günaydı demeye dilim varmıyor.

Dün gece Regaip Kandiliydi. Recep aynın perşembeyi cumaya bağlayan gecesi,ilk cuması.
Herkesin kendi dünyasında yaptığı dualar kabul olsun.
Dün gece 27 Şubat 2020 Perşembeyi Cumaya bağlayan gece.
Türk insanları için ne acı bir acı geceydi.
Fırtına patlamıştı, şimşekler çakıyordu,yağmur camları dövüyor,panjurları,sökmeye çalışırcasına sallıyordu.
Biraz okuyacaktım ki odaya eşim geldi.
-Ya ,doğru mu bilmem ama Suriye'de bizim bir tabur vurulmuş,çok şehit asker
varmış, internette gördüm.
-vah vahh!!
Ben bir anneyim, içim kor oldu.
Asker analarıyla bir oldum.
Oturup biraz sosyal medyaya falan baktık.Hiç bir şey yoktu.
Şimdi sabah.
İnternet kesik gibi.
Twitter,Youtube 'ye erişim yok .Sanki sosyal medyayı kesince olaylar'Pufff''
yok oluyor.Olmamış gibi mi oluyor.
Biz bilmeyince ,bize hayat güzel mi oluyor.
Gazete Haberlerin de 33 şehit var deniliyor.
Makamları cennet olsun kahraman askerlerimizin.
Yaralılarımız var.İnşallah şifa bulurlar.
Onların hepsi birer evlat, eş, baba,kardeş.
Allah ailelerine ve hepimize sabırlar versin.
Güç versin.
Bir savaşın içine düşüverdik.
bilenimiz yok, açıklayanımız yok.
  Umuyorum daha beter günler bizi beklemiyordur.

karamsar olmak istemesem de mümkünatı olmuyor bazen..

Bugün pazar..
Şöyle oturup tüm blog komşularımı okusam,yorum yazsam ,diyordum.
Bir yandan çayımı içerken Tv'yi de açtım.Keyif yapıcam işte.
O da ne!yine son dakika deprem haberleri veriliyor. Deprem İran'da olmuş, Van'da bazı köylerde evler yıkılmış, ölen vatandaşlarımız var, yaralı olanlar var,telef olan hayvanlar var.(Ölenlere Allahtan rahmet diliyorum,yaralı olanlara şifalar)
Yazık. Artık ölüm ne kadar ucuz,ne kadar sıradanlaştırılmaya çalışılan,kadere,kazaya bağlanan bir şey haline getirildi.
Tv'lerde koca koca uzman profösörler acilen telefon bağlantısı ile ekranlarda yine çıkmış konuşuyor; ince ince deprem dersi veriyor. Kaç km.derinde, şiddeti ne, hangi yeraltı hareketleri buna neden olmuş,kıtalar birbirini itiyor,fay hatları,asıl deprem mi, fayların birbirine etkisi vs. vs. vs.
Başka ne anlatsın ki.

Oysa benim her depremde aklıma şu sorular takılıyor;
Neden bizler,  Doğu'da yıllardır hiçbir gelişme göstermeyen köylerde derme çatma evlerde ya da şehirlerin göbeğinde çürük çarık binalarda, yaşatılıyoruz?
Neden depremzedeler hala eften püften çadırlarda kalıp ısınmak için soba yakmak durumunda kalıyor?
Neden yardımların bir düzen,nizam dahilinde dağıtıldığına emin olamıyoruz?
1999 depremini yaşayan biri olarak tabii ki her depremde korkular depreşiyor
ve hemen hiçbir artı yol alınmadığını görmek ,gelecek için, çoluk çocuk için, bizi endişelere gark ediyor.Endişelenmekte haklı olduğumu düşünüyorum.
Geçenlerde İstanbul'da boş bir bina çöktü,duymuşsunuzdur.
N'oldu karşısındaki binaları da halletti.Sokak kapandı,ne araç girecek,ne geçilip gidecek hali kalmadı sokağın.

Endişelenmek fayda sağlamıyor ..Haklısınız.
Gün bugündür..Evet..
Kendi halimizde anımızı yaşamalı, şimdiki zamanda kalmalı..Peki..
Lakin insanız,bu cümleler ancak ''Yarın'' endişemiz yoksa, kurulabilir.
Her yönden gelecek endişesi duyuyorsak, beynimizin kıvrımlarında, o zaman  bu laflar ancak birer safsata olarak kalır..
-----
Tamam dün geçti, yeni bir hafta başladı..
Haydi güzel bir hafta olsun herkese..
İyi mesailer, iyi dersler, yollar açık olsun, bereketler bol olsun..

(Aşağıdaki de tabii ki pazar akşamı, 20 yıldır kendi stadında yenemediği Fenerbahçeyi 3-1 yenen Galatasaray için.Ben evde iki fenerbahçeli ile seyrettim ,hiç kolay değildi:))




20.02.2020 cemreler düşmeye başladı..

Cemrenin kelime anlamı; kor halinde ateş.
Ateş düştüğü yeri yakar geçer ya ,cemrelerin de düştüğü yeri ısıttığı hayal edilir.
İşte Şubat ayının 20'sinde ilk cemre havaya düşüyor, sonra suya düşecek, en son toprağa.
Nedense tıpkı yeni yılın gelmesinin yarattığı heyecan gibi cemrelerin düşmeye başlaması da insan ruhunda bir kıpırdanma, bir hoşluk hissi yaratıyor.
Kışın yavaş yavaş veda edip, baharın müjdelenmesi sebebiyle belki..
Bugün takvim yapraklarında görülen tarih de, rakamların güzel bir uyum yakaladığı bir tarih.Havaya düşen ilk cemreye yakışan bir tarih olmuş.
20.02.2020 
2 rakamını severim. 2 ,bugüne kadarki yaşamımda uğurlu rakamımdır, diyebilirim.  İkinci şansa inanırım:)
İlk cemrenin düşmesi de böyle bol ikili bir tarihe denk geldi.
Kutlayalım..
Çünkü ilkbahar yavaş yavaş kendini göstermeye başlıyor..

pudrasekerim.blogspot



yine mi geldin sen..

Kötü hissetirdi kendimi.
Almış gagasına boyundan büyük dal parçasını, yanındaki yavuklusu ile yuva
arıyor.
Sitenin arkasında kocaman bol ağaçlı bir park var,git yuvanı kur.
Yok illa balkonlara yuvalayacak,belli bir zamanları da yok.Her dakika yuva peşindeler bunlar.
Panjurları kapattım, balkona girmesinler diye.Kötü oldum ,işte.
İnadıma karanlık balkonlu mutfağımda yemek pişirir oldum.
Kovalamak istemezdim ama yetti gari.

Alt katta da yeni yuva kurma telaşı var. Yeni gelin gelecek ,evde çalışmalar hızla devam ediyor.Tadilat sesleri,devamlı bir dırr,dırrr,tak tak tuk tuk. Neyse sonuçta mutlu bir beraberlik, mutlu bir evliliğe adım atma çalışmaları.
Onlarda bir nevi kumru:)
Güle güle otursunlar.
Balkon kumrusu da gidip kendine müsait bir yuva bulsun bir zahmet.

14 şubat sevgililer günüydü dün.
Olanların kutlu olsun.
Olmayanlar da kafaya takmasın, her işte bir hayır vardır, deyip, gülüp geçsin.

Güzel bir sevgi filmi izlesin.
Ben seçtim ;
En sevdiğim, bana göre en romantik filmlerden biri;
Selvi Boylum Al Yazmalım..

Nasıl güzel bir tanışma sahnesi;
-Boşuna bekleme nine,seni götürecek halim yok?

-Nine değilim ben

-nesin peki

--Vay anam bu ne güzel kız böyle,

-Yakışıklı çocuk,anam duyarsa ne der?

....

-...sevgi neydi? sevgi iyilikti.

sevgi dostluktu.sevgi emekti.



...ziyanı yok gülüşü yeter bize..









Rise of empires:Ottoman


Rise of empires:Ottoman
Yönetmen ve oyuncuların çoğunluğu Türk olan, Amerikan dizisi. Belgesel olarak çekilmiş. Konu dizi şeklinde kurgulanmış, o şekilde ilerliyor.Aralarda konu ile ilgili ,bilgi sahibi ,araştırmacı uzmanlar açıklamalarda, yorumlarda bulunuyor.
Benim düşüncem Sultan 2.Mehmet'i canlandıran Cem Yiğit Üzümoğlu çok isabetli bir seçim olmuş.(Adı Efsane isimli dizide tanınmıştı)Genç bir oyuncunun İstanbul'u henüz 21 yaşındayken alan II.Mehmet'i canlandırması iyi bir fikir olmuş.Kendisi çok başarılı bir oyun çıkarmış. Cem Yiğit Üzümoğlu'nun dışında pek çok ünlü Türk oyuncu var. Tuba Büyüküstün, Birkan Sokullu,Selim Bayraktar, Damla Sönmez gibi. Anlatıcı ise Halit Ergenç.
Yönetmen, Emre Şahin. Celal Şengör diziye danışmanlık yapmış.
Dizi orjinali ingilizce çekilmiş .Türkçe seslendirmesi yapılmış.

Her ülke ,kendi tarihini kendi bakış açısıyla,kendi kahramanlık hikayeleriyle,gerçekleriyle anlatır.
Biz de tarih derslerinde bu şekilde öğrendik.
Onun içinde diziyi seyrederken ,koca koca gemilerin karadan Haliç'e indirilmesini, Ulubatlı Hasan'ın sancağı surlara dikmesini, II.Mehmet'in hep kaftanlar içinde güçlü görünmesini aradı gözlerimiz. Hatta bir ara ne kadar uzun zamanda almışız ya hu!neredeyse alamayacakmışız,  diye düşündük. Tabii ki yüzlerce yıldır Roma İmparatorluğuna başkentlik yapmış Konstantinapolis'i Bizans imparatoru 11.Konstantin kolay vermeyecekti. Dizi de de  Bizans savunması biraz daha fazla ön planda tutulmuş. Mesela Jüstinyen diye bir paralı askerin beş on askerle yaptığı kahramanlıklar fazlaca abartılı olmuş.Ama sonu yine gerçekçi ,Jüstinyen pılıyı pırtıyı toplayıp kaçmış mı, kaçmış.
Tabii ki bunlar kurgu, çoğu hikaye, o görüş açısıyla izlemekte fayda var.
Gerçekte neler yaşanmış, ne olaylar, ne kanlı savaşlar olmuş bilinmesi mümkün değil. Çünkü 1453'den bu yana gelen,çok fazla tarihi, yazılı kaynak sanırım yoktur.
Günümüze kadar gelen tek gerçek şudur ki ;
İstanbul , o günkü adıyla Konstantinapolis, Osmanlı Sultanı, genç padişah 2.Mehmet tarafından, akıl, hırs,zeka ve en önemlisi inancın sonucu fethedilmiştir.
Bunu, ne taraftan bakıp, ne taraftan anlatırsanız  ya da anlarsanız da sonuç ve gerçek değişmez. İstanbul ,1453 yılında Osmanlı İmparatorluğuna geçmiştir.

Kesinlikle izlenmesi gerekli bir belgesel dizi.
Benden haftanın  dizi önerisi olsun.

Karlı hava psikolojisi

Yağdı,yağacak derken ,bu sabah uyanıp pencereden kar manzarası görünce
yine içimdeki çocuk sevindi bu işe.
Dışımdaki kadın ise ;off yollar kar tutmamıştır inşallah,dedi.Bugün toplantım var, nasıl gidicem.
İçimdeki çocuk; umarım Bursa'da da yağmıştır, oğlum bayılacak, koca adam hala kar bekliyor, diye gülümsedi.
Dışımdaki kadın;evlatlar tam zamanında dönmüşler memleketlerine ,yoksa yolda pek sefil olurlardı,kış kıyamet baksana, diye düşünüp, şükretti.
İçimdeki çocuk;lapa lapa dökülen karlara bakıp yine gülümsedi, damlardan rüzgarlarla toz halinde uçuşan kar zerreciklerini  beyaz tüllere benzetti.
Dışımdaki kadın ;gidip kombinin derecesini bir kademe arttırdı. Yüklenelim bakalım doğalgaza ,fatura ne kadar gelecek yine ,diye dertlendi.
İçimdeki çocuk;arabaların üzerinde biriken karlarla kartopu oynamaya çalışan çocuklara bakıp , ne şanslılar bakarsın okullar da tatil olur bugün kar var diye, düşünüp çocuklar adına gülümsedi.
Dışımdaki kadın ;buradaki de kar mı, pöhh! doğuda aylarca toprağı göremeyen yerler var, kaşlar, kirpikler buz tutar,çatılardan buz sarkar, diye söylendi.Üşüdü,hırkasını giydi.
 İçimdeki çocuk ;gittikçe küçülen kar tanelerine, yükselen bulutlara,arada maviye dönen gökyüzüne bakıp;biraz daha yağsaydı keşke; diye hayıflandı.
Dışımdaki kadın; oh çok şükür yağmura döndü, eh! işte İstanbul' da kar ne kadar yağar ki , havasına ne derece güvenilir ki,budur ,diye sevindi.
Kar durdu,gök maviye döndü, lodos etrafı yumuşatıverdi.
Öğleden sonra, bir varmış bir yokmuş misali, karlar sadece damlarda birer beyaz leke olarak kaldı.

çiçek gibi..

Hayata türlü türlü uyanıyoruz her sabah. Bir gün suratımız asık, ters taraftan kalkmışsak ,diğer gün kollarımızı açıp, uzuun uzun geriniyor, tatlı tatlı gülümsüyoruz..
Bak benim orkideler goncaya durdu, teker teker açıyor her sabah.
Oysa ne zamandır sadece yeşil yaprakları ile bir köşede duruyordu. Çiçeklerini açınca onu getirip salonda baş köşeye cam kenarına yerleştirdim. Güzelliğinden bize de bulaşsın, ne güzel de açıyor ,diye mutlu olalım, dedim.
Kalorifer yanını ,cam kenarını çok seviyor.Hele tül arkasından süzülüp gelen güneş ışığına bayılıyor. Orada durup etrafı izliyor sanki.
Çok fazla çiçeğim yoktur.Pek bakamam onlara ama bazıları benimle kalmakta inat ediyor galiba.Tıpkı bu orkideler ve balkondaki kırmızı hibiskus çiçeğim gibi.O da çok vefalı.Tüm kış soğukta ,balkonda ,inatla bekliyor baharın gelmesini. Yaprakları kapanıyor bazen soğuktan, bazen sarartıyor onları, döküyor.Direniyor ama bahar gelince yine çiçeklere bürünüyor, kırmızı kırmızı birer birer açıyor bir günlük ömürlü çiçeklerini.
Başka ne diyeyim size  sabahın bu er zamanında;
Açan çiçekler gibi renkli, güzel umutlarla dolu olsun aile hayatlarınız..