Bu da benim kendime eylül sorum?

Eylül soruları bitti ama  bir ilave yapacak olursam;

Eylül'de sizi en çok ne meraklandırıp ,kafanızı meşgul etti?

Aşağıda fotoğrafta görülen çalışma.
Sitenin binalarına deprem sağlamlık tespiti çalışmaları yapıldı eylül ayı içerisinde. Sadece bir kaç site sakini ve yönetim istiyor diye.Hiç istemezdim işin gerçeği. Henüz sonuçlar belli değil. Binalar depreme dayanıklı çıkarsa sorun yok, depreme dayanıklı çıkmazsa nasıl bir plan yapacağız? Bile bile burada oturmaya devam mı edeceğiz? Yoksa uzun yıllardır hiç düşünmediğimiz ev değiştirme fikri masaya mı gelecek? Nasıl olacak bilmiyorum.


Ekim güzel geçsin, iyi haberler almak istiyorum..
Sizler içinde dileğim aynı sevgili okuyucu..

30- Nihayet..

 30-Eylül soruları; En son dinlediğin podcast nedir?


Böylece bir challenge sonuna geldik. Son soru;

Hiç podcast dinlemiyorum. Bir kaç denemem oldu o da nasıl bir şey diye, çok methi geçince bu yeni mecranın. Baktım şöyle, yine pek çok kişi hemen bu alana kaymış, özellikle ünlüler. Ünsüzler de var. Ama bu tür içerik yayınları bana göre değil. Dinlemeyi seven biri olsam da podcast dinleyemedim, hoşlanmadım. Ama görme ve yazma imkanı kısıtlı olanlar için ya da o an fırsatı olmayanlar için şahane bir olay.


Hoşça kal Eylül...

29- Hayatın sırrı..

 29-Eylül soruları; Hayattan en son neyi öğrendin?


Kaç yaşına gelirsen gel öğrenmenin hiç bitmeyeceğini, hayatın seni hep sınayacağını.

28- utanma..

 28-Eylül soruları; Utanç verici bir anda arkadaşına nasıl yardım edersin?:


Sorular gittikçe abuklaşmaya mı başladı, ben mi sıkıldım bilemiyorum. Bitiriceğim dedim bir kere kendime.

Arkadaşımın utanç verici anı ne olabilir ki?! Eylemlerınden dolayı mı mesela? Birini mi aldatıyor ,yalan mı söylüyor ,yolsuzluğa mı girişmiş ,gizli saklısı mı var, nasıl bir utanç verici durumda kalmış mesela? Utanmak eylemi bu tip olumsuz faaliyetler sonucu duyulan bir utanç hissi ise  bu hissi aşabilmesi kendi ile alakalı. 

Ama başkalarının ona karşı söylediği ,yaptığı bir şeylerle ilgili kendi ile ilgili duyduğu bir aşağılanma yada utanma durumu varsa ,bununla ilgili de konuşarak ya da dinleyerek yardımcı olma dışında bir şey yapamam sanırım.

Mesela ;fiziksel özellikler ile ilgili işte uzunum, kısayım, şişmanım vs. gibi fiziksel özelliklerle ilgili /ki buna utanma denmemeli ama varsayılım o öyle hissediyor/ sıkıntısı varsa kendine güveninin artırması yönünde yardım alması önerilebilir. 

bu kadar..

26-Dürüst müsün?

 26- Eylül soruları:Canın yansa bile doğruyu söyler misin?


Doğrucu Davutluk huyum vardır. 

Doğruyu söyle/mediğim/yemediğim zamanlar da vardır. Her insan gibi.

23-yarın nasıl iyi olacaksın?

 23-Eylül sorusu; Yarın kendini daha iyi hissetmek için ,bugün ne yapabilirsin?


Mesela bugün Ayvalık'tan döndüm, kendimi aşırı yorgun hissediyorum. Ne yapacağım; tabii ki yarın güne iyi başlamak için, önce bugüne şükretmem  sonra güzelce uyumam lazım. Yeterli uyku çok önemli benim için. Tabii  bugün hafif bir şeyler yemem lazım, beslenme de çok önemli yarınki iyi günümüz için.

Kendimiz ve etrafımız için iyi ve faydalı şeyler yaparsak yarınımız da güzel olur. 

22- Fobin var mı?

 22- Eylül soruları; Fobin var mı?



insandan başka bazı canlılara karşı fobim var :) haşerattır, kemirgendir hele ki köpektir ödüm patlar. Köpek gördüm mü yolumu değiştiririm. hele bir kaç tane bir arada ise yandım.  Köpeği olan arkadaşlarla dışarda görüşürüm, kedilere karşı daha iyiyim korkmam ama kucağıma falan da alamam. 

Ama benim için büyük gelişme geçen gün bir buluşmada bir köpecik de vardı. Ah ahh o gün baya uzun bir süre köpekle birlikte aynı ortamda korkmadan durabildim. Bunda köpeğin nezaketinin büyük payı var, bana koklamanın dışında hiç yanaşmadı, sadece arada bir gelip baktı baktı gitti. Havlamadı, patilerini kucağıma falan koymaya kalkmadı. Gayet seviyeli bir şekilde birarada uzun zaman geçirdik. Üstelik birbirimize alışmak zorundayız, daha karşılaşma olasılığımız garantı ve fazlaca. Böyle böyle alışacak olabilirim tamamen ona bağlı:)

20- itirazım var..

 20-Eylül soruları; İyi ki itiraz ettim, dediğin konu var mı?


Böyle bir soru cümlesi bana, iyi ki itiraz ettim, benden çıktı, ne halleri varsa görsünler, babında sorulmuş gibi geldi.
Ya da;
İyi ki itiraz ettim bak konu sayemde halledildi, şeklinde verilecek bir cevabın sorusu da olabilir.
İş ve ev hayatında olmuştur mutlaka itirazlarım, olacaktır da.Sevgili beyime de çok itirazlarım olur, genelde birden karar verir, ben biraz daha düşünmesini sağlarım itirazlarımla:)
En son şöyle bir şey oldu yaşadığım aile içi,örnek olarak yazıp konuyu kapatayım;
Evladıma kiralık ev bakıyoruz bu aralar. Bir ev bulmuş gençler. Çok çok beğenmişler. Gelin bakın ,dediler. Gittik baktık. Ev sıfır fakat ankastre yok, fırın, ocak, davlumbaz üçlüsü yok. Çocuklar ona razı, taktırırız ,kiradan düşeriz hadi dediler . Lakin ev sahibi ben karışmam, siz yaparsınız, giderken de sökün isterseniz deyince , tabii ki itirazım yükseldi, nasıl evin demirbaşı ile ilgili ben karışmam diyebilir ki bir ev sahibi. İtiraz lehimize neticelenmeyince ,daha başka evler de vardır diyerek konuyu kapattık. Evladımın biraz aklı kaldı evin muhiti itibari ile ,ulaşım kolaylığı ile ilgili ama iki gün sonra baktık kiralık ilanı olmuş, satılık ilanı. Kararsız bir ev sahibi imiş, iyi ki olmamış dedik. 
Not; Ankastresi olmayan,yeri bildiğiniz boş bırakılmış, doğalgaz saati takılmamış evin kira olarak istenilen miktarı otuzbin TL idi. Burada not olsum ,bakalım kiralık ev kaça tutulacak?

19- Enerjiii

19- Eylül sorusu; Enerjinin sıfırlandığını anlarsan ne yaparsın?



Bu yaz başımıza çok geldi enerji tükenmesi. 

Aşırı sıcaklar, nemli hava elimizi kolumuzu bağladı. Sinir stres içinde gün geçirdik. Genelde enerji tükenmesi sık yaşarım. En güzel çözüm benim için sessiz sakin ortamda kafamı dinlemek. Uyumak.

Bazen de sevdiğim bir şeyler yemek.  

16- suç ve ceza ve alışkanlıklar.

 16-Eylül soruları; Dostoyevski "Aşağılık insanoğlu her şeye alışır!" der. Sizin alışamadığınız bir şey var mı?  

Dostoyevski'nin'' Önce biraz ağladılar, ama alıştılar şimdi. Aşağılık insanoğlu her şeye alışır'' cümleleri Suç ve Ceza romanından. Böyle bir sıfatlandırma bana göre de doğru mu doğru. İnsanın kendine taktığı iyi kötü sıfatlardan biri. Acıtıcı, incitici . Ancak bu ifadenin anlaşılabilmesi için roman ve romandaki karakterlerin de anlaşılması gerekir tabii ki. Neden, nerede ,kimler için yazılmış. Her şeye alışan, her şeyi unutan varlıklarız. Başka türlü hayatta kalamayacağımızı biliriz. Tek tek hepimizin alışmakta zorlandığı şeyler vardır tabi. Romanlardaki karakterlerde çeşitli zorlu , dayanılmaz ortamlardan geçiyor, suç işliyor, zeka ile karşılaşıyor, suçluluk duyuyor, iç dünyalarında çeşitli çatışmalar yaşıyor. Kötü ve zorlu koşullara uyum sağlamaya çalışıyor.

Buradaki alışılmadık şeyler insan için uyum sağlaması zor, değerleri ile çatışan,insan özelliklerine aykırı durumlar. özgürlüğünden mahrum kalmak, dışlanmak, yabancılaşmak ,kendi içindeki kötü düşüncelerle mücadele etmek zorunda kalmak gibi . Sonuçta insanoğlunun bu gibi zorlu şartlara uyum yeteneği vardır, biraz darlanır sonra alışır, benimser öyle de yaşar.

Örnek mi ? Pandemi de yaşayıp şimdi çok uzaklarda yaşanmış hatta yaşanmamış gibi davranmamız . 



14- Hiç kimsenin duymadığı kitap..

 14-Eylül sorusu; Hiç kimsenin duymadığı kitaplar arasında en sevdiğiniz hangisidir?


Hiç kimsenin duymadığı kitap var mı? bilmiyorum . Sorunun soruluş şeklinde bir gariplik var. Böyle hiç kimsenin duymadığı kitap diye bir şey olur mu? Olmaz. Popüler olmayan, az bilinen kitaplar, yeni yazarların yeni kitapları olabilir.  Tabi usta yazarların az bilinen kitapları da olabilir mutlaka. Böyle en sevdiğiniz denilince aklıma ilk geleni yazarım. Belki daha başka da vardır ama ilk aklıma ;

Pearl S.Buck tarafından yazılan  ANA isimli roman (tık tık) geldi. Mesela  Gorki'nin Ana isimli romanı bilinir,  Pearl S. Buck'ın Ana isimli romanı pek duyulmamıştır.  Çok severek okuduğum bir roman ve yazardır kendisi. 

Bu da bu sorunun cevabı olsun.

12- Karar verme sürecinde asıl olan nedir?

 12-eylül sorusu; karar verme sürecinde düşünceler mi? Sezgiler mi?  

             karar verme sürecimde benim için her ikisi de değerlidir. Sezgilerime çok güvenen bir kişiyim. Empati yeteneğimde /bazen yorucu olsa da/ fazladır. Bir konu için karar vereceksem bazen şak diye şöyle olacak derim, asla da dönmem. Nettir o konu karar vermek için. Düşünmeye gerek olmaz. Bariz ortadadır. Bazen de susar , dinler bir bakarım.Eğrisine doğrusuna. Bir üzerine yatar uyurum. Ertesinde verdiğim karar yine kesindir. 


11- hayattaki en zor şey nedir?

 11-Eylül sorusu; Hayattaki en zor şey nedir? 


Bu hayattaki en zor şey nedir sorusu, zor bir soru oldu. Genelleme yaparak cevap vereceğim;

Yine çeşitli yaşam dönemlerinde ,çeşitli bu da 'hayatımın en zor şeyiydi' ,dediğimiz şeyler olabilir. Tabi ki en beter olanlarını aklımıza bile getirmek istemem. Bazen bir sınav olur mesela  hayatın en zor şeyi, bazen sevdiğinden ayrılmak, bazen bir yerden ayrılmak. Değişir. Yalnızlık mesela hayattaki en zor şeylerden biri insan için, var yani pek çok aklıma gelen hayattaki en zor şey kategorisine giren. 


10-başkalarınca okunmak?

 10-Eylül sorusu; Blogunuzun başkaları tarafından okunduğunu bilmek, size nasıl duygular yüklüyor? 

Heyecan verici. Bir kaç yıl önce yıllar öncesinden eski bir arkadaşımın blogumu bulup okuduğunu öğrendiğimde çok şaşırmış, çok mutlu olmuştum. Nasıl bulduğunu hala merak ederim? Sormadım?Burası saklandığım bir yer değil aslında, adım sanım gerçek ama kendi arkadaş çevremde bahsetmediğim , bahsetmek istemediğim bir yer. Bunun sebebi de etki altında kalmadan yazabilmek sanırım. İlk yazmaya başladığım deneme babındaki blogumuda  sayarsam bu ikinci blog. Önceleri mutfakta vakit çok fazla geçirdiğim için yemek tarifleri, pişirdiklerimi falan paylaşıyordum. O dönem çok popülerdi yemek blogları. Buluşmalar, çekilişler, tarifleşmeler , reklam verenlerin etkinlikleri falan çok hareketliydi blog mahalleleri. O zamanlar da sadece eşim ve çocuklarıma bahsettiğim bir mecra idi. Sonra herkes instagrama kaçtı, çoğu kapattı, bizler hala devam ediyoruz.  İyi ki devam ediyoruz. Bir kişi bile okuyup yorum yapıyor olsa mutlu oluyorum. Burası mola yerim, seviyorum yazı yazıyor olmayı. Okunmasını daha da çok seviyorum. 

8- Bu insan olmanızı sağlayan..

 8-Eylül ; Biri vardı değil mi "bu insan" olmanızı sağlayan kimdi o? 


 Ne birisi ayol ! iki kişi iki,  bir kişi ile ''bu insan'' olmanız mümkün değil.Ana ve baba. Belki teknoloji, bilim vs. ile tek kişiden de oluyordur ama yine de bir ikinci kişinin bir şeyleri de lazım.

Sevmediğim bir soru oldu. Neysek o dur, kimsenin şunu da ben değiştirdim,şunun şöyle olmasında benimde katkım var, diye böbürlenmeye hakkı yoktur ,bana göre. Ancak şartlar, yaşam şekli, bulunduğun yer ,bunlar bu günkü halimize yol açıyor olabilir. Kişilerin de etkisi olabilir ancak tamamen değil.

Geçtim..

7- Çocukluktan kalan

 7- Eylül sorusu;Çocukluğunuzdan hatırladığınız ilk şey nedir?


Ooo ! Elli küsurlerdeyken şimdi bu soru bana zor geldi.Ben öyle hafızası çok çok iyi eskileri ,günü ayı, mevsimi ile hatırlayanlardan değilim. Zaten insanoğlu her şeyi hatırlamazmış ,hatırladığı şeylerin çoğu beynimiz tarafından tamamlanan hayallermiş. 

Çocukluğumdan hatırladığım ilk şeyler devamlı bir taşınma halinde oluşumuzdu. Babam, annemle evlendiğinde çiçeği burnunda bir teğmenmiş ve evlendikleri ilk yıllarda çok sık tayin olmuşlar. Ben de değişik evler, farklı arkadaşlar, birbirinden ayrı coğrafyalar hatırlıyorum. Mesela  6 yaşındayken  Gelibolu'dan Artvin'e tayin oldu babam. İlginç bir tesadüf ; Atalarının yaşadığı, 93 Rus harbinden sonra göçüp Bursa'ya yerleştiği şehre şark tayini çıkmıştı. Annem hamileydi. Eşyaları bir kamyona yükledik, bizde kamyonla birlikte uzun bir yolculuk yaptık. Tabii bu yolculuk anneme hiç iyi gelmedi. İki katlı bir evin alt katını kiralamıştı babam, henüz lojman çıkmamıştı, yeni geldiğimiz için sanırım. Üst katta ev sahipleri yaşıyordu, Artvinli bir aile Nebahat teyzeler. Eve geldik , annem fenalaştı, o zamanki şartlar zor hastaneye kaldırdılar .Babam annemin yanında ben tek başıma. Bana ev sahiplerimiz  annem hastanede kaldığı süre boyunca baktılar. Tamamen yabancı bir şehirde tamamen bilinmeyen insanların yanında bir kaç gün. Küçük bir çocuk için korkutucu. Annem maalesef bebeğini kaybetti, ben kardeşim olmasını o kadar istiyordum ki çok üzülmüştüm, /tek çocuklar kardeş ister./ Neyse ki annem kurtuldu, iyileşti , ben anaokul ve ilkokulun bir kısmını Artvin'de okudum. Nebahat teyzelerin evinde bir yıl kaldık, çok candan, yardımsever insanlardı , Artvinliler çok iyi insanlar olarak kalbimdeler, Sonra lojmana taşındık. Çok güzel günlerimiz geçti lojmanlarda da. Türkan ve Deniz isimli iki arkadaşım vardı mesela. Bunları hatırladım çocukluktan işte .Sonra Artvin'den  tayin oldu babam ve dolayısıyla biz.



6- şu şu olmadan gitmeyeyim..

  Eylül soruları 6- Şunu görmeden/yapmadan ölmek istemem, dediğiniz şey nedir?


Bunu düşünmem gerekti. Yani öyle bir şey de aklıma gelmedi doğrusu. Yok galiba. Tabii ki her anne gibi çocuklarımın iyi ,mutlu bir aile kurduklarını ve yavrularını görmeden gitmek istemem. Bu şu anki isteğim, daha çok yaşasam belki onları görsem, başka bir şey bulurum görmeyi arzulayacak. 

Aslında insanı yaşamak için motive eden şeyler bunlar. Daha fazla nefes almak için bahaneler. Bir şehir olsa görmek istediğim belki o şehri gördükten sonra ah! bir de şu ülkeyi görsem , derim. Bilemem ki. Tek bir şeye/olaya/duruma /etkinliğe indirgemek mümkün değil.  Bitmek bilmeyen insan arzuları, ihtirasları, hayalleri var sonuçta..

5-hangi film ?

 eylül soruları 5; Hangi film ,niçin?


Tek bir film seçilecekse illa ki ilk aklıma gelen Selvi Boylum Al Yazmalım olur.  Niçin? Çünkü Türkan Şoray hayranıyımdır çocukluğumdan beri , Kadir İnanır ile ikisinin çok yakıştığını da düşünürüm. Severim bu ikilinin filmlerini, hala seyredebilirim. 

Yeni filmlerde ise görseli olan fantastik /vahşetsiz olan tarafından/ bilim kurgu filmleri de ilgi alanıma girer. Mesela  Kadıköy Reks sinemasında seyretmiştik; Stargate  filmi çok hoşuma gitmişti, daha yakın zamanda daha şaşalı görseli ile İnterstellar da beğendiğim ve ilk aklıma gelen bilimkurgu filmleri oldu,beğendiklerimden. Bunların niçini ise insanı dünyadan uzaklaştırıp ötesini düşünmeye itmesi galiba.  Bir iki saat için bile olsa insanların dünya dışı için neler hayal ettiklerini görmek güzel geliyor. 

4-koleksiyon

 4. soru;  Koleksiyonu yaptığınız bir şey var mı?


Net cevap ;

Yok..

Bir zamanlar çok modaydı ya kelebek , oyuncak, pul , peçete, para, dergi vs. gibi koleksiyonlar  yapılırdı. Ben hiç biriktirmedim , bir şeyleri biriktirmeyi sevmiyorum, fazlalık geliyor bana. Huy meselesi sanırım. Yaşamımda çok fazla farklı evlere taşındığım, farklı yerlerde yaşadığım için belki biriktirme olayı bana uymadı. Genelde taşınırken çoğu şey bırakılır ya geride, belki de ondandır. 

Etrafımda da koleksiyon yapan kişi yok, bir tek ameliyatımı yapan ortopedi doktorumu gördüm koleksiyon yapan kişi olarak ; oyuncak arabalar biriktirmiş, muayenehanesinde raflarda sergilemişti, çok hoştu, rengarenk tosbağa araba, minibüs çeşit çeşit vosvos oyuncaklar. Doktor muayenehanesinde böyle bir birikim hastayı da rahatlatıyor bir yerde, iyi fikir bulmuş doktor koleksiyonunu işyerine getirmekle. Maddi durumum çok çok iyi olsaydı belki bir resim koleksiyonu yapardım bana pek havalı gelir değerli tablolarla dolu evler:) evet bunu isterdim..

 

3-En beğendiğim..

  3. soru; En beğendiğiniz mimari eser? Neden?

Öncelikle Mimari Eser nedir ona bakarsak ,şöyle tanımlanmış; tasarlayıcısın,sahibinin özelliklerini tavrını, fikirlerini gösteren ve mimari kurallara uygun hazırlanmış sanat ürünü.

Bu tanımı da dikkate alarak cevabım ;

En beğendiğim mimari eser Anıtkabir'dir. 

Türkiye Cumhuriyeti'nin kurucusu, inkılapların önderi, Türkiye Cumhuriyeti ilk Cumhurbaşkanı  önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ün kabrinin bulunduğu Anıtkabir,   Mimarlar Emin Onat ve Orhan Arda tarafından 1944 yılında inşaatına başlanıp 1953 yılında tamamlanmış, ülkemizin en anlamlı mimari eseridir. 

Tabii ki ülkemizde pek çok ve dünyada birçok şahane ,olağanüstü ,şaşırtıcı, inanılmaz güzellikte eserler var beni özellikle arkeolojik geçmişi olan , geçmişten günümüze ulaşmış, gizemini koruyan ,kim tarafından nasıl yapıldığı hala tartışılıp ,incelenen tarihi eserler  çok etkiler. Dünyada gezip görmedim belgesellerde izliyoruz bu tip çok güzel yapılar var. Benim gördüklerim arasında  en çok etkilendiklerimden biri de  Göbeklitepe deki yapılar. Çok enteresanlar ve bu ören yerini de en beğendiğim eserler arasına ikinci sıraya yerleştiriyorum.

Doğa mı? Şehir mi?

 Eylül challange soru 2;



Doğa mı? Şehir mi? Neden?

Şehir diyeceğim. Yılların alışkanlığı var bir kere konforlu bir hayat yaşıyoruz, yıyeceğimiz, suyumuz var, çevre temizliği yapılıyor, ulaşım her yere. Eğitim, öğretim, eğlence, kalabalık ,neşe ,keder, tedavi imkanları her şey şehirde var.

 Doğayı severim, yeşili ormanı severim, özellikle denize hayranım. Denizde de karada da bambaşka hayatlar canlı türleri var kendilerine göre bir yaşam kurmuşlar ve inan sevgili okuyucu insanlar şehir dışında yaşamamalı.. Çünkü doğa onlara göre değil, onu hemen kendilerine uydurmaya çalışır, altını oyar ne var işime yarayacak diye, üstündekileri keser kullanırım diye . Yani çeşit çeşit zarar verir. En iyisi doğayı korumak, her çeşit imkanını kendi yaptığı ,ürettiği, çalıştığı şehirlerde yaşamak. 

Eylül; Challenge by Özlem


 Giriş ve 1. soru;

Günaydın Eylül ayının ilk sabahından tüm sevgili okuyuculara.. 

Sevgili Özlem /Yüreğimin İklimi/  geçen aylarda olduğu gibi eylül içinde çeşitli sorulardan oluşan bir çelinc hazırlamış. Bu gibi çelınc soruları hem kendimizi tanımamızı hem kendimizi hatırlamamızı sağlıyor bana göre. Zorunlu yazılar bana uymasa da bu sefer bitirmeye çalışacağım.

1- Kurtulmak isteyip kurtulamadığın alışkanlığın var mı?

Kurtulmak isteyip kurtulamadığım olarak  nitelenebilecek bir alışkanlığım ,bugünüm de yok. Kurtulmak istemek denilince ilk aklıma ''kötü alışkanlık'' sigaraydı ,alkoldü vs falan geldi. Sigara lisedeyken hemen her genç adayı gibi bir kez deneyip başımın acayip dönmesi nedeniyle asla ve kata bir daha ağzıma sürmediğim gereksiz bir zararlı meta bana göre. Ancak  bugünümde kurtulmak istediğim bir alışkanlığımın olmaması ,gençken de yoktu demek değil;

 Yine lise yıllarımda  tırnaklarımın etlerini yolup dururdum, genç bir kız olarak öyle berbat tırnaklarla gezmek beni çok üzse de nasıl  bir alışkanlık halini alıyor bu tırnak yeme, kemirme:) etlerini yolma , çok fena bir alışkanlık. Oje sürerdim ama okulda yasaktı o zamanlar ,sadece hafta sonu azıcık çare olurdu derdime. Nasıl vazgeçtim derseniz o da bir facia yani; bir gün hemen hepimizin olduğu bir aile ortamında ,ben yine tıkır tıkır tırnak yoluyorum ki hiç farkında değilim kaptırmışım demek ,rahmetli eniştem elime bir şaplak vurdu, ben neye uğradığıma şaşırdım, afalladım ,utandım, kızardım bozardım ama beni kendime de o elime atılan şaplak getirdi. Artık elimi her ağzıma götürdüğümde aklıma o şaplak geldi ,yavaş yavaş  lise ile birlikte tırnak etleri kemirme alışkanlığı da sona erdi. Eller manikür gördü de, üniversitede rahat etti. Benimde terk ettiğim bir alışkanlık olarak hayat karmaşasında unutuldu gitti.