Kıbrıs Tatlısı



Bu şerbetli, üzeri muhallebili,unsuz sayılabilecek Kıbrıs tatlısı, gerçekten kahve ya da çay yanına çok yakışan ,bir tatlı oldu .
Sevgili  Emel'in Mutfağı 'na(@emel_akan) teşekkürler bu güzelim tarif için. Bilirsiniz internette gördüğünüz her tarif uymaz.Ben deneyip mükemmel sonuç aldıklarımı paylaşıyorum burada.Bu gün pazar, şöyle güzel bir tatlı tarifi bırakmak istedim bloga.
Kıbrıs tatlısı epeydir aklımda.Denenmek için sıra bekliyor. Bu hafta sonu evlatlar burada olacak , değişik bir tatlı olsun dedim. İnstagramda görüp denediklerim arasına Kıbrıs Tatlısı da katılsın istedim. Emel'in Mutfağı'nın instagram sayfasından denedim tarifi.En mantıklı tarif o geldi. Hem hafif ,iç baymayan bir tatlı oldu, hem de lezzeti tam yerinde.
İşte malzemeler;

*2 su bardağı toz şeker,
*2 su bardağı su ,
kaynatılır, içine dört beş damla limon sıkılarak şerbet hazırlanarak, soğumaya bırakılır.

*3 yumurta,
*1 çay bardağı toz şeker(normal çay bardağı)
*1 çay bardağı sıvı yağ,
*1 su bardağı iri kırılmış ceviz,(200 ml'lik bardak)
*1 su bardağı galeta unu,
*1 su bardağı hindistan cevizi,
*1 paket kabartma tozu, bir paket vanilya,
*1 tatlı kaşığı tarçın.
Önce oda ısısındaki yumurtalar ile toz şeker iyice çırpılıp, diğer malzemeler
ilavesiyle kek hamuru hazırlanır. Tereyağ yada margarin ile yağlanmış kare borcama dökülür. İnce bir hamur, kabarmayacak falan diye endişelenmeyin. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 20-25 dakika kadar kalsın.(30 dakika denilmiş ama o biraz yakıcı olabilir, fırını arada kontrol ederek pişirin.)
Siz bu arada muhallebisini hazırlarsınız ki o da azıcık ılınsın.
Fırından çıkan yine size çok kabarmamış gelecek kekin üzerine soğumuş şerbeti güzelce dökün.Kısa sürede şerbetini çekecek kendisi.

*1 litre süt,
*2 çorba kaşığı nişasta,
*2 çorba kaşığı, un,
*1 çay bardağı toz şeker,
*1 paket vanilya,
*1 paket toz krem şanti( Orjinal tarifte krema koymuş, bende yoktu,olanla yaptım)
Bir tencerede karıştırılan nişasta, un, tozşeker ,vanilyaya 1 litre sütü ilave edip ,göz göz olana kadar karıştırarak hazırlanan muhallebinin içine en son ocaktan aldıktan sonra krem şantiyi de ilave edip 4-5 dakika iyice mikserle karıştıralım.
(upuzun bir cümle oldu :)  ) Muhallebimizi de şerbeti iyice çeken kekin üzerine yaydığımızda evet meşhur Kıbrıs tatlımız önce soğumaya sonra  afiyetle yenilmek üzere sofralarımıza hazır.
Ağız tadıyla, güzel bir pazar günü geçsin..

momo


 Momo ,hem gençlere ,hem yetişkinlere hitab eden, zaman üzerine yazılmış, masal gibi anlatılmış bir roman. Momo isimli küçük bir kızın,insanların tüm zamanını çalan duman adamlarla mücadelesini anlatıyor. Momo zamana esir olmuş dostlarını kaplumbağa Kassiopeia ve Hora ustanın yardımıyla zamansızlıktan kurtarmaya çalışıyor.
Zevkle okuyacağınız romanın yazarı Michael Ende ,1929 yılında dünyaya gelmiş dünyaca ünlü bu kitabıda 1973 yılında yazmıs.
Dilimize ,Almancadan çevirisini Leman Çalışkan (1922-2005) yapmış.
Eser 40' dan fazla dile çevrilmiş 7 milyonun üzerinde okura ulaşmış.
Bu aralar ne okusam diyorsanız,tavsiye ederim..

nerede nasıl davranmalı?



Güzel, romantik bir ortamda müzik dinleyelim ,dedik. Şık döşenmiş, loş ışıklı,
kibar çalışanlı bir ortam. Bizim gibi üç dört masa var. Sahnede gitarı ile spor giyimli genç bir adam şarkılarını söylüyor.Henüz yeni başlamış.
Kadehlerimizi şerefe için yeni kaldırmışız.
Tam bu anlarda bir kaç genç insan içeri girdi. Kapıya yakın cam kenarında
masaya yerleştiler, sonra arkalarından bir kaç kişi daha, sonra biraz daha.
İçeri gelenler sanki uzun zamandır yeni görüşen insanlar gibi birbirlerine bir sarılmalar,coşmalar,bir kakara kikiriler. Romantik ortamlı sakin salon ,bir andan otobüs terminalinde seyahate çıkacak yolcu kalabalığı gürültüsü ile kaplandı. Yine de bir bekledik, hani yerleşsinler susarlar,dinlerler diye.
Yok anacım, yaygara yaygara üzerine. Müzisyen genç ,gürültüyü bastırmak için, hoparlörün sesini yükselterek bangır bangır şarkı söylemeye kalktı.
Mümkün değil sesler kesilmiyor,muhabbet gürültülü bir şekilde devam ediyor. Gelen grup sanki içeride müzik yapan biri yok gibi, umarsızca
konuşup gülüşme halinde.Yirmi otuz kişi oldular.
Garsonu çağırdık ,nedir bu durum ,diye..Bir iletişim firmasının toplantısı için otele gelmişlermiş.
Dedik ''sesten rahatsızız'' diğer masalarda onayladı;
'' evet biraz sessiz olsunlar''
Garson;'' tamam efendim ,müdüre haber verdik'', dedi.
Bu arada bizim müzisyen çocuk,gitarı bıraktığı gibi bara geldi;
''Ben bu .ö.. lere şarkı söylemem'' diye aldı çayını ,çıktı dışarı.
Haydaaa!
Keyfimiz yarım kaldı mı sana. Neyse gece müdürü olan bey, gelip grupla konuştu,ne etti ne dedi bilmem ,onları bahçeye aldı. Bahçede durulacak gibi değil ,soğuk hava ama orada epey bir gürültü yapma ihtiyaçlarını giderdiler.
Müdür gelip ;''kusura bakmayın'' dedi, müzisyen genç de gelip şarkılarına devam
etti.
Ancak çok sürmedi, bizim bahçe grubu ,daha fazla dışarılarda donmamak için uslu uslu gelip ,birer ikişer masalarına oturdular. Sesler biraz azalsa da yine müzik dinlemeye elverişli bir ortam kalmamıştı.Sohbet muhabbet gırla gidiyor.
Kalkalım bari,dedik,böyle olmayacak.İster istemez gürültüden etkileniliyor, ortamda bir negatiflik oluştu bir kere. Hesabı verip kalkarken müzisyen genç kendine ulaşan bir isteği yanıtlıyordu;
''Kim istedi bu Ankara'nın Bağları şarkısını bilmem ama burasını ortamı görüyorsunuz,11 den sonra arkadaşları discoya alalım, Ankaranın Bağlarını orada dinleyip göbek atsınlar..''
Biz dışarı çıkarken kalabalık iletişimci gruptan genç bir kadın şımarıkça bağırınıyordu;
''O zaman mihribanı çal, mihribanı...''
İnanamadım.
Böyle kurumsal, böyle büyük bir iletişim firması çalışanları hangi ortamda
nasıl davranmaları gerektiğini öğrenselermiş keşke..Bizim evin karşısındaki dershane öğrencileri ancak teneffüste bu kadar yaygara ve şamata yapıyor.
Nedir bu otuzlarına ,belki kırklarına gelip, nerede nasıl davranacağını bilememek.
Şöyle düşünebilirler, iki gün toplantıya gelmişim, vur patlasın, çal oynasın yapayım.Tamam da koca otelde bir çok yer varken, insanların biraz müzik dinleyip,keyif yapacağı ufak bir salonu tercih etmek, müzisyenle inatlaşmak,onun yaptığı işe saygı duymamak nasıl bir duygu ,anlaşılır değil.
Sanki kendi işleri iş, diğerleri boş iş.
Etrafı biraz gözlemlediğimizde, insanların ,''özgür davranıyoruz''kisvesi altında adabı muaşeret kurallarını hiçe saymayı alışkanlık haline getirdiğini görmek,
üzücü oluyor doğrusu..ne dersiniz..