Ekim seyirlikleri..

 

Ekim ayında /eşimin tavsiyesi ile başladığım/  Brekıng Bad  sezonlarına devam ediyorum,5.sezona gelmek üzereyim.  Biraz iç karartıcı bir dizi,bir şekilde seyrettiriyor.



Good Girls 3. sezon son iki bölüm dublajı da yapılınca seyredebildik. Tüm sezonun dublajını yapıp son iki bölümü çevirmemişlerdi,anlamsız bir şekilde. O iki bölümde tamamlanınca bizim çılgın kadınların ,zavallı komik macerasını izledik. Breaking Bad ile aynı kafadalar, harcayamadıkları milyonlarla,ölüm korkusu ve aileleri arasında yaşadıkları git-geller biraz gülümseterek ,biraz gerilimle iyi mi kötü mü olacağı, belli olmayan bir sona doğru gidiyor.

Kırmızı Oda 3. bölümden başladık izlemeye.Ne hayatlar, ne dertler, ne sorunlar neler neler. Bir iki kitabını okuduğum Gülseren Budayıcıoğlu ve eserleri bu dönem çok popüler.



Yeni dizi Çocukluk 'da Erdal Beşikçioğlu ve Beren Gökyıldız' ı severek izlerim, dedim. İlk bölüm uzun ve sıkıcıydı, diğer bölümlerde konu biraz daha oturdu. Babil  baştan beri merakla izlediğim bir dizi ama konular arası bazen kopukluk oluyor sanki dizide. Hangi konuya tam ağırlık verecekleri karışmış gibi.. Halit Ergenç dizide olmasa sanırım izlemem.   



Sadakatsiz yeni favori dizim. Tekirdağ'da çekiliyor olması da iyi fikir olmuş. Koskoca memleketimizde dizilerin hep aynı şehir hatta aynı mekanlarda çekilmesi konunun çekiciliğini olumsuz yönde etkiliyebiliyor. İzliyorsun ,bakıyorsun aynı sokaklar, aynı manzaralar hatta ve hatta aynı evler. Başka şehirlerimiz mi yok, bak ne güzel gidip Tekirdağ'da çekmişler.

Konuşanlar Youtube videosu arada gülmek için izliyorum..Bu nasıl bir yeni nesil ya hu!şaka gibiler. Cüneyt Özdemir 'in Youtube kanalı nı artık haber takibinde kullanıyorum. Her gün canlı yayın yapıyor. Hem Türkiye'den hem dünyadan haberleri veriyor.


Ekim ayında tek izlediğim film; Enalo Holmes oldu.Kendisi Sharlek Holmes'un kız kardeşi oluyor,filmini yapmışlar. İdare eder.


Gün içerisinde arada sırada; Zuhal Topalla Sofrada tam bir şamata gırgır. Bazen aşırı sinir bozucu, hayretlere düşürücü ,komik ,gözatmaktan vazgeçemiyorum. Akşamları arada sırada dizi durumuna göre:) Mastercheff .Gerçi çok fazla eksantrik yemekler yapıyorlar ,bizim mutfaklarda kullanmadığımız ürünler kullanıyorlar ,alışık olmadığımız tariflerle yemekler pişiriyorlar Mesela bıldırcın ve ördek etini bu kadar sık kullanmaları ,karideslerle her çeşit yemeği pişirmeleri insanı imrendirmiyor değil sonuçta. Kurgu olduğu ve elenecekler de çok kolay tahmin edilebiliyor. Neyse.Velhasıl mutfak ,yemek programı izlemek hoşuma gidiyor. 






Ekim okumaları..

 

Afife Jale; hayatının bu kadar acıklı bir öyküsü olduğunu bilmiyordum. Sahneye çıkan ,çıkma cesareti gösteren ama arkasına bakınca kimseyı göremeyen ilk müslüman Türk kadın tiyatro sanatçısı. Bestekar Selahattin Pınar'ın ilk eşi. 

''Bir bahar akşamı rastladım size,''

diye adına besteler yapılmış bir kadın. Selahattin Pınar'ın daha sonra evlendiği eşi,bir söyleşide, Bestekarın şarkılarının çoğunu Afife Jale için yazdığını anlatmış. Büyük aşkları ile karşılaşmış lakin hiçbirini tam yaşayamamış bir kadın.Hazin bir hayat öyküsü. Büyük ideallerle başlayan ,akıl hastanelerinde ,yapayalnız son bulan bir yaşam.


Karlar Ülkesi ve Kiyoto 

Nobel Edebiyat ödüllü Japon yazar Yasunari Kawabata'nın  iki eseri. 

(1968 Nobel Edebiyat Ödülü) Karlar Ülkesi'nde geyşaların hayatından kesitler var. Tokyo'da yaşayan Şimamura ,kaplıcalar için dağlık bir bölgede bir kasabaya gider. Kasabada tanıştığı Komoko ile aralarında başlayan ilişkiyi ,Yoko isimli başka bir kadına duyduğu derin hayranlığı ve kaplıcalar bölgesinin güzelliklerini anlattığı Karlar Ülkesi isimli eseri yazar,tam 12 yılda yazmış. Komoko isimli karakter gerçek bir Japon Geyşa kadından esinlenerek yazılmış yazar tarafından.

Kiyoto ; Türkçemize Kiraz Çiçekleri olarak çevrilmiş. Bendeki Nihal Yeğinobalı çevirisi ile eski bir baskı. Çieko isimli genç bir dokumacı kız ve ailesi ile ilgili bir kitap. İki dokumacı aile çocuklarını evlendirmek istiyorlar. Çieko'nun babası kızını vermeye kıyamıyor, damadı evlatlık olarak alalım diye düşünmeye başlıyor. (ilginç bir adetleri varmış Japonların, kızı vermek yerine damadı evlatlık almak) Bu arada kızın babası kumaş desen tasarımları ile ilgileniyor ve yeni desenlerle klasik desenler arasında bocalayıp duruyor. Kitapta bolca ağaç, çiçek, doğa anlatımı efsaneler,Japon Şenlikleri, dini inançları, aile kültürleri anlatılmış. Ve ''Obi'' yani geleneksel Japon kıyafetlerinin  en göz alıcı kısmı. Bele sarılan obilerin 3-4 metre arasında uzunluğu varmış. Kat kat sarıp, erkekler sırta bağlarlar, kadınlar ise büyük bir fiyonk yaparmış. Hem erkekler, hem kadınlar tarafından kullanılan obi ne kuşak ne kemer, japonların kıyafetinin desenleri, kumaşı, kalitesi ile farklı ve önemli bir parçasını teşkil edermiş. Kitapta da işte bu obinin ayrı bir yeri,ayrı bir önemi var.

Not: İlk defa okuduğum Japon edebiyatına ait bu iki eser özellikle çevre ve doğa anlatımları, farklı kültürel özelliklerinden bahsettiği Japon ailesi ,kadın/ erkek,dostluk,arkadaşlık ilişkilerinin anlatımı ile oldukça ilgi çekici geldi. 



Hastalık çok yayıldı:(

 Bu sabahın en güzel whatsapp mesajı;

''Anne testimiz negatif çıktı''..

Test sonucu bir günde çıkmış oldu. İçime sular serpildi./nereyekadar/ Gerçi herhangi bir belirtisi yoktu ama olsun işte. Yaklaşık otuz kişiler, 3 kişide pozitif çıkmış.İkisi çok yakın çalışan ve hasta olduklarını farketmeyen, bir tanesi olayı hasta olarak ,belirtili farkeden. Bir de esas acaba mı? dedikleri kişi vardı,o kişi de negatif çıkmış, mesela. Bu yazıyı yazarken İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu'nun da Corona hastalığına yakalandığını öğrendim. Kendi videosunda, çarşamba test yaptırdığını ,negatif olduğunu, fakat iki gün sonra ateşlendiğini ve pozitife döndüğünü , anlatıyor. Hastaneye yatmış. Geçmiş olsun.

Neyle karşılaşacağımızı bilmediğimiz bir meret bu. Tam anlamıyla ferahlamamamın sebebi işte tam da bu. İnsanlar çalışıyor, toplu taşımaya biniyor, dışardan yemek zorunda kalıyor vs.(Ki İBB Başkanı gibi adamlar çok sıkı tedbirlerle yaşıyorlardır eminim )  

Sonuçta maskenizi sıkıca taksanız bile bir yerler  çıkarmak zorunda kalabiliyorsunuz, o eller mutlaka ağıza yüze gidiyor, siz  maskeli olsanız da karşınızdakinin takıp takmadığı, kiminle temas halinde olduğunu bilmiyorsunuz. Yani işimiz artık şansa kaldı. ''Tedbir bizden takdir Allah'dan'' a bağlayabilirim özeti.

Not:Korona test yapıldıktan sonra e-nabız dan korona testi sonucunuzu öğrenebildiğiniz bir uygulama yapmışlar, verdikleri barkodla sonuç bir gün sonra öğrenilebiliyor. 

corona kapıya dayanmışken..

   Bu sabah ıvır zıvır ne varsa yaptım. Sabah uyku tutmadı, erkenden kalkınca vakitte ağır ağır geçiyor. Arafta yaşıyor gibiyim. Akşam yemeğimizi yedik, mutfakta bulaşıklar toplandı falan, dizi seyrediyoruz. Telefon çaldı. Geç vakit değil ama bizim kız ,öyle önemli bir şey olmazsa ,belli bir saatten sonra aranmayacağını bilir. 

-Annecim, dedi ,kötü haber. İşyerinde bi çalışanın korona testi pozitif çıktı.

İki gündür işe gelmiyormuş, ateşlenmiş adamcağız, yaptırdığı test pozitif çıktı, diye haber verince ,hepsi panik halde ne yapacaklarını düşünür olmuşlar. Bugün test yaptıracaklar. Bu testleri özel hastanelerin çoğu, artık bir hastalık belirtisi yoksa yapmıyor. Devlet hastanesine gidecekler. Evde de maskeyle oturuyorlarmış. Zaten ev arkadaşı da ünlü bir markanın fabrikasında çalışıyor, kızcağız da her hafta bir bölüm karantina nedeniyle kapalı,diye anlatıyor ve yarı zamanlı evden çalışıyormuş. Kızımın bir okul arkadaşı daha geçen gün pozitif çıktı. Ateşlendi, öksürük falan. Onunla bir aydır görüşemedik diye ,içini rahatlatırken işyerinden patladı olay. Bu aralar çevremden o kadar çok duyar oldum ki.  

Bakalım sonuç ne çıkacak. Ama bu gri İstanbul sabahında içim sıkkın, yüreğim daralıyor. Korona kapıları zorluyor.


Not:Maske çok çok önemli. Burnumuzu maskenin altında tutmaya alışalım/çalışalım. 


köyde çocuk ; Mehmet..

 


 Her küçük çocuk gibi benimde köyde hayatımın çoğu ,bağda bahçede babama yardım etmekle geçerdi. Köyde o zamanlar imece usulu; yani tüm komşuların birbirine yardım ederek iş yapması, çok yaygındı. Ekinlerin biçilmesi, mahsulun çapalanması, hasadın kaldırılması gibi tüm tarla işlerinde köy halkı birbirine canla başla yardıma koşardı. Çoğu geceler ailece tarlada sabahlanır,gün doğar doğmaz işe koyulunurdu.Mevsimine göre fasülye, mısır,kabak,tütün daha sonraki zamanlarda da çilek yetiştirilirdi.Sadece tarlalarda ekili sebzeler değil, elma,armut,ceviz,kestane,kiraz,vişne,dut,kızılcık,üzüm gibi çeşit çeşit  meyve ağaçları da ağızlara layık meyveleri ile dağın yamaçlarında boy gösterirlerdi.Ancal 1000 mt. rakımlı bu dağ eteğinde bazen öyle sis olur ve köye çökerdi ki bu meyve ağaçları donar,soğuktan yanar ve meyvelerinden nasiplenmemizi önlerdi.

Yine sıcak bir temmuz günü babamla Sineklik denilen yerdeki tarlamıza patatesleri sulamaya gittik. O zamanlar köy ve civarı bölgenin özelliğine göre isimlendirilir, bir nevi sokak yada cadde ismi gibi adreslendirme yapılmış olurdu. Ketenlik,Sineklik,Pisocağı,Gölcük,Yukarı Harmanlık,Kaldere,Yaşlıçayır gibi.Bu bir nevi adres sistemiydi.  Sineklikteki patates tarlamızın yanındaki tarla, Yusuf Pehlivanların tarlasıydı.O gün herzamanki gibi Yusuf da babasıyla tarlaya sulamaya gelmişti. 9-10 yaşlarındayım. Sulama suyu bir ark içerisinde geliyor, yarısı bizim tarlaya yarısı Yusufların tarlaya gidiyor. Ark çok yukarılardaki tarlaların arasından geliyor ve arkı kim önce bağladıysa önce onun tarlası sulanıyor. Sulama işi biten haber veriyor ve diğer tarla sahibi ancak o zaman sulamaya başlıyabiliyor. Tüm köyün bildiği bu kurala herkes saygılı, hiç sorun çıkmıyor. Babalarımız Yusufla bana bir görev veriyorlar; arktan gelen suyu kontrol etmek. Su azalır ya da kesilirse ark boyunca yürüyüp kesilen yeri bulacağız ve suyun tarlaya doğru akmasını yeniden sağlayacağız. 

Bize verilen bu iş çok hoşumuza gitti. Hangi çocuğun gitmez ki.Ayakkabılarımızı çıkartıp yalın ayak suyun içine girdik. Cıbıl cıbıl sularda ark boyu ,suyun kaynağına doğru hem yürüyor ,hem gülüşüp eğleniyoruz. Belki beş altı km. yürüdük ki bir dereye ulaştık.

- Haydaa!! bu dere de nereden çıktı??,diye diye , derenin kaynağını bulmak için arktan ayrıldık. Yürüdük yürüdük. Yol engebeliydi, taşlardan kayalardan keçiler gibi hoplaya zıplaya derenin kaynağına ulaştık. Görülmeye değer muazzam bir manzaraydı. Sular onbeş yirmi metre yukardan burun deliği gibi iki mağara oyuğundan aşağıya  gürül gürül dökülüyordu. Mağaraların yanları ev büyüklüğünde buzlaşmış kar yığınları ile kaplıydı. Akan su o kadar soğuktu ki elini değemezdin. Bu muhteşem görüntü karşısında biz arkı, sulamayı tarlayı falan unutmuştuk. İlla daha yukarda ne var diye meraklanmaya devam ediyoruz. Akan suyun yukarılarına doğru yalınayak tırmanmaya devam ediyoruz. Ayaklarımız nasıl acıyor, umurumuzda değil,keçi gibi tırmanıyoruz kayalara. İşte o ara etrafımıza bakındık ki kaybolmuşuz. Farkettik. Ayaklarmız acıyor, elbiselerimiz ıslak, yorulduk, neredeyiz bilmiyoruz. İkimiz birden ağlamaa başladık. Bir yandan yürüyoruz. 

O sırada bir köpek havlaması duyduk.Baktık bir koyun sürüsü ,çoban bizi görüp bağırdı;

-Ne arıyorsunuz orada, durun kıpırdamayın, geliyorum. Meğer dağın zirvesine çıkmışız .Çoban yanımıza vardı.Bize hem kızıyor, hem susturmaya çalışıyor,köpek bir yandan havıyor.Sonra acıdı bizi teselliye koyuldu; 

-Korkmayın şimdi sizi yola çıkarıcam,diye düştü önümüze.Bizi zirvenin altında bir yola çıkardı. Gösterdiği patikayı takip edersek tarlanın başına ineceğimizi söyledi.

-Dikkat edin, diye de tembihledi.Biz yeniden hoplaya zıplaya,ormanlardaki çam ağaçlarının arasından geçerek, kayalardan zıplayarak, güneş batmak üzereyken tarlanın başına vardık. Hiç bir şey olmamış gibi arkın içine girdik. Babalar tarlanın sulamasını bitirmek üzereydi. Neredeydiniz ,demediler, biz de bir şey söylemedik. İki kafadar yaşadığımız macerayı kendimize sakladık. Bize kaybolduğumuzda yolu gösteren, düğünlerde çok güzel tulum çalan Çüta Mehmet'di. Sevgi ile anıyorum.....


Not:Bu yazma sevdası baba tarafımda mevcut.Rahmetli iki amcam  ve büyük amcam yazardı. Tabi onlarda sanırım büyük büyük babaannemden almış bu yeteneği. Babam'da çok güzel resimler yapar.Yazdığını geçen yaz bana verdiği  anı defterini görünce anladım.Şaşırdım,heyecanla okudum. İşte yukarıdaki babamın anılarından, geçmişten bir sayfa, bir hikaye,bir rüya..