Tebdili mekan yapmıştım

Haziran 14'ünde ayrıldığım kürkçü dükkanım İstanbul'a Temmuz'un sonunda geri döndüm. Özlemiş miyim? Biraz. Blog yazmaya devam ederim diye  düşünerek dizüstü bilgisayarı da yanımda götürmüştüm, kapağını dahi açmadım. Onun yerine epeydir okumadığım kadar okudum. Tabii ki sular seller gibi durmadan okuyanlar gibi değil benim ki ,yazlıkta ev işleri, denize gidip gelmeler ya da sadece sanıtmalar  arasında fırsat buldukça okunanlar. Bana göre epeydir en fazla okuduğum zaman. Okuduklarımdan biri hariç diğerleri aşağıda görüntülenmiş halde bulunuyor. Resmi yer almayan ise Jane Casey'in polisiye romanlarından 5.Kurban
Bu 5 kitap içerisinde severek okuduğum ilk iki;

1-Orhan Bahtiyar'ın Ateş Kırmızısı
2-Canan Tan'ın Pembe ve Yusuf 'u.
Ahmet Ümit 'in romanı bu sefer sarmadı beni, belki fazlaca mitoloji tarihine girdiği için, belki Nevzat Komiser ve ekibine alışmış olduğumdan ,gözlerim okurken onların maceralarını aradı ,kimbilir.


***********************************************************************************


************************************************************************************

yanarım halimize..

 


Cennet ve cehennem aynı yerlerde kendini gösterebiliyor tıpkı iyi ve kötünün aynı insanın içinde barınabilmesi gibi. Günlerdir cayır cayır yanıyor yeşilimiz, doğamız yanında yüreklerimizle birlikte. Yazık oldu güzelim ormanlara, içinde yaşayan canlılara. Aslında bize ve bizden sonraki bir kaç nesile yazık oldu. Doğa  kendini yeniler elbet yüzyıllar içinde ama ne yazık ki koskoca evrene nazaran kısacık ömürleri olan bu dönem insancıkları bunu göremeyecek. Yaktıkları, söndürmeyi beceremedikleri toprakla mücadele edip ,bir zamanlar buralar cennet gibiydi... diye anlatıp duracaklar.

Haberleri takip ediyorsunuzdur, skandal üzerine skandal yaratacak açıklamalar geliyor yönetmek üzere seçilenlerden. Uçak istemiyoruz gökte kalabalık yaratıyor ,diyen mi istersiniz, düğüne gittim di ben zaten ben başkan değil kayyumum diyen mi, keşke benim evimde yanaydı da bu evlerden benimde olaydı diyecekler ,diyen mi? Durup nefes alıyorum derin derin; şakadan kurulan bir memleket mi olduk, diyorum. Kimi ''help'' der, kimi yok biz '''strong'' uz der , daha neler neler..

Önce söndürün şu günlerdir süren yangını sonra paylaşın kozlarınızı, diyecek kimse var mı? Yok. Aklı başında olan herkes yangın uçaklarının neden kullanılmadığını sorguluyor, karşılığında aldıkları cevaplarda bahane bahane üzerine dizilmiş.  

Elinden gelen her türlü yardımı yapmaya çalışan, tanındığı için daha fazla yardım edebileceğinin farkında olup taşın altına elini koyanlara bile laf edilen memleket insanından bekleyecek çok bir şey kalmadı galiba .Mesela; Şahan Gökbakar instagram hesabında bulunduğu bölgedeki yangınla ilgili gelişmeleri an be an anlatıyor. Evi oradaymış, diye laf atıyorlar utanıp sıkılmadan.Oysa görüntüleri sayesinde orada çalışan görevlileri, köylüleri, gönüllüleri görüyoruz. Başka muhabirler, youtube yayını yapanlar yöreden haberler geçiyor. Herkes canının dişine takmış halde çırpınıyor. Hepsine canı gönülden kolaylıklar diliyorum, umarım bir an önce söner bu yangın ,zarar gören tüm insanlar, canlılar da bir an önce yaralarını sarmaya başlar.

Dualarımız, kalplerimiz onlarla. 


çay içer misiniz?

Sabah ilk işim çaydanlığı ocağa koyup, çay demlemek. Çaydanlıktaki su kaynarken, azıcık tivitırda haberlere göz gezdirdim. İyi bir haber alır mıyız ,diye bir beklentim yok maalesef, lakin haberlere bakmak adetten oldu. Eskisi gibi gazeteden almıyoruz haberleri ya da tek tip haber sunan TV kanallarından. Twitter var ,Youtube var  haber kanalı olarak. Şimdilik. İki satır okuyup bıraktım telefonu elimden. Hava da pek sıcaktı. Ağustos ayının 1. günü bugün. En sıcak günlerden geçiyoruz. Memleketin hali duman. Çaydanlığın altını kapattım. Vazgeçtim. 
Çay içesim gelmedi..(tık tık tık)
Bu günde su içeriz, dedim kahvaltıda. Üzerine de kahve. Varsın çaysız olsun bu gün kahvaltı.