Bayram Tebriği
2022 Haziran ayı unutulmayacak hadiselerle dolu geçti benim için. Çok üzüldüm, çok bunaldım, çok şaşırdım tüm duyguları en uçlarda yaşadım. Nasıl geçti, anlamadım.Sonra Temmuz bir hızla geldi, tıpkı sahile vuran bir dalga gibi bazı şeyleri alıp, silip geri götürdü. Herşeye alışan, bünye yaşananları hazmetmeye çalışıyor. Bilmem nerde duyduğum bir örnekteki gibiyim; Yolu geçtim ,navigasyon yeni rota oluşturuyor.
2022 Temmuz umarım güzel şeylerle gelir.
Yılın ikinci dini bayramı Kurban Bayramı başladı. Bu yıl niyetimizi bambaşkaydı, hayalimiz başka yerde olmaktı.Şu an evdeyiz. Bayramın ilk günü, sevgili okuyucular Kurban Bayramınız kutlu olsun. Neşeli, afiyetli, sıhhatli geçsin.
Bakalım kısmetse biz de yarın yola çıkacağız. Şehirlerarası tatil göç trafiği biraz rahatlamıştır, diye umuyoruz. Bundan sonra telefondan yazabilirsem yazacağım, yoksa biraz mola olacak.
Şimdilik hoşça kalın, güzel günler bizimle olsun.
Akdağmadeni Eski Kilise
Boşlukta Sallanan Adam
Aşıklar Müzesi
Türkiye'de Amasya ili sınırları içerisinde bir Aşıklar Müzesi olduğunu biliyor muydunuz?
Ferhat ,Amasya Sultanı Mehmene Banu'nun kızkardeşi olan Şirin'e sevdalı bir nakkaş ustasıdır. Öyle aşıktır ki bütün eserlerini onu düşünerek yapmaktadır.
Şirin ile evlenebilmek için Sultan'dan izin ister.Ama kendisi de Ferhat'a aşık olan Sultan Banu, ondan hiç olmayacak bir şey ister. Çok uzaklarda dağların ardından suyu şehre getirirse, Şirin ile evlenebileceğini söyler.
Ferhat ,başlar elinde külünkle dağları delmeye.Aşığa dağ mı dayanır. Vurdukça vurur, kazdıkça kazar Ferhat. Kazmasının sesi dağlarda yankılanır.
Sonunda azmin elinden bir şey kurtulmaz ya, dağlar delinir, sular yolunu bulup şehre akmaya başlar. Suyun sesi şehirde duyulunca, Banu bakar ki kız kardeşi elden gidecek ,Ferhat'a;
-Hala ne uğraşırsın Şirin çoktan öldü, deyince, Ferhat'ta kahrından çıldırır, kendini kayalardan aşağıya atar.
Şirin de hasretle beklediği Ferhat'ın öldüğünü öğrenince, kederinden aynı yerde kendi canına kıyar.
Efsane bu ya, her yıl birbirine kavuşamadan ayrılan bu iki aşık gencin mezarında sevdalılar için bir gül açarmış, ama aralarında mutlaka bir kara çalı bitermiş.
Gökten üç elma düşmüş.
Biri bana,
biri sevgili okuyucuya,
bir diğeri de hikayeleri mutlu sonla biten tüm sevenlere olsun.
Mübarek Toprak
kısa bir ada mola..
GÖÇEBE
Ekmek ...
Hayat zorlaştı sevgili okur. Üstelik çok pahalı. Yürüyüş yaparken cadde üstündeki çok işlevli fırının, siyah camlı pencerelerle çevrili kafe kısmını geçip, pasta mamülleri vitrininin yan köşesine dizilmiş bol susamlı, yumurtalı pidelerden alalım dedim;
-Tekli mi olsun abla?
-Evet, bir de tam buğday ekmeği.
-Keseyim mi abla?
-Kes /kardeş/ kes bakalım.
Zor çalışan ekmek kesme makinasının başında bekleyip ekmekleri kesti;
-Pidenin yanına olur mu abla?
-Olur.
Fırının markası yazılı ,iki tarafı açık ince kesekağıdının içindeki pidenin yanına kesilmiş ekmekleri koydu, hepsini bir torba yapıp verdi
-Kaç lira?
Malum her fırında, her bakkalda, markette farklı farklı fiyatlar var.
-17,5 Tl abla..
On beş lira çıkarmıştım tahmini, cüzdandan bozuklardan iki buçuk lira daha çıkarıp verdim. Vay canına!
Eve dönüş yolumun üzerinde Halk Ekmek büfesi var. Aslında oradan Halk ekmeğin organik ekmeğinden alacaktım lakin gelirken çok kalabalıktı, sıra vardı, dönüşte sıra daha da uzamıştı. Elimdeki ekmek torbasını saklamak ister gibi bir hissiyata girdiğimi hissetim. Hızlı hızlı geçtim büfenin önünden.
Üç gün sonra;
Çarşıda işlerimi halletmem lazım. Arabaya yer bulmak zor oluyor, zaten kullanmayı da sevmiyorum bu trafikte. Minibüse bindim. En son 4TL idi ;
-bi lira daha varsa abla.
Bir lira verdim;
-varsa yirmi beş kuruş daha, yoksa canın sağolsun abla..
Kardeş peşin söylesene, veresiye yazıyorsun. İndi-bindi beş lira yirmi beş kuruş olmuş. Gelirken tren/Marmarayla geleyim dedim içimden. Kartal meydanı düzenlemesi yapılıyor ,ortalık berbat ötesi. Kaldırımlar, yollar delik deşik. Çalışmalar bir an önce biter inşallah. İstasyona giderken yine tam kaldırımın üzerine bir Halk ekmek büfesi kondurmuşlar. Hiç sıra yok, hatta kimsecikler yok, Gidip bir organik ekmek alayım dedim. En üst rafta dört tane dizili. Satıcı bey uzanıp verdi. Kaç lira ,dedim.
-on üç buçuk, dedi. /Ablasız şükür/ Şaşırdım yine. Bak şimdi fırından aldıklarım, bu ekmeğin yanında ucuz kaldı. Ucuz olanlar inan olsun sandviç ekmeği kadar, elbette beşer onar alır insanlar. Bu organik olanlarda büyük sayılmaz dört kişilik bir aile için hele oldukça küçük.
Bunları neden mi yazıyorum? Çünkü hayat aşırı pahalı sevgili okur. Bir ekmek bile çok pahalı. Hala ziyan edip çöpün kenarlarına koyanlar var. Oysa ekmeğe ayrı bir duruşumuz vardır/dı, nimettir, yerde görsek alıp kenara koyarız, hatta üç kere öpüp başımıza koyarak büyüyen nesiliz. Tabi bunları bizden sonrakilere aktarıyor muyuz? Bilemem..
Ağız tadımız bol olsun.
Havuçlu ve Tahinli Kek
İvan Denisoviç'in Bir Günü
İvan Denisoviç'in Bir Günü ; 1941 de savaşla birlikte evinden ayrılıp, 1951' de hala evine dönememiş , kendini bozkırın ortasında bir çalışma kampında hükümlü bulan İvan Denisoviç'in ceza kampındaki bir gününü anlatan hikaye. Bir tek gün sabahtan akşama kadar bir ceza kampında en anlatılabilir ki demeyin 164 sayfa da gayet ayrıntılı anlatılmış.
Bir kelime daha öğrendik; vorteks..
Oysa tam da blog (header )başlık için bahar çiçeklerini çoşku ile açmış olan ağaçları seçmiş ve kendi emeğimle donatmıştım ki, ismine Aybar denilen kar fırtınası geldi oturdu koca şehrimize. Şehir zaten iki gün önceden kapatmış kendini, evlerde bekleşmekte, canhıraş şekilde ''geldi, geliyor, ordan girdi burdan çıkacak '' diye feryat figan edilen hava durumu haberlerini takip etmekteydi. Sanki kar, koskoca şehre ilk kez uğrayacaktı , ne bu telaş ya hu!!
Öyle de güzel yağdı ki meret, lapa lapa, rüzgarla birlikte gezine gezine ,harika bir kar şöleni oldu. Çocuklar şen şakrak sitenin araba girişindeki yokuşundan naylon torbalar ve leğenlerle gece yarılarına kadar şen kahkahalarla kaydılar, kartopu oynadılar, maaile fotoğraflar çekildiler, kardan adamlar yaptılar.
Mutluluk güzel şeydi, insanlar bunu özlemişti..
adı memleketten, tadı çikolatadan.
iki film
Haftasonu için yumuşak, ruh dinlendiren, gülümseten, hafif göz yaşartan iki film seçip izledim.
''Babamın Kemanı'' vakit ayırmaya değer bir film. Eskileri bilenler ya da takip edenler film başladığında ;''aaa! bu bizim Ayşecik filmlerine benziyor '', diyebilir. Tıpkı '' Ayşeçik'' filmlerinin günümüz versiyonu gibi başlayan filmde, bol keman dinletisi, sıcak aile sevgisi, iyi yürekli dostlar hatta sokak çalgıcılarını kovalayan zabıtalar bile var. Sokak çalgıcısı olan babası ölünce, kimsesiz kaldığı için zengin ve fakat mutsuz keman virtüözü amcasının yanında yaşamak zorunda kalan küçük bir kızın hikayesini anlatan filmde , Engin Altan Düzyatan ve Belçin Bilgim başrolleri paylaşıyorlar. Film hafta sonu için gayet ideal .
Yukarıda bahsi geçen ''Babamın Kemanı ''filmi aşkın olgunlaşmış halini anlatırken, ''Aşk Taktikleri'' isimli film, aşkın gelişmekte olan ilk halini konu edinmiş. Demet Özdemir ve Şükrü Özyıldız'ın başrollerini paylaştığı filmde, aşka inanmayan Aslı ile Kerem arkadaşları ile bir bahse tutuşurlar. Şöyle ki istedikleri herhangi birini kendilerine aşık edebilecekler, bu onlar için çok kolay olacaktır. Taktikleri gayet iyi biliyorlardır. İşte bu iddia sonucu tesadüfen tanışan Aslı ile Kerem birbirlerine kendilerini aşık etme çaba ve taktikleri ile ilgili komik ,çekildiği yer olan Kapadokya itibari ile romantik bir aşka doğru yelken açarlar.
Babamın Kemanı 'nda olduğu gibi, bu filmde her dönem işlenen klişe bir konu etrafında , günümüz yıldızlarınca oynanıp, filme aktarılmış seyirciye sunulmuş.
Evet, fazlaca taklit olmuş olsa da hafta sonu eğlenceli vakit geçirtebilecek türde iki dijital platform filmi bırakmış oluyorum buraya. Çünkü gündem ve günlük hayat zorlamaları karşısında, arada böyle filmler iyi gelebiliyor.
********
dünkü yarışma ve bugünkü pazar
hadi bakalım..
Bir sene öncesinden bizim buralardan enstantane bir video dursun burada..
Yürüyüş yapmayı özlediğim doğrudur. Seni tutan mı var? derseniz yok tabi. Kendimden başka:)
Karamsarlıktan uzak olsun bu haftasonu. Bir de Şarkı falı tuttum ,bu şarkı çıktı Zamanımıza pek de uygun oldu doğrusu..
Laf ı Güzaf
Sabah'' tınn tınn ''gelen mesajla açıldı gözlerim. Hayırdır dedim, sabah sabah. Meğer Valilik özel araçlarla dışarı çıkışı yasaklamış. Belediyede bize mesajla iletiyor.Trafik felç olmuştu dün gece ,o kadar çok kar yağışı aldı ki yollar kapandı. İnsanlar mahsur kaldı. Haberlerde izledik. Tabi bu niye dün geceden alınmış bir karar değil , anlaşılamadı!
İstanbul'da kar demek ,cefa demek. Sefasını belki çocuklar sürüyordur, gerisi boş laf. Evinde oturup sıcak çayının tüten dumanını flulaştırılmış arka planda çekebilirsin, cam kenarında oturup dışarısını izleyebilirsin, sıkı sıkı giyip bürünüp karda yürüyüşe çıkabilirsin , selfiler çekersin. Kar yağışının romantizmini yaşayabilirsin.
Evine ulaşabilirsen!
İstanbul'un yağmuru sorun, kar yağışı sorun, lodosu sorun, sis sorun. Yani öyle sanıyoruz. Gerçekte ne İstanbul sorunlu ne de olması muhtemel , içinde yaşadığımız dünyanın gayet normal hava durumları, kar ,yağmur, sis tabiatın devinimleri, adı üzerinde ''doğal olaylar, doğa olayları''
Sorun; tedbir almayan/alamayan, her seferinde insanlara mağduriyet yaratan insanların bizzat kendileri. Kim yönetiyorsa şansınıza, o ya da bu, fark etmiyor. Bu kaçıncı kar ve kaçıncı çile.
Çile bülbülüm çile..
Herkese güzel günler..
neydi ,ne oldu?
bu günlük..
İstanbul'a kar gelecek dediler ,çarşamba günü, gelmedi. Yere düşmeden salına salına biraz atıştırdı sadece. Soğuk dersen ; o keskin nemli, insanı çarpan soğuğu var. Bu sabah güneş açmış,adalardaki evlerin camlarına öyle bir vurup parlatmış ki alev parçası gibi görünüyor bizim sahilden. Gökyüzünde pamuk şeker rengi bulut parçaları, iç açıcı bir gün olacak, umarım.
Korona salgını almış başını gidiyor, hiç dışarısı çıkasım gelmiyor sırf bu nedenle. Evladımın ev arkadaşı ,3. aşıyı yeni olduğu halde ,kendini iyi hissetmeyince yaptırdığı test ile ikinci kez korona pozitif olup karantinaya girdi. Moral bozucu haberler. Salgın almış başını giderken Sağlık Bakanlığı yeni kararlar açıkladı.Sosyal medyada birileri özet çıkarmış bu kararlardan;
Eve kapanmak bu aralar daha doğru gibi, zorunlu işler dışında tabii.Bir de soğuğun katkısıyla zaten ev beni iyice çekiyor, evcimen ruhum iyice kendini ortaya döküyor. Kitaptan ,elişine, yemekten,youtube a derken hoop bakıyorsun akşam olmuş. Yürüyüşü bile ihmal ettim, bu fena kısmı.
Ama bugün bedensel tembelliğe son verip bu güneşin soğuk soğuk baktığı günde biraz yürüyüş yapılacak, sahil olmasa bile mahalle çarşısı turlanacak. Bir de kek pişireyim diyorum. Mandalinalı falan. Tavsiyeler üzerine başladığım MAİD dizisinin de iki bölümü kaldı, o da bitsin artık.
Hoşça kalın..
tatlı tatlı
bir hafta biterken..
Sağımız solumuz her yanımız yine pozitif çıkıp hasta olan kişilerle dolu. Bir de test yaptırmaktan korkup, öyle böyle hastalığı geçirenler var ki belki de gripler belki omicron, bilemiyoruz. Geçen yolda yürürken yanımdan geçen bir hanımkız, telefonda ısrar kıyamet birilerini davet ediyor; mutlaka gelin, bak bekliyoruz , falan diye. Yanımdan geçti gitti. Dedim şöyle illa gelin, mutlaka bekliyoruz diye tereddütsüz epeydir kimseleri çağıramadım ben :( Zaten ufacık bir aileyiz, onlar dışında hep bir acabalı gezmeler ,ya kaparsaklı görüşmeler falan.
Neyse bakalım bu sene bitecek gidecek pandemi ,diyorlar, muhtelif bilim adamları. Olumluya inanmaktan yanayım.
İşte yine evlere kapandık diye, kendimizi dizilere sarmış halde bulduk biz sevgili bey ile;
HELLBOUND (1 sezon)
Bilinmeyen bir zamanda geçiyor.. Zebanilerle dolu, korkutucu)EMİLY İN PARİS(2 sezon)
Paris'te geçiyor.. (Lüks ve Paris ve aşk)THE SILENT SEA (1 sezon)
Ay'da geçiyor... ( Ayda su varmış meğer ama içilmez su,maalesef)Bir yandan oturup dizi izlerken boş durmadım tabii ki. İki günde örülüp bitecek bir bere bu. Eldiveni de var,ona başladım şimdi. Dizi izlerken el işliyor, iyi oluyor.
hoşbulduk.
Yeni yıl, yeni hafta. Bakın şimdi bunu yazdık ya hop bir bakarsın koca yıl bitmiş. Çocuklar küçükken, yarıyıl ya da yaz tatiline girdiklerinde havalara uçarlar, çocukluğun upuzun günlerine ,oyuna ,sokağa çıkmalara, arkadaşlarına hayallenirlerdi.
Oyunbozan anne durur mu?;
-'' aman vaktinizi iyi değerlendirin göz açıp kapayana geçer bu tatil'' ,diyeceğim tutardı. Bizim hazır cevaplar durur mu peki?Asla. Biraz küskün ,biraz kırgın, gözlerini açıp açıp kapatır,
-'' geçmedi bak, hani geçerdi geçmedi işte ,geçmedi ..''diye dönenirlerdi oyunbozan annenin etrafında. Tabi sonunda ,oyunbozanlığı kenara koyup,sarılıp şapur şupur, koklaya koklaya öpen bir ana oluverirdim.
(Şimdi yanında bulda sarıl yanaklarına. Sitemkar oldum,geçelim bunu)
Bir ara yağsa da ,parçalı bulutlu lodosun ısıttığı bir İstanbul yeni yıl haftasına başladık. Bir gece rahat ettikten sonra daha sabahına zam zam zam diyen haberlere kulak tıkayıp, iki gün Cem Yılmaz'dı Yılmaz Erdoğan 'dı ,Ata Demirer 'di Güldür Güldür 'dü , Maske Kimsin Sen yarışmasıydı, O Ses Türkiye'ydi, Şarkılar Bizi Söylerdi gibi gibi ne kadar komedi ve eğlence programı varsa izleyip bünyeyi neşe ve kahkaha, şarkı türkü ile doldurduk.
Şimdi esas soru bu bizi ne kadar idare edecek?
Kim bilir?