deprem

 İstanbul'da 23 Nisan 2025 de merkezi Silivri olan 6,2 siddetinde deprem oldu. 

Tam da bayram sabahı, neyse ki tüm aileler bir arada, çoluk çocuk ana-baba evde iken yakalanıldı depreme.

Çok şükür ki can kaybı da olmadı. Sallandık, korktuk, dışarılarda durduk. 

TV'lerde koca koca profösörler farklı fikirlerini açıkladılar. Hangisine inanmak isterseniz durum o. Fal gibi. 

Parklar ,bahçeler doldu taştı, hava da serindi aslında, ısıtmayan bir İstanbul güneşi hakimdi sokaklara.

Toplanma alanlarının olmadığını, olanların yüksek ,beton binalar arasında sıkışmış olduğunu gördük, hatırladık, şikayet ettik .İstanbul nüfusu aşmış, taşmış ,o da belli oldu. Yeterli ve planlı dönüşülemiyor ,iş kadere kalmış o da anlaşıldı.

Öyle işte, bu depremde böyle gelmiş geçmiş olsun..



23 Nisan

  23 Nisan 1920  Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu tarihtir . 23 Nisan1924  yılında Bayram olarak kutlanmasına karar verilen bu tarihi,  Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk  1929 yılında çocuklara armağan etmiştir. O tarihten bu yana 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak tüm yurdumuzda kutlanmaktadır. Eksik oldu 'coşkuyla' kutlanmaktadır. Bu haber merkezlerinin bayramlar için kullandığı  klişe cümle ''Tüm yurtta ve yurtdışı temsilciliklerde coşkuyla kutlanmaktadır.''

Bir zamanlar gerçekten coşkuyla kutladığımız 23 Nisan çocuk bayramlarımız vardı. Günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı, kıyafetler dikilir, halk oyunları, danslar çalışılırdı. Sınıflarımızı, bayraklar, dilimiz dönmediğinden 'gramofon' dediğimiz , krapon kağıtlarından yapılan süsler, yaptığımız resim ve yazılarla süslerdik. Bir coşku ve neşe ile dolardı çocuk kalplerimiz. Şiirler ezberlerdik. Çocuk şarkıları söylerdik. Şehirlerin statlarında resmi geçitler düzenlenir, okul bahçelerinde törenler yapardık. 1979 yılında TRT'de  23 Nisan Çocuk Şenlikleri düzenlemeye başladı. Yurtdışından gelen çocukları Türk öğrenciler evlerinde aileleri ile birlikte konuk ederdi. Bu çocuk şenlikleri hala var sanırım ama  eski önem ve bilinirliği yok. Neyin eski hali var ki .Olması da gerekmeyebilir. Ama bunlar milli bayramlarımız , gerçek anlamda çoşku, neşe , sevinçle kutlanmalı. Çocuklar eğlenmeli, bayramın hakkını vermeli. Herşeye rağmen; 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ,dünün ve bu günün çocuklarına, hepimize kutlu, mutlu olsun.



Kanal İstanbul yine gündeme geldi..


 İstanbul'a bina dikmekten , olan binaları iki katı yüksekliğe çıkarmaktan bıkmadılar(Bunu parti ayırt etmeksizin söylüyorum.) Artık şehrin içi tıka basa bina dolunca, hazır Başkan'da içerdeyken, Sazlıdere mevkiinde yirmi dört bin konutluk bir alan imara açılmış. Aynı zamanda Sazlıdere mevkiinde inşaa edilecek köprünün temelleride atılmış. Kanalın üzerinde yeni yollar planlanıyor, maliyetler çıkartılıyor, 2026 'da bitirilmesi planlanıyormuş. İBB'nin açtığı davalarla iptal edilen imar planlarının yerine ,Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından yeni imar planları onaylanmış. 
Bu nasıl 'çevre' ,'şehir' ve 'iklim' bakanlığı. İsmindeki kelimeler ,insan yaşamı için önemli kelimeler, öyle değil mi. Bakalım mı Bakanlık isminin içerdiği kelimelere;
Çevre; Bakanlığın doğayı, eko sistemleri, hava-su-toprak kalitesini koruma görevini belirlemek için konulmuş.
Şehircilik; 99 depreminden sonra kentsel dönüşüm, yeni imar planları, yeni konut yapımları  gibi konular öne çıkınca Bayındırlık ve İskan Bakanlığı gibi kurumlar kapatılıp, şehircilik işleri çevre bakanlığına eklenmiş. Böylece hem çevreyi hem şehirleri birlikte düşünüp ,planlarız demişler.

İklim Değişikliği; Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladıktan sonra 2021 yılında bakanlığa bir de 'iklim değişikliği' ismi eklenmiş. Malum iklim değişikliği konuları dünya çapında gündemde olan konu ve bu da bizde varız demek için eklenmiş ,anlaşma gereği konmuş bir ek isim .

Evet umarım her şey bu kelimelerde hedeflendiği gibi düşünülüp yapılıyordur.. Başka ne diyelim ki.

Bizi İstanbul'da betona boğdular, şimdide çevreyi tarım alanlarını aynı şekilde şantiyeye çeviriyorlar, mı diyelim. 
Bu arada oylarımızla seçilen Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu bir aydır hapiste tutuluyor.
Çok çabuk unutup, her şeyi normalleştiriyoruz. 
Unutmayalım..


sağlık olsun..


 Dün ve bugünüm hastanede geçti. Annemin yaş sarı nokta hastalığı tedavisi artık son aşamada. Gözü ile ilgili son operasyona da sağlıkla girip çıktı. Aralık ayındaki ilk ameliyat dört saat sürmüştü, bu kez iki saatte bitti çok şükür. Göz içinden çıkardıkları silikonun yerine bu kez gaz konulmuş, o da kendiliğinden zamanla dağılacak ve görüş açılacakmış. Ayrıntılı, dikkat ve uzmanlık isteyen ameliyatlar.  Bu ameliyatlardan sonra en sıkıntılı olay üç dört gün yüz üstü yatmak mecburiyeti. Geçen bu yüz üstü yatma on on beş gün kadar devam etmişti ki alışık olmayınca ne kadar zor olduğu tahmin edilemiyor. Bu kez üç günlük bir dikkatli uyuma süresi var. Artık alıştı ,zorlanmayacak. 
Fotoğraf, hastane kafeteryasından, annemim ameliyattan çıkmasını beklerken çektim.Tam karşımda Atatürk'ün güzel bir fotoğrafı var. Sabah ve öğlen çok kalabalık olan kantin , akşam saati yaklaştıkça tenhalaşmış. Makine kahvesi, tam acı kahve, yavan tadı var....



Başıboş Köpekler Sorunu.



 Bu sabah sokakta bir kıyamet, bir gürültü, havlama sesleri. Pencereden baktım. Ondan fazla köpek vardı. İçlerinde yavrular da vardı. . Şaşkınlardı; etrafa ,yoldan geçen insanlara havlayıp duruyorlardı. Bizim buralarda dolaşan ,tanıdık iki sokak köpeği de bunlara havlıyor. Yeniler şaşkın caddeye çıkmaya , arabaların peşine koşmaya çalışıyor. Resimde tam çıkmadı ama ağaçların arkasında da varlar. Belli ki birileri bunları buraya bıraktı . Başka türlü olamaz, çünkü yoklardı. Olan köpekleri tanıyoruz artık:/  Dersaneye gelen giden çocuklar, kenardan kenardan hızlı hızlı yürüyor , bir tedirginlik oldu.  
Köpekler de esnafın dağıtması ile başka taraflara doğru gittiler. Sorun ertelenmiş oldu. Çoğu şehrin çözümsüz bir sorunu. Kontrolsüzce çoğalıyorlar .Tek köpekten korkmayabilirsiniz. Böyle bir köpek sürüsünün ortasında da kimse kalmak istemez sanırım.
Bu konu pek çok insanı, özellikle küçük çocukları üzücü , kahredici sonlara götürdü. Umarım bir çaresi bulunur bu başıboş köpek sürüleri konusunun, iktidar muhalefet inatlaşmasına dönmez. 
**
Bu yazımı yaklaşık bir ay önce yazmıştım. Yayınlamadım. Didişmek isteyenlerle uğraşmak istemedim. Bu konu çok ''hassas'' hale gelip ,sonu nerelere kadar uzatılıyor tahmin edersiniz. Sonra dün medyada yer alan Sevda Özkaya evladımızın haberini okudum. Allah rahmet eylesin, ailesine sabırlar diliyorum canı gönülden. Bunun yazmak bile çok acı. İşte böyle köpeklerden kaçarken kendini yola atmış:( Yüreğim yandı.  X'de çok fazla ''TT'' olamamış, ulusal medya haberlerinde toplanan köpekler kadar bile haber değeri olmamış. O üniversitede gençler eylem  yapmışlar ama aynı sorun devam ediyormuş. Bunun gibi pek çok can kaybı oldu. Gençlerimizi , çocuklarımızı bu kadar zebil ziyan ettiğimiz başka bir dönem yaşamadık her halde. Çocuklar artık her konuda, büyüklerden ümidini kesmiş kendi sorunları ile kendileri baş etmeye çalışıyor, ne kadar başarılı olurlarsa artık. 
Sadece bu konuda değil ,eğitimde, sağlıkta yaşamın içinde, biz yetişkinler olarak çocuklarımıza ne bırakıyoruz, onlara ne kadar değer veriyoruz, ne yapıyoruz. Biz susuyoruz.Onlar içlerinden çığlık atıyorlar. 

ıspanaklı börek

Pazar sabahı ıspanaklı börekle daha mutlu. Hamur işlerini çok severim, daha çok tuzlu türlerini. Artık ıspanak mevsimi sona eriyor , finali börekle kapatalım ,dedim. Tarif instagramdan. Temizlenip, yıkanmış, (iyice yıkanmış) ıspanakları çiğden kullanacağız. İçine doğrayacağımız bir adet soğan da çiğden olacak, iki adette yumurta kıracağız, tuz, şeker ve karabiber. Aslında bunlar benimde ıspanaklı börek yaparken kullandığım malzemelerle birebir örtüşüyor. Lakin anneannemden öğrendiğim; ıspanaklar tuz ve şekerle iyice oğulur ve kavrulmuş, pembeleşip iyice yumuşamış soğanla harmanlanır. Börek içine bu şekilde konulur. Bu tarifte hepsi çiğden ve ilave olarak nane ve maydanoz konulmuş. Lakin işte börek pişince o soğanlar içinde biraz hırt hırt kaldı ve nane tadı ıspanak tadının bastırdı. Bence benim ıspanak börek içi tarifin daha lezzetli oluyordu. Ama arada yeni tarifler denemek faydalı tabi.
İki yufka ile yapılan bu börek için  kelepçeli kalıp kullandım, yufka arası sos yine iki yumurta, yarım çay bardağı zeytinyağ ve sütten ibaret. Yufkaların en üzerine sos değil sadece hafif yağ gezdiriliyor ki çıtır çıtır olsun, biraz da çörekotu. Her tuzluya yakıştığı söylenebilir çörekotunun. Başka faydaları da var hatta yağı bile ''moda'' oldu. Malum her şeyin olduğu gibi gıdalarında dönemi, trendi, modası var. Çörekotu tabii ki çok eskilerden beri şifa niyetine kullanılan bitkilerden. Yemeklerde hazmı ve sindirimi kolaylaştırdığı bilinir.Soğuk sıkım ve iyi kalitelisini, orjinalini bulabilirseniz çörekotu yağı da pek çok derde deva. Ben genel olarak hem tadını, hem kokusunu yiyeceklerde çok severim. Kahvaltıda mutlaka yediklerime serpiştiririm.
Evet böreğimiz pişti, tarifte dediği gibi üzeri çıtır ,içi yumuşaçık, lezzetli. 
Çay da demlenirse pazar kahvaltısı tamamdır.
Ağzınızın tadı bol olsun..
Güzel bir pazar günü dilerim..
 

Kadın Kafası

 Nisan ayı olmasına rağmen buzz gibi bir İstanbul akşamında ,yine güzel bir tiyatro buluşması yaptık.Bu kış epey oyun seyrettik. Sinemalar seyirci bulamazken tiyatro oyunları izleyicisi kalabalık. Güldürürken düşündüren oyunları tercih ettiğimiz doğrudur. Hayat yeterince boğucu bu günlerde, sıkıcı bir şeyler izleyip daha da can sıkmanın alemi yok, diye düşünüyorum. 

Kadın Kafası tiyatro oyunu, Aylin, Betül, Sevil ve Beyza'nın bir akşam buluşma ortamlarında geçiyor.  Her biri erkeklerden yanı ayrı ayrı konularla dertli geçmişlere sahip bu dört kadın ,birbirleri ile hem dertleşiyor hem de teselli buluyorlar. Hayatlarındaki erkekler hem benzeşiyor hem de farklı sorunlar yaratıyor onlara. Sonunda gücü birbirlerinde , dostluklarında buluyorlar. 
Neşeli, düşündüren, çoğu konuda kendimizi görebildiğimiz dört ayrı hikaye, bir oyun. 
Yazan/Yöneten; İrfan Kangı

Oyuncular; Alara Bozbey, Bengi Öztürk, Billur Yazgan, Gümeç Alpay Aslan
2 perde...

2 nisan

 Bir ramazan bayramını daha bitirip, nisan ayına da girdik hatta ilk hafta sonu geldi bile. Salı üçüncü günü olan bayram, yöneticilerin lütfu üzerine ilk kez ,üç iş günü de dahil edilerek dokuz güne çıkarıldı. Tabi bundan yararlananlar sadece memur kesimi. Onun da bir kısmı. Ama öyle bir lanse ediliyor ki sanki dokuz gün memlekette işlerin kapısına kilit vurulacak. Bu bir idari izin. ben çalıştığım zamanlarda da uygulanırdı ama sadece arife yarım gün , hadi bilemedin bir gün bayramla birleşirdi. Onda da olay çıkardı, kim bu idari izni kullanacak, memlekette ailesi olanlar hemen atlardı biz gidelim diye ya da biraz üst kademeler kullanırdı. Neyse ki o günler tatil ilan edildiğinden çoğu insan tamamen kapalıyız diye gelmez, işler sakin ,rahat geçerdi. Bu gün sadece kızımın işyeri , küçük bir işletme olduğundan patron da tatile gidip 'sizlerde gelmeyin ,izin yapın, yıllıktan da düşmeyeceğiz' dediği için kapalı. Diğer çoğu yer çalışıyor. Bayram sakin ,neşesiz geçti. Küçüklerin ziyareti, büyüklere ziyaret. İlgimi çeken bu bayram sitenin çocukları kapı kapı şeker için dolaşmadılar, şaşırdım. Onlar da boykottaydı sanırım:)

Ama bugün 2 Nisan alışveriş boykotu var. Ne derece uygulanacak bilemiyorum. Şimdi başkaları koştur koştur gidip sıraya girerler bir şeyler almak, boykotu kırmak için. Gerçi bir kısım vatandaş hep mecburi boykotto:( Ne kadar para alıyor da ne kadar alışveriş yapıyor acaba? Pazarda bile tane ile alışveriş yapılır oldu. Bizim pazarın girişi artık bit pazarı gibi, herkes bir tezgah açmış, ikinci el eşya satıyor, oralardan alanlar var eksiğini gediğini. Bu kadar gelir farkı olan bir dönem yaşamamıştık,bir taraf şaşalı bir yaşam sürüyor, bir taraf üç kuruşa geçim derdinde, kasabın ,manavın yolunu unutmuş. Garip bir şekilde de sakin,sesi çıkmıyor. Sokağa dökülen insanlar onlara göre bir nebze daha iyi gelir düzeyinde, hem onların hakkını hem de adalet ,hukuk ve hak arayışında . Özellikle genç insanları kutluyorum bu derece olana bitene sessiz kalmadıkları için. Ne yazık ki çoğu genç içerden çıkamadı yüzlercesi hala sebepsiz yere, gözdağı vermek için içeri atıldı ve ne zaman çıkacaklar belli değil. Vallahi içim sıkılıyor, bu konudan çıkamıyorum, böyle sıkılınca yazamıyorum, böyle sanki pandemide eve hapsolunduğumuz zamanlar gibi daralıyorum. Empati duygum fazladır, böyle zamanlarda bu huyumdan kurtulmak istiyorum, olmuyor. 

Şöyle bir dışarı çıktım, evladın montunun üzerine bir martı ''şansını'' bırakmış. Meret kireç gibi çıkmıyor da. Yakında bu martılar yüzünden şemsiye ile gezeceğiz. Kurutemizlemeciye götüreyim hem de şu soğuk nisan ikisinde bir dolaşayım dedim, kurutemizleme kapalı, bir iki dükkan kapalı ama onun dışında öyle alışveriş edilmiyormuş gibi gelmedi bana. Pek geçerli bir boykot olmamış ,sanki. Bunu vatandaş değil bence esnaf dükkan kapatarak yapacaktı. Ama işte herkes ekmeğinin peşinde, üç kuruşa mahkum olduğu için onu da kaybetmeyeyim , diyor. 

Bir de sabah kalktık ki Volkan Konak , ani bir kalp krizi ile sahne de ölmüş. Bankada çalıştığım dönemde bizim buralarda bir mekanda bazı geceler sahne alıyordu. Bir işi için de bankaya gelmişti. O vesile ile tanışmışlığım vardı. Allah rahmet eylesin, ne çok seveni varmış. Güzel sesi ,şarkıları, duruşu ile hep aramızda olacak, güzellikle anılacak ,insanlara gülümseme bırakacak. Bu da herkese nasip olmaz.




Pembe Pırlantalar

 

Geçtiğimiz akşam yeni bir oyun izledik, mahallenin tiyatro salonunda. Biletlerimizi çok önceden almıştık.Yer bulmak kolay olmuyor,biletler hemen tükeniyor. Michael Pertwee 'nin yazdığı Gencay Gürün tarafından çevrilen Pembe Pırlantalar isimli iki perdelik yaklaşık yüz yirmi dakika süren komedi oyun. 

Gerçekten uzun bir süredir bu kadar gülmemiştim, gözlerimden yaş geldi. Sadece ben değil tüm salon kahkahayla doldu. Sinan Çalışkanoğlu ve Ceyhun Fersoy ayrı bir komedi yeteneğiymiş. Sinan Çalışkanoğlu 2006 yılında meşhur çocuk dizisi Selena'da Hades rolü ile tanınmıştı. Pek çok dizi ve filmde oynayan oyuncu özellikle Güldür Güldür Show'da Çetin karakteri ile de bizleri eğlendirmeyi bilmişti.
Ceyhun Fersoy'da aynı şekilde bir çok oyunda, dizide, reklam ve sinemada oynamasına rağmen Seksenler dizisi ile tanınırlığı artmış bir oyuncu.
Serkan Üstüner'in yönettiği oyunda, iki kuyumcu ortaktan birinin yaptığı acemi çapkınlık macerası sonunda başına gelen olaylar, olaya polisin karışması /ki bu rolde Lemi Filozof çok başarılıydı, adeta bir Komiser Colombo 😎idi/ çalınan pırlantalar, yanlış anlamalar derken oyun akıcı bir şekilde devam edip 
herşey yoluna girecek şekilde bitti. 
İyi ki gitmişim dediğim  bir oyun ve gösteriydi.
Çok beğendik.

28 mart

 İçiçleri Bakanlığının açıklamasına göre 1876 (yazı ile: bin sekiz yüz yetmiş altı) kişi gözaltına alınmış. İnanılmaz, çoluk çocuk kadın erkek genç yaşlı, öğrenci,gazeteci,avukat,emekli kim varsa gözaltında. 'Herşey  güzel olacak Ekrem abi'  diyerek Her şey çok Güzel Olacak sloganına esin kaynağı olan Berkay Gezgin de tutuklananlar arasında. Henüz 22 yaşında genç bir delikanlı.Korku devleti olmamıza çok az kaldı. Protesto etmeye , yürümeye , slogan atmaya, zıplamaya hakkımız yok, gezide de görmüştük o zamanki çocuklar büyüdü şimdi onlara da aynı muameleyi yapıyorlar.

Gece Ekrem İmamoğlu'nu avukatını da gözaltına almışlar. Savunmasınlar da adam öyle içerde yatsın. Daha önce içeriye alınan ve hala iddanamesi yazılmayan Ümit Özdağ'da açlık grevine başlayacakmış. İnsanlara eziyet etmekte üstlerine yok bu dönem  iktidar sahiplerinin. 

Ya camii imamına ne demeli; cemaate bu şekilde  vaaz verme hakkı var mı? Halkı galeyana getiriyor adeta.Yazıklar olsun, ortalığı sakinleştirmesi gereken imamın söylediklerine bakın hele.

Tabii yine inanılmaz bir şekilde haber aldığımız üç dört kanal var onlara da çok ağır cezalar kesildi RTÜK Sözcü tv ye on gün ekran karatma , diğerlerine de para ve program durdurma cezaları kesti. Pardon inanılmaz yazmışım yanlışlıkla, inanılır inanlır, artık iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabileceklerine inanılır.

Yarın yani 29 Mart cumartesı Maltepe'de miting yapılacak. Erken seçim çağrı mitingi. Öğrencilerde yürüyüş ve protestolarına devam ediyor. 

Bu arada yüzümüzü güldüren, bozulan sinirlerimizi boşaltıp bizi güldüren pikachunun akibeti de umarım iyidir:)



 

25 mart

 Her şey çok güzel olacak sloganın doğmasına vesile olan 22 yaşındaki Berkay'ı da tutukladılar. Binlerce başka genç insanla birlikte. Gösterilerde tutuklanan gözaltına alınan çok sayıda kişi olduğu yazılıyor. Güvenlik güçleri dün akşam biraz daha sakindi sanırım. Dün gece son Saraçhane mitingi yapıldı. Cumartesi günü ise Maltepe'de bir miting düzenlenecek. Sanırım bu Ekrem İmamoğlu'nun son gün bahsettiği, yapamadan gözaltına alınıp tutuklandığı ,miting olacak. Üniversiteli gençler dün Maçka parkında toplanıp oradan kayyum atanan Şişli belediyesine yürümüşler. TV'le görmedi, göstermedi tabi. Sosyal medyadan gördüğümüz kadarı ile çok kalabalıklardı. Gençler haklarını arıyor. Konuyu ele almış gibiler. Gelecek onların, yaşayacak olan onlar, haklarını tabi ki savunacaklar. Olaylar dünya basınında yer almaya başlayınca iktidar tarafından yayın yapan TV kanalları da nihayet bir şeyler olduğunu göstermeye başladılar. Bu arada muhalefetin başka bir atağı da bir takım firmalara uygulanmasını istediği boykot kararı idi. Bilmiyorum bu tip boykot kararları işe yarar mı? 

Yani İstanbul karışık, havası kapalı, ılık , boğucu. Bekliyoruz bahar gelsin, bakalım..  



24 mart

 

Baharlar karanlıkta açıyor..
 Dün akşam yine yüzbinler Saraçhane meydanındaydı. Bir önceki gece miting sonrası  güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesi ile dağıtılan gençlerin Şehzade camiine ve etrafına zarar ziyan verdiği söylentileri çıktı! Kargaşa sonucu oluşan hasarları ,Belediye sabahına temizleyip düzenledi. Bunun üzerine bir grup akşam burada iftar açma etkinliği düzenleyeceğini duyurdu. Ne yaratıcı olay, ne benzersiz durum. sanki bir zamanlar bir yerlerde camiye ayakkabı ile girildi, bira içildi vs. gibi şeyler mi olmuştu, değil mi? Şimdi yine bir camii olayı gündeme gelecekti ki olay, vali ve  muhalefet partisi yöneticileri tarafından görüşülerek sakince halledildi. Ne zaman dini, camiyi , ibadeti kullanmaktan vazgeçecekler acaba?

Bu arada bu gösterilerde bin üç yüz kadar kişinin gözaltına alındığı duyuruldu. Bunların arasında sabah şafak operasyonu ile evinden alınan öğrenci ve foto muhabirleri de varmış. Dokuz foto muhabiri çektikleri görüntüler nedeniyle herhalde, içeri alınmış. Muhabirde fotoğraf çekmeyecekse kim çekecek de halkı bilgilendirecek. 
Dün yine Galata köprüsü mitinge gelenlerce oturma eylemi yapılarak kapatılmış. Sadece X haberlerinde gördük. TV ler hele bazı kanallar hiç değinmiyor bu mitinglere. İstanbul hop oturup hop kalkıyor bu kanallar kendilerini eyliyorlar.
Bu gece son kez Saraçhane'de toplanılacakmış. Yarın İBB başkanlığına kimin vekalet edeceği belirlenecek. Sonrası, bilmiyoruz..

23 mart:

 Ah güzel İstanbul ve İstanbullular iki kez üst üste seçtiğin Belediye Başkanını göz göre göre, geliyor gelmekte olan diye diye alıp, tutukladılar, hapishaneye götürdüler. Bekleniyordu, beklenen oldu. Kendilerinden başka kimsenin bu ülkeyi yönetmesini istemeyenlerin dönemindeyiz ne ülkeyi,ne illeri, ne ilçeleri . Hep ben, sadece ben, tek ben!

Gece yine yüzbinlerce İstanbullu Saraçhane meydanındaydı. Biz gidemeyenler de ekran başında. Evlerden protesto sesleri geliyordu, ıslıklar, alkışlar, tencere sesleri. 

Dün Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığıda hem parti üyelerinin, hem de dayanışma için oy kullananların desteği ile ilan edildi. Yurttaşlar uzun kuyruklar oluşturarak oy kullanılacak salonlarda sıraya girdiler, yaşlısı genci oyunu kullandı. Yaklaşık on dört milyon oy kullanıldığı açıklandı. Tabi mahkum olursa Ekrem İmamoğlu nasıl aday olacak, diplomasi iptal edildi yani öyle siyasi oyunlar oynanıyor ki izliyoruz, anlamaya çalışıyoruz.

Ey İstanbul senin için tarih boyu hep savaşılmış ve hala nasıl mücadele ediliyor, görüyor musun?

Edip Akbayram'da çok güzel anlatıyor, melodisi ve sözleri ile.

22 mart

 22 Mart cumartesi akşamı İstanbul'a giriş çıkışlar, protestolara katılmaları muhtemel kişiler için kısıtlanmış. Sanırım yollarda çevirme, arama yapacaklar. Böyle bir tedbir sanırım pandemide olmuştu.

İnanılmaz bir korku dağları sardı ,durumu var. Akşam Saraçhane, Çağlayan Adliyesi ve yurdun pek çok yerinde toplantılar, protestolar vardı. Milyonlar sokaklardaydı. Mahallerde apartmanlardan tencere tava çalanlar, düdük sesleri birbirine karıştı. Ama yine bunu ekranlarında gösterebilen iki üç TV kanalı vardı. Diğerleri eli sopalılarla ekranlarda kafaları eğik bir şeyler anlatıyorlardı, sesleri içlerine kaçmış gibiydi. Haber alabildiğimiz TV kanalları da sanmayın rahat, onların başında da RTÜK gibi bir kısıtlayıcı var. halktan bilgiyi nasıl kaçırabilirsin, bizim haber alma özgürlüğümüzü nasıl elimizden alabilirsin? 

Bunlar kabul edilebilir olaylar değil.

Haber almak bizim hakkımız. Madem diktatörlük yok diyorsunuz, salın bir milleti ya hu! 


23 mart sabah itibari ile Ekrem İmamoğlu ve doksan iki kişi mahkemeye tutuklama talebiyle sevkedildi. Şimdi mahkemeden kararın çıkması bekleniyor. Muhalefet partisi geleceğin cumhurbaşkanı adayını tespit ettirmek için pek yerde kurduğu sandıklarda seçim yaptırıyor. Tek aday olduğundan seçim denemez onay vermek gibi bir durum var. 

Bu günlük böyle başladı.

Bir İhtimal Daha Var

 Dün haber kanallarına bakmamaya çalışarak Netfliksde Bir İhtimal Daha Var'ı izledik. 

Hakan Algül yönetmenliğinde, Ata Demirer, Uğur Yücel ,Esra Bilgiç, Lale Mansur ve pek çok başka oyuncunun yer aldığı, Urla gibi yazlık bir ilçemizde geçen 8 bölümlük mini bir dizi. Keyiflenmek zor bu aralar ama yaz özlemi de oluşmaya başladı ,o nedenle seyretmesi iyi geldi, neşelendik. Çok iyi değil, klişe sahneler, tahmin edilebilir konu, biraz romantik komedi, biraz heyecan var. Ama kolay seyrediliyor. Böyle dizi ve filmlere ihtiyacımız var. Tam zamanında yetişti. Hele diziye adını veren cümlenin geçtiği şarkı ne güzeldir.

Bir ihtimal daha var.. O da ölmek mi dersin? Söyle canım ne dersin?

Ne güzel söyler Müzeyyen Senar  bu şarkıyı.. Dinlemek isteyenlere gelsin..

21mart

 Yine bu sabah alttaki komşu genç ıslıklı melodisi ile güne başladı, erken kalkıyorlar evden çalışıyorlar ve her sabah belirli bir melodide ıslık çalarak güne başlıyor. Neşeli,mutlu genç bir çift, ufak bir bebekleri var. Onların alt komşumuz olması beni sevindiriyor çünkü mutlulukları bize de yansıyor. Daha önce alt katımızda oturanlar devamlı kavga dövüş halindeydi. Evlerden uzak olsun, sorunlu bir evlatları vardı ve baba oğul tartışmaları, araya giren anne çığlıkları hiç huzur vermezdi. Onların karanlık tarafı da bize yansıyordu. Sağında solunda, çevrende ne varsa sen de o oluyorsun zamanla. Toplumsal yansımalarda öyle, bu kadar şey olurken kimine bakıyorsun ; ne varmış ne yokmuş,diyor, belki de içinden iyi olmuş diye geçiriyor. İyi olur mu? Bugün ona yarın sana, bana. belli mi olur. Sabah huzurla başlarken akşam haberlerinde gerginlik vardı.Üniversite gençlerinin protesto hakkını kullanmak istemeleri yine genç güvenlik güçlerince engelleniyordu. Su sıkıldı, gaz atıldı.Anne olarak ''ahh nasıl da ıslandılar ya hu!'' diye düşünmeden edemedim. Ama gelecek onların sahip çıkmaları da lazım. Malum sosyal medya mecraları kapalı. Youtube, X, İnstagrama erişilmiyor, whatsapp kısıtlı, görüntü gelmiyor. Mecbur Tv'de iki kanala sıkıştık. Bir tanesinde RTÜK cezası nedeniyle belgesel vardı. Diğer iki kanal açıktı. tabi önce Türkiye-Macaristan maçını izlemeyi de ihmal etmedik. Neyse ki yüz güldürdüler maçı 3-1 kazandık. Bir nebze sevinçti. 

Sabah sosyal medya kanalları açılmış, nihayet. Kızınca çocuğunun elinden oyuncağını alan ebeveynler gibi bir durum var. Düğmeyi kapatıyorlar, sonra kızgınlıkları mı geçiyor nedir, bilmem açıyorlar yine, ceza bitiyor.

İşte böyle bu sabah, 21 Mart ; nevruz, bir de o var değil mi?İki yıl önceki yazım(tık tık)  Uzun uzun yazmışım. Bu bahar günü de bir bahar dalı resmi koyalım, yine güzel şeylerin de belki de yakın olduğunu umut edelim.



20 Mart

 Bu sabah itibari ile sosyal medya hala çalışmıyor. Olayları sadece vpn yükleyenlerden ve TV'lerden duyabiliyoruz. Gerçekten çok üzülüyorum ülkem adına. İstanbul adına. Seçtiğimiz belediye başkanını suçlu ilan etmeye çalışıyorlar, iktidara gelmeye çalışmayı suç örgütü kurmak olarak niteliyorlar. Oylarımızla geldi o insan belediyenin başına, dürüstçe verilmiş gerçek oylarla, koca bir şehrin oyları ile. Biz nasıl oy vermediğimiz ama başka seçmenlerın oyları ile bizi yönetenlerden ,nasıl olurlarsa olsunlar razı oluyorsak, iktidardakiler de bizim seçtiğimiz belediyeye bunu yapamazlar. Sevgili okuyucu diyorsun ki: 'Yapıyorlar, ne yapacaksın?' İşte onu da seçildiği parti düşünecek. Dün Meclis kürsüsünde konuşma yaptılar, protesto ettiler, Meclis'ten  , Partilerinin Ankara İl binasına yürüyüşe geçtiler. Bir takım kalabalığa konuşmalar yaptılar. O kadar sanırım. Akşam Saraçhane'de epey kalabalık toplanmıştı. Tabi İstanbul'u bilen bilir bir yerden bir yere ulaşmak hele yollar kapalı iken zor. Zorlukları aşıp gidenlere helal olsun. Gençlerin de çoğunlukta olduğu söyleniyor, şahane. Zaten gelecek gençlerin. ODTÜ öğrencileride protesto eylemlerinde bulundular. Biliyorsunuz insanların gösteri yapma, eylemde bulunmak gibi Anayasal bir hakları vardır. (Anayasa madde:34) İstanbul Üniversitesi öğrencileri de destek açıkladılar ki kendi mezun olduğum okulun verdiği diploma iptal kararının kınıyorum. TRT de biri çıkmış bu diploma işinin organize bir çalışma olduğunu iddia ediyordu .Peki otuz kırk yıl önce mi? Şaşkınız bu fikirlere.

Aymayan günlerden biri..

 Dün gece;

Hiç bir şeye şaşırmayız artık diyoruz, yine yeni bir şey bizi dumura uğratıyor. Ana muhalefet partisinin CB seçimlerindeki olası adayının üniversite diploması iptal edildi. Onunla birlikte aynı durumda olan 28 kişi de bu olaydan etkilendi. Olacak şey değil hiç bir varlığımızın güvencesi yok mu artık. İlerde bizimde herhangi bir kurumla ilgili başımıza bir şey gelir mi? Nelerimiz iptal edilebilir? Zamanında kurumlar hata yaptıysa eğer, ki daha önce her şeyin dosdoğru olduğu açıklanmış, onun hatasını neden bireyler çeker? Hem de yıllar yıllar sonra. 

Artık çok oluyorlar. Gemi azıya alıyorlar.

Bu sabah;


Bu günkü nokta. 
Berbat, karanlık bir İstanbul sabahı.
Yollar kapandı, metroların bir kısmı çalışmıyor.
Gösteri yapılması dört gün boyunca yasak.
Bir anda borsa kapandı, döviz ve altın fırladı.
Sosyal medyalara erişim yapılamıyor, ( VPN ile bile)
Sadece TV ler var onlara da bir şey olur mu?
Daha ne olacak diye bekleşen şaşkın vatandaşlarız..


bir takım eklemler..

 Aradan beş yıl geçmiş bile. İlk yıl kontrol için gitmiştim, sonrasında pandemi girdi araya ben de iyiydim, bir daha gidip kontrol muayenesi olmadım. Oysa önemli bir ameliyat kalça protezi her yıl doktora bir görünmek lazım, ihmal ettim. Neyse ki yerli yerinde, çok şükür, sorunsuz duruyor. Tabii, son beş yılda aldığım kilolar zamanla protezi zorlayabilir. Mesela, dizlerimden sinyaller gelmeye başladı. Ağrı yok ama kıtırtılı sesleri duymamak mümkün değil. Dizlerle ilgili şikayetlerimi de dinleyen doktorum, onların da röntgenini istedi, durum iç açıcı değil, egzersiz şart. Eklemlerimle ilgili sorunlar bende genç yaştan beri var, yıllarla da artıyor pek tabi. Henüz doğum yaptığım zamanlarda sürecimi takip eden doktorum,  bazı hastalıklarla beraber yaşamaya alışırız , demişti. İlaçları muntazam içip yaşamını ona göre ayarlayacaksın. Doktorumu dinlemiştim ,o zaman; mesela tuzu mutfağımdan çıkarmıştım bir müddet, çok faydasını gördüm, tansiyonum nispeten ayarlanmış oldu. Şimdi de doktor; egzersiz yapılacak, yürüyüş yapılacak, kilo alınmayacak, diyor , elimizden geldiğince yapacağız. Çalıştığım yıllarda uzun süreli oturarak çalışıyorduk, şansıma evim hep yürüyüş mesafesinde idi,ulaşım araçlarına gerek yoktu,  bol bol yürüyordum. Ama şimdi öyle bir zorunluluk yok , keyfe kalmış yürüyüş yapmak. İşte o keyfe hareket etmesi için sıkça  hatırlatma yapmak lazım..

Hazır havalar da yaz moduna geçmişken ,üşenmeyelim, bahane bulmayalım😊yürüyelim arkadaşlar...

İyi haftalar..

Burgaz Ada

 

Camdan reçel kavanozuna  konulmuş mimozalar 🌼masalara renk katmış. Mimoza ağaçları adaların olduğu kadar Kartal ve Pendik'in de simge ağaçlarındandı. Ama  dal dal koparıp parayla satalım diye kimsenin aklına gelmezdi. Şimdi fulyalar, nergisler gibi mimoza dalları  da köşe başlarında para ile satılıyor. Tevekkeli zamanında İstanbul'un taşı toprağı altın , demişler. Bir yerden bir şeyler satıp geçinmeye çalışıyor insanlar. Bir ağaç dalına bile para verecek insanlar , bir ağaç dalını paraya çevirecek insanlar bir arada .
Mimoza baharın ilk açan çiçeklerinden,  kıştan sonra gelecek sıcakları , güneşi 🌞müjdeler gibi. Aynı zamanda İtalya , Fransa gibi ülkelerde kadınlar gününün simgelerinden. Çok da hoş kokuları vardır.
Burgaz adanın simgelerinden biriside, yaşamını burada geçirmiş olan Türk edebiyatının usta yazarlarından Sait Faik Abasıyanık. Burgazada'da yaşadığı ev müze olarak ziyarete açık, adına bir okul var ama bu heykel son geldiğimizde burada değildi. Heykeltraş Çağdaş Erçelik tarafından yapılmış Sait Faik Abasıyanık heykeli , Burgaz adaya gelenleri hemen iskele meydanında karşılıyor.
Tabii ki kuğu gibi süzülen ada vapurları. İstanbul'a en çok yakışan taşıtlar⛵️. Gerçi sayıları azaldı artık şekilsiz, bakımsız gürültülü motorlar deniz ulaşımında başrolde. Yani güzel şeylere odaklanmak istiyorum ama yine öyle şeyler var ki yaşadığımız bu yüzyılların şehrine yakışmıyor. Bir bakımsızlık, ilgisizlik , düzensizlik en önemlisi estetik yoksulluğu var. Bazen manzara bile kurtaramıyor bunu. Of adalar harika evet ama coğrafik olarak harika , eskiden kalan yapılar, evler bahçeler harika ama işte sonrası iç açıcı değil. Faytonlar kalktıktan sonra konulan elektrikli araçlar , model olarak tıpkı Kadıköy_Pendik minibüsleri şeklinde hatta neredeyse aynı boyutlarda. İlerde trafik sorunu yaşanabilir adalarda . Ziyaretçi sayısı da hayli artmış, kış olmasına , ramazan ayı olmasına ve hafta içi olmasına rağmen üstelik.

2019 Burgaz Ada'sı nasılmış  bir okuyun derim. Pandemi öncesi. İnanın o hali çok iyiymiş. Orada yazdıklarımdan bazıları değişmiş. Gidiş ücreti dahil. Şimdi motorla geçmek İstanbul kartla 88.-TL  gidiş-dönüş 176 TL. 65 yaş üstü ücretsiz. 

İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar

 

Stefan Zweig'in İnsanlığın Yıldızının Parladığı Anlar adlı eseri, tarih boyunca insanlık için dönüm noktası olan on iki olayı ele alır. Bu kitap, Zweig’in tipik biyografik ve psikolojik anlatım tarzıyla, belirli anların dünyayı nasıl değiştirdiğini vurgular.

Eserde, geçmişte yaşanan ancak insanlık tarihine damga vurmuş olaylar dramatik bir üslupla anlatılır. Zweig, bu olayları sadece tarihi gerçekler olarak değil, insan ruhunun, azminin ve kaderin nasıl şekillendiğini göstermek için kullanır. Kitaptaki bazı bölümler şunlardır:

  • Bizans’ın Fethi (1453): Fatih Sultan Mehmet’in İstanbul’u fethedişi, Doğu Roma’nın çöküşüyle yeni bir çağın başlaması.
  • Georg F.Handel,Yeniden Hayata Geliş.
  • Bir Gecelik Dahi ;''La Marseıllaıse''
  • Waterloo Savaşı (1815): Napoleon’un son yenilgisi ve Avrupa’da güç dengelerinin değişmesi.
  • Tolstoy’un Son Günleri (1910): Büyük yazarın, servet ve şöhretten kaçışı, içsel hesaplaşması.
  • Johann August Sutter; Altın Eldorado’nun Keşfi (1848): Amerika’daki altına hücum ve tarihteki büyük ekonomik göç dalgalarından biri.
  • Güney Kutbu için Mücadele; Kaptan Scott.

Bu olayların ortak noktası, belirli bir anın veya kişinin insanlık tarihini geri dönülmez şekilde değiştirmesidir. Bazı anlar o karar anının değerlendirenleri gökyüzüne yükseltir, ölümsüzleştirir, bazılarını ise gerisin geriye iter. 

Zweig, tarihin yalnızca büyük liderler ve savaşlardan ibaret olmadığını, bazen tek bir anın veya bireyin tüm insanlık üzerinde nasıl etkili olabileceğini anlatmak ister. Ona göre, insanlığın yıldızının parladığı anlar bir kader anıdır ve bu anlar, olağanüstü cesaret, deha ya da sezgi gerektirir. 


''Şans, çok sevdiklerine karşı bile her zaman cömert değildir ve ilahların, ölümsüzlere unutulmaz işler başarma imkanını bir defadan fazla verdikleri az görülmüştür.''

 Bu kitabı okuduktan sonra da anlaşılacağı üzere bize verilen şansı her zaman çok iyi değerlendirmemiz gerekir. Çünkü o şans ilk ve tek kez karşımıza çıkmış olabilir ve şansımızı , şansızlığımıza çevirmemizde olasılık dahilindedir.

Bence okunması gereken kitaplardan biri.

martılar..

 

Pencereme kuş kondu. İstanbul'un kuşlarından en meşhuru ; kocaman bir martı. Tabi bu bir kumru ya da karga da olabiliyor. Onlar İstanbul hava sakinleri. Tabi bazen mevsimine göre sığırcık kuşları , kırlangıçlar ve ebabiller de ziyaret ediyor göç yollarının üzerindeki bu koca şehirden. Leylekleri de unutamayız. Bir de son yıllarda yeşil papağanlar var.Bunlar bilinenler, daha kim bilir kaç tür kuş var üzerimizden gelip geçerken, karınca misali gördükleri insancıklara baka baka uçup giden.

Martı en çok içli dışlı olduğumuz kuş,büyük kuş,bir tavuk kadar var, belki daha büyük. İşte hep insanları mı konuşacağız, bu gün martılara bakalım ne gibi özellikleri varmış ,bize benzeyen ya da bize hiç benzemeyen.

Pek çok ilginç özelliğinden bazıları şöyleymiş mesela;

Uçarken Uyuyabilirler 😴✈️Martılar, göç sırasında veya uzun uçuşlarda tek gözlerini kapatarak beyinlerinin yarısını dinlendirirler. Böylece hem uyanık kalabilir hem de dinlenebilirler.

Buz Gibi Havada Hayatta Kalabilirler ❄️Martıların ayaklarında kan damarları özel bir sistemle düzenlenmiştir. Soğuk havada veya buzun üzerinde durduklarında vücut sıcaklıklarını kaybetmezler ve donmazlar. 

Kendi Yavrularını Tanıyabilirler 👶Martılar büyük koloniler hâlinde yaşasalar da her anne martı, kendi yavrusunun sesini ve kokusunu ayırt edebilir. Yavrular da annelerini kısa sürede tanır ve başka bir martıya gitmezler. (Tıpkı koyunlarla kuzular gibi:)) 

Çöpçü ve Temizlikçi Kuşlar 🗑️Martılar genellikle kıyılarda, şehirlerde ve çöplüklerde sıkça görülür. Doğanın temizlikçileri olarak atıkları tüketerek ekosistemi dengede tutmada önemli bir rol oynarlar. 

Bazı Martılar Tek Eşlidir 💕Çoğu martı türü tek eşlidir ve ömür boyu aynı eşle birlikte kalır. Eşleriyle güçlü bağlar kurarlar ve her yıl aynı yuvalama alanına dönerler. (Ne kadar romantik) 

Uçan Yavru Yetiştirme Teknikleri 🏋️‍♂️Martı yavruları uçmayı öğrenirken ebeveynleri onları yavaş yavaş cesaretlendirir. Yüksekten atlamaları gereken türlerde, anne-babalar yavrularını önce daha güvenli yüksekliklerden atlamaya teşvik eder. (Bunu bizim apartmanın karşı binasının damında sık sık gözlemliyoruz, baya uçmayı öğretiyorlar)  

Geri Dönüşçüler! 🔄Martılar belirli bir bölgeyi sahiplendiklerinde, yılın belli dönemlerinde sürekli aynı yere dönerler. Bu yüzden birçok sahil kasabasında her yıl aynı martı ailesini görmek mümkündür .(vefalı kuşlar, köklenmeyi seviyorlar demek)  

Hırsızlık Yetenekleriyle Ünlüler 🍟Özellikle şehirdeki martılar, insanlardan yiyecek çalmakta ustadır. Sahillerde dondurma veya patates kızartması çalan martıları görmüş olabilirsin!  (Bu konuda bizzat,yaşadığım deneyim)  

Kanat Çırpmadan Süzülebilirler 🌬️   Martılar hava akımlarını ustaca kullanarak uzun süre kanat çırpmadan havada süzülürler. Bu, onları çok enerjik ve dayanıklı kuşlar yapar.

Farklı Türleri Farklı Yaşam Alanlarında Yaşar 🌍Dünyada yaklaşık 50’den fazla martı türü bulunur ve bazıları deniz kenarında yaşarken bazıları iç kesimlerdeki göllerin veya nehirlerin yakınında yaşamayı tercih eder.

Martılar gerçekten doğanın en uyumlu ve akıllı kuşlarından biri! 🕊️  Doğadaki bize gayet normal gelen ama aslında her biri muhteşem bir mucize gibi olan canlılardan sadece bir tanesi. İşte İstanbul'a ayrı bir güzellik katan bu canlılar, bu kuşlar bu martılar böyleyken böyleymiş, bir çok özelliği varmış..


maalesef..

Mübarek Ramazan ayı ile birlikte giren Mart ayının ilk haftası bitti bile. Mavi gökyüzüne pamuk pamuk serpilmiş beyaz bulutlar, etraf sabah sakinliği. Güneş bulutların ardından bakıyor. 

 Biraz yürüyüş iyi geldi. 
**
Bugün nasıl olduysa blog sayfası inanılmaz sayıda görüntüleme almış. Arada istatistik sayfasına bakıyorum, sayılar çok düşük. Normal tabi o kadar çok sosyal mecra var ki. Blog onlar arasında nostaljik kaldı. Sayıların artması o nedenle şaşırttı. Üstelik çok eski yemek ve tatlı tariflerim yeniden görüntüleme almış. Ramazan etkisi diyebiliriz. Benim bile unuttuğum tariflere kendim de göz attım. Çocuklar küçüktü ve zamanımın çoğu mutfakta geçiyordu. Başka sayfalardan tarif okuyup uygulamayı da severim. Bu konuda instagram yardımcım, keşif sayfası tariften geçilmiyor. Biliyorsunuz neye bakarsanız onu göstermek gibi bir durum var, sanırım algoritma dedikleri bu. Biraz can sıkıcı olabiliyor bir süre sonra. 
**
Dün sabah sahura kalktığımda alarmı kapatırken şöyle X'e bir göz attım, pazar gününden beri kayıp olan Ece bulunmuş, tarifsiz ,nedensiz bir mutluluk duydum.  Günlerdir izliyordum ekrandan, arama kurtarma çalışanlarının çabaları , ana babanın bulunacağına dair inancı beni de tıpkı diğer insanlar gibi etkilemişti. Bulunması memlekette bu haberi takip eden herkesi ,duymayan da kalmadı sanırım, sevince boğdu. 
Bu sabah ise yine aynı saatlerde Ece'nin maalesef hayata tekrar tutunmayı başaramadığını yazıyordu haberler. Allah rahmet eylesin. Kolay değil , inanılmazdı zaten dört gün dört gece ormanda bir başına aç açına , soğukta hayatta kalabilmesi. Kurtarıldığı andaki görüntüleri hemen sosyal medyaya düşmüştü, kendinde değil gibiydi ,bağırıyor, çırpınıyordu. Meğer son zamanlarıymış. Bu belki hayatta olduğu , yaşayacağı düşünüldüğü için , belki de o an bulanların sevincini paylaşmak için yayınlandı ama şimdi ailesine acı bir hatıra olarak kalacak. Çok çok üzücü, kahredici, iç acıtıcı.
 
Memlekette hep birlikte sevineceğimiz şeyler ,bir an kadar kısa sürüyor.



Zengin Mutfağı

 

Bazen bazı şeyler denk geliyor, iki ay önceden ve zor yer bulduğumuz ''Zengin Mutfağı'' oyunu İstanbul'un en karlı akşamına denk geldi. İptal olacak ,diye ödümüz koptu.  Neyse karla kışla ilk cemre  havaya düşerken, biz akşamına oyunumuzu seyrediyorduk. Uzun zamandır bindiğim en en en boş marmaray ile gittik Bostancı'ya. Saat henüz sekiz olmasına rağmen ,Halkalı tren vagonları baştan say desen sayılacak yolcuya sahipti. Beş durak sonra karla karışık yağmur eşliğinde istasyondan çıkıp minibüs yoluna kadar yürüdük, yollar ıslak, boş, yolun köşesinde kocaman bir kar küreme kamyonu  yerleşmiş bekliyor. Yüzümüze vuran sulu, sert kart tanecikleri ve ıslak esen rüzgarla gösteri merkezine geldik. Salon sımsıcak ve tüm koltuklar dolu. Bu gösteri merkezi bizim için bir şans, yakın oturuyoruz buraya pek çok gösteri mutlaka bu merkezde sahneleniyor. Anadolu yakasının en büyük salonu sanırım. Keşke bir kaç tane daha olsa da talep-arz meselesinden dolayı da fiyatlar biraz dengelense ,daha çok oyun ,konser izleyebilsek. Gerçekten artık bu tip gösteriler çok pahalı. Bu yüzden seçici oluyoruz. Oyunu beklerken diğer gösterilerin fiyatlarına bakalım dedik, uygun olan bulur muyuz diye. Mesela; bizim geldiğimiz oyunda oturduğumuz yer fiyatı(2000.-TL) , bir sonraki ayda yapılacak Ata Demirer'in gösterisinde  3,750.-TL yani olacak şey değil. İki bin küsur olan en ucuz yer var, görür müsünüz bilmem. Zaten sahnenin iki yanına dev ekranlar konulmuş ,hani göremezseniz ekrandan izleyin, der gibi. Plastik koltuklar , uzak bir görüş ,çadır bir salon için fazla fahiş. Üstelik biletler internetten alındığında, en az elli ya da yüz lira  internetten alma farkı ödüyorsunuz. Gişeden alma imkanı yok çoğu oyunda , mecbur internete de bir para bırakılıyor. 

Bunları yazıyorum, ileriye not olsun. Artık bir tiyatro izlemek , sinemaya gitmek lüks. Oysa İstanbul sanatın merkezi , her türlü eser sergileniyor. Ama en son 2023 sayımına göre ,resmi rakamlarla 15,66 milyonluk şehirde acaba kaç kişi görme şansına sahip oluyor bu tip faaliyetleri, bununla ilgili  araştırmalar yapılıyor mu ,ondan da emin değilim. İnsanlar ,karnını doyursun da şükür etsin modunda yaşatılıyorlar ne yazık ki. Belki bu yüzden tiyatro seyretmeyi unuttuğumuz/bilmediğimiz için salonda  patlamış mısır, frigo buz vs. satıyorlardı. Tiyatro oyununda mısır yenilmesi beni hayrete düşürdü. Seyirci adabı kalmamış /değişmiş/güncellenmiş. 'Öğrenciyim bahşiş lütfen' diyerek para isteyen yer göstericileri de unutmayayım. Yer gösterene ufak bir bahşiş verilir adettendir, işte bu unutulan bir davranış olunca ,onlarda alenen istemek zorunda kalıyorlar , demek ki!.

Zengin Mutfağı oyununu anlatacaktım ama girizgah çok uzun ve dertli oldu. Hayat böyle neşelenmeye müsait etmeyen görüntülerle yaşanıp gidiyor İstanbul'da.

 Zengin Mutfağı,  Vasfi Öngören (1938-1984) tarafından 1977 yılında yazılmış bir tiyatro eseri. Vasfi Öngören ,yazdığı ''Asiye Nasıl Kurtulur'' tiyatro oyunu ile tanınmış bir yazarımız. Zengin Mutfağı yazarın son yazdığı oyun;15-16 Haziran 1970 işçi olaylarını zengin bir fabrikatörün mutfağında geçen olaylarla harmanlayarak aşçı Lütfü Usta'nın etrafında anlatıyor. Zengin Mutfağı aynı zamanda Başar Sabuncu tarafından sinemaya da aktarılmış 1988 yapımı filmde de başrolü Şener Şen oynamış. Kendisine kadın oyuncu olarak da Nilüfer Açıkalın eşlik etmiş. Filmini izlememiştim , tiyatrosunu Şener Şen'den izlemek kısmet oldu..





Şubat Biterken

Şubatın son haftasına girerken, bahar dallarının üzerine kar düştü.  Bulutlar, mavi gökyüzü ile karıştı. Hava, eksi dereceleri gördü. İstanbul'da kış, kafası karışık geçer, bir kez daha yaşadık. 


 

21 Şubat

 

Dışarda havadan lapa lapa, benek benek kar taneleri dökülüyor ,yere konmadan uzun süre uçuşuyorlar.
Tam ev havası. Ki zaten evcimenim, evde vakit geçirmekten sıkılmam. Çok güzel oyalanırım. 
Mesela bugün bir solukta Zero Day isimli altı bölümlük mini diziyi izledik. Bırakmak mümkün olmadı. Robert De Niro oynuyordu ,siyasi gerilim tarzı bir diziydi ki bu konuları da severek izlerim. Robert De Niro eski ABD Başkanı rolünde. Amerika'da bir dakikalık bir siber saldırı oluyor ve bununla ilgili  sonsuz yetkili bir komisyon kurup başına da Mullen' i(Robert De Niro)getiriyorlar. Herkesin çok güvendiği eski başkan, olayı çözmek için ekibi kuruyor ve sonra gelsin karmaşık siyasi entrikalar, derin devlet ilişkileri, uluslararası ilişkiler, Başkanı devirme çabaları, nörolojik silahlar vs.vs.  
Bu kış günü izlenebilecek güzel diziydi. 
Akşama kadar kar bir yağdı, bir durdu, sonra güneş açtı ,kar topladı, yine yağdı. 
Bugün de öyle olacak gibi görünüyor..
Dışarda olanın Allah yardımcısı olsun.
İyi hafta sonları..

Fosforlu Cevriye

 

Evimize çok yakın bir tiyatro sahnesi olması şans. Sinemaların popülaritesini yitirmesine rağmen tiyatrolar için aynı şey geçerli değil sanırım. Hangi oyuna gitsek salon tamamen dolu oluyor. Çok büyük bir sahne değil ama talep hep var. Şaşırmamak lazım belki ,Kartal çoğu  Anadolu şehri nüfusundan daha kalabalık bir ilçe artık ve tek tiyatro salonu var.

Geçenlerde ''Münasebetsiz ''isimli oyunu izlemiştik. Bu cumartesi  meşhur ''Fosforlu Cevriye'' 'izledik. İki perdelik, on beş kişi ile sahnelenen bir müzikaldi.  Oyuncuların enerjileri yüksekti, seyircilerin aralarına girip onları oyuna çekmeleri, şarkı ve dansları eğlenceliydi. Yaklaşık üç saatlik oyun gayet güzel aktı. Başkent Kültür ve Sanat etkinlikleri kapsamında turneye gelmişler İstanbul'a. 

Fosforlu Cevriye, roman olarak ünlü yazar ve gazeteci Suat Derviş( 1905-1972) tarafından 1940'lı yıllarda kaleme alınmış. Hatice Suat Derviş'in ünlü eserlerinden biri.  Hayatının son döneminde 1969'da Fosforlu Cevriye  romanını ,senaryolaştırıp Gülriz Sururi'ye ithaf etmiş, onun oynamasını istemiş. Fakat bu gerçekleşememiş, proje yarım kalmış. Daha sonraki yıllarda, 2008 'de senaryo müzikale uyarlanarak Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmeye başlanmış. Fosforlu Cevriye adlı eser;1930'lu yıllarda İstanbul Galata'da yaşayan sokak kızı Cevriye 'nin tesadüfen tanıştığı, ona yardımı dokunan bir idam mahkumuna olan  aşkını anlatıyor. Karakolda Ayna Var, Kız Kolunda Damga Var, Gözlerinden Bellidir Cevriye'm, Sende Kara Sevda Var , isimli dört bölümden oluşan roman yıllardır çeşitli oyuncular tarafından bir çok kere sahnelenmiş, filmi çekilmiş, şarkısı yapılmış ünlü bir eser. Tiyatroda ilk kez izledim. Film olarakta Türkan Şoray'ın canlandırdığı Fosforlu gelir aklıma:) !969 yapımı başrolünü Tanju Gürsu ile paylaşmış olduğu Fosforlu Cevriye; Türkan Şoray.




Bir Kaç Günlük..

 

*Deniz kenarında ,şahane manzara karşısında balık yemeğe gittik. Kartal'da sahilde hem balık satan hem balık lokantası olan yerler var. En son ne zaman gitmiştik hatırlayamadım, pandemi sonuna doğru olabilir. Genelde evde balık pişirir oldum ,tabi büyük balıksa küçük balıkların kızartılması , çıkmak bilmeyen  ve  pişirirken insanı doyuran kokusundan dolayı evde sıkıntı oluyor, benim açımdan;) Genelde büyük balık seviyor ev ahalisi zaten. Ama bende istavrit severim ,lüfer gibi istavritte Marmara denizinin sevilen balıklarındandır.Gerçi lüfer artık pek çıkmıyor, nadir hale geldi , üstelik cep yakar cinsten çok pahalı. Çok da lezzetlidir ama. İstavrit ise bol bulunur ,tadı da çok güzeldir, tabii ki fiyatı nispeten uygundur. Şimdi hiç bir şey uygun sayılmaz gerçi, lüferle kıyas yapıyorsak baya nispeten diyelim. İstavritten başka rengarenk salatada çok güzeldi, ekşi ekşi, zeytinyağlı falan. Amasra'da, meşhur denilerek önümüze konulan  salataya fark atar bence buradaki salatalar. 

*Yine gürültülerle uyandığımız bir set sabahı:) Bu sefer Arka Sokaklar dizisi çekiliyordu. Tüm sokaklar araç trafiği içerisindeydi. 

*Bir AVM mağazası klasiği.  Geçen yazımda  mağaza vitrinine yatmış bir köpek vardı. Bu sefer  bir kedi pantolonlara sürtünüp iyice yerleşti, uykuya geçti.Bu arada bu pek çok mağazada olağan durum. Yani eskiden yeni aldığımız bir giysiyi hemen yıkamazdık, yeni alındığı belli olurdu falan.Şimdi asla yıkamadan giymiyorum. Hem çok fazla deneniyor hem de bu tip olaylar var. Kedileri severim ama dokunamam ,tüylerinin bulaştığı yeni bir giysiyi satın almak istemem. Kusura bakılmasın, duyar kasıp  ' ne şirin 'falan diye bakamadım olaya. Giysilerin üzerine değil, yere atarsın bir minder yatar üzerine, yani o kadar . 

*Her kış twigy görünümlü bu sarı pijama takımlarını vitrine koymayı ihmal etmeyen çamaşırcı  , alan var mı acaba? Yoksa satamayıp her sene vitrine koymakta ısrar mı ediyor.Hadi çocuk için tamam da diğerleri her gördüğümde beni güldürüyor..
 *Soğuk, gri İstanbul günlerine inat baharın gelmekte olduğunu anlatmak istercesine, orkidelerim aynı anda açtılar, adeta bahar dalı gibi oldular..



Kar Tanesi

 


Kar da yağmadı demeyiz artık. İstanbul'a şöyle tipili tipili yağdı geçti ama ıslak yerlerde karın tutması tabii ki düşünülemez . Akşam yürüyüşümün kara denk gelmesi , çocuk gibi mutlu etti beni.İstanbul'a kar yağarsa en son Kartal'a yağar, burası diğer yerlere göre daha ılıman ,sahil kenarı olduğundan ,biraz da çukurda kalıyor sanırım, karşımızda Adalar var ,bunlar biraz soğuğu keser buralarda. Karın alasını görmüşümdür Artvin'de ,Ankara'da .İstanbul'un da hatta 87 kışı unutulmazdır, ne kadar çok kar yağmıştı. Belediyede işe girdiğim ilk yıl, bırakın okulları resmi daireler bile kapanmıştı. Diz boyu kar olmuştu her yer. Sonraki yıllarda ara ara yoğun kar yağışı olup ,yerlerde karın uzun süre kaldığı olmuştur, olacaktır. İstanbul'da nüfus çoğaldıkça karda eziyet halini alıyor , özellikle trafikte kalanlara. Araba ile öyle tipili karlı bir havaya yakalanırsanız , zor yani. Onun için ''İstanbul'da kar yağacak'' diye haber oluyor. Oysa diğer illerimiz için kar normal bir kış olayı ve hep var. İstanbul işte, milyonları içine alınca, gökten düşen ister kar tanesi , ister su tanesi olsun. Haber oluveriyor.

Üsküdar'a Gider İken..

Epey bir süredir Üsküdar'a gitmemiştik. Oysa severiz Üsküdar'ı ,manzarasını, havasını. Bir trene bakıyor Kartal-Üsküdar arası. Malum bir kaç gündür hava raporlarında; İstanbul'a şöyle karlı günler geliyor, böyle soğuk olacak vs. gibi söyleyip duruyorlar. En kışlık montunda tam zamanında fermuarı bozuldu. Artık tamir zamanı, öyle atayım yenisini alayım durumları en son aşamada oluyor. Zaten aldığınız giyimlerde, inanın eskisinden daha çabuk eskiyecek şekilde dikiliyor zamanımızda. Malum 'tüketim toplumu' çağındayız. İşte böyle tamir tadilat işi yapan esnafa internette bakalım ,nerede ne var derken Üsküdar'a düşürüverdik yolumuzu. 

(Valide-Cedid Camii(1708-1711)  Gülnuş Emetullah Valide Sultan tarafından, Lale Devrinin baş mimarı Kayserili Mehmed Ağa'ya yaptırılan camii.)
Cami avluları huzur verir bana. Marmaraydan çıkıp meydanı geçince kestirme olsun diye bu güzel caminin avlu içerisinden geçerken bir an da kendinizi başka bir zaman diliminde hissedebilirsiniz. Bu da İstanbul'da yaşamanın sevinç duymanızı sağlayan anlarındandır. Arada saklı güzellikleri olmasa yaşanacak halden  çoktan çıktı ama:(
Sonrasında yine karmaşa ve telaşlı koşturmalar zamanı. Meydandan geçerken Kent Lokantasının önünde upuzun ,sessiz, yorgun ,mahçup bir kalabalık sıra halinde açılış saatinin gelmesini bekliyor. Oysa vakit erken daha.


Meydana bakan pasajlardan birini gösteriyor ekrandaki yol gösterici. Burası da tuhafiyecinin acil servis dükkanı:) Her türlü fermuar işini şıppadanak hallediyormuş. Tamirat kısa sürede bitince biraz da eski Kartal eski Üsküdar muhabbeti yaptıktan sonra  montun sökülen yerlerini diksin diye bir de pasajdaki terzilerlerden birine uğradık. Biraz da orada oyalandık. İşimiz halloldu. Burası küçük esnafın canla başla ayakta kalabilmek uğraştığı pasajlardan biri. Sanırım böyle pek çok pasaj var ki eskiden Kartal^da da vardı bu her çeşit esnafın dükkanlarının bulunduğu pasajlardan. Yani Alışveriş merkezlerinden evvel buralar alışveriş merkeziydi. Pasajdı isimleri. Pasaj, telafuzundan anlaşılacağı üzere Fransızcadan gelme,bir bina içerisinden geçen , dükkanların olduğu genellikle birbirine paralel alışveriş üzerine kurulu geçitler, anlamında. İşte sonra pasajlar AVM lere evriliverdi.
Pasajdan çıkınca bir kahvemi içsek dedik.. 
Aslında niyetimiz yoktu ama önünden geçtiğimiz tatlıcı bizi cezbetti, kahve yerini salebe bıraktı yanında  baklava benim değil eşimin zoru ile yenildi . 

 

Şubat


 Günler hızla akıp geçiyor, 2025 yılının ocak ayı bitti ,hiç güzel olaylarla geçmedi, ateş düştü memleketimize . Kötü haberler çok sıklaştı ve her seferinde başka bir şekilde toplumsal olarak canımız yanıyor. Dün de yine üzücü bir olayla sona erdi. Saygı ve gurur duyduğumuz ordumuzun beş teğmeni ve onların komutanları  ordudan ihraç edildi. Başka sebeplerle saklansa da yaptıkları ülkemizin tek lideri, Cumhuriyetimizin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk'e olan bağlılıklarını yeminle taçlandırmaları idi. Üstelik Okul birincisi bir kadın teğmendi ve çok donanımlı insanlardı hepsi. Bir kalemde silebildiler. Ne kadar kolay, ne kadar kahredici. Ama onun yanında cumhurbaşkanına pişkin pişkin yeğenim hakim olacak ,size bir selam versin diyebilen ,hem de yüzlerce kişinin olduğu resmi bir toplantıda, milletvekillerini de bu ay içersinde gördük, biz utandık izlerken. Nasıl bir durumdur akıl sır ermiyor. 

***

Böyle durumları izlerken ,her insan kendi dünyası içerisinde  mutlu/mutsuz olma çabasında. Ama şöyle bir başımıza kalıp kendimizi dinleyebiliyor muyuz? Bence hayır,  çok fazla bilgi, haber, duyum, gözlem ,düşünce, yönlendirme  içerisindeyiz. Çoğu gereksiz binlerce şey duyuyoruz, okuyoruz görüyoruz. Kendi önceliklerimize göre seçim yaptığımız da oluyor ,karman çorman olup her şeye daldığımız da. En önemli şey ekranda parmaklarımızı yukarı kaydırmak haline gelmek üzere.  Bu günlerde kendi adıma instagramdan uzak durmaya çalışıyorum,tek sosyal medyam o. Gereksiz vakit kaybı gelmeye başladı. Üstelik bir şey ekranda önünüze düştüğünde ve ilginizi çektiğinde artık onunla ilgili ne var ne yok arkası geliyor. Yorucu. Hem göz ,hem akıl yorucu. Mutlaka onun da miadı dolacaktır hatta yakındır cazibesini yitirmesi. 

***

Şubat ayının ilk sabahını , bir cumartesi sabahı olarak, İstanbul kirli, güneşli, rüzgarsız bir hava ile karşılıyor. Yazılarımda her sefer olumsuz bir şeyler bulup çıkarıp yazar oldum.Bari sevimli bir resimle süsleyeyim dedim ve New Chat bana yardımcı olup, bu güzel resmi yapıverdi. Şubat belki biraz kar yağışı getirir , bu ayda açan mimoza ağaçlarının o mis kokularının üzerine ,biraz beyazlık , yumuşaklık katarak güzelleştirir belki ruhlarımızı..

sisli puslu havalar.

 

Dün İstanbul yine sisli puslu bir gününde idi. Büyük Ada ve Sedef adası görüş alanımızdan yok olmuştu. Üstelik sis ile pis hava iç içe, nefes almakta dahi zorluk çekiliyor.
Öğleden sonra annemin kutlayamadığımız doğum günü için sevdiğimiz bir mekana gidip yemek yedik. Geçen hafta hem annem hem babam hafif bir grip atlattılar. Belki de sadece üşütme idi. İyileşince de kendimizi ılık ocak ayının bu sakin gününde dışarı atıverdik. Okulların tatil olması İstanbul trafiğini bir nebze rahatlatmış gibiydi. Gidiş ve dönüş sıkıntı olmadı. Trafiğe katlanamaz durumdayım. İstanbul 'da kendi dar alanlarımıza sıkışıp kalıyoruz hızla. Şu an Kartal, kentsel dönüşüm alanında hararetli bir çalışma içerisinde, her yerde yıkılan ve yeniden inşaatina başlanan binalar var. Üstelik çok yüksek katlı. Mesela, şu ikinci resimde sislerle kaplı alanda tam sahil yolunun dibinde ki bilmeyenler için Sahil yolu yani Turgut Özal bulvarı dolgu alana yapılmış bir yoldur, bir zamanlar kumluk ya da bostan olarak nitelenen araziler , yanıbaşlarında ki kamp ve plajların yerinde şu an da gökdelenler yükseliyor. Dolayısı ile obez bir ilçe halini alan Kartal'da şu an ve daha sonrası için yaşam çok kalabalık ve alt yapı yeterli mi muamma?
Bu da ikinci resmin sis dağılınca ki gökdelenlerin yükseldiği manzaralı hali. 
Güneşli bir İstanbul sabahından, bu günlük pencere manzaram böyle. Mavi gökyüzü dışında süsleme imkanım yok:) Ocak ayı için de mavi gökyüzü bile güzel sayılır zaten, daha ne olsun. 



Aşka Takıklar, Memlekete Takılanlar..


 Moralleri toparlamak zor oluyor bende. Haberlere düşkünüm, uzak durayım dedim. Adsız Aşıklar'ı izledim. Tarzım olduğunu düşünmediğim absürt komedi mi ,kara mizah mı ne ile isimlendirilir bir tür dizi bilemedim, ama sardırdım, 8 bölüm bir solukta izlendi. Tabi Halit Ergenç'in ve ona yakışan bir partner olan Funda Eryiğit'in etkisi büyük. Farklı bir roldeydi Halit Ergenç, aşka takık insanları aşktan kurtarmak için bir hastane kurmuş problemli, takıntılı, endişeli, huzursuz , sevgisiz düz bir adam olan Cem rolünde. Funda Eryiğit ise tam tersi aşka aşık, insanların aşkı kaybetmemesi tam tersi bulması için elinden geleni yapan bir ilişki uzmanı olan Hazal rolünde. İkisi aynı hastanede karşılaşıp ortak iş yapmaya başlıyorlar ve birbirlerini farklı yönleri ile tamamlıyorlar. Her bölümde farklı bir aşk hastasını ayrı tedavi yöntemleri ile iyileştirmeye çalışıyorlar. Aşk bir hastalık mı? Kurtulmak mı gerekir yoksa yeni aşklar insan hayatında her zaman yer bulmaya müsait midir? İşte bu sorularla uğraşırken Cem ve Hazal birbirlerine tabii ki aşık olacaklardır. Halit Ergenç 'i en son Babil dizisinde izlemiştik o dizi de kısa sürede bitmişti. Funda Eryiğit 'de sanırım bu dizi çekilirken hamileymiş. Gizlemeye çalışmışlar ama belli oluyor.

Bu arada Halit Ergenç Star Tv de Kral Kaybederse diye bir dizide oynayacak. Gülseren Budayıcıoğlu'nun  kitap uyarlaması ,yine. Geçen gün fragmanı vardı. Lakin tam da o sırada son günlerde gezi davasına bağlanan şu menajerin davası ile ilgili ifadeye çağırılmış pek çok oyuncu ile birlikte Halit Ergeç'te. Rıza Kocaoğlu, Bergüzar Korel hepsi ifade için çağırılmış.
Çok ilginç bir ülkeyiz..
Diziyle ilgili konuşurken bir bakıyorum ki, ülkenin gerçekleri yine yüzüme çarpıyor,yine olay nerelere bağlanabiliyor.. İnsan gerçekten neye üzülmeli, neye kafa yormalı, karar veremiyor.  On üç yıl sonra yine gezi falan deniliyor.
Oysa memleket yangın yeri..
Ama ne desek boş, işimize bakalım en iyisi..
İyi pazarlar..