yanıyoo

İstanbullular sanırım  hatırladığımız en sıcak temmuz ayını geçirmekte. 36-37 dereceler hatta hissedilen 39'dereceler gördü termometreler. Sabah 30 ile başlıyoruz güne ki bu İstanbul için aşırı sıcak. Normalde gün içi sıcak olsa da akşam sabah bir tatlı serinlik olurdu, şimdi yok. Hadi olsa da bir kaç güne geçer poyrazımıza kavuşurduk ama günlerdik piştik, yandık, eridik nemden yapış yapış olduk Sanırım çamaşır makinaları ,klimalar ful çalışıyordur evlerde. Klima takıntım olmasına rağmen biz bile evde öğleden sonraları çalıştırmaya başladık soğutucuyu, mecbur yoksa tansiyonlar zıplıyor ya da yerlere düşüyor bazen de sinirler geriliyor, tatsızlık çıkıyor incir çekirdeğinden. Adana'da geçen gün Willis Haviland Carrier için, kendisi klimanın mucidi olur, hayrına tatlı dağıtılmış:) Biz böyle bunalıyorsak  güney tarafları düşünemiyorum. 
Sadece sıcak olsa iyi pazara gittik orada da fiyatlar cep yakıyor. Limon bile yüz lira,  manav fiyatları gibi olmuş pazar tezgahları. Sanırım bir müddet sonra pazarlar kapanır, zincir marketlerin manav reyonlarından tane ile almaya başlarız gerektiği zaman, gerektiği kadar. Nerede o meyvelerin, sebzelerin zebil gibi olduğu pazar tezgahları, hey gidi günler. Uzun bir süredir, sanırım üç dört aydır, zam yapmayan sucumuz da bugün su fiyatını 99 TL ye güncelledi! Yani 99 nedir aman 100 olmasın mı ?! Üç rakamlılara çıkmayalım mı? 1 TL mi kaldı ? Gerçi kalmış Fethiye Belediyesinde Halk evleri diye çay bahçeleri varmış, TV'de Rehber'de izledik çay hala 1 TL imiş. Bilemiyorum nasıl çaydır o.İçmedik programda izledik.




 

En önemli konu!

 Gündemde uzun süredir ''Hayvan Hakları''  var. Biz insanlar kendi haklarımızı halletmişiz gibi hayvanların bizim tarafından korunmasını öngören bir yasa düzenlemesi üzerine konuşuyoruz, milletvekilleri de çalışıyor. Yani aslında bir yasa var ,bu konu  2004 yılında 5199 no.lu Hayvanları Koruma kanunu adı altında kurala bağlanmış. Ancak şimdi on yedi maddelik yeni bir kanun değişiklik teklifi  gündemde. Olaylar ve tartışmalar da bu konuda çıkıyor.  Hayvanları Koruma Kanununu okudum. Ve bir kez daha gördüm ki sorun bizim toplumda kanunları gerektiği gibi uygulamamaktan geçiyor. Kısırlaştırma gerektiği gibi uygulanmış olsaydı, bakımevleri ya da barınaklar gerektiği gibi olsaydı bu kanun çıktığı vakitten beri belki köpek nüfusu bu kadar artmayacak, kentte ya da kırsalda insanlar bu kadar vahim olayları da yaşamamış olacaktı. Bir taraf bu kanunda sokak köpeklerine ötanazi uygulanacak diye masum köpek fotoğrafları ile dolaşırken ,diğer tarafta çocuklarını kaybetmiş ya da köpekler tarafından yaralanmış aileler ve onların tarafında olanlar sokaklarda güvende değiliz diye kamplaştı. Bir taraf işin içinde ''mama lobileri'' var diyor diğer taraf ötanazi yasası bu,can alacaksınız diyor, direne direne kazanacağız diyor.(Keşke ne konularımız var memlekette, bu kadar tepki gösterebilsek onlara da diye düşünmeden edemiyor insan bunları izleyince)

Yeni ikiye ayrılacak konumuz bu; Sokak köpekleri. Yani sokak köpekleri de bizim küçüklüğümüzün sokak köpeği değil ki hepsi çoban köpeği midir kangal mıdır belli değil kocaman kocaman köpekler. Hele iki üçü bir aradaysa yandan geç bakma, öyle yani. Yazlık kesimlerde özellikle mesela Ayvalık' ta elinde değnekle yürüyüşe çıkıyor dedeler, nineler hatta çıkmıyor. Çünkü ısırılanlar oldu. Çözüm bulunmak zorunda sadece yaşasınlar, candır vs. diyerek konu geçiştirilmemeli. Başka nerede duyuluyor çocukları köpeklerin parçaladığı, yaşlılara saldırdığı. Bir de bakımsızlar ki o köpekler inanılmaz, üzücü. Bir iki tanesine bakan var diğerleri öylesine dolaşıyor. Akıl, sağduyu ve nezaket içerisinde davranır ve bu konuyu halleder umarım milletvekilleri, öyle mağdur ailelerine analara babalara çemkirmeden ,niye orada bulunduklarını insanların vekili olarak seçildiklerini unutmazlar. Çünkü tribünlere oynayanlar, sağını solunu düşünmeden konuşanlar /konuşmak değil bağırışanlar/ var.

Bir de bu ara da köpekleri bir kenara koyarsak Ayvalık'ta yazlıkların ortasına bahçelerine yaban domuzları inmeye başladı. En son çocuk parkında bir kaçı bir arada görüldüler ki yaklaşık otuz yıldır yazları Ayvalık'tayız hiç rastlamamıştık duymamıştık da. Acaba ilerde yaban domuzları içinde böyle tartışmalar ve ikiye bölünmeler olur mu?