkes bir tezgah açmış, ikinci el eşya satıyor, oralardan alanlar var eksiğini gediğini. Bu kadar gelir farkı olan bir dönem yaşamamıştık,bir taraf şaşalı bir yaşam sürüyor, bir taraf üç kuruşa geçim derdinde, kasabın ,manavın yolunu unutmuş. Garip bir şekilde de sakin,sesi çıkmıyor. Sokağa dökülen insanlar onlara göre bir nebze daha iyi gelir düzeyinde, hem onların hakkını hem de adalet ,hukuk ve hak arayışında . Özellikle genç insanları kutluyorum bu derece olana bitene sessiz kalmadıkları için. Ne yazık ki çoğu genç içerden çıkamadı yüzlercesi hala sebepsiz yere, gözdağı vermek için içeri atıldı ve ne zaman çıkacaklar belli değil. Vallahi içim sıkılıyor, bu konudan çıkamıyorum, böyle sıkılınca yazamıyorum, böyle sanki pandemide eve hapsolunduğumuz zamanlar gibi daralıyorum. Empati duygum fazladır, böyle zamanlarda bu huyumdan kurtulmak istiyorum, olmuyor. 

Şöyle bir dışarı çıktım, evladın montunun üzerine bir martı ''şansını'' bırakmış. Meret kireç gibi çıkmıyor da. Yakında bu martılar yüzünden şemsiye ile gezeceğiz. Kurutemizlemeciye götüreyim hem de şu soğuk nisan ikisinde bir dolaşayım dedim, kurutemizleme kapalı, bir iki dükkan kapalı ama onun dışında öyle alışveriş edilmiyormuş gibi gelmedi bana. Pek geçerli bir boykot olmamış ,sanki. Bunu vatandaş değil bence esnaf dükkan kapatarak yapacaktı. Ama işte herkes ekmeğinin peşinde, üç kuruşa mahkum olduğu için onu da kaybetmeyeyim , diyor. 

Bir de sabah kalktık ki Volkan Konak , ani bir kalp krizi ile sahne de ölmüş. Bankada çalıştığım dönemde bizim buralarda bir mekanda bazı geceler sahne alıyordu. Bir işi için de bankaya gelmişti. O vesile ile tanışmışlığım vardı. Allah rahmet eylesin, ne çok seveni varmış. Güzel sesi ,şarkıları, duruşu ile hep aramızda olacak, güzellikle anılacak ,insanlara gülümseme bırakacak. Bu da herkese nasip olmaz.