15 den öncesi

Kafamızı dinlemeye gidelim İstanbul'dan kaçalım dedik güya. Bir iki gün güzel.
Deniz sakin, sıcak. Etraf temmuza yakışır bir kalabalık içerisinde çoluk çocuk sesleri,
her sabah pencerede öten guguk kuşu, arada geçen karpuzcu, overlokçu, sabah erkenden
bakkala giderken selamlaşıp muhabbet eden konu komşu, balkonlarda kuruyan plaj havluları..
aynı..
handiyse tek sıkıntım, hastalık geldiği için dibinden kesilen ,
her sabah dallarında sakaların şakıdığı o şahane zeytin ağacı;
neyseki diyorum tamda kesilen yerden kendi yavrusunu doğurup, büyütüyor,
handiyse onun gibi kocaman olma yolunda.

tam o sırada bir de kitaba başlamışım..
 
 
      
İşte o cuma gecesi önce sosyal medyadan duyduğumuz , sonra tv lerden takip ettiğimiz
kabus gibi bir gece idi.
Bizim gibi uzaktan izleyenler çoğunluktaydı belki ama hepimiz sanki bombalanan
bizmiş kadar etkilendik,
çoluğumuz çocuğumuz için endişelendik, panikledik, şaşırdık,
güvensiz hissettik..
15 temmuz hem çok sıcak hem de acı dolu bir gece ile sonlandı.


kimse gelmeden , biz kaçalım ..

Bu bayram tatilini burada geçirmemizin özel bir nedeni daha vardı.
Kuzenim Balgözlü nün düğünü ...
Kendisini iki gün iki gece süren bir düğün ile evlendirdik,
mutlu mesut bir ömür onların olsun..

Şimdi artık özlediğimiz yerleri ziyaret etmenin vakti..
Sıra bizde..
Kısmetse yolcuyuz yarın, bakalım oralarda değişen bir şeyler var mı..

hadi o zaman



bayramınız kutlu olsun...

5 Temmuz 2016 Şeker bayramının birinci günü,
aman bir yağmur bir gökgürültüsü sormayın,
sokaklar sessiz mi sessiz, kulakları tırmalayan korna sesleri yok denecek
kadar azalmış, meydan tamamen sokak martılarının çığlıklarına
kalmış,dönüşüm inşaatçılarının takır tukur sesleri bile  tatile girmiş.
Apartmanların otoparkları bomboş, yer bulamama sorunu kısa bir ara vermiş,
karşıya(Avrupa yakası) na yarım saatte geçilebilir kıvamda  ,
telefon ekranlarında yeşil yeşil süzülen yollar var...

İstanbul 'da işte hazır herkesler gitmişken , yağmurdu seldi,
şöyle bir yıkanıp paklandı demek..
belli biraz nefes alacak koca kent ..

Eski Bayramlarda , hani şu memleket olarak daha bir huzur ve barış
içerisinde olduğumuz dönemlerde TRT de  klarnet ustalarının ve saz arkadaşlarının
eşliğinde neşeli oyun havaları çalardı.
İşte bende tatlı yerine biraz neşe ve nostalji
ikram edeyim dedim..
Boş kalan İstanbul sokakları için çalsınlar...

SOLACE




Oyuncularına bakarak film seçtiğim doğrudur.
SOLACE de Anthony Hopkıns ve Colın Farrel oynuyor.
Ancak Colın Farrel neredeyse filmin ikinci yarısına sahnede yerini alıyor..
Bir seri cinayet filmi. Psişik yeteneklere sahip bir doktor olan John Clancy
kızının zamansız ölümüyle kendini inzivaya çekmişken ,
bu seri katille baş edemeyen genç FBI dedektifi ve ortağı ondan yardım isterler.
Doktor kızına benzettiği polise yardım etmeye karar verir. Ancak karşılarında
hiç ummadıkları kadar bilinmezliklerle dolu bir katil vardır...
SOLACE üzüntüyü hafifletme, teselli etme anlamında kullanılmış..
Filmi izleyince ;
ay böyle de teselli mi olur.. brrr... deyip, tüyleriniz diken diken olabilir..

                                    
Evde sinema izlemenin keyfide bir başka oluyor...Yalnız Anthony de çok yaşlanmış
hakikaten..