biten bayramın ardından.

 Bayram bayram dedikleri de geldi geçti, tatile gidenler döndü, misafirlikler bitti, evde pişen tatlıların dibi çoktan geldi.  Ah şu bayramlardaki tatlı , şeker, çikolata alışkanlıkları yok mu? Fena. Mutlaka bir tatlı pişer evde, öyle görmüş öyle alışmışız.  Kimse kapıyı çalmasa da o tatlı evdekiler için pişecek bir kere kesin. Bu bayram çocukların çok sevdiği Bülbül Konağı tatlısını yaptım(tık tık)  Damat da tatlı seviyor artık evlat sayısı üç oldu onun da sevdiği şeyler dikkate alınmaya başladı:) Kapıyı çalan çocuklara çikolata ikram edildi ama fazla çocuk gelmedi bu bayram , sitede tatile gidenler çok , otoparktaki araba sayısının azalması bunun en önemli göstergesi oluyor böyle dönemlerde. Zaten olsa kime ne, kimse kimseye bayramlaşma ziyaretine gitmiyor, o bizim çocukluğumuzun en güzel anılarından. Yaşadığımız yerlerde mutlaka az tanısın ,çok tanısın hemen herkes bayramda birbirine bayramlaşma ziyaretine giderdi. Kahveler, tatlılar ikram edilir, komşular birbiri ile aynı evde karşılaşır, ertesi gün ziyarete gidilen ev mutlaka iade-i ziyarette bulunurdu. Üç günün yetmediği zamanları bilirim. Herkes temiz giyimli, çocuklar yeni giysili, evler kolonya, tatlı kokulu, insanlar nazik, çocuklar mutlu. Şimdiki zamanla kıyaslayamayacağım ortamlar.  O zamanlar evlerde bulunmak insanları bunaltmıyormuş demek ki kimse gezelim ,aman evde n'apıcaz oturup da, demiyormuş.Şimdilerde kendimizi dışarı atacak zaman kolluyoruz. Ama bu İstanbul için bayramlarda geçerli olmuyor pek , çok çok çok kalabalık . Aşırı kalabalık, rahatsız edici kalabalık. Bunda bedava ulaşımın etkisi var diye düşünüyorum. Bence artık bayramlarda bu ulaşım bedavalığı konusu düşünülmeli. Neyse evli evine köylü köyüne döndü, şehir normal rutine kavuştu sanırım. Yarın çalışanlara ,öğrencilere uzun tatil sonrası sendromlu olacağı muhtemel  pazartesi ile yeni bir hafta başlıyor, tatil kadar güzel geçsin dileyelim. Bizde de bir takım tatlı telaşelerin son demleri artık, kalan işlere devam , bakalım..

Güzel bir nisan gününün, güzel bir erguvan ağacı hatırası ile bahar  mutluluğu bloga da değsin, yayılsın mutluluk..

Erguvan ağacı



 

FON

 Mahfi Eğilmez'in FON isimli polisiye romanının sonuna gelmek üzereyim. Bu kitap yani Fon, yazarın kara roman üçlemesinin üçüncüsü . Romanlarda bazı karakterler süreklilik içeriyor ,Murat ve Rüya her üç romanda da var olan karakterler mesela. Fon; İnferis ve Sahte Sultan'dan sonra yazılmış. Ben sırasına göre okumamış oldum . İnferis'ten sonra Fon'a geçtim. Sahte Sultan'ı da alıp okumam şart oldu. Bu üçleme kara roman türüne yakın romanlar, diye bir bilgi var. Kara Roman okuru sadece suçlu ve suç üzerine değil arka plandaki toplumsal olayları, siyasi eksiklikleri , sosyal hatta hukuki kirli ilişkileri, çevre sorunlarını ,kültürel bozulmaları, büyük kent sorunlarını da düşünmeye iten bir roman türü olarak belirlenmiş. Klasik polisiyeden izler taşımakla birlikte bu tip konulara da dikkat çekerek kara roman türü ortaya çıkmış oluyor.

Fon'da yüksek gelir vaadiyle zengin insanlardan para toplayıp Slalom Fon'unun kurulması, bu fonun siyasilerle hukuk dışı ilişkileri, Fon'un batması ile işlenen cinayet,intihar ve bazı sansasyonel olayları çözmek yine kahramanlarımız Rüya ve Murat'a düşüyor.  

Park durumları

 Taktığım Konular;

Sabah sokaklarımız yıkandı, kaldırım taşları döşenmeye devam ediyor, parkımız nihayet bitti(sandım). Bir açılış beklerdik doğrusu, çünkü günlerce verilen emek ve oldukça fazla değişiklik var. Bizim salaş park , spor aletleri ve yürüyüş yolları ile daha modern görünüşe kavuştu. 

ilk hali;


Son hali;


Yemyeşilden eser kalmadı, dün biraz dolaştım bende mahallenin muhtarı gibi. Ya da muhtar demeyelim de çünkü muhtarımız yine yeniden üçüncü kez seçildi. Ben kadın muhtar adayını oylamıştım ama o da iki keredir deniyor ikisinde de kazanamıyor , tanıdığımdan değil , kadın dayanışması olsun demiştim,n'apalım bizden destek bu kadar daha çok çalışaymış,kazanamadı. Bizimkiler dizisi vardı ondaki Sabri bey gibi , meraklı meraklı bakıyorum parkı ne hale getirecekler diye aylardır. Sık sık anneme giderken denetliyorum ,yolum üzeri, oradan geçmeden anama gidemiyorum .Artık alüminyum perdeler kalktı insanlar yine kestirme yol olarak da kullanıyorlar. Henüz yürüyüş yolu beton, çocuk parkı zemini beton/ben olsam çocuğum beton zeminde oynasın istemem ama oynatan ebeveynler var / spor aletlerinin olduğu yerde beton. Üzerleri bir tartan kaplama isterdik yani bordo rengi yakışır mesela. Oturmak isterseniz henüz bank yok, kenarlara oturma yerleri yapmışlar üzeri boş toprak, bizim aceleci halk karton kutu parçaları koyup gece sefasını yapmayı ihmal etmemiş. Yerlerdeki izmarit ve çekirdek kabuklarından belli. Nereye atsın adam/kadın çöp kutuları da yok parkta. Bahar geldi artık, havalar güzel beton bloklar arasındaki tek yeşil parkımızdan yararlanmak istiyorlar, mahalleli haklı. Bakalım eksikler de tamamlanacaktır sanırım. Umuyoruz.

***




1 Nisan: Oh bee....

 


Her seçim sonucunda güzel ülkemin sapsarıya boyalı haritası nihayet kırmızıya döndü. Olaysız, güzel bir havada mutlu mesut yapılan seçim sona erdi. Bu bir yerel seçimde olsa gelecek için çok önemli mesajlar içeriyor. Nihayet değişim istendiği, artık yeter denildiği zamanlar geldi. Hoş geldi. Z kuşağı mı? Emekliler mi? Bildiğin Türk halkı mı? tabii ki hepsi birden artık bir dönemin sonuna gelindiğini baştakilere gösterdi. Ne zamandır bir seçim sonucu sabahı böyle umutlu mutlu uyanmamıştım. Hayat pahalılığı, fakirlik, kibirli insanlar, zengin fakir arası uçurumun artması, düzensiz göçmenler, berbat bir eğitim sistemi, işsizlik ,siyasi dinbazların çoğalması,bunlar yokmuş gibi görmezden gelen insanlar, hepsi hepsi nihayet halkta oy olarak karşılığını gördü. Yeter denildi. Umarım bu ülkemizin güzel yıllara girmesinin yolunu açacak bir seçim olmuştur. Mayıs 2023 seçimlerinde CB adayı konusunda ısrar etmeseydi birileri  o zamanda sonuç böyle olabilirdi. Ama koltuk sevdalıları her partide çıkıyor maalesef. Neyse ki gençler geliyor artık, dinazor yöneticiler kenara çekilsin. Seçim sonuçları ülkemize ve insanlarımıza uğurlu olsun. Şans ve güzel günler getirsin.

yerel seçim.

 31 Mart 2024 Pazar; 

Yerel seçim ama sanki genel seçim havasında geçen bir yerel seçim. Düşünün ki en yüksek makamdaki kişi CB seçim çalışmalarında bizzat çalıştı,son güne kadar. Tüm bakanlar, yetkililer , adaylarla beraber memleketi karış karış gezip dolaştılar. Vaatler havalarda uçuştu.  Neyse bizim bir oyumuz var, vatandaşlık görevi onu da ihmal etmiyoruz , bizim de yapacağımız bu.

Sabah erkenden oy kullanacağımız okula gittik. Bizim sandıkta diğer sandıklardan fazla sayıda seçmen vardı, saat dokuz olmasına rağmen neredeyse on beş yirmi kişi sıradaydı ve sıra yavaş ilerliyordu. Tabii ki kimliğimizi ve seçmen kağıdını sandık kurulu görevlisine verip ,diğer görevliden üç adet upuzuun oy pusulalarını alınca sıranın neden uzadığını anladık. Bir metreye yakın bir pusula, diğerleri de onun kadar uzun neredeyse. Bir de arıyorsun oy vereceğin partiyi, dikkatle basmaya çalışıyorsun ki oyun geçersiz olmasın. Ne kadar çok parti varmış. Parti ufalanması.Okuldan kalan bir tanımlama bizim memleketin siyasi hayatı hakkında. Çoğu sanırım tabela partisi, kim onlara bilip de oy veriyor , anlaşılır değil. Bir çok da bağımsız aday var listede. Üç tane de muhtar adayı varmış, bir kadın iki erkek. Oy pusulalarına evet basıp açık mavi zarfa katlayıp koymak zahmetli imiş yine:)

Maaile oylarımızı kullanıp ,görevimizi yaptık. Şimdi heyecanla akşamı bekliyoruz diyemiyorum, heyecan yok sadece merakla bekliyorum. Bakalım bizim sevgili oy veren  İstanbul ahalisi bu günkü durumdan memnun mu? Yoksa değil mi? 




Okuduklarım; Benim Küçük Şaheserim


 Bloglar vasıtası ile tanıdığım yazar Mert Ofluoğlu'nun kitabını da diğer kitap siparişimin yanına eklemiştim.Bir süredir okuyamıyordum Mahfi Eğilmez'in FON ve Mert Ofluğulu'nun Benim Küçük Şaheserim isimli romanları ile bu zinciri kırıp okumalara başladım baharla birlikte. 
 Daha önceden de yazdığı romanları var Mert Ofluoğlu'nun , onları henüz okumadım, bu okuduğum ilk romanı. Kitap okumayı çocukluğumdan beri çok sevdiğimi ve yaşımı da hesaba katarsam çok fazla sayıda kitap okumuşumdur . Okuduğum kitaplardan bazısı güzel bile olsa ,hepimize olduğu gibi, elimde sürünür , bazısı su gibi akar gider bitmeden elimden düşmez. Yeni yazarlara karşı da önyargılı olanlardanım. Hele ki zamanımızda her isteyenin kitap yazıp bastırabilme imkanı varken ki roman da Azade bu konularla ilgili yazar olma yolunda ilerlerken çokça düşünüyordu. Romanın kadın kahramanı Azade bir Edebiyat öğrencisi ,yazdığı yayınlatamadığı bir romanı var. Bu konuda tüm destek ya da köstek sevgilisi Ali Cengiz'den geliyor. Sonrasında Azade'nin  tesadüfen aldığı bir kitap onu Atlas'la buluşturuyor ve gizemli Atlas ile Ali Cengiz arasında kalan Azade farkında olmadan karmaşık bir olay yumağının ipini çözme yoluna giriyor. Sevgili Mert Ofluoğlu' romanı, bitmeden elimden bırakamadıklarımın arasına girdi. Kitabın konusu güncel, karakterler aramızda sıkça karşılaşabileceğimiz görüntüde ama iç dünyaları bambaşka ve tabii ki bitişe kadar tahmin edemediğim bir son./Buna bayılırım/ İsminden dolayı baştan şüphelendiğim Ali Cengiz ve masum olması gereken bir Atlas dışında:) Oldukça cesur sahnelere de yeltenilmiş romanda. İki günde heyecanla okuyup bitirdim. Güzel bir roman olmuş.

Sevgili blog komşumuz , yazar Mert Ofluoğlu'nun emeklerine, kalemine sağlık. Daha nice güzel kitaplarını okuruz umarım, başarılarının devamını diliyorum. 

Ev kazası..

 Ramazan ayı güzel güzel geçerken geçen akşam annem bizi iftara çağırdı. Yorulma anne, gerek yok dedik ama heves etti, kıramadık. Maşallah yaşı ilerlese, bazı hastalıkları olsa da hala dinç böyle yemekler vermeyi seviyor. 'Tatlıyı ben yaparım , sen ona uğraşma', dedim.'Yok, güllaç aldım yapıcam' dedi. Güllaç da ramazanın en ünlü tatlısı. Akşam gittik ki ne görelim ,işaret parmağı kocaman dolamaç halinde beyaz sargı bezi ile sarılı, yüzü de sargı bezi kadar beyazlamış oturuyor. Yemekleri pişirmiş tatlıyı yaparken kuruyemişlerini blendıra koymuş çekmiş, sonra blendırın bıçak kısmı arasında kalan parça var mı diye parmağı ile temizlemeye kalkıp aynı anda prize takılı olan blendırı da çalıştırınca olanlar olmuş. İşaret parmağını parçalamış alet. Neyse ki teyzemle aynı binada yaşıyorlar , hemen en yakın hastaneye gidip parmağa dikiş attırmışlar. Antibiotik, tetanoz aşısı vs. Olayın ilginç yanı bizim haberimiz yok. Biz de almış pideleri iftara gitmiş hala misafir gibi. Parmağa mı üzüleyim, o halde yine iftar vermeye çalışmasına mı üzüleyim, bize haber vermemesine mi bozulayım. Yemekler boğazımıza dizildi o parmağı gördükçe. Dün ikinci pansumana gittik, doktor baktı,'tam kapanmamış ama cumaya kadar düzelir dikişleri alırız'  dedi. Beterinden korusun Allah. Ev kazaları oluyor , dikkat etmek lazım ama işte görünmez kaza, isteyerek olmaz ama olur. Elektrikli ev aletlerini işi bitince mutlaka prizden çekmek lazım, artık bu da kendime hatırlattıklarım arasında. Anneme de çocuk gibi her şeyi tembih eder halde buluyorum kendimi bazen ama olacak olan yine oluyor işte. 

*Bu gün dikişler alındı, durum iyi .Kazasız belasız günler olsun..

son üç

 


Mahallede yol ,kaldırım ,park herşey son hız inşaat halinde. Sabahın erken saatinde başlıyorlar, geceye kadar. Biraz bitsin de nasıl biterse bitsin hesabı. İki gün sonra bu yapılanlar dökülmezse iyidir. Yemyeşil parkımızı söktüler her yeri parke taşı ve çim halı ile kaplandı. Saksı saksı çiçekler getirildi, kesilen ağaçların yerine başka bitkiler ekildi. Bu kadar son haftaya niye bırakıldı burası bilemiyorum sanırım nasılsa bu mahalle bize oy veriyor kafası:/ Dikkatli yürümek icap ediyor çünkü taşları döşeyerek aralarına kumları döktüler zamanla oturacak yerli yerine umarım. Şu her belediye seçimlerinde kaldırım yenileme geleneği bizim ülkeye mi ait sadece acaba?

Mart 2019 ayında neler olmuş?

Bu aşağıdaki yazı 4 yıl öncesine ait. Değişen pek çok şey var, değişmeyen de pekçok şey var. Unuttugumuz neler var,hatırlayalım bakalım;

"Mart 2019 tarihi biz Türkler için sık sık yaşanan , ''Yine ,yeni bir'' seçim propaganda ayı olmaktan öte gidemedi.


*Geçtiğimiz yıl ,2018 mart ayında Dolar;3,92.TL
                                                          Euro; 4,86
                                                          Gr.Altın;166.TL imiş.Bu benim günlük notlarımdan;
 Bu yıl   ,           2019 mart ayında Dolar;5,58.TL
                                                       Euro;6,28.TL
                                                       Gr.Altın;231,59
Bunu buraya not olarak düşüyorum..Unutuyoruz ya.Aklımızda bulunsun.

* Türkiye'nin ikinci özel kanalı olan ,28 yıllık Flash TV  yayınlarını durdurma kararı alarak, kapandı. Bursa'dan yayın yapan TV'nin  yayına ilk başladığı yıllarda yayınlanan ''Gerçek Kesit'' programının sıkı bir takipçisiydim, fii tarihinde.

*Çorlu'da 25 kişinin hayatını kaybettiği kazada mahkeme üst düzey yöneticiler ve TCDD'nin kovuşturulmasına gerek olmadığı yönünde karar aldı. (yine takdir-i ilahi dedik)

*Enflasyon yüzde 19,67 olarak açıklandı. Ne yapıldı edildi seçim sağolsun, fiyatlar düşürüldü, enflasyon da düştü. Bizim aralık ayında 15 lira 50 kuruşa aldığımız damacana su fiyatını bile 14 liraya düşürdü firma.Valla bu indirimlerin devamını nisan ayı ve akabınde de diliyoruz.

*Bu yerel seçimler vesilesi ile memleketin bekasında bir sorun olduğunu, ama sebebinin tam olarak neden ve ne şekilde olduğunu anlayamadık .

*Yine bu seçimlerde ''din'' konusu,sonuna kadar kullanıldı, hatta ''herkes kullansın,n'apalım'' dahi denildi.

*Tarihin sıfır noktası olarak tanımlanan Göbeklitepe ören yeri resmi törenle açıldı.2019 Göbeklitepe yılı olarak ilan edildi.
Netflix'de bunu kaçırmayıp başrolünü Been Saat'in oynayacağı ''Atiye'' isimli dizinin Göbeklitepe ile ilgili olduğunu duyurdu.

*2013 yılından beri kapalı olan Gebze-Halkalı Banliyö tren hatları
en nihayet ,12 martta açıldı. İyi ki seçim olmuş ,dediğimiz olaylardan biriydi.
Şükrettik, malımızı kaybettirenleri ,buldurdukları için alkışladık.

*Patatesde vergi sıfırlanarak 200 bin ton patates ithal edileceği açıklandı. Soğanda memlekete İran'dan gelmeye başlamıştı.

*Büyüme rakamları açıklanınca, 2018 son çeyrekte küçüldüğümüz görüldü.
E herşeyi dışardan ithal edersek nasıl büyüyecektik ki!!

*Yeni Zelanda'da bir cani ,iki camiye saldırı düzenledi, 49 müslümanı feci şekilde öldürdü.Üstelik bu vahşeti, sosyal medyadan canlı yayınladı .
Ölenlere Allahtan Rahmet diliyorum.

*Denizli Acıpayam'da 5.5 şiddetinde bir deprem oldu, artçıları günlerce devam etti.

*Diğer mahalleleri bilmiyorum ama bizim mahalleden örnek verecek olursak, herkes muhtar adayı olmuş gibiydi.Üstelik bayram çocuğu gibi kapı kapı dolaşıp oy istediler.Anlayamadım bu muhtarlık hevesini:)

Seçim seçim seçim diye diye Mart ayının son gününe geldik.
Pek çok olay seçim konuşmalarının ardında kaldı,
seçileceklerden çok, seçilmeleri için uğraşanları, dinledik,izledik.Keşke
hep olumlu, güzel yönlerinden bakıp bir nevi polyannacılık oynayabilsek.
Tıpkı Güldür Güldür 'deki gibi haberler izlesek.Var  böyle haberler.
Acaba diyorum Nisan haberlerini bende mi bu gözle takip edip, bu aylık haber serime bu şekil yapsam..


Öylesi  ya da böylesi ,artık diyecek tek bir şey var,
haydı bakalım,
yarın sandık başına.
Memleket için hayırlısı olsun, çalışkan ,doğru ve dürüst ,yaşadığı yere faydalı çalışmalar yapacak olan insanlar seçilsin ,
diliyorum."

21 mart ,çiçek sabahı

Sabah yürüyüşünde karşıma çıkan çiçekler henüz tek tük. Mart ortasına geldik ama hava serin hala, henüz yerler, ağaçlar çiçeklenmedi de taze bir yeşillik var sadece. Bol yağmur alınca rutubetli hava her yeri yeşillendirdi. Duvar dibinde bu frezyalar açmış. Frezyalar dostluğu, güveni, huzur  ifade eden çiçeklermiş. Rengine göre farklı manalar atfedilmiş bu güzel narin çiçeklere. Beyaz olanları gelin çiçeği olarak tercih ediliyormuş ve ben bir gelin adayı annesi olarak sabah ilk gördüğüm çiçeğin frezya olmasını güzellikle, şansla kabul ediyorum:) Numerolojiye *göre 9 rakamına tekabül ediyormuş yani bencil olmama ve sorumluluk duygusu.
Bu yukarıda resmi görülen ise defne yapraklı kartopu çiçeği. Aslında bir tür çalı bitkisi kendisi. Kışın turuncuya çalan kırmızı top top ufak meyveleri şubat mart aylarında böyle beyaz çiçek yumaklarına dönüşüyor. Biraz mum çiçeğini de andırıyor ama bunların kokusu yok. Malum mum çiçekleri güzel bir rayiha salar . 
Malum bugün 21 Mart. Ekinoks yani ilkbaharın başlangıcı, gece ve gündüzün eşitlendiği bir mevsim günü. Çoğu kültürlerde Bahar Bayramı olarak kutlanıyor.
Ben de karşıma çıkan bu çiçeklerle bahar bayramınızı kutluyorum.


*NOT; Numeroloji; Evrende herşeyin sayısal bir kurgu içerdiğini,rastlantısal değil, sayısal bir düzen içerisinde olduğunu varsayan,  sayıları inceleyerek yaşam, insan, karakter ve geleceği sayılarla analiz eden bir kehanet ve keşif yöntemi. 

mahallede seçim çalışmaları

 Pencereyi açmak için cam kenarına gittiğimde gördüm, muhalefetin astığı ''Tam Yol İleri'' yazılı kocaman pankartın altına bu sabahta diğer bir muhalefet ''Özümüzde Ahlak Var'' diye kocaman harflerle yazan başka bir bez afiş asmış .Cadde zaten şenlik yeri gibi , bayrak ve adayların neredeyse yerleri süpürecek boyutta büyük bez afişleri ile dolu heryer. O afişlerin çoğu gelip geçen kamyon/Burası İstanbul ama sokaklarda devasa hafriyat kamyonları olmazsa olmaz hale geldi/, otobüs gibi büyük araçlara sürüne sürüne lime lime olmuş şimdiden. Halkın sanırım bayramlarda bile  böyle çoşkulu,  neşeli ,heyecanlı gösteri ve insanlara rastlama olasılığı olmuyor. Bizim insanımız artık mutlu olmayı unuttu ,eğlenmeyi bilmez oldu. Ama seçilecek adayların astıkları resimleri öyle aydın ,neşeli, pırıl pırıl güzel ve yakışıklı resimler ki vay be dedirtiyor. Bir de çok sayı da muhtar adayı var. Şimdiye kadar kapımızı iki tanesi çaldı. Bir tanesi ,üzerinde ismi yazılı gazoz kapağı şeklinde ama çay bardağı altı kadar büyük , beyaz bir şişe açacağı getirdi. Yanında türbanlı hanımı ile dolaştı kapıları tek tek oy istedi. Öbürü ,bizim halihazırdaki muhtarımız ki sanırım bu üçüncü dönemi olacak, o da oy pusulalarımızı getirdi, yanında oğlu ile pek telaşlı,'' az günümüzü kaldı , gece gündüz çalışmalıyız ''diye diye gitti. Tam da akşam vaktiydi biz yemeğe oturmuştuk. Seçim mahallede heyecanlı çalışmalarla geçiyor. Arka sokaktaki parkı bitireceğiz diye gece gündüz çalışıyorlar desem yeridir, bizim salaş yemyeşil parkımız süslendi püslendi, bambaşka bir yer olma yolunda , biraz ilerde de pati parkı yaptılar o daha çabuk bitti ama ikisine bir  açılış bekliyoruz artık mahallede. Bu arada Pati Parkını hiç duymamıştım daha önce evcil hayvanları olanlar için yapılmış, yani bir laf vardı ;Şaban güzeldi, çiçek açtı.  Yani mahalle de öyle olma yolunda. Bakalım göreceğiz bu şenlikli hava 1 Nisan da tam da şaka günü kimler şaka yapacak:/

ramazan pidesi

 


Pide; un, su, tuz ve maya karışımından oluşan bir çeşit hamur . Kelime kökeni Yunanca . Pita yani yassı ekmek manasında . Bizde çok sevilir toplumca pide yemeye bayılırız, ramazanda da ekmek niyetine sofralarda pide bulunur. Ramazan sofralarında olmazsa olmazdır.  Ramazan pidesi ile ilgili Değirmenden Mektup Var blogundaki paylaşımı görünce benimde bir zamanlar yani çok değil üç yıl öncesi pideli paylaşım yaptığım aklıma geldi, döndüm baktım (TIK TIK)  O dönem yani hafızalarda unutmaya yöneldiğimiz hatta hiç olmamış gibi davrandığımız pandemi dönemiydi ,herkes evde ekmek ya da pide yapıyordu. Benimde yaptıklarım o paylaşımda var. Ramazan Pidesi Ankara'da sanırım 15 TL imiş. Recep bey'in yazısından öyle anladım , bizim buralarda ise /mahalle fırınımızın güncel fiyat listesi yukarıda/ pide 25 TL , küçük boy bir pide üstelik genelde üzerine serpilen susam ve çörekotundan da kısılmış halde. Geçen gün aldığımızda üzerinde numune niyetine bile susam serpili değildi. Ülkemizde serbest piyasa ekonomisi tam anlamıyla uygulanıyor pide fiyatlarından da belli, 10 TL ye de pide var 60 TL ye de. Keseniz hangisine müsaitse ondan alıp yiyebiliyorsunuz. Peki pişirme standart, lezzet ve kalitesi fiyatı ile doğru orantılı mıdır? Öyle olması muhtemeldir ,diye düşünüyorum, yoksa niye farklı farklı fiyatlar konulsun. 

Bir haftası biten ramazan sağlıkla, afiyetle, huzurla geçsin, iyi pazarlar.

ev hali


Güzel bir kek yaptım, tart kek kalıbında. Bu kalıp sayesinde kekin içine istediğiniz krema veya sos koyabiliyorsunuz. Kek kabarmadan pişiyor iç kısmı boş kaldığı için başka malzemelerle doldurabiliyorsunuz. Beyaz krema pişirdim, üzerine de evde kalan son iki portakalla sos yapıp döktüm, uydurma tarifimle  şahane kek oldu.
Kısmetlisi de varmış, babamla annem de geldiler çaya. Köşedeki simitçiden simit almışlar. Bu simitçinin tam yanımızdaki binanın altına açılması iyi mi oldu kötü mü oldu bazen bilemiyorum. Sıkı müşterisi olduk , kahvaltı da çayda  çokça simit yer olduk. Allah için güzel yapıyor. Bize baya uzak bir mesafede idi ama fırının bulunduğu apartman dönüşüme girdi simitçi de bizim burada köşede yıllardır pastane olarak el değiştirip duran  ,bir türlü iş yapmayan dükkana taşındı. Meğer bu dükkan simitçi fırını olmalıymış, şimdi çok iyi iş yapıyor. Ne demişler iş bilenin kılıç kuşananın.
**

Kuru Otlar Üstüne


 Netflix'te oynamasına çok sevindim Kuru Otlar Üstüne filminin. Çünkü ben bu filmi sinemada  gidip izlemem. Film ile ilgili değil aslında. Pandemiden sonra henüz hiç sinemaya gidip film izlemedim. Soğudum, ihtiyaç duymuyorum, hala kalabalık /ki sinema salonlarının tıklım tıklım olduğunu sanmıyor olsam da/  fiyat pahalılığı  /bir sürü internet kanalına para ödüyorum istediğim filmi izliyorum/ gibi bir kaç neden var . İşte mesela, sinemaya gitmedim film bana geldi. Netflix sık sık zam yapıyor fiyatlarına bir zahmet kaliteli, ödüllü filmleri de getirsin artık.
Film üç saat gibi uzun bir zamanı kapladığı için üç günde seyrettim dersem gülmeyin. Film ile ilgili değil ben bu filmi başından kalkmadan üç saat seyrederdim, ama evde olunca tamı tamına kendime ayırdığım üç saatim olamadı, ondan dolayı. Hatta son bir saatini sabah erkenden kalkıp ev ahalisi uyurken izledim sakin sakin. Filmi kesinlikle beğendim. Sadece bir seyirci olarak hem konusunu hem oyuncularını severek izledim. Sessiz sessiz yağan karlı sahneler ruhumu dinlendirdi. Bu coğrafyalarda yaşadığım için belki tanıdık da geldi. Sonra teknoloji gelmiş dağda bayırda navigasyon kullanılıyor, cep telefonlarla şahane fotoğraflar çekiliyor derken okula gelen yardım kolileri, ayağında lastikle okula gelen kız çocukları, kardeşi için bot seçenler, çözül/e/meyen bir fakirlik. Samet öğretmenle Sevim in arasındaki görünmez ilişki sanırım dokunulmayan konulardan. Ortaokul öğrencilerinin zamanımızda bu kadar özgüvenli bir şekilde öğretmenleri ile diyalog kurabilmeleri ,gerek ders dışı gerek ders içi ,güzel geldi. Öğrenciler cesurlaşmış bizim zamanımıza göre, dedim kendi kendime. Tabii ben neye göre ödül veriliyor bilemem, uzman değilim sinema sanatı konusunda lakin üç saatlik filmin son bir buçuk sahnesinde olan Nuray karakterini oynayan Merve Dizdar'a bu ödülün niye verildiğini tabi ben anlamadım. bence Sevim  şahaneydi mesela ve film baştan sona onun üzerine kurulmuştu. Filmin konusu nasıl geçiyor diye pek çok yere baktım /tabi ki kopyala-yapıştır/ hep aynı şekilde ve cümlelerle özetlenmiş. Oysa esas konu Samet Sevim arasında geçiyor filmden bana geçen bu duygu. Sevim karakterini oynayan Ece Bağcı Şikago Uluslararası Film Festivalinde en iyi yardımcı performans ödülü kazanmış. Kutlarım bence çok iyiydi Ece Bağcı. Cannes Film Festivalinde en iyi kadın oyuncu ödülü kazanan Merve Dizdar'a sözümüz yok zaten hem iyi bir oyuncu hem bu sıralar dizilerde sıkça izledik/izliyoruz kendisini. Filmin başka bir güzelliği de Samet'in  aralarda çektiği portre fotoğrafları idi hepsi etkileyici, hüzünlü, huzurlu.
Güzel bir Nuri Bilge Ceylan filmi idi, iyi ki izledim .



sağlık olsun.

 

Mart ayının birinin sabahı acil kapısında beklerken.  

Mart ayının birinin akşamı hastane odasında hemşirenin gelip serumu değiştirmesini beklerken.
Sevgili evladım dışardan yediği yemekten feci halde zehirlenince kendimizi apar topar hastanede bulduk. Çok şükür iyi şimdi, bol serum, antibiotikler kısa sürede toparladı. Çalışanlar hasta olunca rahat rahat iyileşme süreci yaşayamıyor, bir an önce işlerine dönmek istiyorlar. Son yıllarda dışardan yemek söylemek günümüz yeni kültürü gibi oldu ,özellikle çalışan aileler ve ayrı yaşayan gençler arasında. Dışardan yemek konusunda çok fazla seçenek, çok fazla reklam ,çok fazla yönlendirme var , ne yazık ki. Bu iyi bir şey mi, diye sorgular oldum kızım hasta yatağında kolunda serumlarla yatarken. Daha önce de gıda zehirlenmeleri ile karşılaştık tabi ama bu sefer biraz daha kötüydü durum. Ev de de başımıza gelebilir ama dışardan aldığımız yemekler ne derece hijyen koşullarına uygun pişiriliyor, hadi pişirildi ne derece doğru servise çıkıyor? Gençleri  hazır yemeğe yönlendirip tembelleştiriyorlar biraz sanki.
 Artık bugün ''Ne pişirsem ?'' değil, bugün  ''Ne yesem?'' sorusu kafaları meşgul ediyor. 

Ağız tadınızın sağlıkla buluştuğu, güzel bir hafta diliyorum.


yürüyüş manzaraları

 Biraz ferahlamaya ihtiyacımız vardı. Uzun bir yürüyüş oldu, tabi bana göre. Baharda daha sık yürüdüğümüz yollara çıktık bu sefer, ara yollar sokak araları gezmeleri, mahalle teftişlerine ara verdik. Her defasında yeni bir inşaatla ,dönüşüme girmiş eski bir apartmanla karşılaşmaktansa , gözümüz gönümüz açılsın,  deniz kenarına inelim hadi dedik.

Papatyalar erkenden açıp etrafa beyaz beyaz saçılmışlar. Oysa ki kar taneleri olmalıydı yerlerdeki bu kış mevsimin şubat ayının son haftasında. Olmadı, yumuşak bir şubat geçiyor papatyalarda kar tanelerinin yerini alıvermiş. Razıyız, hoşumuza gidiyor .
Belediye parkları çiçeklendirmeye devam ediyor, menekşeler ekilmiş, güller budanmış, ağaçlar da budamadan nasibini almış. Havaya düşen ilk cemreden sonra suya ve toprağa da cemreler düşerse artık filiz vermeye başlayan ağaçlar da hafiften taze yeşil rengine kavuşur.Kuru dallar göğe uzanıyor.
Sahilde deniz durgun, bulutlardan süzülen güneş ışık huzmesi denize yansımış, parlak pırıl pırıl,  yaldızlı kağıt gibi de durgun
Yürüme yolu sakin, henüz kalabalıklar yok ama motosikletli çaycılar köz ateşte çayları demlemiş, çekirdek çıtlamalar hafiften başlamış yerlerdeki kabuklardan belli yine. Rejisör sandalyeli piknikçiler de ufak gruplar halinde sıkı sıkı giyinmiş ,üşüye üşüye oturuyorlar güneşli alanlarda. Öyle; yazın ağaç altı serin yer kapmaca , kışın güneşli alanlara çıkmaca. 
Buralarda keyifler böyle, bazen güneş bazen gölge kapmaca. Yorulunca bu sarman gibi bizde biraz gölgelendik, biraz içecek keyfimizi iyice yerine getirdi.
Epeydir resim çekmiyordum, bir sürü kare yakalamışım bu sefer. O anı yakalayıp resim karesine saklamak sonradan izlemek , güzel. Şimdi anneme yardıma gideceğiz, yarın çocuklar gelecek mantı partisi var. Mantının hamurunu bizzat annem yapar, açar ,biz yardımcılar da kapamasından pişirmesinden ,sofrayı hazırlayıp kaldırmasından sorumluyuz. Maaile bir hafta sonu mantı yemeğe toplanacağız. Bu günlük bu kadar.
****

Mutlu günler, mutlu haftalar olsun ..


hayatın başka bir tarafı.

 Şubat güzel havalar, erken açan badem ağaçları, tam zamanı olan sarı mimozalar, hafiften cıvıldaşmaya başlayan serçe kuşları ile güzel geçiyor. Yaşayanlara, nefesi yetenlere. Bu hafta hemen hemen birer gün ara ile tanıdık iki yaşlı beyin cenazesi oldu. Tesadüf ikisi de aynı apartmanda altlı üstlü oturuyordu. Bir gün arayla iki gece aynı apartmanda duadaydık. Makamları cennet olsun, diyelim vakti gelen göçüp gidiyor. Bizim mahallede cenaze namazlarının kılındığı cami hemen ilçe mezarlığının arka kısmında.  Eski Kartallılar genelde bu ilçenin en eski mezarlığına defnediliyor. Ben de arada anneannemi ziyarete gelirim de epeydir gelmemiştim ,vesile oldu gidenler. Anne tarafımdan hepsi burada. Dedemin yattığı yere ulaşmak imkansız gibi çünkü ara yol yok kıyıdan köşeden diğer mezarlara basmadan gitmeyi denemek lazım ,çok zor. Anneannemin tarafı daha ara yollu. Bizim mezarlıklarda buna dikkat edilmemiş eskiden. Bunu bilen annemin amcası  nüktedan bir insandı '' ..beni öyle arkalara değil yola yakın gömün , gelene geçene bakarım ..'' diye espri yapardı. Allah rahmet eylesin ,gerçekten de kabri tam da en önde, caddeye bakıyor. Böyle ufak anılarda hatıra kalıyor gidenlerden Mezarlığın sessizliği etkileyicidir. Mezar taşlarındaki yazılarda. Arada sonumuzu oracıkta görsek de hiç oraya gitmeyecek gibi yaşamamız da enteresan gelir. Ne güzel yaratılmışız.

İçiniz kararmasın sakın  bunlarda hayatın gerçeği. Yemyeşil ağaçların kuruması gibi insanlarda aynı, önce yeşerip sonra kuruyor. Önemli olan yaşadığımız zamanları doğru ,faydalı , güzel işlerle geçirebilmek. Kalp kırmamak, geride hoş anılar bırakmak. 

Bu gece kandil gecesi ,Berat Kandili. 
Allah içtenlikle edilen tüm dularımızı kabul etsin, Kandiliniz mübarek olsun.

Nusretiye Camii/İstanbul


Şubat 2019 ayında neler olmuş?

Bir dönem aylık böyle kısa kısa gündemi en çok meşgul eden haberleri yazıyordum. Geriye dönüp bakınca 2019 un şubatı çıktı karşıma, havadisler hemen hemen aynı ,yine yerel seçim öncesi 
bakın neler olmuşmuş;

''Yılın kısa ayı ,Şubat ayının da sonuna gelip geçtik. Şubat ayı kış mevsimin tam da ortası sayılabilir.
Hava soğuk bir kış havası olsa da yine de haberler çok çok sıcak oldu.
İşte acısıyla, tatlısıyla kulağımıza ve gözümüze çalınan havadisler;

🌁Şubat ayı günlük- güneşlik havalarla başladı.(İstanbul dolayları 15-16 dereceler)

 🌁Türkiye nüfusu açıklandı.2018 yılı itibari ile Adrese Dayalı Kayıt Sistemine göre nüfusumuz 82 milyon 3 bin 882 kişi olarak açıklandı.
En kalabalık şehrimiz ;15 milyon 67 bin 724 kişi ile İstanbul. İstanbul o kadar kalabalık ki Ankara, İzmir, Bursa ve Antalya toplansa ,ancak bir İstanbul ediyor neredeyse.

🌁Türkiye-Yunanistan arasında Survıvor yarışması başladı. O kadar çok reklamı döndü ki not etmesek olmaz.

🌁Şubat'ın dördünde ,18 milyon öğrenci için 2. dönem dersleri başladı.

 🌁Şubat ayındaki en şaşırtı ,acı, felaket,üzücü haberi, oturduğum ilçeden geldi.Kartal'da ) 8 katlı Yeşilyurt apartmanı ,gündüz vakti, durduk yere, yerle bir olup ,çöktü . Apartmanda yaşayan ,yoldan geçen 21 kişi hayatını kaybetti,bir çok kişi yaralandı. Yakınlardaki binalar boşaltıldı, bazı başka binalar da,yıkılabileceği endişesiyle, belediye ekiplerince  yıkıldı. Deprem ve sonrasında ne kadar hazırlıklıyız soruları bir kaç gün konuşuldu.Sonra  konu seçimin gölgesine terkedilip, kapatıldı.

🌁Galatasaray-Trabzon maçı; 3-1...

🌁Sancaktepe'de yine bir helikopter mahalle içine bir sitenin bahçesine düştü. Maalesef 4 askerimiz daha şehit oldu( Makamları cennet olsun)

🌁Patates ve soğandan sonra ,mevsim yaz da değildi ama patlıcan biber gündeme uzun süre kalkmamak üzere oturdu. (Zamanında ''Domates,biber ,patlıcan'' diye bu sebzelerin şarkısını yapan Barış Manço'yu, öngörüsünden ötürü, hürmetle anıyorum.Nur içinde yatsın.)

🌁Yerel seçimlerde seçilecek adaylar törenlerle açıklandı.Pek olaylı oldu, entrikalı, küsmeli, darılmalı, parti değiştirmeli falan değişik bir aday belirleme süreci yaşandı.Muhalefet oldukça sıkıntılı bir süreç yaşarken iktidar partisi konuyu halledip çalışmalara bile başlamıştı. En üst düzeyde yöneticimizin halka paket paket çay dağıttığı bile görüldü.

🌁Sebze-meyve fiyatları artınca ,yönetim buna el koydu. Şubat ayının en mühim ve en çok sözü edilen konusu:Tanzim Satış Çadırları ilk önce büyükşehirlerde olmak üzere,hizmete geçti.
Ey türk halkı, ey gidi ey!, sen ki patates soğanı
ucuz alıcam ,diye kuyruklarda nasılda şen şakrak minnet içerisinde bekledin. Yoksulluktan değildi bu aslında ,varlık kuyruğuydu, öyle açıklandı. Büyük bir markette de ucuz satılan patates ve soğana 3'er kiloluk kotalar konuldu.


 🌁Beşiktaş-Fenerbahçe derbi;3-3 (Fenerbahçe adına ben bile sevindim)

🌁Şubat ayı toprağa ve suya düşen cemrelerle baharın gelişini müjdeledi.
Yalnız müjdeyi alırken, bahara mı yoksa kara kışa mı giriyoruz, şaşırdık,
kar yağdı, buz gibi rüzgarlar esti.

 Öyle ya da böyle Şubat ayı  geçip gitti. Daha çok seçimlerle ilgili konuşmalar,aday seçimleri, aday atışmaları bol bol vaat dinlediğimiz ,bir kısacık ay oldu.
Mart ayı umarım güzel havadislerle dolu olur ,ki yaklaşan seçimler nedeniyle öyle olacaktır, diye düşünüyorum,
gözümüz gönlümüz de güneşli bahar havaları ile çoşsun taşsın diyorum..
Mutlu bir hafta sonu dileğimle..''




Eski Tatlara Yeni Etiketler

 


Yukarıda resmi görülen yer çocukluğumdan beri gittiğim ender mekanlardan biri, çok eski bir çay bahçesi. Ben çocukken annemin amcası Yakacık'da zabıta memuru idi o zamanlar ziyaretlerine gittiğimizde giderdik Ayazma'ya o çay bahçesi o devirden beridir var. Yakacık meydana kadar araçla gidilir sonrası Ayazma'ya kadar yürürdük. İki taraflı tek katlı bahçeli evler vardı. Daha çok gayrimüslüm vatandaşlar otururdu. Evlerin bir tanesinin bahçesinde Pamuk Prenses ve yedi cücelerin alçıdan yapılmış renkli heykelcikleri vardı. Şimdi hemen her bahçede var belki o tür heykelcikler ama o zamanlarda benim yaşlarımda bir çocuk için hayal ötesi idi. O yedi cüceli ev uzun yıllar kaldı sonra tabii ki sanırım sahipleri göçüp gidince önce bakımsız kaldı heykelcikler ,soldu boyaları renkleri sonra kırılıp döküldüler , şimdi zaten evin yerinde koca bir apartman var. Bahçeli evlerin hemen hepsinin kaderi apartmana dönmek oldu, bir kaç tane var aralarda onlar da işyeri olmuş. Bu yolun sonunda Ayazma meydanı vardır ortasında da dev bir çınar ağacı. Ağaç ki yıllara meydan okuyan anıt ağaç olma yolunda bir ağaç. Dibinde hala var olan , bir zamanlar önünde elinde bidonlarla insanların su sırasına girdiği bir çeşme vardır. Şu an çeşme bakımsız çer çöp içinde:/ Burada su kaynakları çoktur ve neredeyse tüm civar içecek su ihtiyacını bu ve bunun gibi bir kaç kaynak suyundan sağlardı. Önceleri bedava idi sonra paralı oldu bu kaynaklar sonra da kurudu yok oldu. Suyundan dolayı da bu Ayazma'daki çay bahçelerinin çayları çok güzel olurdu, semaverlerle masalara gelir doya doya içilirdi. Hala çayları güzel ama tabii ki artık yapılırken hangi su kullanılıyor bilmiyoruz. Bir de odun ateşinde çok güzel pide ve lahmacun yapılır ki biz başka yerde yediklerimizi hep buradakilerle kıyaslarız. Eskiden olduğu gibi kalmaya çalışıyorlar ama tabi ufak değişiklikler oluyor. Mesela bu sefer ilk kez masalara fiyat listelerini koymuşlar. Aslında hemen girişte fırının yanında kocaman bir fiyat tabelası her daim olur hala var ama şimdi masalara da koymuşlar. Kahvaltı vermeye de başlamışlar. Çorba ,tatlı vs.ilave olmuş menüye. Bilmiyorum sanırım ekonomik kriz buraya da uğramış, yeni çareler aranmaya başlamış. Umarım bu nadide işletmeler kendini koruyup daha uzun yıllar çalışırlar, sevdiğim yerlerin kapanmasına üzülüyorum, saçma gelebilir ama öyle, anılarım/ız var çünkü.



mahallede yeni mekan

 

Güzel bir yürüyüş sonrası  mahalleye yeni açılan yün evine uğradım. Her türlü örgü malzemesi, yün, ip, dikiş malzemesi, hobi malzemeleri vs. satışı yapılan bir dükkan.Küçük bir ön cephesi var ama içeri girince geniş ,büyük bir dükkanla karşılaşıyorsunuz.  Arka tarafında da ufak bir bahçesi var apartman boşlukları arasında, orasınıda  ufak bir kafe halinde düzenlemişler, iki üç masalık, etrafı  plastik yeşil çim benzeri çitle çevrili, yapma çiçeklerle hoş bir yer haline gelmiş. Arka odalarında iki hanım bir öğretmenden dikiş dersi alıyordu,  örgü kursları da varmış. Tam bir'' emekli olunca bir dükkan açarım'' denilecek hayal dükkanı olmuş, bir kadın hayalini gerçeğe dönüştürmüş, ne güzel, bravo. Sahibesi yoktu ama çalışan hanımlardan birisi eski bir komşum. Zaten onu görmek vesilesi ile gittim. Kendisi ,otuz yıl ev hanımlığından sonra, çocuklar da yuvadan uçunca, çalışmaya başlamış ,hem de tam mesai ,'herkes bana şaşırıyor, ama ben çok mutluyum çalışmaktan ' ,diyor. Biz kadınlar böyleyiz; bazen yıllarca çalışıp eve geçiş yaparız bazen de yıllarca evde saçımızı süpürge edip sonra da çalışacağız, deriz, az gelmiştir evde yaptıklarımız, biraz da başkası için çalışmayı seçeriz. En azından dışarda çalışmak para kazanmamızı sağlar. Şans eseri elde edebileceğimiz dost ve arkadaşlıklar da cabası olur. Ben de aylardır elimde bekleyen örgüm için eksik kalan yünlerimi aldım, biraz eskileri yad eden hoş sohbet  biraz alışveriş oldu, yine yürüyerek eve döndüm. Son zamanlarda yürüyüşü rutin hale getirdim, umarım vazgeçmem:)

***

üç beş gün..


 perşembe

Yine bir ''Üzücü hadise '' vakası. İnanılmaz bir sıradanlaşma hali. Benimki de tam tesadüf bu son iki ayda ikinci Üsküdar'a gidişim ve ikinci karşılaşmam. Ne kadar sık oluyor demek ki. Yapılan anonslarda şu istasyonda üzücü hadise meydana gelmiştir, seferlerimiz gecikmeli olarak gerçekleşmektedir, diyen kibar hatta gülümseyen robotik sesli anons.Haber değeri bile, şu biriken kalabalık kadar yok. Kim bilir kim ,kim bilir neden. İnanılmaz bir kalabalık birikmiş. Herkesin tek düşüncesi varacağı yer, başka bir şeye odaklanması mümkün değil. Yarım saat süren normal süre ,bir buçuk saate vardı eve gelene kadar. Üstelik yanımızda toplu taşımayı sık kullanmayan babam da vardı . Büyük şansızlıktı. Hep çocuklarla seyahat konusu gündemdedir fakat yaşlılarımızla da seyahat de de /uzun yolculuk ya da toplu taşıma fark etmez/ önem verilip ,dikkat edilmesi gereken şeyler, alınması gereken önlemler vardır. 

***

cuma

Lodoslu, ılık İstanbul günleri ile dolu geçen  Şubat ayı. Lodosun etkilerini aşırı hisseden biriyim, baş ağrısı mutlaka uğrar bu günlerde. İşte İstanbul'da lodossuz olmaz. İlla esecek. 

***

cumartesi

Yine bu hafta sonu bol dizili geçecek bana. Bıraktıklarım var , yeni başlayanlar , başlayacaklar var.

Seyrettiklerim geçen sezonlardan ; Yargı, Kızılcık Şerbeti, Yalı Çapkını, Aldatma ,Ömer.

Yeni sezona çıkanlardan; Sandık Kokusu, Gaddar, İnci Taneleri 

O kadar da fazla değilmiş. Şimdi yeni beklediğim Bahar dizisi var.

Tabii ki gününde izleyemediğim için çoğunu hızlandırılmış halde internetten izliyorum. 

***

pazar

Bugün şenlik var evde, kızımın nişanlısı kahvaltıya gelecek. tabii ki artık üç çocuğum var gibi tatlı bir hissiyata sahibim. Üç çocuk hep istemişimdir de sağlığım elvermedi pek. Şu arada dizilerde pek işlenen yüksek tansiyonlu gebelik sorunu ile mücadele edip, baya sıkıntılı bir süreç geçirmiştim, sonrasında da devam etti sorun. Neyse şimdi bir oğlum daha var , bizimkiler gibi o da kahvaltı da pişi seviyor. Tabii ki anneler çocuklarının sevdiği yemekleri pişirmeye bayılır.

*******


Ispanak ve Temel Reis


Ispanak, oldukça besleyici bir yeşil yapraklı sebzedir ve birçok sağlık yararı vardır. Özellikle bizim çocukluğumuzda ıspanak Temel Reis vasıtası ile  bizlere özellikle sevdirilmeye çalışılmış, bol demir ve güç kaynağı olarak  lanse edilmişti. Bunun neden böyle olduğuna şöyle bir gözatarsak;

Temel Reis'in ıspanak tüketimiyle özdeşleşmesinin kökeni, 1930'lu yıllara dayanmaktadır. Temel Reis (Popeye), ilk kez Elzie Crisler Segar tarafından 1929 yılında yaratılmış bir çizgi roman karakteridir. Ancak, karakterin popülerliği 1933 yılında Max Fleischer tarafından yapılan animasyon serisi ile büyük bir ivme kazanmıştır.

Temel Reis'in ıspanak tüketme alışkanlığı, animasyon dizisinin bir bölümünde, kötü karakter(Kabasakal)  Bluto'nun sevgilisi Olivia'yı(Safinaz) kaçırdığını gördüğünde, Temel Reis'in güçlenmek için hemen bir kutu konserve ıspanak yemesiyle başlar. Ispanak yedikten sonra Temel Reis, güçlü ve dayanıklı bir şekilde (Kabasakal)Bluto'ya karşı koyar ve Olivia'yı(safinaz) kurtarır.

Bu sahne, ıspanağın yüksek demir içeriğine atıfta bulunarak karakterin gücünü arttırmasını komik bir şekilde tasvir etmiştir. O dönemde demirin vücut için önemli bir mineral olduğu biliniyordu ve ıspanak, demir bakımından zengin bir sebze olarak tanıtıldı. Ancak, bir hata nedeniyle ıspanağın demir içeriği abartılmıştı. Ispanak, özellikle ABD'de, "güç veren sebze" olarak popülerlik kazandı ve çocuklar arasında sebze tüketimini teşvik etmek amacıyla kullanıldı. Sonrasında demir açısından o kadar da önemli olmadığı söylense de artık hafızalarda ıspanak demir açısından güçlü bir sebzedir intibası yer etmişti bir kere.

Sonuç olarak, Temel Reis'in ıspanak tüketimi popüler kültürde bir ikon haline geldi ve ıspanak, güç ve dayanıklılık sembolü olarak akıllarda kaldı.

 

Tabii ki bu günkü yazımın nedeni neredeyse sabah tüm vaktimin ıspanak köklerini ve yaprak kısımlarını  ayıklayıp, yıkayıp hem de sonrasında güzel bir ıspanaklı börek yaparak vakit geçirmem olabilir. Ispanak uzun uzun yıkanması gereken sebzelerden hele ki pazardan alındıysa; genelde kuru olarak alıyoruz ve baya çamurlu olabiliyor.

Ispanaklı börek, Türk mutfağında oldukça yaygın olan ve genellikle hamur ile iç malzemesi olarak ıspanak kullanılan bir börek türü hepimizin bildiği gibi. İşte leziz ,kolay bir ıspanaklı börek tarifi:

Malzemeler:
- Bir kilogram ıspanak( yaprak kısımları)
- 1 adet soğan
- 2 yemek kaşığı sıvı yağ
- Tuz, karabiber
- Yarım su bardağı su
- Yarım su bardağı sıvı yağ/tereyağ
- 1 adet yumurta
-  4 adet yufka

Yapılışı:
1. Ispanakları iyice yıkayıp doğrayın. Soğanı ince ince doğrayın.
2. Bir tavada 2 yemek kaşığı sıvı yağı ısıtın. Soğanı ekleyip pembeleşene kadar kavurun.
3.Tuz ve şeker serperek ovaladığınız ıspanakları ekleyin, karıştırın. Ocağı kapatın.karabiber ilave edin(ıspanaklar diri hatta çiğ kalsın) İç harç için beyaz peynir ilavesi de yapılabilir.
4. Ayrı bir kapta su,  sıvı yağ karıştırın.
5. Yufkaları tezgaha serin. 4 e bölün .Her birini üzerine sıvı karışımdan sürün 
6. Hazırladığınız ıspanaklı iç harcı yufkanın üzerine yayın. Rulo şeklinde sarın ,gül şekli olacak şekilde içe doğru yuvarlayın ve yağlı kağıt serili fırın tepsisine yerleştirin.
7. Üzerine yumurta sarısı sürün ve önceden ısıtılmış 180 derece fırında üzeri iyice kızarana kadar pişirin.

Hafta sonu için gayet güzel bir aktivite ,hem yapması ,hem pişirmesi hem yemesi:)
NOT; 1 adet yufka bu yazı itibari ile 15TL. Malum son zamanlarda en çok konuşulan konu ;fiyat yükseklikleri.

bir pazar günü


 Asabi haleti ruhiye'm kızımı endişelendirdi;

-Anne sen fiyatları görünce böyle oldun kesin: ) 

Nasıl olmayalım ki. Son iki aydır çeyiz alışverişimiz hızlanınca ve fiyatların hızına yetişemeyince ruh hali bir bozuluyor. Bir dengesizlik var fiyatlarda olmayacak şeylere olmayacak etiketler konuluyor. Ondan dolayı da alacağımız şeyin ıncığını cıncığını inceliyor ,etikete varana kadar okuyoruz. Güven de yok çünkü ;alınacak malın, verilecek etiket fiyatına değip değmeyeceğine.

Sonra asabi halim geçti, çoğu işimizi hallettik. Bu arada yanımızdan ağlaya ağlaya bir çocuk geçti 'annemde annem', diye ,kaybolmuş! Dört beş yaşlarında , bir kaç kişi ilgilendi sonra orta yaşlı bir hanım elinden tutup sanırım güvenlik noktasına götürdü. Okulların tatilde olduğu son gün olduğu için çocuklu aileler çoğunluktaydı. Normalde asla cumartesi pazar AVM ye gitmem, genelde o günler calışan kesimin gitmeyi tercih ettiği günler olduğundan aşırı kalabalık geliyor bana. Mecbur olunca baya vakit geçirdik. Çıktığımızda açık hava ferahlattı. 

Taksi ile dönerken aklıma henüz çok yeni bir olay olan canice hayattan koparılan taksici geldi. Nasıl acımasız insanlarla bir arada yaşıyor ve görmüyoruz. Evet iyi insanlarda var hayatta ,sonrasında ailesine yardımlar edildi, destek olundu ama giden gitmiş bir kere .Bir de şu konuya takılıyorum, internette her an karşınıza çıkan zavallı taksi şöförünün katledilmesi görüntülerini yaymak ,haber diye vermek de kötülük değil mi o kişinin ailesi için, çocukları için. Bu da bir çeşit vicdansızlık değil mi? Toplum olarak çıldırmanın eşiğindeyiz gibi geliyor bazen.

**

Yeni bir haftaya başlarken güzel bir şey paylaşıp bitireyim bu günlüğü. Nazlı çiçek,rengine bayıldığım orkide, yenisi yanına gelince bir heves tekrar goncaya durdu ve nihayet açtı:) 

Mutlu bir hafta olsun.



 

mahallenin parkında son durum..

 



Böyle yemyeşil bir parkımız varDI. Hatta bu arazi oturduğumuz sitenin inşaat sırasında belediyeye bıraktığı pay gibi bir şey. Bir çok ağaç türü var parkımızda. Botanik parkı gibi. (Burada)Daha öncede yazılarımda geçmiştir, çünkü elimizdeki tek yeşil alan ve tek park burası, mahallenin beton blokları içerisinde.
Lakin ne yapıp ettiler yemyeşil parkımızı da tıpkı mahallenin diğer kalan yerleri gibi betona boğdular, işte en son hali. Üstelik o kadar güzel bir toprağı vardı ki parkın ,artık nereye taşındıysa, kamyon kamyon toprak götürüp yerine gelen çimento kamyonları ile işte böyle taşa çevirdiler parkımızı. 
Şimdi aynı belediye başkanı tekrar adaymış, oy bekliyor:/  Kişi ve parti fark etmiyor , sadece rantın dağılımı fark ediyor belediyecilikte , öyle bu işler, tamamen duygusal.

Harıl harıl çalıştıklarına göre mart sonundan önce bitecek parkımız, umarım çok daha güzel oldu, diye ben yanılırım, bakalım..

hem sıcak hem tatlı


Bir soba başında oturmayalı uzun yıllar oldu. Ankara'daki ilk evimiz sobalıydı, lojmana taşındık orada da soba yakılıyordu. Linyit kömür, kok kömür , sobanın külünün boşaltılması, soba borularının sökülüp temizliği,  evlerde kömürlük olması, sobayı tutuşturmak için çok hoş kokan çıraların istiflenmesi, evin duman tütmesi vs. vs. Bunlar hayatımızdan Ayrancı'daki kaloriferli eve taşınınca bitti, maziye karıştı. Tabi şimdi nostalji yaratıyor anılar canlanıyor, işte üzerinde ne güzel kestane pişirir, ekmek kızartır, çay demler diye güzel yönlerini anımsıyor ,anlatıyoruz.İnsanların belki akşam soba başında toplanması bir arada olması aileyi güçlendirir, birleştirir.Lakin soba zahmetli , sobalı evde yaşamak zordur, bir oda ısınır diğer odalar buz keser, bir arada oturma mecburiyetini getirir.
Uzun zaman sonra bir soba yanı bulunca rehavet gelmedi değil, bir de üzerinde mis gibi ıhlamur kaynatılıyordu, ondan da bir bardak içince sımsıcak oturup kaldık soba yamacında. 
Bu tatlının adı Nata. İnternette bazen yiyelim, tadalım, nerede ne yenir falan gibi içerikleri takip eder sevgili beyim Kadıköy'de Moda da Nata diye bir tatlıcıya denk gelmiş. Biz de bir Kadıköy gezimizde gidip tadına bakmıştık. Belem turtası ya da pastel de nata isimleri ile bilinen bir Portekiz tatlısıymış.
Dışı milföy hamuru tarzı, iç dolgusu muhteşem bir krema. sanırım esas sır bu kremada. Çünkü bu resmini gördüğünüz başka bir fırının yapmış olduğu Nata, görünüş evet birebir, fakat gerek hamurun çıtırlığı/çıtırdeğil/ gerek krema dolgusu/pirinçunlu muhallebitadı var/ asla aynı değil. Uyarlanmış, tadı da çok güzel ,ama aynı asla değil.
Yine de çayın yanında gayet güzel gitti.  

Hepimize güzel bir hafta dilerim. 
İstanbul için de biraz kar:)

Bir Türk Uzayda..

 

"Astronot" ve "uzay yolcusu" terimleri genellikle eşanlamlı olarak kullanılır, ancak bazı durumlarda bazı farklılıklar olabilir. Bu terimler genellikle uzayda seyahat eden veya uzayda görev yapan kişileri ifade etmek için kullanılır, ancak kullanıldıkları bağlam ve kontekse bağlı olarak anlamları değişebilir.

1. **Astronot:**
   - "Astronot" terimi genellikle profesyonel olarak eğitilmiş ve uzayda görev yapan kişileri tanımlar. Bu kişiler genellikle bir uzay ajansına bağlı olarak uzay uçuşlarına katılırlar, uzay araçlarında görev yaparlar ve genellikle uzay istasyonlarında uzun süreli konaklamalara katılırlar.
   - Astronotlar genellikle özel eğitim almış, fiziksel ve zihinsel olarak sağlam bireylerdir. Uzaydaki görevleri genellikle uzun vadeli bilimsel araştırmalar, uzay istasyonlarının bakımı ve geliştirilmesi gibi konuları içerir.

2. **Uzay Yolcusu:**
   - "Uzay yolcusu" terimi daha genel bir anlam taşır ve bu terim, uzayda seyahat eden herhangi bir kişiyi ifade edebilir. Bu, profesyonel astronotlar dışında, özel bir etkinlik veya turistik amaçlarla uzaya gitmek üzere eğitilen kişileri de içerebilir.
   - Uzay yolcuları genellikle kısa süreli uzay seyahatleri için eğitim alabilirler ve genellikle profesyonel uzay ajansları tarafından değil, özel şirketler veya girişimler aracılığıyla seyahat edebilirler.

Bu nedenle, genel olarak konuşursak, bir astronot genellikle uzayda bilimsel veya uzay keşfi görevleri için eğitilmiş bir uzmanı ifade ederken, "uzay yolcusu" terimi daha geniş bir anlam taşıyarak uzaya seyahat eden herhangi bir kişiyi ifade edebilir. Ancak bu terimlerin kullanımı, zamanla ve değişen uzay keşif ve seyahat dinamikleriyle birlikte evrilebilir.
*****
Bu bilgilerden sonra ülkemizde ilk defa bir Türk, F16 pilotu 15 yıl Hava Kuvvetlerinde görev yapmış olan Albay rütbesindeki Alper Gezeravcı SpaceX uzay yolculuğuna katılacak. Uzaya çıkıp yerçekimsiz ortamda14 günlük bir göreve gidip çeşitli Türk üniversitelerinden gelen 14 farklı deneyi yapacak. Bu gezi için ödenen meblağ 55 milyon dolar . Bu tip uzay yolculuklarında çok yüksek bedeller ödeniyor.Buna bir çeşit yatırım gözüyle bakarsak umarım gençlerimiz için ilerde özendirici bir tür yatırım olur. Alper Gezeravc'nın bu uzaya gidip gelmesi umarım uzun soluklu uzay çalışmalarının bir başlangıcı olur , bu konulara ciddi yatırımlar yapılır. sadece göstermelik değildir ve uzun soluklu bir programı vardır da gelecek için güzel bir yatırım adımı olur. Günümüze kadar 600 kadar insan uzaya gitmiş ,şimdi de bir Türk olarak Alper Gezeravcı gidiyor ,kendisi bu konuda bir sembol olarak görülebilir, teknolojik olarak atılacak yeni adımlara önayak,gençlere yeni bir rol model olabilir.
Neden olmasın.
Atatürk'ün dediği gibi;
İstikbal Göklerdedir.

2024 yılı emekliler yılııı



Yaşasın ve kutlu olsun efendim. Dün itibari ile 7.500 TL olan en alt düzeyde emekli maaşı 10.000 TL ye çıktı, üstüne üstlük yüzde 37,57 olan zam oranının üzerine bir de ek yüzde 5 refah zammı geliyormuş.  Türkİş in açıkladığı verilere göre dört kişilik bir ailenin açlık sınırı 14.431 TL . Yani sadece karnını doyurup asgari şartlarda geçinmek için on bin lira yetmez, nasıl olacak bilmem. Toplum olarak herhalde geçinme konuşunda herkes uzman , başarılı. Enflasyonun tüm eziyetini sanırım emekliler çekecek. Kemeri sadece emekliler ve memurlar sıkacak.:/ öbür türlü itibarımız hasar görür.

istanbul=trafik


Haberlerde İstanbul'un yaşanılmaz şehirler arasında üçüncü sırada olduğunu dinledim. Doğrudur. Yaşanılmaz şehirler arasına soktular gençliğimizin en yaşanılabilir canım İstanbul'unu. Taşı toprağı altın diye diye göç ala ala kendinden geçti, doldu taştı, çilekeş şehir halini aldı. En önemli sorunu da tabii ki trafik.
Dün Anadolu yakası Küçükyalı ile Bostancı Marmaray İstasyonuna kadar olan bölümü ,dikkat edin; burada yaşayanlar aradaki mesafeyi bilirler belki 5 ya da 10 dakika, yan yana iki semt arasını tamı tamına bir saat 30 dakika da kat ettik. Allah'ım o 1, 5 saat boyunca konumuz İmamoğlu idi arabada. Kulakları kızarmıştır adım geçiyor bir yerlerde  diye. Sanırım pek çok kişi aynı kişiyi ,iş çıkışlarında aklından geçiriyordur.
Buraya bir metro istasyonu yapıldı, Dudullu Bostancı. Her daim toplu taşımadan yanayım büyük şehirlerde. Alkışlıyoruz, kutluyoruz. Lakin  meydan hala /ki metro açılalı epey zaman oldu, kutlamalı törenli,/ yolu kapatacak şekilde bırakılmış, güzel güzel gelen sahil yolu, Bostancı'da birden tek şeride ralli gibi virajlı, dolambaçlı bir hale geliyor, ortada hala bariyerler, kum yığınları, Beton firmasının teşkilatı, rezalet. Bu ne zaman bitecek? Beş dakikalık yolu 1,5 saate çıkarmak nasıl bir durum. En azından önümüzde yerel seçimler var belki bitirirler o zamana kadar, sanırım o kadar öngörüleri vardır.
Kartal'dan beş buçukta çıktığımız evimizden Feneryolu'na vardığımızda saat yedi buçuğu geçmişti. 
Yani akşamın diğer kısımları güzel geçti ve dönüşte sanırım herkes perişan evine ulaşmış, yollar boşalmış, şehir erkenden uyumuş gibiydi. Tabi malum yarın sabahın kör karanlığında aynı telaşe yine başlayacaktı, kısmetse...

yas


Henüz geçtiğimiz günlerde şehit olan askerlerimizin üzüntüsü içimizdeyken bu hafta sonu tekrar gelen acı haberlerle yüreğimiz parçalandı. Yıllardır o kadar çok genç evladımızı kara toprağa verdik ki .. Üzülmekten başka yapacak bir şeyimiz yok, üzüntü, öfke, neden soruları kafamızda dönüyor. Sonrasında gelen ''misli'' ile başlayan ''etkisiz hale getrildi'' ile biten ''Klişe'' cümleler hiç bir işe yaramıyor, dinlenmiyor bile belki. Hele o vatan uğruna şehit olan askerlerin yaşadığı yerleri, aile ocaklarını görünce üzüntüler bin kat artıyor. Yoksulluk ,fedakarlık bu ülke insanın kaderi mi? Bu kadar mı baş eğmeye, herşeye razı olmaya alışmışız. Vah ki vah..

Behzat Ç. Başkan

Haberler başında vakit geçirirken baktım ''Amirim'' Ankara'dan Etimesgut belediye başkan adayı olmuş/cakmış. Kesin galiba. Mansur Başkan biraz itirazcı olmuş bu işe falan. Bu, seçim haberlerinin en şaşırdığım haberi oldu. Gerçi her meslekten belediye başkan adayı oluyor özellikle doktorlar ,sonra mühendisler, yani  film sanatçılarından da oldu keza Fatma Girik Şisli belediye başkanı olmuştu. 1989-1994 yılları arasında Sosyal Demokrat Halkçı Parti'den (SHP) O zamanlar 80 sonrası partiler kapalıydı malum, SHP kurulmuştu. 
Şimdi de Erdal Beşikçioğlu yine Cumhuriyet Halk Partisinden seçime katılacakmış, Etimesgut milliyetçi oyların çok olduğu bir bölge imiş ,aday gösterilmesi ne derece isabetli imiş vs. gibi konular konuşuluyor. Bence seçilir her halde vardır bir kitlesi bu işe soyunduğuna göre Behzat Ç. amirimin:) Bilmiyorum Ankaralılar ne düşünüyor ama.
Bence herkes yeri geldiğinde elini taşın altına koymalı ve Erdal Beşikçioğlu 'da bunu yapmış. 
Başarılar dileriz kendisine.
Bakalım İstanbul'da böyle şaşırtan bir aday çıkacak mı?


sıradan..

 Yağmurlu günler, aralıksız yağıyor. Gözlükçüye gidip yeni yakın gözlüklerimi alamadım bir türlü. Bugün semt pazarı var oraya da gitmek eşimin işi, pazar işi onda. O getirecek ben pişirecek, işbölümü böyle. Oldum olası alışveriş için gezmeyi sevmem, alınacak neyse onu alıp gelmeye odaklanırım, o benim tersim sever dolaşmayı. Gerçi son zamanlarda pazara gidip geldiğinde genelde hesap kitap yapar oldu üç kişiyiz evde bin liradan aşağı gitmez oldu bir pazarda. Herkes kendi kendine dertleniyor, iki konuşuyor üçüncü de başka konuya geçiyor.  Bazen rastlıyorum bazı hesaplardan işte şu olay için şu markayı boykot ediyoruz şunu yapıyoruz bunu yapıyoruz, bir tane de rastlamadım ki hayat çok pahalı her şeye zam geldi, ulaşım daha yeni zamlandı falan hadi şunu sosyal medyada protesto edelim falan. Adam kendini bir Alışveriş Merkezinde bilmem kaçıncı kattan aşağı attı, borcum var,açım ,çocuklarıma bakamıyorum diye, ufacık bir haber oldu sadece. Bir zamanlar esnaf yazar kasa fırlatmıştı, kriz çıkmıştı, şimdi kendini atıyor insanlar ,vah vah!tüh tüh!  Yok.  Tabi bunda cezalandırma korkusu var, malum hemen kapınıza geliyorlar. Pustu herkes. Yıllar önce hatırlıyorum 2010 yıllarında benzin 5 TL olacak diye Nihat Sırdar'ın vardı öyle bir protesto çağrısı, dörtlüleri yakıyorlardı, korna çalıyorlardı falan. Ben de o yıllarda sabahları çocukları okula bırakıyordum , yolda giderken radyodan dinliyorduk, tabi ki sanırım dava açılmıştı hakkında. Öyle.. bizi korkuyla bastırdılar. Ama başka ülkeler için istediğinizi yapın, kendi dertlerimiz kendimize kalsın, mutsuz, neşesiz  dolaşıp duralım.

Hadi gününüz güzel geçsin.

bugünkü mod;çay-tv


kızıl goncalar..

 Dün akşam Kızıl Goncalar dizisi yerine RTÜK tarafından gönderilen yayınlar paylaşıldı FoxTV de.

Artık ne izleyip ne izlemeyeceğimize RTÜK karar veriyor ki bu bir sansürdür. 

Neden sansürleniyor dizi ;

''Toplumun milli ve manevi değerlerine aykırılıklar bulunması sebebi ile'' iki kez durdurma cezası verilmiş. 

Dizinin çekim yapıldığı kurumlardan Darülaceze Başkanlığı da çekim izinlerini iptal etmiş. Yapımcı şirketin yayınladığı iptal belgesinde yazanlar da enteresan. Ben diziyi izledim hiç de öyle manevi değerleri aşağılama falan yok ha bizim görmediğimiz şeyleri paylaşıyor ,ekrana yansıtıyor diye bazı sinirler bozulduysa bilemem. Benim bildiğim ülkemizde 30 Kasım 1925 tekke ,türbe ve zaviyeler kapatılmış,kanunla ve kanun hala geçerli. Ama tabii bu bir dizi , yani hala onlar varmış ,dizide orada olanlara değinilmiş  ,bazı sivil toplum dernekleri diziye eleştiri odaklı bakmış, dizi kaldırılsın istemiş,tamam da beğenmeyen izlemesin bin çeşit kanal var, dizi var. Kızılcık Şerbeti için de aynı şeyi yapmışlardı n'oldu dizi şimdi pek mi ahlaki değerli oldu, dünür dünürün kız kardeşi ile , dünürün kardeşi dünürle maşallah herkes herkesle aşk içinde. İnanın bu kadar baskı ile Kızıl Goncalar'da aşk meşk işlerine evirir konusunu herkes rahatlar, iki kadın bir erkek ya da iki erkek bir kadın konular böyle daha ''normal'' oluyor ve manevi değerlerimiz pek bir rahatlıyor milli duygularımıza da değinilmemiş oluyor böylece..


pazar


Beni Kandıramazsın isimli diziyi  izledim bu hafta sonu, yapacak başka bir şey yoktu, yine bir ay arayla gribe yani yeni adıyla ''influenza''ya maaile yakalanınca ,n'apalım oturup dizi izledik. 
Karşımızdaki eczane nöbetçiydi bu hafta sonu, önünde kuyruk bitmedi, salgın var diyorlar yine:/ 
Hava da kapalı kış kendini gösterdi nihayet. 
Evde kalan bir muza kararmaya başlayınca kimse rağbet etmedi, muz kendini bir anda çikolatalı,fındıklı bir kekin malzemesi olarak buldu.  
Muzlu kek hem de pasta tadında kek, tatlı hasta iken de mutlu ediyor.

Arada haberlere de baktık ki İstanbul'un iktidar partisi adayı belli olmuş; Murat Kurum. Bakalım bol çekişmeli bir seçim süreci ve heyecanlı bir yerel seçim bizi bekliyor. 
Şuna da bir türlü alışamadım; Türkiye Cumhuriyeti'nin ,tüm Türk halkının, Cumhurbaşkanı olarak ülkeyi yöneten bir kişinin ''Taraf'' olması. Başta kim olursa olsun sanırım buna hiç alışamayacağım. Umarım ilerde değişir bu değişik sistem.
İyi haftalar...