dünkü yarışma ve bugünkü pazar


Ruşyena blogunda gördüğüm Ocak ayı fotoğraflarından kolaj oluşturma etkinliğine iştirak ettim. Ocak ayında pek fazla fotograf çekmemişim. 6 resimlik bir kolaj oldu.

İnstagramda takip ettiğim hesaplardan Bengi Kurtcebe de gördüğüm  bir bisküvi pastası yaptım. Süslemesi iyi olmadı ama tadı muhteşem oldu. 
Aslında bildiğimiz bir tatlı şöyleki;
 kremasını yap, bisküvileri süte batır diz, aralara beyaz krema sür, muz dilimle/olmasada olur/ en üstünü de çikolatlaı sosu yay. Koy buzdolabına 2-3 saat sonra ye afiyetle.
Gece Maske Kimsin Sen ? Yarişmasını izledik. 
Favorim Aslan. Burcumdan dolayı Aslan, bir de böyle şatafatlı altın sarısı renkler beni çeker. Futbol takımında da Aslan simgeli takım taraftarıyımdır.  Yarışmaya katılsam kesin bu kostümü seçerdim.  
Genç ve çocuk grubuna girmiyoruz ama aileyiz. Bu yarışma bizim aile kurumumuzun milli ve manevi değerleri ile herhangi bir sorun içermiyor. Şarkılar ,danslar jürinin atışmaları falan normal geliyor, bu maskelerde de bir mesaj içeriği görmüyoruz./Görenler ne görüyor bi anlatsa/   Ama mesela öğlen kuşağındaki aile sorunu diye anlatılan birbirinden çarpık , dengesiz, şaşırtıcı ilişkiler bizim aile kurumuza uygun değil, seyretmiyoruz, geçiyoruz o kanalları. 
Bu programı da öyle yapsınlar , sakıncalı bulduğunuz programı geçme şansı var artık. Eski zamanlardaki tek kanallı TV dönemleri bitti çoktan. Binbir çeşit , her keyfe göre , her uğraşa göre, her aile kurumuna göre kanal var. 
Değil mi ama?

hadi bakalım..

 Bir sene öncesinden bizim buralardan  enstantane bir video dursun burada..


Yürüyüş yapmayı özlediğim doğrudur. Seni tutan mı var? derseniz yok tabi. Kendimden başka:)

Karamsarlıktan uzak olsun bu haftasonu. Bir de  Şarkı falı tuttum ,bu şarkı çıktı   Zamanımıza pek de uygun oldu doğrusu..


Laf ı Güzaf

 


Sabah'' tınn tınn ''gelen mesajla açıldı gözlerim. Hayırdır dedim, sabah sabah. Meğer Valilik özel araçlarla dışarı çıkışı yasaklamış. Belediyede bize mesajla iletiyor.Trafik felç olmuştu dün gece ,o kadar çok kar yağışı aldı ki yollar kapandı. İnsanlar  mahsur kaldı. Haberlerde izledik. Tabi bu niye dün geceden alınmış bir karar değil , anlaşılamadı!

İstanbul'da kar demek ,cefa demek. Sefasını belki çocuklar sürüyordur, gerisi boş laf. Evinde oturup sıcak çayının tüten dumanını flulaştırılmış arka planda çekebilirsin, cam kenarında oturup dışarısını izleyebilirsin,  sıkı sıkı giyip bürünüp karda yürüyüşe çıkabilirsin , selfiler çekersin. Kar yağışının romantizmini yaşayabilirsin.

 Evine ulaşabilirsen!


İstanbul'un yağmuru sorun, kar yağışı sorun, lodosu sorun, sis sorun. Yani öyle sanıyoruz. Gerçekte ne İstanbul sorunlu ne de olması muhtemel , içinde yaşadığımız dünyanın gayet normal hava durumları, kar ,yağmur, sis tabiatın devinimleri, adı üzerinde ''doğal olaylar, doğa olayları'' 

Sorun; tedbir almayan/alamayan, her seferinde insanlara mağduriyet yaratan  insanların bizzat kendileri. Kim yönetiyorsa şansınıza, o ya da bu, fark etmiyor. Bu kaçıncı kar ve kaçıncı çile.

 Çile bülbülüm çile..


Herkese güzel günler..

neydi ,ne oldu?


Burası  apartmanlarla dolu sokaklarımız arasındaki vaha .Mahallemizin  parkı. Zeytin ağaçları çoğunlukta, arada çamlar ve bir iki meyvesiz badem ağacı, akasya ağacı,tam köşede de incir ağacı var. Eskiden bizim buralar bostandı.
Evet ,verimli topraklarında türlü sebzenin yetiştiği , domates, biber, pırasa ekilen, bostan kuyularının serin suyu ile sulanan geniş sebze bahçeleri ile yemyeşildi.. Sonra işte malum şehirleşme. Kuyular köreldi, suyu kaçtı, tarlalar apartmanlarla doldu. Kartal'ın dışı sayılan yer şu an hala gelişmekte. Her boş alana bir bina ,hadi eskiden apartmandı, şimdi gökdelen dikilmeye başlanan  değişmekte/gelişmekte mi bilemiyorum/ olan bir mahalle..

Onun için yeşil kalan bu toprak parçası çok kıymetli. Baharlarda ,yaz aylarında analar babalar çocuklarını salıncakta sallar, mahallenin oğlan çocukları en köşede çimleri kuruyup  kelleşmiş alanda plastik renkli topun peşinde tek kale maç yapar, yaşlı beyler banklarda bastonlarına dayanıp muhabbet eder, market dönüşü kadınlar, lise çıkış gençler bankların kısa süreli müdavimi olup geçerler. Öğle arası caddedeki bankaların memurlarının,  nefes alma, dinlenme yeri olur . Hep hareketlidir mahallenin parkı. Sadece insanların değil tabii ki. 
Şurada, tam kırmızı bankın orada yeşil muşambadan çatısı olan derme çatma kulübe parkın köpeğinin yuvası. Tam orta yerde yatar kendisi. Oradan etrafa mukayyet olur,  gelen gideni kolaçan eden pencere önü teyzelerini hatırlatır.
Sarı bankın orada dolaşanlar ise diğer canlılar, karga ve kediler. Dalların tepelerinde serçeler. Aynı mamanın peşine düşmüşler, kedi kapmış mamayı gerçi de kargalar sotalanmış bekliyor, kalan ne varsa artık. Herkes ekmeğinin peşinde. 

İyi ki var parkımız, bu muhite göre çok daha geniş bir alanda olmasını isterdik lakin bu bile gözümüzü şenlendiriyor. Etrafta başka yeşil yok. Ne yazık ki.

Bu da Mandalinalı Kek. 
Çok fazla meyve yiyemiyoruz ama sevgili bey pazardan ,mandalinaları çok güzel görünce ki gerçekten güzel sulu, çekirdeksiz ince kabuklu mandalinalar,bolca almış.Ziyan olmasın diye kek ile de değerlensin istedim.
Refika'nın Mutfağı'nda gördüğüm bir tarif. Tabi birebir uygulamadım. Kendi ''yorumumu kattım''
Bildiğiniz anne keki aslında, süt ya da yoğurt yerine mandalina suyu ilaveli;

*4 yumurta,
*1 su bardağı toz şeker,
*5 mandalina+ yarım limon suyu,mandalinaların kabuğunun rendesi
*yarım bardak sıvıyağ,
* 2 su bardağı un,
*bir avuç kadar kırık fındık(bence ceviz de yakışır)
*vanilya, kabartma tozu
Hazırladığınız kek hamurunu
40 dakika 180 derece önceden ısıtılmış fırında pişirin. Çay yanına kek iyi gider, hele soğuk günlerde.

Ağız tadıyla geçecek bir gün dilerim.

bu günlük..

                                                                    2018 kış manzarası.

 İstanbul'a kar gelecek dediler ,çarşamba günü, gelmedi. Yere düşmeden salına salına biraz atıştırdı sadece. Soğuk dersen ; o keskin nemli, insanı çarpan  soğuğu var. Bu sabah güneş açmış,adalardaki evlerin camlarına öyle bir vurup parlatmış ki alev parçası gibi görünüyor bizim sahilden. Gökyüzünde pamuk şeker rengi bulut parçaları, iç açıcı bir gün olacak, umarım.

 Korona salgını almış başını gidiyor, hiç dışarısı çıkasım gelmiyor sırf bu nedenle. Evladımın ev arkadaşı ,3. aşıyı yeni olduğu halde ,kendini iyi hissetmeyince yaptırdığı test ile ikinci kez korona pozitif olup karantinaya girdi. Moral bozucu haberler. Salgın almış başını giderken Sağlık Bakanlığı yeni kararlar açıkladı.Sosyal medyada birileri özet çıkarmış bu kararlardan;


Eve kapanmak bu aralar daha doğru gibi, zorunlu işler dışında tabii.Bir de soğuğun katkısıyla zaten ev beni iyice çekiyor, evcimen ruhum iyice kendini ortaya döküyor. Kitaptan ,elişine, yemekten,youtube a derken  hoop bakıyorsun akşam olmuş. Yürüyüşü bile ihmal ettim, bu fena kısmı. 

Ama bugün bedensel tembelliğe son verip bu güneşin soğuk soğuk baktığı günde biraz yürüyüş yapılacak, sahil olmasa bile mahalle çarşısı turlanacak. Bir de kek pişireyim diyorum. Mandalinalı falan. Tavsiyeler üzerine başladığım MAİD dizisinin de iki bölümü kaldı, o da bitsin artık.

Hoşça kalın..

tatlı tatlı

Kadıköy'e gitmeyeli uzun yıllar olmuş gibi geldi ki olmuştur mutlaka. Geçen gün izlediğimiz bir youtube videosunda dikkatimizi çeken aşağıdaki resimde ismi görünen Asuman Tatlıcısına rastlayınca içeri girip birer Asuman tatlısı yedik. Kapısında kuyruk oluyormuş, tat olarak lezzetli ve dükkan olarak  şık ama  kuyruğa girmek için çok tatlısever olmak lazım. 
Ben değilim. Tam tersi tam bir tuzlucuyum. Bana börekle ,pide,pizza ,lahmacunla gelinsin. Onun için Asuman'da sıra olsa beklemezdim.
Ama çikolataseverler için şahane bir yer. Çikolata kokulu kolonyaları bile ver masalarda. 
Söylemeden geçmeyeyim aşırı fiyatlı bir yer. İki tatlı iki sade kahveye ne kadar vermiş olabiliriz ki?
çok verdik  çok:)
Asuman'dan aldığımız enerji ve serotonin etkisi ile Kadıköy'ü epey bir gezdik. Dar sokaklarının şık kafeleri, küçücük sevimli lokanta ve barları akşama hazırlıklarını yapıyordu.  

Nergisler, kasımpatları türlü türlü çiçekler, yemlenen güvercinler, arada tıyır tıyır geçen nostaljik tramvay, okuldan çıkan liseliler daha neler neler. Kadıköy bir zamanlar tüm sokaklarını bildiğim, alışveriş yapılacak denilince ilk aklıma gelen yerdi.Her bütçeye göre çeşitli giyim kuşam mağazaları vardı. Sinemaya bile Kadıköy'e gelirdik.  Hele Salı pazarı vardı ki her hafta uğramadan geçmezdik diyebilirim. 
Şimdi de güzel de; o eski halinden eser yok şimdi..
Tabi bizim de:)
Her yere bir renk katılmış, bir de üzerine yazı yazma huyundan vazgeçebilsek.
Köşeyi dönünce karşıma çıkan ahşap sanat eserleri, şahaneydi.
Bitişik nizam apartmanların boş kalan duvarları grafitilerle bezenmiş, sadece apartman değil pek çok boş duvarı grafitiler süslemiş. Bence kırık dökük tuğlalı, badanası bozuk duvarlara hep böyle resimler yapsınlar.

bir hafta biterken..

 Sağımız solumuz her yanımız yine pozitif çıkıp hasta olan kişilerle dolu. Bir de test yaptırmaktan korkup, öyle böyle hastalığı geçirenler var ki belki de gripler belki omicron, bilemiyoruz. Geçen yolda yürürken yanımdan geçen bir hanımkız, telefonda ısrar kıyamet birilerini davet ediyor; mutlaka gelin, bak bekliyoruz , falan diye. Yanımdan geçti gitti. Dedim şöyle illa gelin, mutlaka bekliyoruz diye tereddütsüz epeydir kimseleri çağıramadım ben :(  Zaten ufacık bir aileyiz, onlar dışında hep bir acabalı gezmeler ,ya kaparsaklı görüşmeler falan.  

Neyse bakalım bu sene bitecek gidecek pandemi ,diyorlar, muhtelif bilim adamları. Olumluya inanmaktan yanayım.

İşte yine evlere kapandık diye, kendimizi dizilere sarmış halde bulduk biz sevgili bey ile;

HELLBOUND (1 sezon)

                                                Bilinmeyen bir zamanda geçiyor.. Zebanilerle dolu, korkutucu)


EMİLY İN PARİS(2 sezon)

                                                  Paris'te geçiyor.. (Lüks ve Paris ve aşk)


THE SILENT SEA (1 sezon)

                                                Ay'da geçiyor... ( Ayda su varmış meğer ama içilmez su,maalesef)


Bir yandan oturup dizi  izlerken boş durmadım tabii ki. İki günde örülüp bitecek bir bere bu. Eldiveni de var,ona başladım şimdi. Dizi izlerken el işliyor, iyi oluyor. 



hoşbulduk.

 

Yeni yıl, yeni hafta. Bakın şimdi bunu yazdık ya hop bir bakarsın koca yıl bitmiş. Çocuklar küçükken, yarıyıl ya da yaz tatiline girdiklerinde havalara uçarlar, çocukluğun upuzun günlerine ,oyuna ,sokağa çıkmalara, arkadaşlarına hayallenirlerdi. 

Oyunbozan anne durur mu?;

-'' aman vaktinizi iyi değerlendirin göz açıp kapayana geçer bu tatil'' ,diyeceğim tutardı. Bizim hazır cevaplar durur mu peki?Asla. Biraz küskün ,biraz kırgın, gözlerini açıp açıp kapatır,

-'' geçmedi bak, hani geçerdi geçmedi işte ,geçmedi ..''diye dönenirlerdi oyunbozan annenin etrafında. Tabi sonunda ,oyunbozanlığı kenara koyup,sarılıp şapur şupur, koklaya koklaya  öpen bir ana oluverirdim.

(Şimdi yanında bulda sarıl yanaklarına. Sitemkar oldum,geçelim bunu)

Bir ara yağsa da ,parçalı bulutlu lodosun ısıttığı bir İstanbul yeni yıl haftasına başladık. Bir gece rahat ettikten sonra daha sabahına zam zam zam diyen haberlere kulak tıkayıp, iki gün Cem Yılmaz'dı Yılmaz Erdoğan 'dı ,Ata Demirer 'di Güldür Güldür 'dü , Maske Kimsin Sen yarışmasıydı, O Ses Türkiye'ydi, Şarkılar Bizi Söylerdi gibi gibi ne kadar komedi ve eğlence programı varsa  izleyip bünyeyi neşe ve kahkaha, şarkı türkü  ile doldurduk.

Şimdi esas soru bu bizi ne kadar idare edecek? 

Kim bilir?