önce gül, sonra gün aydın olsun..


Gül çalmadayım ,ya gizli -binbir gül var-
Korkumda şu, bahçivan çıkıp görse ne der...
Birdenbire çıkmasın mı, eyvah, ne diyor?
''Tüm bahçe senin, çekinme gülden ne çıkar...

17 Aralık Mevlana 'nın ölüm yıl dönümü.
Mevlana, ölümü,Rabbine kavuşma anı olarak düşündüğünden ötürü, düğün günü, şeb-i arus olarak adlandırır..

Güneşin, azıcık yüzünü gösterdiği bu kış günü, karşıma çıkan bu nazlı
pembe gül goncası ve
Mevlana 'nın gülle bezeli ,güzel dizeleri ile günaydın demek istedim.
Güzel bir hafta olsun..







Hakan: MUHAFIZ (The Protector)



Merakla beklenen ilk Türk Netflix dizisi başladı.
Başrollerini Çağatay Ulusoy(Hakan),Ayça Ayşin Turan(Leyla),Hazar Ergüçlü(Zeynep),Okan Yalabık(Faysal),Mehmet Kurtuluş(Mazhar)  paylaşıyor.Fakat daha sonra yayınlanacak bölümlerde yeni oyuncular karşımıza çıkacak. Burçin Terzioğlu, Saygın Soysal gibi.Son bölümde bu belli oldu.Pek çok oyuncu, bu dizinin kadrosuna bir iki bölümde olsa dahil olmuş, olacak.
Dizinin 1. sezon ilk 10 bölümü yayında.
Netflix dizileri genelde 30-40 dakikalık bölümler halinde yayınlanıyor.Hal böyle olunca , bizim için çerez niyetine oldu, bir oturuşta 6 bölüm izledik.Kalanını da bir sonraki akşam seyredince tam bir Muhafız haftasonu oldu, 10 bölüm bitti.
Tv kanallarında her dizi yaklaşık 120-170 dakika gibi sürdüğünden bu Türk Netflix dizisi Muhafız bize seyretmesi kolay geldi. Heyecan kesilmeden, araya uzun bakışlar,klipler girmeden bir solukta izledik.
Muhafız dizisinin konusu İstanbul ile ilgili ve harika İstanbul manzaraları yansıtılmış. İstanbul'un ne kedileri,ne martıları unutulmamış.Çoğu filmde olduğu gibi İstanbul'u bir ortadoğu şehri gibi yansıtmamış. Hem tarihi ,hem modern İstanbul yaşamı içerisinde geçen Muhafız dizisi konusu itibariyle  ilginç. Fantastik , macera tarzı.Tabii ki aşk var, tarih var. Buğulanmış , biplenmiş sahneler olmayınca ,olaylar rahat takip ediliyor.
Konusuna gelince spoiler yani ipucu  vermeyeceğim.Sadece konu ile şöyle bir izlenim oldu bende;
Dizinin ana konusu baştan sonra tutarlı işlenmemiş, arada bazı bölümlerde kopukluk var sanki. İlk iki bölüm oldukça maceralı,fantastik sahnelerle dolu bölümler bizi bekliyor galiba ,dedirtirken, birden plaza çalışanları etrafında dönecek bir romantik komediye evrilir gibi oluyor.
İki güzel ,farklı kadın,bir yakışıklı ve güçlü erkek, bir zengin patron .Ya da bir Bodyguard filmi mi ?diyorsunuz.Ana konudan koparıyor sizi olaylar.Nerede o tılsımlı gömlek, nereye gitti diyorsunuz😐. Sonra ,özellikle son iki bölüm, konu yine heyecanlı ,meraklı bir hale asıl konuya, geri dönüyor.
Muhafız dizisi ımbd sayfasında yüksek bir puanla başlamış.
Bende bir dizi izleyicisi olarak beğendim. Tabii ki fantastik konular bir Türk dizisi için yeni, umarım güzel işlenir.Tahmin edilemeyen olayları işler.
Güzel güzel, heyecanla seyredeceğimiz bir dizi olur.Nihayetinde yabancı dizilerde , özellikle çok seyredilenler de bile  her şey mükemmel olmuyor.
Muhafız dizisi de gayet güzel ,kaliteli bir dizi olmuş seyredilir,
tavsiye ederim.

hayalim 3 kelime ...(aynı zamanda MİM)



2019 yılı yaklaştıkça ,hedefler, dilekler, listeler oluşmaya başladı. Tabii ki yepisyeni bir yıl olacağını düşündüğümüz 2019 ,belki de 2018'den çok çok daha iyi geçecek. Belki bizi, belki kimilerimizi şahane bir yıl bekliyor.
Böyle yazıyorum ki iyi şeyler çağrışsın, olumlu düşünceler oluşsun. 
Beyda'nın Kitaplığı isimli blog komşum ,bu konuda bir paylaşım yapıp,
2019 hayalleri ,hedefleri isimli bir mim yapmış. Bende katılayım dedim.
Ama uzun uzun liste ve hedefler benim yaşamımda pek yer tutmaz. İstek ve duygularım doğrultusunda hareket eden bir insanım. Tabii ki özel ,bana ait bir iki dileğim var. Bol bol gezeyim, tozayım, göreyim, ağız tadıyla yiyip içeyim . Bunları istiyorum.Milli piyangonun 😎70 milyonluk ikramiyesini bile istiyorum.
Yeni yerler görmek✈ ,yeni havalar solumak,🌄 yeni insanlarla tanışıp, yeni tatlar almak her insanın dileği olmalı.Yollar ve yılların ayırdığı eski dostlarımla tekrar görüşebilmeyi istiyorum.Yeni satırlarda başka dünyalar bulup, başkaları için yeni satırlar yazabilmek.Bunları istiyorum.
Kendime sakladığım, özel dileklerimde var.Benimkilerden de çok canım evlatlarım, canlarım için dileklerim var. 
Bana ait bu isteklerim,dileklerim ,bitmesini dilediğim çalışmalarımı, belki devam edip bitiririm ,belki kısmet olmaz  başka bir yeni yıla kalır.
Ne demiş ,(sanırım John Lennon) ''Hayat biz planlar yaparken ,başımızdan gelip geçen şeylerdir'' 
WhatsApp 'da bir dilek tablosuna rastladım.Bu tablodan  ilk gördüğümüz 3 kelimede karşımıza çıkanlar, sizin şans dilekleriniz oluyor.
Yeni yıl dileklerimi buradan çıkan üç kelime olarak belirledim.
Bana çok uydular, tam istediklerimi gördüm.Bu kadar olur ,dedim kendime
Benimkiler altta,
Siz de bakın bakalım ,ne göreceksiniz..


🎁  sağlık,
 💐 tutku,
🎇 ilham,
 Size de gönlünüzden geçenler görünsün, her daim.

Güzel hafta sonları..




kestane kebap ,yemesi sevap..😊


Bana kışı hatırlatan bir kaç şeyi sayar mısın? diye sorsalar, aklıma ilk gelenlerden biri kestanedir.
Kestane kayıngillerden bir ağaç .
Kestane ağacının  tohumları ya da meyveleri,o dikenli kozalaklarının içinden çıktıktan sonra hem haşlanarak, hem közlenerek yenilebiliyor biliyorsunuz.
Hatta tatlısı yapılıyor.Kestane şekeri.Özellikle baba memleketim Bursa'nın tadına doyulmaz lezzetlerinden birisi olarak ünlüdür.Uludağ eteklerindeki kestane ağaçlarından toplanan kestaneler memlekette her türlü tüketilir. Kış aylarında sokak başlarındaki kestaneciler ,sıcak sıcak pişirip satarlar.İsteyen evine çiğ olarak satı alıp kendisi pişirir.
Kestane sağlıklı bir meyve.İçerisinde sağlıklı olmamız için gerekli mineraller, vitaminler mevcuttur.Yağ oranı yüksek değil. Kalori olarak biraz fazla değerlere sahipse de  porsiyonlarımızı abartmazsak şahane bir besin öğesi olarak karşımıza çıkıyor.Kış aylarında evlerimizde çocuklarımıza yedirebileceğimiz en güzel atıştırmalık. Küçüklüğümüzde evler sobalı olduğundan sobaların üzerinde kestane pişirdi annelerimiz,nenelerimiz. Şimdi evler kaloriferli.Ama tabii ki mutfaklarda çareler tükenmez.
Önce kestaneleri yıkayıp, üzerlerini derin olmamak şartıyla, çizeceğiz.
Sonra kestaneleri 2-3 saat su dolu bir kabın içerisinde bekleteceğiz.
İster fırında(180-200 derece),ister közmatiklerde (hani patlıcan, biber közlediğimiz genişce,delikli tava benzeri olanlar) ocak üzerinde pişireceğiz.
Tabi suda haşlamada başka bir yöntem. Ama sanırım kestaneye en çok kebap gibi kızara kızara,tıpkı sokak satıcılarını usulü, pişmek yakışıyor..
Kış akşamlarının dayanılmaz lezzeti kestane tam da bu soğuk ,gri akşamların sıcak tadı.
Üstelik yerli malı.(sanırım😉)
Bu hafta çocukluğumdan kalan okul anılarımın en hoşlarından ''Yerli malı'' haftası. Sıralara serilen o çeşit çeşit meyveler, yemişler aklımda.Yerli malı haftası(resmi ismi ile Tutum,Yatırım ve Türk Malları Haftası) 12-18 Aralık 2018 tarihleri arasında okullarda kutlanıyor.Ben evlatlar ilkokuldayken pek kutlandığına şahit olmadım.1.Dünya savaşı sonrası ekonomik zorluklar, kıtlıklar sonucu insanların tasarruf etmesi, tutumluluk bilincinin topluma aşılanması, ekonomimizin kendi kendine yeter hale gelebilmesi çalışmaları sonucu 1946 yılından sonra Yerli Malı Haftası kutlanmaya başlanmış.Tabi son yıllarda tüm toplumlardaki tüketim alışkanlığı, çılgınlığı düşünülecek olursa bu haftanın pek başarıya ulaştığı söylenemez.Sadece kutlanacak özel gün ve haftalar arasında ,sıradan bir hafta olarak bulunuyor. Gerçi yerli malı kullanmaya özen gösterme konusunda az da olsa toplumsal bir kıpırdanma var. Ne kadar çok yerli malı kullanmaya gayret edersek, o kadar çok yerli malı üretiriz, böylece el aleme muhtaç olmadan güzel memleketimizi çok daha iyi yerlere yükseltiriz.
Umarım.
2019 için Türkiye'm ile ilgili dileğim bu olsun.

Yine nereden nereye geldik ama bu haftanın meşhur sloganını anmadan paylaşıma nokta koymayayım;

Yerli Malı yurdun malı ,
herkes onu kullanmalı...




Yeni kimlik kartları

Epeydir kimliklerimizi yenilemek aklımızda.Herkes yenisini alıp eskitti, biz o gün bu gün derken, nihayet müracaat edebildik. Nüfus cüzdanlarımız ,yeni çipli kimlik kartları şekline dönüşecek.
Bunun için öncelikle Nüfus ve Vatandaşlık İşler Genel Müdürlüğünün (www.nvi.gov.tr)  internet sayfasından randevu almanız gerekiyor.
(randevu Alo 199 dan da alınabiliyor)
Randevusuzda çalışıyorlar, fakat bekleme süreniz belli olmuyor tabii ki.
Randevu eğer oturduğunuz yer ilçe nüfus müdürlüğünce verilemiyorsa size en yakın başka bir nüfus müdürlüğünden de randevu alabiliyorsunuz.Biz Kartal ilçe Nüfustan bir türlü randevu alamayınca ,Tuzla Nüfus idaresinden aldık randevumuzu.Malum artık pek çok işlem Nüfus Müdürlüklerince yapılıyor, çok yoğun çalışıyorlar.Randevulu sistem bu açıdan gayet güzel.Gidip kuyruklarda saatler harcamıyorsunuz.
Randevu aldıktan sonra yapmanız gereken  1 adet biyometrik fotoğraf çektirmek.
(tabii ki onuda 4'lü çekiyorlar 4 tanesi 25 TL)
18,50.-TL bir ücreti bankaya makbuz karşılığı ödüyorsunuz.(Hemen tüm bankalar ödemeleri alıyor.)
Gereken başka bir şey yok.Yatan paranın makbuzu, bir adet resim ve değişecek olan kimlikle Nüfus Müdürlüğüne randevu saatinde gidiyorsunuz.
Lakin randevulu olmanıza rağmen yine sıraya girip numaratörden bir sıra numarası almanız gerekiyor. Randevu saatine göre sizi bekletmeden numaranız hemen yanıyor.
Memur sizden  değişecek kimliği ve bir adet resmi alıyor.Yatırdığınız 18,50.-TL nin ödendiğini ekranda görüyorlarmış makbuzu istemediler,yinede yanınızda olsun tabii.
Sonra tek tek parmak iziniz alınarak biyometrik veriniz oluşturuluyor.Burası biraz uzun sürüyor,makinalar mı eski parmaklar mı bilemedim 😃 memur hanım tek tek uğraştı parmaklarla.Neyse o kısımda geçtikten sonra imza atıyorsunuz.
Ekrandan bilgilerinizi kontrol ediyorsunuz.Memur geçici kimlik yerine ,üzerinde bilgileriniz yazılı bir A4 kağıtla beraber ,delgeçle tık tık deliverdiği eski kimliğinizi geri veriyor.Bir de içinde bir takım şifrelerin bulunduğu bir zarf alıyorsunuz.Pin şifresi denilen bu şifreler ile daha sonra başlayacak uygulamalarla  e-devlette bir takım işlemler yapılabilecekmiş .
Bu Pin şifrelerini KİOSK denilen ve Nüfus İdarelerinde bulunan cihazlarla değiştirebilecekmişiz. Yani yeni kimliklerle birde Kiosk nedir ve Pin şifresi nedir diye bir sorgulama yapmanız gerekiyor. İşte Kiosk  kimlik şifrelerinizi değiştirebileceğiniz cihaz, pin şifreside e-devlet için bir şifre.Benim anladığım bu.
Sonrası Ptt kargoyu beklemeye kalıyor.Pazartesi müracaat ettik, salı günü kargoya teslim edildi mesajı geldi.Sonra işlem Kartal posta Dağıtımda takıldı sanırım.Hafta sonuna kadar bekleyip ,kimlikler hala kargo aşamasında kalınca ,posta dağıtım merkezine gidip kendimiz elden teslim aldık yeni kimliklerimizi. PTT kargo, kargoları dağıtamayacak kadar yoğundu anlaşılan.Gerçekten de posta merkezi acayip kalabalıktı.Belli ki herkes beklemekten usanıp postasını gelip buradan almayı tercih ediyor.Zamanında dağıtsalar da insanlar buralara gelmeseler,ne iyi olur.

Yeni kimlikler ufacık ,incecik bir kartvizit gibi.En kötü kısmı da sanırım kimlik üzerindeki siyah beyaz resimler.😖 Memnun olan yoktur sanırım.Çabuk yıpranmaması için iyi muhafaza etmeli,öyle bir görüntüsü var.Süreleri 10 yıl. Üzerinde yıllardır her türlü işlemde sorulan nüfusa kayıtlı olunan yer, cilt no, hane no, medeni hal,din bilgisi ,kan grubu gibi bilgiler yer almıyor.Bu tip bilgiler kimlikteki yonga üzerinde yer alıyormuş.

Evet hala bizim gibi yeni kimlik alma işini ,sonraya bırakanlar varsa, bu yazı onlar için olsun.
 Çalışkan bir hafta dileğiyle ..


Hedefim Sensin


Çiğköfte ustası Zekeriya Taştan her gün yaptığı üzere, maniler, türküler eşliğinde ,elinde köfte dolu tepsisi ile satış yapmaktadır. Dükkan dükkan dolaşırken hiç bulaşmaması gereken bir masaya denk gelir.Mafya buluşmuş tam bir pazarlık içindedir.Zekeriya köfte satayım derken ,masadakilerden birini tanıyınca bir anda herkes birbirine girer, Zekeriya çatışmanın ortasında kalıverir. Mafyanın peşine düşeceğini anlayan Zekeriya ilk otobüse atlayıp ,neresi denk gelirse oraya doğru yola çıkar. Çıktığı yol onu Gökçeada'ya ve yolda tanıştığı Leyla ile ailesinin evine kadar götürür.


Çok eğlenceli bir film.
Kaçmacalı,kovalamacalı,nefis manzaralı, usta oyuncularla dolu neşeli bir film.
Türkülerle açılan film sahnesi, neşeli türkülerle bitiyor.
Hatta film bitip jenerik akarken, ''Bahçe Duvarını Aştım'' türküsünü duyan sinemadaki çocuklar dayanamayıp sahneye inip bir güzel oynadılar:) Çocuk olmak başka bir şey😊
Bu soğuk havada içinizi ısıtacak sıcacık bir film, hafta sonunuz neşelenir.😍
Tavsiye ederim.

Sanat güneşinden şarkı seçtim


Bu sabah başka bir şeyler paylaşacaktım. Ekranı açınca  google ın ünlü sanatçımız Zeki Müren'in (06.12.1931-Bursa) doğum günü için yaptığı doodle ı görünce fikrim değişti.Önce açtım müzik kanalını,en sevdiğim Zeki Müren şarkılarını dinledim.
Sonra da çok sevdiğim, hemen tüm şarkılarını dinlemiş olduğum,pek çok kez ekranlarda izlediğim ,aynı zamanda hemşehrim olan Zeki Müren 'den  bir şarkıda sizlere seçeyim, dedim.Bu günkü post Zeki Müren 'in olsun.


Sanat güneşi olarak anılan, güzel Türkçesi, sevgi yüklü şarkıları ile gönüllere taht kuran efsanevi sesi ve ayrıcalıklı şahsiyeti ile gönüllerde yaşayacak seslerden birisi Zeki Müren. Şarkılarını her daim zevk ile dinleyeceğiz.
Zeki Müren'in Türkçe'yi en güzel kullananlardan birisi olduğunu belirtince onun meşhur en uzuuun tekerlemesini de hatırlatmadan geçemeyiz.
Usta sunucumuz Halit Kıvanç ile yaptığı programdaki ''tekere mekere ''diye başlayan Türkçe'nin en uzun tekerlemesini söylemesi, başka bir efsane olay olarak hafızamızda yer etmişti;


Böylesine güzel anılarla yüzümüze gülümsemeler bırakan  Zeki Müren'i , 87.Doğum gününde sevgi ile anıyorum.

Güzel melodilerle dolu bir gün dilerim.

hava çok soğuk, çorba çok sıcak..



 Paça çorbası ve faydaları ile ilgili  yeni bir şeyler mi okuduydum,aklıma düştü.Ne yalan söyleyim , çocukken içtiysem hatırlamıyorum ama kendimi bildim bileli hiç paça çorbası içmedim. İşkembe çorbasını severim, arada içmeye de gideriz ama paça çorbası, nedense uzak kaldığım bir çorbaydı.
Neyse gittik her zamanki çorbacımıza. Siparişlerimizi verdik,paça çorbası diyerek.Çorbalar  geldi. Baktık çorbanın içinde paçaya benzer bir şey yok.
 Eşim:
'' etlerin arasında paça yok ki, bunlar sırf baş eti ''dedi.Belki böyle oluyordur falan desem de ikna olmadı,''Olur mu dedi,ben çok içtim , böyle olmaz.''
Garsonu çağırıp sordu , bu nasıl paça çorbası diye
Meğerse menüde ''kellepaça çorbası'' diye geçiyorsa da, bu çorba sadece kelle çorbasıymış.Garson tabaklarımızı alıp içine paça suyu ilave etti. Hem baş eti,hem paça biraz ağır bir çorba oldu.
Diğer gidişimizde, akıllanmış ve öğrenmiştik siparişimizi sırf paça çorbası olsun, diyerek verdik. Resmi görüldüğü şekliyle sıcacık çorbalarımız geldi.Diğerinden daha hafif, daha lezizdi.
Mis gibi, şifa niyetine içtik.Hafif acı, sirkeli yanında yeşillik olarak roka ve turşu.
ıyy, yapmayın, kemikler için çok faydalı paça çorbası. Kollojen deposu,protein
kaynağı. Yıllarca bizlere, bunların sağlığa zararlı olduğu söylendi. Oysa büyüklerimizden duyduğumuz,tam tersi ,bu tip hayvansal yiyeceklerin bedenimize çok iyi geleceğiydi. Paça çorbası kemiklere faydalı denirdi, birisi kırık çıkık falan olduğunda, hemen paça içsin diye ,öğütlenirdi. Dönüldü dolaşıldı yine aynı noktaya varıldı. Şimdilerde yine paça ve sakakat türlerinin faydaları üzerine konuşuluyor.Bağışıklık sistemimize iyi geldiği,kemiklerimiz için kollojenin doğal olarak paça çorbasında bulunduğu, kış aylarında bolca tüketilmesi gerektiği yazılıyor, söyleniyor.
Bizde bu gerçeği takip ederek, bedenimize sağlıklı bir ömür vermek istiyorsak sağlam kemiklere, güzel bir cilde sahip olmak istiyorsak bu tip faydalı yiyeceklerden bol bol tüketmeliyiz. Gençleri de bu yiyeceklere alıştırmalıyız.
Biz paça çorbasının üzerine  yarım porsiyon, bol tahinli ,cevizli,nefis bir
  kabak tatlısı yemiş ,şeker patlaması yaşamış olabiliriz.
Ne yapalım?
Olsun,
o da sefamız olsun..

Kasım ayı özet akışı,

Nispeten sakin geçen Kasım ayından  2018 yılının son ayına ,bol bol yağmurlar, günlerdir gökyüzünü kaplayan gri bulutlar, sert esen poyrazlı bir hava ile girdik.
🎇oysa Kasım ayı ne kadar güzel,ılıman bir pastırma yazı havası ile başlamıştı.

 Siyasi havadisler, ekonomik krizler  kadar magazin ağırlıklı haberlerle çalkalanan bir Kasım ayı oldu.Kasım ayının ilk günlerinde müthiş bir haber patladı;
🎇Ünlü şarkıcı Sıla uzun zamandır birlikte olduğu oyuncu Ahmet Kural'dan şiddet gördüğü gerekçesiyle yargıya başvurdu, şikayetçi oldu. Mahkeme oyuncuya  uzaklaştırma kararı verdi, çalıştığı banka, reklamlarında artık kendisini oynatmayacağını açıkladı. Ahmet Kural başta kadınlar olmak üzere herkesten özür diledi.Konu her yönüyle gündemde uzun süre yer işgal etti, sosyal medya çalkalandı.

🎆Galatasaray-Fenerbahçe derbisi 2-2 berabere bitti.

🎆*Uganda Büyükelçimiz ve katibinin Cumhuriyet Bayramı resepsiyonuna Yunan Mitolojik tanrılarını andıran  kıyafet ile katılması Kasım ayında gündem oldu. Kıyafeti nedeniyle Bakanlıkça  Ankara'ya çağrıldı.Elçimiz bu kiyafeti 2018 yılının Troya Yılı ilan edilmiş olmasından dolayı giydiğini söyledi.Turizm Bakanlığı 2018 yılını Troya yılı ilan etmişti.Elçimizde bunu hatırlamış Cumhuriyet Bayramı kutlama resepsiyonunda aynı zamanda Troya Yılını da kutlamak istemişti. Demekki.

🎊Ekim ayı enflasyonu  yüzde 25,24 olarak açıklandı.Memur, emekli, işçiler Ocak ayı içinde yüzde yirmilerin üzerinde zam beklentisi içine girdi.Öyle ya Cumhurbaşkanı bile maaşına yüzde 26 zam yapmıştı.Enflasyon onu etkiliyorsa memur ,işçi ve emekliyi haliyle etkileyecekti.Bize de yüzde yirmialtı zam yapılmalıydı(Bakalım merak içindeyim)

🎈ABD İran'a yaptırım uygulamaya başladı.Bu konuda 6 aylık bir zaman dilimi için ,bizimde aralarında olduğumuz 8 ülkeyi muaf tuttu.Sevindik.

🎆Pastırma yazı sayesinde Kasım ayının ilk iki haftası harika havalarla geçti.

🎁Et fiyatlarındaki aşırı artışın , refah seviyemizin çok çok yükselmesinden kaynaklandığı açıklandı.O kadar refaha ermiştik ki ha bre et yemek istiyor, talebi arttırıyor, arzda talep efendiye yetişemiyince, ister istemez et fiyatlarını artıyorduk.!!

🎃Bir açıkoturumda CHP'li milletvekili''Türkçe ezan okunsa ne olur ki'' diye durduk yerde çıkışıp ortalığı karıştırdı. CHP milletvekilini hemen ihraç edilmek üzere disiplin kuruluna sevketti. Konuşacak yeni bir konu bulan siyasetçiler ve haberciler bir kaç gün bunu konuşup,sonra sakinlediler.

💐Gazi Mustafa Kemal Atatürk ,ölüm yıldönümü olan 10 Kasımda milyonlar tarafından yine saygı, minnet ,sevgi ve özlem ile anıldı.

😢Hakkari'de mühimmat deposundaki patlama sonucu şehitlerimiz var.(Makamları cennet olsun)

🎆Yerel seçimler yaklaşırken birbirlerine naz yapan partiler yine barışıp ,koalisyon yeni deyişle ittifak için birbirlerini yoklayıp duruyor. Bu bunla ,şu şunla görüştü haberlerinden geçilmiyor. Belediye başkan adayları yavaş yavaş açıklanıyor. Herkesi ilgilendiren İstanbul, Ankara, İzmir.İstanbul bir muamma sanki.AKP nin adayı belli de CHP nin ne yapacağı belli değil. Ankara'da paylaşılamayan bir Mansur Yavaş ismi var,kimin adayı olacağı belirsiz ama aday olacağı kesin? Koltuk peşinde partilere, bu iller bu ilçelerin sorunları ne olacak?Çözümleriniz ne ,diye avaz avaz bağırasım var yani.

🎇Bir yetkili çıktı''Tersine beyin göçü olsun, yurtdışındaki gençlerimize 24 bin TL maaş vericez, dönsünler'' dedi. Sanki çocukların dışarı gitme nedeni tek paraymış gibi.Tam da iki büyük üniversitenin ,iki profösörünün, sabahın kör karanlığında evlerinden gözaltına alınmasına denk geldi bu açıklama. Profösörler sonra serbest bırakıldı ama çocuklar bu haberi okuyup nasıl dönsündü. Bu yetmez gibi bir üniversite dekanı çıkıp '' Hanımların en iyi yaptığı şey ev hanımlığı, ben seçimlerde hiç bir kadın adaya oy vermem'' demesin mi?!
Heyhat! bu adam dekandı, neyse ki istifa edip, görevinden ayrıldı.

 🎆Ecnebilerin Kara cuma olarak adlandırdıkları indirimli alışveriş günü ülkemizde de efsane cuma, çılgın cuma ,şahane cuma geliyor diye hayırlı cumalara rakip oldu.Bitmez tükenmez reklamlarla ,''Ne cumaymış kardeşim'' dedirtti. Cuma sabahı insanlar AVM'lerin önünde kuyruğa girdi, ne var ne yoksa talan etti.
Memlekette, kalmışsa eğer, son kredisiz borçsuz insan , onlarda böylece tükendi. Borçsuz yaşamak zul geliyordu insanlara artık.

 🍲Soğan fiyatları aylardan beri yüksekti(Bknz:Bununla ilgili yazım) Bunu yeni farkeden yönetim,artık dur demeli bu gidişata dedi. Bu yıl soğan ,hayatında olmadığı kadar gündem olmuştu.Soğan sıtokçularına baskın yapıldı, depolardaki soğanlar ele geçirildi.Halkın ucuz soğan yemesi engellenemezdi. Gariban soğan çiftçisi memlekette böyle olaylara neden olup ,lobicilik faaliyeti kapsamında kaldığı haberlerini duyunca apışık kaldı.

😢 İstanbul'da askeri helikopter  düştü.Sivillere zarar gelmedi,dört kahraman askerimiz şehit oldu(Makamları cennet olsun)

🎆Sıla ve Ahmet Kural'ın olayı ile başlayan Kasım ayı magazin haberleri ayın son günlerinde başka bir sürpriz haberle noktalandı. Acun ve Şeyma aniden 9 yıllık aşklarını tek celsede bitiriverdiler. Hakikaten şaşırtı bir haber oldu. Sosyal medya tam anlamıyla çoştu, enine boyuna çekiştirip durdu konuyu. Sebepler, sonuçlar, aman neler neler.

⛅Bu konular iyi hoştu da en son günlerde Bodrum'u sel alıp, Çınarcık'ta 4.1 deprem olmayaydı. (Allah korkutmasın.Felaketler uzak olsun memleketimizden.)

🎁🎄🎅
Evet Aralık 1.
Yılın son ayı hepimize güzellikler, gülümseten haberler getirsin,
umut,huzur,bereket bol bol olsun.

Elmalı Tart

Bu tarif   blog yazmaya başladığımdan beri takipte olduğum MAVİANNE 'den.
Hem sıvı yağla yapılışı, hem elmaların çiğden kullanılması bu tarifi uygulamamda ki başlıca sebepler.İlk denememde hamurun ununu fazla kaçırmıştım,zor toparlandı.Tadı çok güzeldi.İkinci denememde hamuru daha yumuşak tuttum ,öyle pişirdim.
Malzemeler hamur için şöyle;
*1 yumurta,🥚
*1/2 çay bardağı süt,🥛
*1 su bardağından 2 parmak kadar eksik sıvıyağ,
*2 su bardağı un,(Dolu dolu 8 çorba kaşığı)
*yarım paket kabartma tozu,
*1 çorba kaşığı toz şeker.🍚
Yumuşak bir hamur oluyor ve şöyle bir kibrit kutusu kadarı üzerine ufalanmak üzere ayrılıp, tart kalıbına yayılıyor.
Üzerinin malzemeleri;
*3 elma rendesi,🍏
*ceviz içi( ben badem ve fındık kullandım)
*5-6 kaşık toz şeker,
*1 çorba kaşığı kadar tarçın,
*limon kabuğu rendesi,🍋
ve tartların turtaların olmazsa olmazı pudra şekeri..
Ben alt kısım için hazırladığım hamuru yumuşak bulunca, üzeri için ayrılan kısma biraz daha un ekleyerek ufalanacak kıvama getirdim.
Ufak yuvarlak borcama döşenen hamurun üzerine iç malzemesi yayılarak,üzerine de hamur parçası ufalanır,önceden ısıtılan fırında(180derece) pembe pembe olana kadar pişirilir.🥧

Teşekkürler tarif için MAVİANNE ..🤗

suyun sesi



Hafta sonu TV'de izlediğim bir filmden bahsetmek istiyorum.
 Suyun Sesi(The Shape of Water)
Film 1960'ların başında geçiyor. Eliza tek başına yaşayan dilsiz bir kadın.Bir Uzay laboratuvarında temizlik işcisi olarak çalışıyor. Zamana ayak uyduramayıp işinden kovulan yaşlı komşusu Giles ve işyerinde beraber çalıştığı arkadaşı Zelda'dan başka kimsesi yok. Çok iyi niyetli bir kadın olan Eliza bir gün laboratuvara bir nehir yaratığının getirilmesine şahit oluyor.Kendisi de nehir kıyısına terkedilen ,yetimhanede büyümüş olan Eliza yaratığa karşı garip bir ilgi duyuyor.Vahşi olduğu düşünülen yaratık,laboratuvarın güvenlik şefi tarafından türlü işkencelere maruz kalınca iyi yürekli Eliza'nın bunu içi kaldırmıyor.Yaşlı komşusu , en yakın arkadaşı ve Rus ajanı olan bilim adamının da  yardımıyla Eliza yaratığı evine kaçırmayı başarıyor.Tabii ki böyle bir varlığın bir temizlikçi tarafından kaçırılacağı hiç akla gelmediğinden ,soğuk savaş dönemi zamanları malum, bu işin içinde Rusların olacağı düşünülmeye başlanıyor.
....



Film masal gibi, hangi masal derseniz ,havuzdan çıkan yaratığı görünce Kurbağa Prens 🐸masalı diyebilirim.Tabii şöyle bir şey var kızımız 👸güzel bir prenses değil, sonunda da kurbağa yakışıklı prense 🤴dönüşmüyor .Filmle ilgili eleştirmen yorumlarını okumuştum daha önce nerelerden nerelere bağlantılı yorumlar yapılmış, şaşırtıcı.Kimi çok beğenmiş, kimi hiç beğenmemiş.❄O kadar çok ödül almasının vardır bir nedeni.Bu konunun uzmanlarının bileceği iş .
Biz sadece seyirci olarak gördüklerimizin ifadelerini yazarız.
Bana kalırsa her türlü varlığa sevgi, yalnızlık,iyilikseverlik işlenmiş filmde, üzerine biraz  eski soğuk savaş dönemi Rus-Amerikan temasları, fonda 60'lı yılların popüler yıldızları ,müzikleri ile ,fantastik tiyatro havasında bir bilim kurgu masalı olmuş Suyun Sesi filmi. Seyretmesi zevkli bir film.Seyretmediyseniz ,rastlarsanız izlemenizi öneririm. Değişik..

❄(Film 2018 yılı En İyi Film, En İyi Yönetmen,En İyi Film Müziği ,En İyi Yapım Tasarımı olmak üzere tamı tamına dört dalda Oscar aldığı gibi ondan öncesi ve sonrası da pek çok ödüle layık görülmüş.)

İstanbul'un balkonu,

Yakacık , Kartal'ı tepeden gören konumu, yazın püfür püfür havası, Bizans dönemine kadar uzanan tarihi, Ayazması, bir zamanlar şırıl şırıl akan memba suları ile ünlü, doğa harikası bir yer. Manzarasından dolayı İstanbul'un balkonu diyede adlandırılır. İstanbul'da yerleşim yerlerine yakın son kalan yeşil yerlerden biri Yakacık. Betonlaşmadan nasibini almaya başlasa da yine de Kartal'ın en sakin , nezih ve yeşil yerlerinden biri. 
Ayazma 'da eskiden meydandaki koca çınarın altında şarıl şarıl memba suyu akan bir çeşme vardı. Henüz içme sularının damacanalara girmemiş olduğu  zamanlarda ,yakından uzaktan gelen herkes, içme sularını Yakacık'taki bir çok kaynak suyundan bidonlara doldurmak suretiyle evlerine taşır, bu suları içerlerdi. Yakacık suyu ile yapılan çayın rengine ve tadına doyum olmazdı.Rahmetli dedem ve anneannemle, dedemin süt mavisi otomobili ile bidon bidon su taşıdığımızı hatırlarım.Su almak bahanesiyle gidilen Yakacık Ayazma meydanındaki çay bahçelerinde de bir çay molası verilmeden dönülmezdi tabii.Semaverle gelen çaylar ne tatlı gelirdi. 
Şimdi tabii ki o kaynak suları kurudu gitti. Lakin yemyeşil ulu çınarlar yerli yerinde. O ağaçların altında oturup, bir çay kahve içmek çok huzurlu, çok zevkli.







Üstelik bu cay bahçeleri ,odun fırınlarında harika pide ve lahmacunlar pişiriyorlar, bazıları kendin pişir kendin ye tarzı çalışıyor, etini mangalını yapıyor. Manzara eşliğinde karnınızı bir güzel doyuruyorsunuz.



Güzel ilçemin güzel Yakacık'ı Anadolu yakasında hep aynı yerleri  ve AVM'leri gezmekten bunalan, değişik yerler görelim diyenler için biçilmiş kaftan adeta.
Üstelik İstanbul'da uzun yıllar boyu faaliyet gösterebilen mekan sayısı kanımca çok fazla değildir, saysan sayılır belki de.Tabelasında; Kuruluş yılı 1933 yazan Ayazma Çay bahçesi bunlardan biri.Yanındaki Çınar Çay bahçesi keza uzun yıllar önce kurulmuş. Bunca yıldır faaliyet gösteren  yerlere meraktan bile gelinebilir.
Yolu bizim güzel Kartal'ımıza düşenlere, hafta sonu için benden bir öneri olsun Yakacık Ayazma. Hava soğuk ve gri ama gezilmeyecek kadar değil.
Ağız tadı yerinde, mutlu bir hafta sonu diliyorum herkese..

Karşıya geçmek..



Her şehirin kendine özgü kelimeleri, deyimleri, anlatımları vardır. Mesela İstanbul'da boğazın iki yakası arasında gidip gelmekten ''Karşıya geçmek'' diye söz edilir. Biz Anadolu yakasındakiler için köprü ile ya da motor, vapur gibi vasıtalarla Avrupa yakasına geçmektir. Bizim ilçemiz de deniz kenarı, adalar manzaralı, güzel bir sahili var.Ama tabii ki boğaz sahili, her İstanbul yaşayanı için apayrı bir yerdedir. ''Boğaza gezmeye gitmek'' özel ve güzel bir gezidir.
İstanbul'da yaşamanın tüm meşakkatli yanlarına bir perde iner, kendinizi bu şehirde yaşadığınız için çok ama çok şanslı hissedersiniz.

Boğaz kenarında sıra sıra dizili semtler arasında bizim en sevdiğimiz yerlerden biri Sarıyer. Yıllardır hep aynı olan, bozulmayan, betonlaşmayan çehresi bizi kendine çekiyor.Malum İstanbul'da betonlaşmadan en çok nasibini alan yerlerden biri de bizim yaşadığımız ilçe,Kartal. Dolayısıyla Sarıyer'i gezip dönünce insan kendi ilçesi için üzülüyor.

Neyse bu gün güzel şeyler paylaşmaya niyetliydim.
Öyle de olsun.
Hem güzel hem de lezzetli  olsun üstelik.
Sarıyer'de ne, nerede yenir için, ufak bir öneri benden sizlere.
😉


Haftanızın tatlısı da tuzlusu da ağız tadıyla geçsin.
Güzel bir hafta başlangıcı diliyorum...

kahve ve mavi.

Yine yeniden güzel bir sabah. Kasım ayı, pastırma yazını uzatarak, güneşli günlerle bizi mutlu etmeye devam ediyor.  Oysa bir ay önce ,kış erken gelecek diye üzülüyorduk, malum doğal gaz faturaları gelmeye başlayacak falan:)
Deniz bile sabahları biraz grileşse de sonradan mavi mavi gülümsüyor bize. Gündüz yakamozları ,şıkır şıkır. Yüzümüze değen güneş, masamızda sade kahveler,güzel bir dost muhabbeti. Martıların sesi bile fena gelmiyor,böyle havalarda insana.Kasım değil belki nedeni, belki öylesine .İçten gelen bir huzur, bir mutluluk hali.Önemli olanda bu zaten, iç huzuru,..

Bu mavi sabah için aklıma düşen mısralar,ne demiş şair;

İşim gücüm budur benim,
Gökyüzünü boyarım her sabah,
Hepiniz uykudayken.
Uyanır bakarsınız ki mavi.
..                                       (Orhan Veli-Dalgacı Mahmut)



 

Eşekli Kütüphaneci


Yunanlı Dimitrios mübadele sırasında yerini yurdunu terk etmek zorunda bırakılan büyüklerinin hatıralarını yadetmek, onların anlattıkları yerleri, yaşayıp görmek için Yunanistan'dan peribacaları diyarı Ürgüp'e gelir.
Bu masal diyarı Dimitrios'un ''Baba'' lakaplı  antikacı genç Aziz ve ailesi ile tanışmasına vesile olur. Dimitros, evlerinde misafir olduğu ailenin babası Mustafa Güzelgöz'ün Ürgüp'de çok tanınan, çevre köylere çok faydalı işlere imza atmış ''Eşekli Kütüphaneci'' olarak tanındığını öğrenince onun hikayesini öğrenmek ister. Mustafa Güzelgöz'ün hayat hikayesi Dimitros'u hayretten hayrete sürükler.Mustafa Güzelgöz namı diğer ''Eşekli Kütüphaneci'' Ürgüp'ün otuzdan fazla köy halkını ,özellikle kadınları, çocukları kitapla tanıştırmış, onlara dünyanın kapılarını açmıştır. Sadece onunla yetinmemiş kooparatifçilik yapmalarına önayak olmuş ,karşılıksız bir çok işe girişmiştir,faydalı olmak için çırpınmıştır.
Bu çabaları zamanla etrafındaki haset insanları çileden çıkarmış olsa gerek ki Mustafa Güzelgöz ile uğraşmaya başlamışlar.Şikayet etmişler, müfettiş çağırmışlar.
Peki onca iyilik yaptığı insanlar ne yapmış..
Ne yapmış olabilir sizce?
Gerçekçi bir muhasebe yapın ; size onca iyiliği dokunmuş birine, birileri köstek oluyorsa , o sizin için ve sizden habersiz onca çaba, çile ile bir çok işe girişip sonuçlandırmışsa. Başı dara girdiğinde ne yaparsınız?

Fakir Baykurt (1929-1999)  son eseri olan ''Eşekli Kütüpkaneci '' romanını 1999 yılında Almanya'da hasta yatağında yazdı. Eylül 2000 yılında basıldı.
Fakir Baykurt ,yazdığı bu kitapta iki farklı dönem içerisinde ; sevgiyi, dostluğu, azimle çalışmayı, yılmamayı, kardeşliği  Ürgüp'ün masalsı atmosferi içerisine sarıp sarmalayarak  çok sade ,güzel bir dille anlatmış.
Ne okusam diyenlere tavsiye ederim.

Not:Kitabın içerisinden bir de güzel kartpostal çıktı:) Zarif bir düşünce.

Ekim haberlerinden özetler,

  Ne kadar hızlı bir haber gündemi var bizim memlekette. Kasım ayı geldi çattı.Hızla geçen Ekim ayında her akşam izlediğimiz haberlerden akılda kalanları not almışım bu ay.Şöyle bir özetleyerek bloguma da not bırakayım.Çünkü öyle balık hafızalıyız ki.Görüp duyup geçiveriyoruz,unutuyoruz bizi nelerle oyaladıklarını.Buyrun;
*Doğalgaza, elektriğe  %9 yani üç ayın toplamı %29 zam geldi.
*Ayın üçünde enflasyon oranı açıklandı; eylül ayı için tüketici enflasyonu %24,6 üretici enflasyonu ise %46..
*Devlet kamusal denetimi Mckınsey isimli  bir ABD şirketine verildi.

*Batmanda 8 şehit verildi(Allah rahmet eylesin,nurlar içinde uyusunlar).
*Bahçeli,Meral Akşeneri twitter üzerinden tehdit etti.Aynı akşam kalabalık bir Mhp'li grup Akşener'in evi önünde eylem yaptı.Akşener ve kocası tek başlarına
cesurca bunları bir güzel paylayıp azarladı. Ortalık karıştı.
*Domates 10 TL lerde geziyor.
*Cumhurbaşkanı tepkileri gözardı etmedi, Mc Kinsey' le anlaşma falan yok, biz bize yeteriz, dedi.Bu fikri savunanlar açıkta kalıverdi, olay bitti.
*Bu arada Suudi bir gazeteci Suudi Arabistan Büyükelçiliğine,özel bir işi için girdikten sonra bir daha ortada görülmedi. Ortalık uluslararası boyutta karıştı, olay büyüdü.15 gün sonra olayla ilgili araştırma yapıldı.Gazeteciyi feci şekilde öldürdükleri ortaya çıktı.
*Memleketteki krizin müsebbibi olarak görülen,  çeşitli zamanlarda çeşitli sıfatlarla anılmış olan Brunson , görülen son mahkemesinde serbest bırakıldı,memleketine gitti.Kendi başkanı tarafından karşılanıp, duası alındı.  Bizde de dolar düşsün diye beklendi,uzun süre sonra dolar 5'lere indi,herkes ohh bak dolar düştü dedi.Oysa mart ayında dolar zaten 3'lerdeydi.
*Ekonomi bakanı 3 ay, yani ekimin yarısı kasım ve aralık oluyor, doğalgaz ve elektirik zammı yapılmayacak dedi. Ekim başında yapılmıştı zaten ayıp ya hu) %10 indirim kampanyası başlattı.
*Arda Turan ile şarkıcı Berkay bir gece kulübünde sabaha karşı birbirine girdiler, burunlar kırıldı, kurşunlar atıldı.Tüm magazinde ve ulusal
haberlerde birinci sıra oldu. Sonra olay  birbirden bire kapandı.
Bir kaç gün sonra Arda'nın bebeği oldu, eşiyle mutlu pozlar verdi.
*Bahçeli, yerel seçimlerde kimse ile ittifak yapmayacaklarını ilan etti.(Küstü çünkü galiba)
*Danıştayın andımızın okunmasını yasaklayan yürütme kararını
iptal etmesine iktidar karşı çıktı, Mhp alkışladı.Ne var andımız okunsa ,neyi rahatsız edici ,dedi.İktidar ise bizim tek andımız İstiklal Marşıdır, deyip nokta koydu.
*Yıl 2018.İki ana kuzusu,iki kahraman askerimiz donarak şehit oldu.İçimiz kavruldu.Mekanlar cennet olsun.

*29 ekim Cumhuriyet Bayramında yeni havaalanı açıldı.İsmini bir tek cumhurbaşkanı biliyordu ,sonunda konuşması sırasında açıkladı; İstanbul Havaalanı.
Cumhuriyet resepsiyonu ülkemizde ilk kez kez Ankara dışında İstanbul'da
henüz bitmemiş havaalanında  yapıldı.
*Ekonomi düzelsin diye bazı  vergilerde indirime gidildi.(beyaz eşya ,araba falan gibi mallarda)
Oysa halk gıda fiyatlarında, elektrik, doğalgaz ulaşım fiyatlarında indirim beklemekteydi..
------

Her yönden farkındalıklarımızın artması dileğiyle...
Güzel bir Kasım ayı geçer umuduyla...

(sizin de aklınıza gelenleri yoruma ekleyiverin)

Kıbrıs Tatlısı



Bu şerbetli, üzeri muhallebili,unsuz sayılabilecek Kıbrıs tatlısı, gerçekten kahve ya da çay yanına çok yakışan ,bir tatlı oldu .
Sevgili  Emel'in Mutfağı 'na(@emel_akan) teşekkürler bu güzelim tarif için. Bilirsiniz internette gördüğünüz her tarif uymaz.Ben deneyip mükemmel sonuç aldıklarımı paylaşıyorum burada.Bu gün pazar, şöyle güzel bir tatlı tarifi bırakmak istedim bloga.
Kıbrıs tatlısı epeydir aklımda.Denenmek için sıra bekliyor. Bu hafta sonu evlatlar burada olacak , değişik bir tatlı olsun dedim. İnstagramda görüp denediklerim arasına Kıbrıs Tatlısı da katılsın istedim. Emel'in Mutfağı'nın instagram sayfasından denedim tarifi.En mantıklı tarif o geldi. Hem hafif ,iç baymayan bir tatlı oldu, hem de lezzeti tam yerinde.
İşte malzemeler;

*2 su bardağı toz şeker,
*2 su bardağı su ,
kaynatılır, içine dört beş damla limon sıkılarak şerbet hazırlanarak, soğumaya bırakılır.

*3 yumurta,
*1 çay bardağı toz şeker(normal çay bardağı)
*1 çay bardağı sıvı yağ,
*1 su bardağı iri kırılmış ceviz,(200 ml'lik bardak)
*1 su bardağı galeta unu,
*1 su bardağı hindistan cevizi,
*1 paket kabartma tozu, bir paket vanilya,
*1 tatlı kaşığı tarçın.
Önce oda ısısındaki yumurtalar ile toz şeker iyice çırpılıp, diğer malzemeler
ilavesiyle kek hamuru hazırlanır. Tereyağ yada margarin ile yağlanmış kare borcama dökülür. İnce bir hamur, kabarmayacak falan diye endişelenmeyin. Önceden ısıtılmış 200 derece fırında 20-25 dakika kadar kalsın.(30 dakika denilmiş ama o biraz yakıcı olabilir, fırını arada kontrol ederek pişirin.)
Siz bu arada muhallebisini hazırlarsınız ki o da azıcık ılınsın.
Fırından çıkan yine size çok kabarmamış gelecek kekin üzerine soğumuş şerbeti güzelce dökün.Kısa sürede şerbetini çekecek kendisi.

*1 litre süt,
*2 çorba kaşığı nişasta,
*2 çorba kaşığı, un,
*1 çay bardağı toz şeker,
*1 paket vanilya,
*1 paket toz krem şanti( Orjinal tarifte krema koymuş, bende yoktu,olanla yaptım)
Bir tencerede karıştırılan nişasta, un, tozşeker ,vanilyaya 1 litre sütü ilave edip ,göz göz olana kadar karıştırarak hazırlanan muhallebinin içine en son ocaktan aldıktan sonra krem şantiyi de ilave edip 4-5 dakika iyice mikserle karıştıralım.
(upuzun bir cümle oldu :)  ) Muhallebimizi de şerbeti iyice çeken kekin üzerine yaydığımızda evet meşhur Kıbrıs tatlımız önce soğumaya sonra  afiyetle yenilmek üzere sofralarımıza hazır.
Ağız tadıyla, güzel bir pazar günü geçsin..

momo


 Momo ,hem gençlere ,hem yetişkinlere hitab eden, zaman üzerine yazılmış, masal gibi anlatılmış bir roman. Momo isimli küçük bir kızın,insanların tüm zamanını çalan duman adamlarla mücadelesini anlatıyor. Momo zamana esir olmuş dostlarını kaplumbağa Kassiopeia ve Hora ustanın yardımıyla zamansızlıktan kurtarmaya çalışıyor.
Zevkle okuyacağınız romanın yazarı Michael Ende ,1929 yılında dünyaya gelmiş dünyaca ünlü bu kitabıda 1973 yılında yazmıs.
Dilimize ,Almancadan çevirisini Leman Çalışkan (1922-2005) yapmış.
Eser 40' dan fazla dile çevrilmiş 7 milyonun üzerinde okura ulaşmış.
Bu aralar ne okusam diyorsanız,tavsiye ederim..

nerede nasıl davranmalı?



Güzel, romantik bir ortamda müzik dinleyelim ,dedik. Şık döşenmiş, loş ışıklı,
kibar çalışanlı bir ortam. Bizim gibi üç dört masa var. Sahnede gitarı ile spor giyimli genç bir adam şarkılarını söylüyor.Henüz yeni başlamış.
Kadehlerimizi şerefe için yeni kaldırmışız.
Tam bu anlarda bir kaç genç insan içeri girdi. Kapıya yakın cam kenarında
masaya yerleştiler, sonra arkalarından bir kaç kişi daha, sonra biraz daha.
İçeri gelenler sanki uzun zamandır yeni görüşen insanlar gibi birbirlerine bir sarılmalar,coşmalar,bir kakara kikiriler. Romantik ortamlı sakin salon ,bir andan otobüs terminalinde seyahate çıkacak yolcu kalabalığı gürültüsü ile kaplandı. Yine de bir bekledik, hani yerleşsinler susarlar,dinlerler diye.
Yok anacım, yaygara yaygara üzerine. Müzisyen genç ,gürültüyü bastırmak için, hoparlörün sesini yükselterek bangır bangır şarkı söylemeye kalktı.
Mümkün değil sesler kesilmiyor,muhabbet gürültülü bir şekilde devam ediyor. Gelen grup sanki içeride müzik yapan biri yok gibi, umarsızca
konuşup gülüşme halinde.Yirmi otuz kişi oldular.
Garsonu çağırdık ,nedir bu durum ,diye..Bir iletişim firmasının toplantısı için otele gelmişlermiş.
Dedik ''sesten rahatsızız'' diğer masalarda onayladı;
'' evet biraz sessiz olsunlar''
Garson;'' tamam efendim ,müdüre haber verdik'', dedi.
Bu arada bizim müzisyen çocuk,gitarı bıraktığı gibi bara geldi;
''Ben bu .ö.. lere şarkı söylemem'' diye aldı çayını ,çıktı dışarı.
Haydaaa!
Keyfimiz yarım kaldı mı sana. Neyse gece müdürü olan bey, gelip grupla konuştu,ne etti ne dedi bilmem ,onları bahçeye aldı. Bahçede durulacak gibi değil ,soğuk hava ama orada epey bir gürültü yapma ihtiyaçlarını giderdiler.
Müdür gelip ;''kusura bakmayın'' dedi, müzisyen genç de gelip şarkılarına devam
etti.
Ancak çok sürmedi, bizim bahçe grubu ,daha fazla dışarılarda donmamak için uslu uslu gelip ,birer ikişer masalarına oturdular. Sesler biraz azalsa da yine müzik dinlemeye elverişli bir ortam kalmamıştı.Sohbet muhabbet gırla gidiyor.
Kalkalım bari,dedik,böyle olmayacak.İster istemez gürültüden etkileniliyor, ortamda bir negatiflik oluştu bir kere. Hesabı verip kalkarken müzisyen genç kendine ulaşan bir isteği yanıtlıyordu;
''Kim istedi bu Ankara'nın Bağları şarkısını bilmem ama burasını ortamı görüyorsunuz,11 den sonra arkadaşları discoya alalım, Ankaranın Bağlarını orada dinleyip göbek atsınlar..''
Biz dışarı çıkarken kalabalık iletişimci gruptan genç bir kadın şımarıkça bağırınıyordu;
''O zaman mihribanı çal, mihribanı...''
İnanamadım.
Böyle kurumsal, böyle büyük bir iletişim firması çalışanları hangi ortamda
nasıl davranmaları gerektiğini öğrenselermiş keşke..Bizim evin karşısındaki dershane öğrencileri ancak teneffüste bu kadar yaygara ve şamata yapıyor.
Nedir bu otuzlarına ,belki kırklarına gelip, nerede nasıl davranacağını bilememek.
Şöyle düşünebilirler, iki gün toplantıya gelmişim, vur patlasın, çal oynasın yapayım.Tamam da koca otelde bir çok yer varken, insanların biraz müzik dinleyip,keyif yapacağı ufak bir salonu tercih etmek, müzisyenle inatlaşmak,onun yaptığı işe saygı duymamak nasıl bir duygu ,anlaşılır değil.
Sanki kendi işleri iş, diğerleri boş iş.
Etrafı biraz gözlemlediğimizde, insanların ,''özgür davranıyoruz''kisvesi altında adabı muaşeret kurallarını hiçe saymayı alışkanlık haline getirdiğini görmek,
üzücü oluyor doğrusu..ne dersiniz..

üç malzemeli börek


Evlatlar okullarına gidip ,evde yine  bir eşim bir de ben kalınca mutfak işleri azaldı. Pratik,hafif yemekler tercih etmeye başladık. Sağlıklı yaş almak açısından bu mühim bir konu. Tabii ki evlatlar içinde ,eve geldiklerinde elimden geldiğince sağlıklı menüler hazırlamaya dikkat ediyorum artık. Ne kadar erken başlarlarsa sağlıklı beslenmeye özen göstermeye,  onlar için o kadar iyi olur.
Herkesin sağlık öyküsü ayrıdır ama çoğu hastalığın beslenmeyle birebir ilişkisi vardır,eminim. Mesela ben uzun yıllardır tansiyon ilacı kullanmamı, çocuk ve gençliğimde aşırı tuzlu yememe de (diğer sebeplerle birlikte)bağlıyorum. Tuzun fazlasının ne kadar zararlı olabileceğini yaşayarak öğrendim.Şimdi beslenme ile ilgili konularda doktorlar her platformda açıklamalar yapıyorlar, bizi bilgilendiriyor, aydınlatıyorlar.
Şanslıyız.
Efendim konu başlığı üç malzemeli börek lakin oraya gelemedim daha. Yemek tarifleri o kadar çok ki akıllı telefonlardan sonra ''bugün ne pişirsem'' derdine düşen pek kalmamıştır sanırım. Bu konuda İnstagramda takip ettiğim bazı kullanıcılar  pek güzel tarifler veriyor. Bunlardan bir tanesi Canan Hastürk
namı diğer ''@fitmühendisçe'' . Üç malzemeli börek tarifini ondan aldım,
Çok lezzetli oldu.Yapımı gayet kolay;
* 3 yumurta,
* 3 çorba kaşığı yoğurt,
* 3 çorba kaşığı un..
Kendisi buğday unu dışındaki diğer un çeşitlerini önerse de ben 1 kaşık mısır unu, 2 kaşık buğday unu kullandım.
Karbonat  kullanmadım(bana dokunuyor)
*tuz karabiber,kekik.
Ve içine arzunuza göre isterseniz peynir çeşitleri, belki zeytin, yeşillikler,
baharatlar konabiliyor.
Çok az tereyağ ile yanmaz yapışmaz tavada, kısık ateşte , kapağı kapalı
alt üst pişiriyorsunuz.Benim tavam biraz genişçeydi, karbonat da kullanmadığım için pek kabarmadı.
Tadı çok lezzetli oldu. Her öğüne yenilebilir bir yemek.Hafta sonu denemek isteyenler için yazayım dedim.
Mutlu bir pazar günü sizinle olsun..

cüzdan mevzuu


 Yukarıdaki resim 16 Nisan 'da çekmişim ,halkın cebini etkileyen rakamları 2017 ve 2018 tarihleri arasını mukayese ederek gösteriyor. O dönemde bir artış olmuş resimlemişim.Geçene akşam da her akşam seyrettiğimiz Fox Haber de seçim sonrası yani 25 Haziran 2018 ve okulların açıldığı gün olan 17 Eylül 2018 tarihleri kıyaslanmış.
Görüyorsunuz işte, nereden nereye gelmiş.
Düşünün bakalım aldığınız maaşlar nisan ayında neydi? Eylül ayında ne oldu?
Yukarıdaki göstergeler kadar arttı mı?
Sadece ekranlarda görmüyoruz tabi. Hepimiz bir ev geçindiriyoruz. Faturalar
arttı, pazarda fiyatlar artık neredeyse 6-7 TL den başlıyor, kasaplarda et fiyatlarına zaten yanaşılmıyordu bir de şarbon vakası ile üzerine tüy dikildi.
Fazla söze gerek kalmıyor..
Günaydın..

Not;Çayın yanına simit güzel olurdu ama simide 25 krş.zam zam gelmiş;
       1 lira 50 kuruş olan simit fiyatı 1 lira 75 kuruş olmuş..

asla mı asla bir MİM ;



Asla Yapmadım;
inatçıyımdır, yapmam dediysem, yapmamışımdır.

asla itiraf etmem;
şişşt herkesin bir sırrı olabilir.Söylemem..

asla dememeli;
çocukları bunaltmamak adına, devamlı şunu yaptın mı ,bunu yaptın mı  dememeli..


asla söz etmem;
hoş olmayan şeylerden..


asla gitmem;
Temmuz-Ağustos sıcağında güney illerimize..

asla bitmesin;          
mavi gökyüzünün beyaz pamuklu bulutları..

asla yemem;
bakla..

asla hazetmem;
çıkarcı insanlardan, emrivaki işlerden..

asla vazgeçmem;
Evlatlarımdan.

asla affetmem;
Rahmetli Yıldırım Gürses'in güzel sesiyle söylediği;
Ateş olup yaksan da ,gonca güller taksan da,ahu olup baksan da
Affetmem ASLA seniiii..



sondan başladığım blog komşusu MAİ'nin mim sorularının cevapları işte böyle.Bakarım demiş,  yaparım demiştim.Ne zormuş.Hem yokmuş benim öyle pek ''Asla ve kat'a'' larım.Belki yaş gereği o kadar katı bir insan olmaktan caymışım. Grileri gören tarafım ağır basmaya başlamış çoktan.
Asla kelimesi ağır bir kelime ,hayatımızın her anına bulaştırmadan  kullanmalıyız.
Hayat ,söylediğimiz her büyük lafı bize yedirmesini çok iyi bilir.
Büyük büyük konuşmayalım..Kesin tavırlar koyarken ,az biraz pay bırakmayı unutmayalım..
Hadi bakalım, yapmaya niyetlenenlere kolay gelsin..

şaşırtı ceza



Arada sırada E-Devlet'e girip hesabınıza bir bakın. Umulmadık sürprizler
orada saklanmış olabilir. Biz tatile gitmeden önce, öylesine bakarken
alnımıza şak! diye  bir trafik cezası pusulası yapışıverdi. Tabi pusula falan
lafın gelişi. Sadece araç plakası, anlamadığım rakamsal kodlar ve 108-TL
ceza. Şaşırdık! öyle trafikte fink atmışlığımız yoktur, bu yaşta pek dikkatli
gidip geliriz. Kodları araştırdık ki bizim koda tekabül eden 108-TL bedel,
yanlış park yeri cezasını gösterirmiş..
Tarih 16 Nisan. Tabi bu yaşta hafızayı zorladık
 ''ayol biz 16 nisan da nereye gidip nereye yanlış park etmişizdir'' Aradan üç ay geçmiş.Bahar geçmiş, seçim geçmiş, yaz geçti geçecek.
Üstüne üstlük eşim asla otopark dışına park etmez,valeye vermez. Çıkamadık işin içinden.
Öyle kaldı .Herşeyler affa girer, bizim ki affa da girmez ya ,dursun bakalım böyle yeri yurdu belli olmayan ceza mı olur,diye bıraktık.
Tatil dönüşü şak! bir muhtarlık ihbarnamesi''Geldik yoktunuz'' gibilerinden.
Bu arada biz tatildeyken muhtar face hesabından yazmış;
''Minibüs yolunda kaldırım kenarlarına park eden araçlara trafik cezası kesiliyor,
bilginiz olsun'' ,diye ama bizim evin otoparkı var, bu cadde üzerinde park etmişliğimiz ,en fazla 5-10 dakikalığına o da kırkda yılda birdir.
Gidip muhtardan ihbarımızı alınca ,108-TL 'lik cezanın nedeni fotoğraflarla
elimize geçip anlaşıldı.Uzaktan yakından fotolamışlar güzelce.
Efendim olay yerinde; muhitimizde anlı şanlı reklamlarla, konserlerle açılan bir AVM'nin cadde üzerinde, trafik çizgisi ile park olarak ayrılmış yerinde onlarca,dizili araçtan biri olarak fotoğraflanmışız. Sanırım bir kamera varmış.Yola paralel çekmişiz, önümüz arkamız park halinde, dizi dizi araç. Çünkü orada ne bir park yapılmaz levhası var ne de trafiği engelleyecek bir durum. AVM yeni açılmış,araçlarda ön tarafta ayrılan yere sırayla parketmiş, ancak oltaya takılan balıklar gibi, belki de hepsine artık bilmem ya da biz piyango şanslısına, 108.-TL lik cezalar yapıştırılıvermiş.
Kısa gündeki kar.
Cezamızı paşalar gibi gidip ödedik.İçime oturdu mu oturdu.Evde bulunsaydık ihbarı aldıktan sonra 15 gün içinde yapılan ödemelerden indirim yapılıyor.Ama ilkbaharda kesilen ceza, taa sonbaharda mı gelir kardeşim.
Şimdi gördükçe merak ediyorum ben;
her hafta sonu sahil boyu ,hemde en işlek caddede mangal yapıp piknik yapıcaz diye,çift sıra araç park edenlere ceza kesiliyor mu? diye
Geniş  kaldırımlı,dar cadde ve sokaklarda, banka önlerinde, işyeri, dükkan,
okul önlerinde trafiği felce uğratarak park edenlere ceza kesiliyor mu? diye .
Trafik önemli, kontrol edilsin.
Yola çıkınca ''telefonla konuşmadan araba kullanan ''yok mesela.Herkesin
bir eli direksiyon bir eli kulağına yapışık gibi..
Bunlar da görülsün.
Emniyet kemeri taksın herkes; taksilerin müşterisi, okul servislerinin öğrencileri
özellikle.
Öğrenci demişken,
bugün 17 eylül..
Okullar açıldı,bizim evin önünde bir okul olduğundan bunu en net farkedenlerdeniz. Bir neşe ,bir canlılık geldi sokağımıza.Tüm öğrencilere
başarılar ve zihin açıklığı diliyorum.


Masalını Yitiren Dev

  Ağustos ayında tatilde elimdeki kitabı bitirip, okuyacak yeni bir kitap ararken, komşumuzun;
 ''Bak bunu oku ,seveceksin '' diye verdiği Adnan Binyazar'ın (ki okuduğum ilk kitabı) Masalını Yitiren Dev, isimli romanı yazarın çocukluk anıları ile ilgili bir kitaptı. İlginç bir rastlantı ki bu yaz okumak için seçtiğim kitaplardan ikisi ,
iki ünlü yazarın çocuklukları ile ilgili anılarını anlattıkları romanlar olmuştu. Sanırım uzun zamandır okuduğum en güzel iki kitap da bu iki kitaptı;
Özüm Çocuktur  ve Masalını Yitiren Dev isimli kitaplar .
İki usta yazarda ,Özüm Çocuktur  ve Masalını Yitiren Dev isimli kitaplarında 40'lı 50'li yıllar Türkiyesinden ve yaşanan yoksul hayatlardan bahsediyor.
Biri köy çocuklarının dramını diğeri şehirde de ne yokluklar yaşandığını, öksüzlüğü, yetimliği ,akrabalığı,kardeşliği anlatıyor.
Masalını Yitiren Dev isimli kitapta anlatılanlar çok içli. Çok acıklı bir hayat başlangıcı öyküsü.Hayatın acımasız olduğu kafaya kakılırcasına gerçekçi yazılmış. İçinize işleyecek ,yüreğinizi cız ettirecek, gözpınarlarınızı yaşla dolduracak bir kitap.
Kesinlikle okumanızı öneririm.

Kitabı okuduktan sonra bir gün trafikte kırmızı ışıkta beklerken,bir elinde su tabancası diğer elinde cam sileceği arabaların arasında yalınayak dolaşan çocukları görünce,değişen ne ki, dedim.Sekiz yaşında,altı yaşındaki kardeşiyle babasının  hamallık yaptırdığı Adnan ile günümüzde yalınayak çöp karıştıran , başı bitlenmesin diye kazınmış oğlan çocuğunun farkı ne? Zaman geçmiş ama bazı şeyler her devirde,farklı şekillerde devam ediyor.
Hiç mi gelişmemiş  toplumumuz.
Adnan Binyazar da 14 yaşına kadar okul yüzü görmemesine rağmen ,tıpkı Fakir Baykurt gibi köy enstitüleri ve eğitim enstitüleri sayesinde çocukluğundan çok çok farklı bir yaşama geçiş yapmış. Yazdıkları ile bir çok insana dokunmuş, cümleleriyle gönül bağı kurmuş.
Şimdi o kadar kalabalık bir nüfusa sahibiz ve eğitim-öğretimi neredeyse ''paran varsa var'' dahiline sokmuşuz ki acaba elindeki su tabancasıyla, araba camı silmek için kırmızı ışıkta bekleyen yalınayak çocuk, böyle bir şans yakalayabilir mi ?
mümkünatı var mı?
kim bilir..

yazlık da bir yere kadar

Bir ay gibi uzun bir aradan sonra tekrar İstanbul'a dönmenin hüznünü yaşıyorum.Bir burukluk var üzerimde.Garip bir ikilem.Hem evimi özlemişim,hem oraları bırakmak zor gelmiş.
Yeşillik, deniz, sakinlik ,sessizlikten sonra içine düşülen, kalabalık, gürültü, develi cüceli çirkin bina müsveddeleri,bir hengame,bir curcuna.
Tüm güzel şeyler gibi tatil günleri de çabucak bitip, anılara geçiş yapıveriyor.

Tüm gün mandalinaların ne zaman kızaracağını, incecik dalların o koca ayvaları nasıl taşıdığını, bu yıl bol bol ayva reçeli yapacağımızı konuşmak elbette çok daha cazip. Havada hep ılık bir rüzgar. Bir sabah bahçede  fır fır uçuşan kırlangıçlar ne güzeldi mesela.Coşmuşlardı adeta ,dakikalarca kanat çırptılar bahçede.Böyle alçaktan uçmaları soğukların geleceğinin delaletiymiş. Kırlangıçlar sadece uçuşan böceklerle beslenirlermiş.Ay garibanlar birde gök gürültüsünden çok korkarlarmış.
 Onlar bahçede uçadursun biz, uçuk mor renkli yasemin çiçeğinin kokuları eşliğinde sabah kahveleri içip , telefon aracılığı ile bile olsa :)fallar baktık.
 Komşu evlerin tüm ahalisi gelmiş, torun sesleri bahçelerde, parklarda ,kuşlar gibi cıvıl cıvıl..
Sahil deseniz mavi gökyüzü, mavi deniz ,fışır fışır dalgalar, denizde yüzen balıkları izlemek ayrı keyif.Tam kehribar rengini almış iğdelerle dolu iğde ağaçlarının altında eylül güneşini izlemek ayrı bir duygu.
Yanlarında sıralanmış ılgınlar ,rüzgarlara eşlik eder ,sakin sakin sallanır.

 
 Eylül gelip evli evine ,köylü köyüne dönünce sahillerde hüzünleniyor sanki, yalnızlık çöküyor ,bir dalgalar bir kıyılar ,yapayalnız kalıyorlar.
Evet ,dalga sesleri, yerini trafik sesine, guguk kuşları ve ağustos böcekleri sesleri
yerini martı çığlıkları ve karga bağırtılarına bıraktı.
Ahh ahh.
Gel de sabahları evin önünden geçen simitçinin sıcak sıcak simitlerini arama.
Mangal kokuları, evden eve komşu muhabbetleri,  deniz ve güneş yorgunluğu,
akşam bahçe sefaları, çay keyifleri  daha bir sürü, ufacık ufacık mutluluk anlarını gel de arama. Üstelik çocuklarda okullarına dönünce ,bir yalnızlık da bizim eve konacak.
evet evet kesinlikle;
Yaz mevsimi,tatildeyken güzel.

Not:Bu yine tatil sonrası sızlanma yazısı oldu ama
İstanbul'a alışmak zor anacım.

kızım bana yaş pasta yaptı..


Yaş pasta demek hoşuma gidiyor,çikolatalı pasta,kremalı pasta ,doğum günü pastası falandan ziyade yaş pasta demek bana daha iştah açıcı geliyor.Pasta kekinin, ıslaklığını yumuşaklığını henüz yemeden hissettiriyor gibi.
İnstagramda takip ettiğim ''bloghoneybeetle''dan  bir tarifle yaptık yaş pastamızı. İnstagramdan öncede blog yazarıydı kendisi,yani eski komşulardan.
pasta o kadar lezzetli oldu ki kızcemin elinden çıkan bu güzel pastanın tarifini bloguma da ekleyiveriyim dedim,hem unutmam arada bende yaparım ya da deneyen olur belki.Üstelik instagramda sonradan aynı tarifi bulması zor oluyor.Geçip gidiyor resimler,bloglar öylemi ama..Neysee geçelim tarife;
Şöyle ki keki için;
*4 yumurta,
*1 su bardağı şeker ile çırpılır.
içine,
*yarım çay bardağı süt, katılır.
*1 su bardağı un,
*1 paket kabartma tozu,
*1 paket vanılya,
*3 çorba kaşığı kakao ilave edilir ve son bir kez çırpılarak altına yağlı kağıt serilmiş kelepçeli kek kalıbına boşaltılır. 170 derece önceden ısıtılmış fırında 20 dakika kadar pişirilir.
(Kürdan testi yapıp ,pişip pişmediğini kontrol edin)
Beyaz kreması;
*2 çorba kaşığı un,
*1 kahve fincanı  toz şeker,
*1 paketvanilya,
*1 çorba kaşığı tereyağ ,
*2,5 su bardağı süt ile pişirilerek kreması hazırlanır.ara ara karıştırılarak ılıtılır,
iyice ılınınca içine
*1 paket toz krem şanti konularak kıvam alana kadar mikserlenir.(Un kavurulmadan)
Buzdolabında bir müddet dinlendirilir.
çikolata sos;
*1 tatlı kaşığı nişasta,
*2 çay bardağı süt,
*1 çorba kaşığı kakao,
*Yarım çay bardağı toz şeker, ocakta pişirilir, kaynamaya başlayınca içine,
*200 gr bitter çikolata ilave edilerek, ocaktan alınıp karıştıra karıştıra erimeleri sağlanır.
Ayrı ayrı hazırlanan bu kek ve kremalar, soslar en son aşamada birleştirilir.
Ilınan kek kelepçeli kalıptan alınıp altındaki yağlı kağıt çıkartılır ve tekrar kalıba
yerleştirilir.Üzerine;
*1 bardak süt dökülerek o meşhur yaş kıvama gelmesi sağlanır.Islanan kekin üzerine dolapta bekleyen krema yayılır.Ondan sonrada iyice ılınan çikolata sos dökülerek bir spatula ile pastanın üzeri düzenlenir. Kenarlarını biz tarifteki gibi antep fıstığı ile süsledik.Hindistan cevizi de olabilir kanımca.
Bir gece buzdolabında dinlenen yaş pastamız tam tetimatıyla oldu.
leziz mi leziz..
Yani arada bir yaş pasta da yapıp yemiyelim mi?
Hele ki doğum günümse:) kızım kendi eliyle bana yaş pasta yapmışsa,
nasıl mutlu olmayayım ki..



HALİÇ HATTI

Nasıl yağmurlu ,sular seller götüren bir temmuz ayı geçirdik, inanılmazdı.Bir yandan aşırı nemli ,yapış yapış bir sıcak ,bir yandan köpük köpük bulutlu gökyüzü.Aniden boşalan yağmur taneleri. Hele ki en güzeli ,pırıl pırıl güneşli bir havada aniden bardaktan boşalırcasına yağan yağmurdu.Güneş ışıkları gökten inen damlaları pırıl pırıl parlatıyor, sanki yağmur değil de gökten altın renkli simli,saydam inci taneleri düşüyor gibiydi.
Bizde o gün ,bugün ,diye ertelediğimiz Eyüp Sultan gezisini ayın son gününe
nihayet denk düşürdük. Bizim buradan karşıya geçmek(Anadolu yakasından Avrupa yakasına) baya meşakkatli artık. Belki de biz üşeniyoruz, trafik falan
yorucu geliyor. Ama şu aralar İstanbul'da izin mevsimi çoğu insan tatile, memlekete falan gitti.Kalan sağlar yetiyor kalabalık yapmaya hala ama olsun yinede bir ferahlık seziliyor etrafta.
Arabamızı bu bahar ayında açılan AVM lerden birinin otoparkına çekip metroya
bindik.AVM'nin içinden direkt metroya geçiş var.Bu büyük kolaylık oluyor.Metro Tavşantepe durağına kadar uzadığından, eskiden boş gelen metro oldukça dolu geldi ama her nasılsa kibar bir genç bize yerini verdi, oturarak gitme şansına erdik. Gerci o kayan mavi koltuklarda oturmak marifet istiyor. Bildiginiz gibi daha çok insan ayakta istiflenip yolculuk yapsın diye, oturma koltukları kenarlara tek sıra halinde dizili. Kalın mika ya da plastik gibi bir maddeden, sert oturaklar. Bir de kaygan..Ayol her kalkış ve duruşta herkes birbiri üzerine kaykılıp duruyor.Neyse metrodan in, Marmaray'a geç,Üsküdar'da in, şehir hatları vapuruna geç. Nihayet mavi denizin üzerinde ,boğaz ve sonrası haliç manzaraları ile Eyüp'e doğru yola devam ettik.
(İstanbul gibisi var mı? dedirten büyülü manzaralar)
                        (Deniz kenarı,deniz havası mutluluk ,huzur ve yaz sıcağında                                                      acayip serinlik veriyor)
       (Bizimde gondollarımız,pardon sandallarımız varmış, biraz alaturka ama olsun, zaten biz de alaturkayız.)
Üsküdar -Eyüp arasında Şehir Hatları iskelesinden , her saat başı hareket eden motorlar var. Üsküdar'dan kalkan motorlar ,sırayla Karaköy, Kasımpaşa, Fener, Ayvansaray, Sütlüce ve Eyüp iskelelerine uğruyor.(1,95-tl) Yaklaşık 1 saat sürüyor,geze geze, trafiğe takılmadan seyahat edebileceğiniz ,harikulade manzaralı bir alternatif yol.  Biz Eyüp'e gittik. Daha önce gördüğüm, Eyüp Sultan türbesi ile ilgili geçen yazımda yazdığım olay, disiplinini yitirmiş neyse ki yine kadın erkek ,ayrı ayrı giriş ama içeride herkes istediği gibi duasını ediyor, neyse Allah kabul etsin diyip, geçeyim.

Biraz zaman geçirdiğimiz İstanbul'un bu güzel köşelerinden yine aynı yolla döndük, Karaköy'de bir yemek molası verdik. Sonra yine vapurla bu kez Karaköy-Kadıköy hattı.Arkasından Kadıköy-Tavşantepe metro istasyonu..
AVM otopark ve en nihayet evim evim güzel evim modu:))
Yani sanırım İstanbul'da bir gezmeye gitmek  ,yollarda geçirilen çokça saati göze almak demek.Gittiğiniz yerde ancak şöyle bir soluklanma vakti kalıyor insana.
Eve gelince de tabi ''canım evim, bi yorulduk sorma'' oluyoruz.