mutlu yıllar

 

Önümüzdeki yıl blogumu  gerçek bir' bu günlük 'olarak kullanmayı deneyeceğim. Bilmem olacak mı? Plan programa uymayabiliyor bazen ya da düşüncelere. Yapmak istenilenle, yapılan çok farklı olabiliyor. Hayat gailesi nedeni ile tabii ki. 

Benim için çok güzel olaylara vesile oldu bu yıl, hayatımıza ailemize yeni bir aile dahil oldu, kızım nişanlandı. Sanırım benim için en güzel olay buydu. İsteme töreni, nişan ,alışverişler çok keyifliydi, işlerimiz rast gitti, damat adayımızı kızım sevmiş ,bizde çok sevdik. İnsanın hayatta en çok mutlu eden olaylardan biri çocuklarının yüzünün gülmesi, onların mutlu olması. Nasıl bir duygu ise şu annelik, evladımızla aynı şeylerden aynı mutluluk ve üzüntüyü yaşayacak şekilde klonlanmış gibiyiz. Onlar mutlu ise mutlu ,onlar değilse değil. Öyle bir şey işte. 

Kendimle ilgili de çok görmek istediğim yerlerden biri olan Kıbrıs'ı  gördüm ,gezdim, Cumhuriyetimizin 100. yılını Ankara'da kutlamak kısmet oldu üstelik yıllar öncesinin okul arkadaşları ile. Benle ilgili  güzeldi, depresyonsuz bir yıl geçti:) Mutluluğu içimde sıkça hisseder oldum hem de olur olmaz şeyler için, daha ne olsun. Zaten şöyle geriye bakınca insan iyi şeyleri hatırlıyor önce, iyi olmayanları atıyor gerisin geriye . İyi ki böyleyiz. Şimdi de hızlıca geçen koca bir yılın ardından yenisini bekliyoruz, geldi gelecek. Üstelik İstanbul için lodos etkisi ile  şahane bir hava , pırıl pırıl güneş mavi gökyüzü ile bekliyoruz 2024 yılını. Kış kışlığını yaz yazlığını yapsa daha iyi ama böyle de güzel ,içimiz açılıyor güneş sayesinde.

Hoş gelsin yeni yıl, 2024 yılı ,geçtiğimiz yılı aratmasın, mutluluk ,huzur, bereket dağıtsın , yüzler gülsün, merhaba diyenimiz bolca ,sağlığımız iyice ,neşemiz çokça olsun.

Mutlu yıllar diliyorum.. 

geçip gitsin


 Baştan söyleyeyim bu ''ponçik'' bir 2023 yazısı değil. Bu polyannacılık yapacağım bir yazı da değil. Sevgili okuyucu, ona göre oku. Her yıldan daha da hızla akıp giden , çok üzücü olayların, büyük travmaların yaşandığı bir yıl oldu 2023. Belki Cumhuriyet'imizin 100. yılı nedeniyle güzel , muhteşem, başarılı ,halkın refah içinde yaşadığı bir yıl olması hayal ediliyordu. Öyle olmalıydı, neredeyse çeyrek asırdır seçip seçip başımıza yönetici diye getirdiklerimiz ;'2023 gelecek şöyle olacak, böyle uçucaz, böyle kaçacaz ',diye diye yıllardır bir beklentiye soktular gariban vatandaşı. sandılar ki onlar dünyada biricik olacağız, dünya beşmiş ya biz de altıncı olacağız, uzaya çıkacağız, yollar, köprüler, uçaklar!, gemiler! neler neler olacak, milli gelirimiz binlerce dolar(yok ondan bahsetmediler ama olsun) fakirlik bitecek (ondan da bahsetmediler) yolsuzluk sona erecek( onun konusu açılmadı) neyse işte üfürdüler böyle büyüyeceğiz ,şunlar olacak bunlar olacak. Nihayet yıllardır beklenen 2023 geldi. Ama n'oldu derseniz, kocaman bir afet üzerimize karabasan gibi çöktü. Yıl başlar başlamaz , şubat ayının altısında memleketçe, yıkıldık. Tüm güneydoğu illerini kapsayan bir depremle yüzyüze geldik. Şehirlerimiz yerle yeksan oldu, insanlarımız yok oldu, acımız arşa ulaştı. Ama birleştik, topyekun yardıma koştuk. Herkes kendince elinden geleni yaptı. Yurtdışından yardımlar geldi, hatırladığımız en büyük afet başımıza gelmişti. İstanbul'da da böyle bir deprem beklense de yirmi dört yıldır hiç bir çalışma yapılmadığı akla geldi birden, konuşuldu konuşuldu ama o kadar. İnşaatlarla tıklım tıkış dolmaya devam ediyor İstanbul oysa dönüşüm yapılması gereken o kadar çok bina var ki. İstanbul yine kaderini bekleyen kurban gibi kenarda kaldı. Bilmiyoruz devlet ne yapıyor gelecek olduğu söylenen depremle ilgili. Açıklama, bilgilendirme ,çalışma görmüyoruz varsa kağıt üzerinde yapılıyordur belki.

Sonrasında bir seçim yaşadık, depremi bile unutup koltuk seçimi yapıldı yine aynısına devam dedik, alıştık bir kere ,tembeliz zaten milletçe şimdi yenisini seçip de ne yapacağız denildi. Seçim sonrası fiyatlar aldı başını gitti. Döviz arttı, fiyatlar arttı, kiralar arttı. Depremden sonra ikinci vuruluş enflasyondan geldi. Hayat pahalılığı evlerin bütçelerini yaktı geçti. Yeni vergiler konuldu, ev almak araba almak, hayal ötesi oldu. Ev kiraları, gıda fiyatları, bulunmayan ilaçlar insanları eziyor. O arada yeni gelen içişleri bakanı ile birlikte Türkiye'de çeteler, fenomen ,infulusır adı altında bir sürü dolandırıcı olduğunu da öğrenip şaşırmayız dediğimiz ülkemizde yine şaşırıp kaldık. Millet açlık içindeyken, yardımlara muhtaçken bazılarının nasıl para içinde yüzdüğünü gördü herkes. İzledik magazinsel olay gibi tınmadık. /Tınmasak da tıkladık durduk öyle ki bu yıl , Cumhuriyetin 100. yılında medyada ve sosyal medyada en çok merak edilip yazılıp çizilen bu tutuklanan güzellik merkezi patronu kadın fenomen olmuş, milyon milyon tıklamışız./

Bu arada Cumhuriyet'imizin 100. yılını en azından laik  cumhuriyete ve ulu önder Atatürk'e minnetle bağlı olanlar kutladı, devlet de son hafta etkinlikler yaptı o da bitti gitti. Tv ekranlarında, kiminde sağ kimisinde sol tarafta dalgalanan bir bayraklı Atatürk rozeti ile hatırlatılmaya devam ediyor. 

En son tabi acı bir olay da  K. Irak'ta 12 askerimizin şehit edilmesi oldu, kötü gelen 2023 ü iyiliklerle uğurlamamıza bile müsaade etmedi hayatın gidişatı. Üzücü haberlerle kerpiç evlere şehitler için asılan Türk bayrakları ile yılın son haftasına girdik. Şehitlerimizin son sözlerini içeren videoları ile kahrolduk. Allahtan rahmet dilerim tüm şehitlerimize. Hepsine minnettarız, genç yaşlarında keşke böyle olmasaydı. Keşke onlara güzel bir hayat sunulabilseydi.

/Bugüne de pek çok aracın karıştığı korkunç bir zincirleme trafik kazası ile başladık, çok sayıda can kaybı ve yaralı var,yıla veda da acılarla oluyor./ 

İşte 2023 memleket açısından böyle acılı  bir yıldı. Daha aklıma gelmeyen iyi olmayan ne varsa yaşandı. İyi bir şey bir tek Voleybolcu kadın sporcularımızın başarısı idi. O bir nefes verdi o kadar.   Kadınların başarısını da din kisvesi ile gölgelemeye çalıştılarsa da uzatamadılar neyse ki.                                      

Geri kalan hayat pahalılığı, göçmen krizi, deprem,  dolandırıcılar ,düşündü-yazdı diye özgürlüğünden mahrum kalanlar, şiddet olaylarının ne kadar arttığı ve halkın ne kadar öfkeli ve mutsuz olduğunu da yazmıyorum. Memleket de ahval pek iyi değildi, belki tek tek iyi şeyler yaşadık hepimiz. Ama günün sonunda yaşadığımız topraklarda olup biten hepimizi etkiliyor, zengini de fakiri de gencini yaşlısını da. O nedenle kimse ,banane ben kendime bakarım diyemez, dese de gerçek olamaz. 

Umarım geçip giden bu 2023 yılı peşi sıra gelen 2024 e de sirayet etmez de güzel ,aydınlık, umutlu ve mutlu günleri daha çok görürüz. Sevinecek bir sürü olay yaşarız milletçe hep beraber..


yitirdiklerimiz..

 Dün tren istasyonlardaki bilgi panolarında Üsküdar'daki üzücü hadise nedeniyle seferler tek hattan yapılmaktadır, gecikme yaşanmaktadır vs. gibi bir yazı yazıyordu. Tahmin ettim ve sonra duyuldu ki  Üzücü Hadise denilen bir kişinin yaşamına son vermesi idi. Bu sık olmaya başlayan bir vaka halini aldı tren istasyonlarında. Üsküdar istasyonuna yaklaştığımızda tünelde kapalı halde on on beş dakika kadar bekledi tren, sonra istasyona yanaştı. Bir yön, polis barikatı ile tamamen boşaltılmış ve kapalı idi. Olay sanırım çok yeniydi. Evlerden ırak olsun denir ya öylesine zor bir olay , kim bilir neler yaşandı da bu sonuç ortaya çıktı. 

 Tabii ki  seferlerin aksaması nedeniyle yolcu yoğunluğu mesai saatlerinin yoğunluğu gibiydi neredeyse. Kendime bir yer bulup oturdum. Yanımdaki adam ekranında okeye dönüyor diğer yanımdaki kadın candy crush da şeker patlatıp duruyordu,hatta neredeyse ineceği istasyonu kaçıracaktı,son anda indi o kalabalıkta. Bir zamanlar yanımızdaki gazete okuyanların sayfalarına göz atardık şimdi de ister istemez ekranlarına göz atıyoruz. Zaten ekrana bakmayan yok, iki gencin elinde kitap vardı, okuyorlardı ya da yer verme tartışmalarından kaçınmak için okuyor gözüküyorlardı, niyet okuyuculuğu yapmak istemesem de olabilir diyorum. Tabii ki yorgunlar , mücadele ediyorlar hayatla, yollar uzun, kalabalık çantaları ağır ama bedenleriniz sağlam ve yaşınız henüz genç çocuklar. Lakin zar zor ayakta duran yaşlı bir bey trene bindiğinde ayakta kaldı. Oturanlarda genç,tabi orta yaşlı bir bey dayanamayıp gençlere söylenmeye başlayınca bir tanesi kalkıp yer verdi. Sonra büyükler , gençlerin niye böyle duyarsız olduğu ile ilgili kendi aralarında kısa bir muhabbet çevirdiler. Adam sonunda gençleri bizim böyle yetiştirdiğimizi, yeterince eğitemediğimize bağladı , konuyu, olay kapandı,sessizlik hakim oldu. Gençlerin hepsi kulaklıklarından kim bilir hangi şarkıyı dinliyordu o arada. 

Her sabah okullarda andımızı okurduk, andımızın sözlerınde  vardı ;'' ..küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak. '' diye . Ayrıca da hep söylenirdi ,öğretilirdi otobüslerde yaşlılara, engellilere, hamilelere  yer verin, diye. Beyler bile hanımlara öncelik verirdi ki hadi eşitlik falan diyerek onu geçeyim, saymayayım. Gerçekten ne büyüğe saygımız kaldı ne küçüğe sevgimiz. Sorarsan mangalda kül bırakmayız ama gerçekte olanlar asla öyle değildir. Trende rastladığım bu kısa konuşmalarda bunları düşünmeden edemedim.   

günden manzaralar


Çok güzel gün batımları görüyoruz, 
gündüz geceye rengarenk geçişlerle kavuşuyor. 

Dün her gün  dümdüz geçtiğimiz yoldan saptık ,başka bir yola girdik.
Meğer ne güzel bir park varmış orada.
Kuğular, ördekler  küçük bir gölette yüzüyor, etrafında bir iki kafeterya, bir tiyatro salonu,
daha ötede çocuklar için ufak bir lunapark, gül bahçeleri, çiçekle örülü taklar. 
Kahvemizi içip ,nefes aldık etrafındaki gökdelenlerin arasına yapılmış bu vahada.
Geceye turuncularla girip, mavilerle geçen güne merhaba dedik.
Bu günlük bu kadardı akılda en güzel kalan an.

Dizi çekim setleri..



İstanbul'da hiç ummadığınız bir sokakta,birdenbire karşınıza bir dizi çekim seti çıkabilir. Bizim sokak bu konu da yoğun:) Sık sık dizi çekim ekipleri çalışıyor evimizin hemen önünde.Sahil yolunda zaten hemen her zaman varlar. Geçen gün de kızımın taşınacağı mahallede yine apartmanın önü karavan ve araçlarla dolu olunca bir bakalım,yine dizi çekimi var, hangisiymiş, dedik. Yeni bir dizi çekiliyormuş. Kanal D için sanırım ''İnci Taneleri''. Yılmaz Erdoğan ve Güven Kıraç eczane sahnesi çekimindeydi. Sakin sokak dizi ekibi çalışanları ile oldukça hareketlenmişti. Hikayesini kendisi yazmış İnci Taneleri 'nin Yılmaz Erdoğan. Bu sezon mu yoksa önümüzdeki sezon mu bilmiyorum ama kaliteli bir yapım olacaktır diye düşünüyorum

halimize acır oldum..

 İnanılmaz çirkin olaylarla dolu bir ülke haline geldik. 

Zaten mi öyleydik, halı altına mı süpürülüyordu, yoksa yeni mi bu kirlilik.

Her olay bir diğer gündemi kapatıyor, şaşırmayacağız desek bile şaşıracak, üzülecek yeni şeyler üzerimize yağıyor adeta. Bir haftaya sığan olaylardan sadece en çok gündeme çıkanlar ;

  Okula giden ufacık çocuğumuz sokak köpeklerince ülkenin başkentinde parçalanıyor, hayat  mücadelesi veriyor, 

   Motor kuryeye çarpan bilmem ne ülkesinin başkanının oğlu hemen ülke dışına kaçabiliyor,

   Fifa kokartlı  futbol hakemi, oynattığı maçın futbol takımı başkanı hem de  eski bir milletvekili tarafından saha içinde yumruklanıyor, yetmiyor yardakçıları tekmeliyor.

 Fenomen, influcer ,  güzellik merkezi sahipleri, bankacılar milyon dolarları içetmiş, yıkamış, aklamış paklamış ve milyonlarca insan bunların takipçisi olmuş ,paralar oluk oluk rakamları aklımız almıyor.

Bu arada Türkiye kadın dernekleri federasyonunun açıkladığı 2023 de ilk 10 ayında 350 kadın cinayeti olmuş, bu artık neredeyse her gün konuşuluyor, lakin çözüm aranmak için değil konuşulmak için konuşuluyor.

Bunlara magazinsel gündem diyenler bile var. İşte hayat pahalılığı, ekonominin kötülüğü , bütçe görüşmeleri ,asgari ücret tartışmaları falan konuşulmuyormuş, seçim varmış mış mış. Doğru da hep bunları konuşa konuşa insanımız ne hale gelmiş, ahlakını kaybetmiş, şiddete meyletmiş, her yerde bir kavga dövüş. Dizilerde bile avaz avaz kavga eden oyuncular , tüm dişlerini sayıyoruz öyle bir ağız açıyorlar ki .Kedi köpek misali . 

Toplum olarak sonumuz hayır olur mu ? Bilemez ,düşünemez oldum. Bugünlük hiç iyi şeyler hissedemiyorum, aman bir müzik açayım,kulaklarımı tıkayayım, film izleyeyim gözlerim böyle şeylere bakmasın diyemediğim bir sabah oldu.  Hiç bir şey düşünmesem bile bugün pazar var kim bilir fiyatlar ne durumda diye düşünür buluyorum kendimi bu sabah. Çünkü neden iki hafta önce kahve gününde gittiğimiz orta halli bir kafede içtiğimiz 49 TL lik kahve dün gittiğimizde 59 TL olmuştu. Kahve de kahve olaydı bir de üstelik. Her şey fırladı gidiyor bir de üzerine yukarıda  bahsettiklerim.

Yani sevgili okuyucu bu gün iyi hissetmediğim bir gün..

Umarım sizler iyi hissediyorsunuzdur..

güzel günlere


Bu güzel fuşya renkli orkide evimin yeni konuğu. Bol goncalı olduğu için uzun süre güzel rengi ile salonun köşesinde, orkidelerin en sevdiği; cam önü ve kalorifer yakını olan yerinde duracak. Geçen seneki benekli orkide de hemen kıskanıp yeni bir fide uzattı yeni çiçekler açmak üzere. Bakalım yeni yıla yeni çiçekler yeni güzellikler getirecek, umuyorum. 🧿
İyi günlerle geçen bir hafta olsun.

Herkesin inancı ve yaşama şekli kendine ait.

 Dün bir blog yazısı okudum,  Sevgili Kuyruksuz Kedi  İnançla ilgili yazısı. Üzüldüm.Nasıl yorum yazacağımı da bilemedim ama bir şeyler de yazmak istedim. Yazı ve dertlenme konusu kafamı meşgul etti, üzücü şekilde. Yorumlara çeşitli şeyler yazılmıştı da  lakin benim bu dertleşme yazısında asıl dikkatimi çeken,  bir cumhuriyet öğretmeninin kendisini baskı altında hissetmesi, dini inançları ile ilgili özgürce konuşamaması , çocuğuna karşı toplumsal baskı nedeni ile istediği gibi kendini açıklayamaması konusu oldu. 

Nasıl  din odaklı toplum haline geldik böyle. Benim yaşımda olanlar yani 50 + lar laik bir toplumda rahat bir şekilde  büyüdük. Babamın asker olmasından dolayı da üstelik çeşitli illerde değişik okullarda okudum. Okullarda alenen din konusunda yaygın baskı yoktu. Hatta bir dönem Din ve Kültür dersi seçmeliydi, isteyen Din dersine girmeyebiliyordu ki bu hakkını kullanan da pek olmazdı. Çoğunluk girerdi derse. 80 darbesi sonrası Din dersleri zorunlu hale getirildi. Dinsiz miydik o zamanlar tabii ki değildik hatta dine ,kurumlarına ,din adamlarına, ibadet yerlerine  hürmet vardı. Daha saygılı idi insanlar. Namazında ,niyazında, ibadetinde olan insanlar daha bir saygı görürdü. Şimdi ki aşırılar, yobazlar her zaman vardı mutlaka ama bu kadar da ortalığa yayılmamıştı. 

Hele ki para kazanmak için çalıştığın işinle, mesleğinle dini ibadetlerin inançları bu kadar iç içe asla değildi. Kurumlara din ve siyasetin girmemesine özellikle dikkat edilirdi. Olmamasından yanayım hala. Siyaset ve din işin içine girdiğinde işte böyle okulda bir öğretmen çocuğuna nasıl konuşacağı konusunda huzursuzluk yaşayabiliyor. 

Bu benim fikrim, laiklik her zaman Türk toplumunun en doğru özelliğiydi. Bir zamanlar daha sıkı uygulanan bir sistemdi. Şimdi  esnedi malum. İnancın farklı olsa da bunun okulda duyulmasından , küçük yerde yaşıyor olup bunun öğrenilmesinden çekinmek genç bir kadına, genç bir öğretmene reva olmamalı. Çocuğuna istediği gibi açıklamada bulunabilmeli. Çocukların okuldaki din derslerinden sonra anne babasını sorgulamasına sebep olacak bir eğitim mi olur? Sen niye oruç tutmuyorsun? Sen niye örtünmüyorsun? diye  kafası karıştırılıp ailesi ile arası açılmamalı. Aydın bir aile çocuğuna tabii ki nasıl davranacağını bilir ki (bence ilk din eğitimi ailede verilmelidir ki böyle okulda değişik şekillere karşı kendi fikri olsun) ama bilemeyen aileden  uzaklaştırilan çocuklar da olabilir. Yazık değil mi?

İnanç insan ile yaratanı arasındadır. Halkımızın büyük çoğunluğu müslüman, ibadetini istediği gibi yaşayabilir ,kimse karışmadı, karışmaz ama toplum da din ile bu kadar iç içe sokulmamalı. Biz laik bir ülkenin, cumhuriyetin tüm nimetlerinden yararlanarak büyümüş bir neslin kadınlarıyız. Seçme seçilme hakkımız, miras hakkımız, okuyup öğrenim görüp meslek edinme hakkımız, tek eşli resmi nikah hakkımız, eşit insan olma hakkımız var ,100. yılını kutladığımız Cumhuriyet'imiz ve kurucusu Mustafa Kemal Atatürk sayesinde. Bu coğrafyada ne kadınlar var bizim gibi yaşamak için mücadele veriyor, kıymetini bilmeliyiz.


bir karikatür

 Facebook ilk açıldığında hesap oluşturmuştum, ilk sosyal medya mecrası idi, çok ilgi çekici ve orjinaldi.Ancak her yeni şey gibi eskidi ben de yıllarca kullandıktan sonra bir kenara bıraktım çoğu insan gibi. Şimdi arada bakıyorum var mı bir şeyler diye. Malum sosyal mecralar da birbirinin taklidi oldu, hepsinde bir hikaye ,durum, reels vs.  birbirlerine özenip aynı hareketleri yapıyorlar. Oysa ilk başladıklarında hepsi kendine özgü idi. Şimdi birbirinin kopyası. Yine de arada izleniyor ne var ne yok diye işte. Hiç bilmedik sürprizler de çıkabiliyor .Geçen gün mesela Latif Demirci'nin bir karikatürüne denk geldim. Bizim akrabalardan biri paylaşmış. Bizim aile köklerinden birini çizmiş.  


Karikatürde çizilen kişiler benim akrabalarım. Biri babamın Ahmet amcası  ,diğeri de İlyas amcasının oğlu. Latif Demirci(1961-2022) ile arkadaşmış büyük amca oğlu ve bir gün babamın köyüne ziyarete gelmişler. Latif Demirci özellikle Gırgır dergisinden  çizgileri ile tanıyıp hayran olduğum karikatür ustalarındandı. O ziyaretten sonra çizilmiş bir karikatürünü görünce ben de paylaşmak istedim. Büyük amca oğlu ile hiç görüşmedik ama köyde yaşamış olan Ahmet amca ,köyün aynı zamanda bakkalı idi, bizim için Bakkal Amca çocukluk anılarımın güzel köşelerinde yer alır. Köyde ilk bakkalı  dedem ile birlikte açmışlar beraber çalışmışlar. bakkal amcaya at tekme atınca sol bacağından sakatlanmış, dizini bükemediği  için hafif aksardı. O nedenle de köyün bakkalının işletmesi daha sonra da onda kaldı. Dedem Bursa'ya yerleştikten sonra da köyün bakkalı Ahmet amca oldu. Bastonlu hali, devamlı gülen akça pakça yüzü aklımda ve bize verdiği lokumlu bisküvilerinin  /kıstırma/ tadı damağımda. Nereden nereye, Bir karikatür beni köye ve çocukluğumun anılarına götürüverdi. 

Mekanları cennet olsun.


Aralık


Kasım ayı bugün itibari ile yerini yılın son ayı olan Aralık ayına bıraktı. Çok koşturmalı bir kasım ayı geçirdim. Kızıma ev tutuldu, boyası, temizliği bitti , evi döşeme ve çeyiz alma işleri başladı. Sanırım son yıllarda en çok alışveriş yaptığım ay, bu aydı. Hem güzel ,hem telaşlı ,hem heyecanlı bir alışverişmiş çeyiz alışverişi. Tabii ki benim tecrübelerim yeni nesil kızımın istekleri bir arada koşuşturup duruyoruz. Kasım indirimlerinin dönüp duran reklamlarından etkilenmedik desem yanlış olur , etkilendik ve her şeyi bu ay alalım telaşına kapıldık biraz. Tabii ki öyle bir şey olmadı. Ama şimdi de yılbaşı indirimleri olur diye düşünüyorum:) Hayat aşırı pahalı, her şey çok pahalı. Bu bir Türkiye gerçeği olmuş ne yazık ki. Evet hemen her malın ucuzu da var fakat düşüneceksin; ucuz alacak kadar zengin miyim?
Geçen hafta verdiğimiz tül perde siparişlerimiz bugün gelecek ,perdeler takılacak. Şansımıza tül aldığımız yer bir zamanların fenomen dizisi Şahane Evim'de perdelerin alındığı dükkanmış. Aman bir dilbaz satıcısı var, şaştık kaldık. Bakalım konuşmaları kadar yaptığı iş de iyi miymiş? Tülleri görünce anlayacağız. Merak ediyorum. Ben bir gidip bakayım.