AVM 'lerde son durum nasılmış?

 

En son ne zaman gittiğimi bile hatırlamıyorum AVM'ye. Bastonu atmamıştım henüz,şubat falandı galiba.Metal baston dedektörde ötmüştü,güvenlik kadınla  gözgöze gelmiştik, ''Hoşgeldiniz'' diyip,gülümsemişti.Hem yürüyüş yapmıştım,hem alışveriş,güzelmiş.O zaman normal gelmişti.

Şimdi öyle mi?Değil. Aylar geçmiş ,ilk  kez işimiz düştü,mecbur gidilecek. Oğlumla beraber ,hadi bakalım ,dedik,maskeleri kuşandık sabah erkenden çıktık evden. 10'da açılıyor,kalabalık olmadan gidip gelelim istedik.Bizim yakınlarda, yakınlarda dediğim araçla 5-10 dakika mesafede sanırım 3 tane en bildikler var, hatta sonradan açılan bir de İKEA ve onunla bağlantılı bir tane daha var.Ama biz en sakin, etrafı en ''ikametgahsız ''bölge,en tenha olanını seçtik.

Lakin erken gitmek bir işe yaramadı, bir elin parmaklarını geçmez sayıda insan vardı neredeyse içeride. Çünkü neden ,mağazalar esnek çalışma saatleri uygulaması yapıyormuş, çoğu saat 12 'de açılıyormuş.Özellikle bizim alışveriş yapacağımız mağazanın kapısını kapalı ''12'de açılacak'' yazısını görünce ufak bir şaşkınlık geçirdik. Etrafta oturacak tüm koltuk,sandalye,tabure,bank vb. şeyler kaldırılmış.Bu tip oturma yerleri çoğu mağazada/zaten yoktu da/ iyice yok olmuş.

Çok bilindik bir kaç başka mağazayı dolaşıp, mecburen vakit geçirmek zorunda kaldık.Güya hemen girip alacağımızı alıp ,çıkacaktık.Evdeki hesap çarşıya uymadı,atasözünü bizzat deneyimlemiş  olduk. Çoğu mağaza da klimalar çalışmadığı halde bir tanesi sonuna kadar açmış, buz gibi yapmıştı içerisini.Kendimi dışarı zor attım. Etrafta müşteriden çok, temizlik elemanı vardı desem yanlış olmaz,artık ne kadar temizliyorlarsa.Dostlar alışverişte görsün misali.Bazı mağazalar tamamen kapalı gibiydi. Yani içeride mahzun ,loş bir hava vardı, saat 12 ye doğru kalabalık biraz daha artsa da nerede o eski AVM lerin şen şakrak,cıvıl cıvıl halleri diyip hüzünlenmeden edemedim. Neyse bizim alışveriş yapacağımız mağazalar açılınca alacaklarımızı çabuk çabuk halledip kendimizi açık havaya atık.

Biz çıkarken genç bir anne sanırım 4-5 yaşlarındaki şirin kızının elini sıkı sıkı tutmuş içeri giriyordu.Çok güzel bir elbise ve elbisesine uygun maske takmıştı çocuk.Ciddi ciddi yürüyordu. Ne tuhaf ,ne düşünüyor acaba ,bu şekilde maskeli yaşamaktan, yeni başladığı bu hayatta bu şekilde maskeli insanların içine düşmek nasıl bir histi? Oyun gibi mi geliyordu  acaba?Bilemedim. Çocuklar belki de çok çabuk adapte olacaktı, ne de olsa onların eski zamanları yoktu. Bizim eski zamanımız var ve biz yeniyi bir şekilde/mutlu-mutsuz,iyi-kötü/ yaşasak dahi ,o eski dönemleri arıyoruz.  

Bu aralar artan vaka sayıları yine bizi endişelere gark etse de ,maskelerle ,uzak mesafelerle ve bol dua ile hayata devam ediyoruz. 

 

 


bu evde bir mezun var..

Bu yıl üniversite yerleştirme sonuçları açıklandı, pek çok evde neşe,gurur,sevinç vardır eminim. Yeniden deneyeceklere de başarılar şimdiden,her şey vakti gelince oluyor,bazen hayal ötesi ,bazen de hayal edilmediği gibi oluyor. 
Bir şekilde yoluna giriyor.
Tüm bunları yazarken büyük bir gururla ,mutlulukla belirtmek isterim ki;
 bizim evde de bir mezun var bu yıl. 
Çok şükür kızım 2015 yılında girdiği İTÜ'den ,tezini de başarıyla vererek mezun oldu. Tam 17 yıllık bir eğitim, öğretim hayatı ,çok şükür, tam da istediği okullarla, tam da istediği gibi bitti.
Kızım  artık  öğrenci değil, çalışan genç bir mühendis.
Çok mutluyuz .
Ama tabii ki bu mezuniyet kutlamaları hayal ettiğimiz gibi olmadı.Pandemi nedeniyle 2019-2020 mezuniyet töreninin,hayali kurulan kep atma töreninin henüz ne zaman yapılacağı/yapılıp yapılmayacağı, belli değil. Sadece mezun listelerini açıkladılar. Bu sene sadece sağlığımız için şükredip, diğer hayalleri öteledik,olsun böylesi de farklı oldu.
Canım kızım yolun ,bahtın açık olsun..
Daha güzel günler seninle ve kardeşinle olsun ..


Büyük Babaannemin ağıtı...


Benim köyüm

Dinleyin ablalar, tarif eyleyim,
Bugün hafta günüdür söyleyim,
Efkarım çoktur da onu neyleyim,
Bıraktık yavrumu el köyünde ona ağlarım.
              ***
Bahar oldu çiçekler açıldı,
Benim yavrum eşlerinden seçildi,
Yirmi demeden kefeni biçildi,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım.
             ***
Bahar oldu doğdu koyundan kuzu,
Mevlam ne tez ayırdı oğuldan bizi,
Yüreğime düştü ince sızı,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım,
           ***
Bahar oldu, eller işe başladı,
Sevgili kızının gözleri yaşlandı,
Kime baba der diye, ona yanarım,
El köyünde bıraktık da ona ağlarım.
          ***
Kalem kaşların geliyor önüme,
Sormadın yavrum annenin yüreğine,
Hiç girmedin gece düşüme,
Girmedin de yavrum ona ağlarım.
         ***
Karaköy'de kara geldi başıma,
Felek zehir kattı tatlı aşıma,
Teselli kar etmez uğraşmayın boşuna,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım.
          ***
Bu destanı validesi söyledi,
Efkarınan dağlar taşlar inledi.
Ablası da gitti geldi dinledi,
El köyünde bıraktık da yavrumu, ona ağlarım.


HAVVA ALBAYRAK(1931)

genç yaşta kaybettiği oğlu  İBRAHİM ALBAYRAK İÇİN, ANNESİ HAVVA ALBAYRAK(1890-1983)(Büyükbabaannem) TARAFINDAN YAZILMIŞTIR.
(Nurlar içinde yatsınlar)
Bağrı yanık analara ithafen yayınlamaktayım.

Büyükbabaannem Havva ve Büyükdedem Molla Mehmet'in ilk göz ağrısı oğulları İbrahim ,ana babasının engin bilgileri,aydın görüşleri ışığında büyümüş. 
Artvin'den göçüp yerleştikleri Soğukpınar köyünde Havva babaanne, tecrübelerinden faydalanılan, geniş görüşlü, güzel kur'an okuyan, güzel dualar eden, aydın bir kadınmış. Oğlu İbrahim'in de,henüz 18'inde bilgili ve Cumhuriyete bağlı, aydın görüşlü bir genç imam olarak namı, kısa sürede büyümüş. Köylerden müezzinlik, imamlık yapması için teklifler gelmiş.
İbrahim,İlk görev yeri olan Kozbudaklar köyüne 1929 yılında karısı Emine ve küçük kızları ile gidip göreve başlamış. Bir yıl sonra babası Molla Mehmet'i kaybeden İbrahim, köyüne geri dönmek zorunda kalmış.Bir süre babasının yerine köyde bakkallık yapmış ama sonra tekrar imamlık yapmak üzere, ailesiyle Bursa Karaköy'e gitmişler.1930 yılı kışı da öyle soğuk öyle soğuk geçmiş ki kıtlık, fakirlik köyleri kırmış geçirmiş.
İşte İbrahim o kış, grip yada tifo benzeri bir hastalığa yakalanmış. Köylüler genç imam için ellerinden geleni yapmışlar. Ama ne ilaç ne doktor var o zamanlar. Cehalet ise dizboyu. Soğukpınar'dan yanına gidebilen bir misafir;
 ''su ,su '' diye inleyen İbrahim'e bir yudum su vermiş, meğer dokunur diye su bile vermeye korkmuş köylüler İbrahim'e. İçi dışı kurumuş, kavrulmuş İbrahim'in. 1931'de ,o soğuk karakışta daha fazla dayanamamış hastalığa genç İbrahim,
henüz 20'sinde Karaköy'de vefat etmiş. Karaköy'lüler ''O bizim misafirimizdi, vermeyiz,''diyerek mezarını orada yapmışlar.(Nurlar içinde yatsın)
İşte Havva babaannem büyük oğlu İbrahim için üzüntüsünü bu ağıtla kelimelere dökmüş,bağrı yanmış,mezarına bile gidemediği oğlu için çok üzülmüş.  İbrahim başka diyarlara göçmüş,geride gözü yaşlı  annesi, sevdiği eşi ve küçük bir kız çocuğu bırakmış. Hayat geride kalanlar için bir şekilde devam etmiş.

(Bu da benim büyükamcamın ,babamın ve amcamın anılarından aldığım kısacık hikayesi olarak burada kalsın.Belki devamını da yazarım. )


keyif..keyifsiz..az keyifli..



Keyfim yerinde olduğu zamanlar yazmayı daha çok sevdiğimi ,zaten biliyordum.Ama bu keyfimin epeydir nerelerde gezdiğinden bihaber durumdayım.Terk-i diyar eylemiş gibi. Hiç ses soluk vermiyor. Ara sıra kafasına göre takılıp, çekip gider ama dönmesi kısa sürer. Di.
Kaldığımız yerden çabucak hiç birşey olmamış gibi devam ederdik. Ben sanki onu hiç kaçırmamış ,o da hiç kaçmamış gibi davranır, üzerine sünger çekerdik. Oysa bu sefer onu kızdıracak büyük bir şey yaşamış gibiyim. Tatsız tuzsuz kaldım ,keyfim kahyasında ve beni hiç umursamıyor,geri dönmeye niyetsiz.
Bekliyorum.
Beklerken tabii ki boş geçmiyor günler.
Günler hiç boş geçmez.
Yenilir, içilir,pişirilir,konuşulur,düşünülür,yazışılır,okunur,seyredilir,sevilir,küsülür,
barışılır.. vs.vs.vs....
Yine de o keyif yok mu o keyif, gelse de bir şeylerin başına kelime olarak da olsa yerleşip, tatsız tuzsuz halleri bir hale yola koysa artık.
Ne iyi olur.

Fatih Portakal da gitti yerine kim gelecek ?

Uzun zamandır dinlediğimiz tek akşam haber bülteni vardı,FoxHaber ki onunda haber spikeri ,baş sunucusu Fatih Portakal emekli olmaya karar vermiş. Bugün önce Fox Tv açıklama yaptı ,sonra kendisi bir veda tweeti attı.
Yani bu genç yaşta niye emekli olmuş , manidar.
Ben İsmail Küçükkaya gider diye düşünüyordum, malum, İsmail Küçükkaya eski eşine yaptıklarından dolayı gündemde fena hırpalanmıştı.
Ama giden Fatih Portakal oldu.
Haber kanalları arasında her daim reyting 1. si bir haber sunucusunun emekli olması, ''zirvedeyken bırakayım '' diye değildir sanırım.
Vardır bir sebebi,herşeyi açıklayacak değiller tabi.
Umarım kendisi de bir Youtube kanalı açarak tıpkı Cüneyt Özdemir gibi bizi habersiz bırakmaz,her konuda güncel bilgileri almaya devam ederiz.
Şimdi merak ettim acaba yerine kim gelecek?
İş hayatı böyle biri gider ama sonra yerine kim gelecek telaşı başlar.
Gülbin Tosun ile devam mı edecekler?
Yoksa dışardan birisi mi ?
FoxHaber ile Fatih Portakal'ın ulaştığı reytingler yine olacak mı?
Yani keramet Fatih Portakal' da mıydı?
Yoksa FoxHaber Genel Yayın yönetmeni Doğan Şentürk'de mi?
(Düşüncem ;Fatih Portakal'dı)
İzleyip göreceğiz.

Kariye Müzesi (yeni Kariye Camii)

Kariye Müzesi ile ilgil eski yazımı güncellemek istedim. Kariye Müzesi artık Kariye Camii olarak ibadete açıldı.

15.03.2018
Dedim ya İstanbul sizi teselli edecek güzelliklerini her an karşınıza çıkartabilir.Sokak aralarında söylenerek dolaşırken ,kendinizi binlerce yıl öteden gelmiş bir yapının önünde bakakalmış bulabilirsiniz.Çünkü İstanbul çok eski zamanlardan beri pek çok medeniyetin ,yaşamın, insan topluluğunun ev sahipliğini yapmış,türlü inanışların eserlerine sahip devasa bir şehir.Eskisi yenisi ile kiliseler, camiler,sinagoglar bunun gibi pek çok ibadethane,mabet aynı semtlerin, farklı sokaklarında boy gösteriyor.
Edirnekapı semtide bunlardan biri. Edirnekapı 7 tepeli İstanbul'un tepelerinden altıncısı. Semtin sokaklarından dolaşarak aşağılara inildiğinde, geçmişi Bizans dönemine kadar uzanan Kariye Müzesi sizi bekliyor olacaktır. Doğu Roma İmparatorluğu zamanında ,Konstantinos'un surları dışında kaldığından Khora yani 'kırsal alan' deniliyormuş.4.yüzyıl başlarında kutsal mezarlık alanı olarak kullanılırken sonraları manastıra ,kiliseye dönüşmüş, ilave pek çok yapısı zaman içinde yapılıp ,yıkılmış, yenileri yapılmış yıkılmış.Fatih İstanbul'u fethettiğinde bu manastır kilisesine dokunmamış.1511'de Sadrazam Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiş.Uzun süreler cami olarak ibadete açık kalan yapıyı devletimiz,1945 yılında bir Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürmüş. İçindeki mozaik ve freskler alçılarla kaplandığından onlar yeniden restorasyonlarla gün yüzüne çıkartılmış .
Meryem'in hayatı bu mozaik ve fresklerle kronolojik olarak resmedilmiş.İsa'nın hayatı, mucizeleri ,gelmiş geçmiş peygamberler, melekler hepsi mozaiklerde ve fresklerde.Güzel görüntüler. O zamanlar insanlara bir takım olayları anlatmanın yolu olarak, resim  seçilmiş ve  günümüze kadar uzanmış bu mozaikler, freskolar bu tarihi anıt yapıyı daha çekici hale getirmiş.
Biz ziyarete gittiğimizde maalesef tadilat vardı. Büyük bir kısmı brandalarla kapatılmıştı.Çok eskilerden günümüze kadar  dayanmış böyle bir yapıyı korumak lazım tabii ki diyerek bloguma da bir kaç resim paylaşımı yapmak istedim,
Buyrun;







Haftanın her günü açık olan bir müze.
65 yaş üstü ücretsiz.
Bilet fiyatı;30 TL.
..                                                           

HOMELAND ,güzel dizi..


Genelde kadın kahramanı olan dizileri seviyorum.
Homeland'da onlardan biri.Beğendiğim bir dizi oldu. Her sezon 12 bölüm.
Yerli dizilerin ara verdiği bu dönemde, Covid 19 la bunalmış beyinlerimizi , Temmuz ve Ağustos ayı akşamlarında Homeland dizisini seyrederek oyaladık.
Eşimle beraber. Genelde dizi zevklerimiz pek tutmaz,ama bu ikimizinde heyecanla,soluksuz izlediği bir dizi oldu.
7 sezonluk diziyi nihayet sona erdirdik.
Siyasi istihbarat ,casusluk,aksiyon,gerilim vb. seviyorsanız size de tavsiye  ederim.
2011 yılında ilk sezonu yayınlanan dizi 8 sezon sürmüş. Netflix de 7 sezonu vardı. Kısaca konusuna gelirsek(Fazlaca ipucu yok);
Carrie Mathıson, bipolar kişilik bozukluğu hastalığı olan bir Amerikan istihbarat ajanı.Dizi Carrie'nin, Bağdat'da 8 yıl esir tutulan bir Amerikan Askeri Çavuş Brody'nin aslında bir kahraman değil,cihatçılar için çalışan bir dönek olduğunu, Amerika'ya yapılacak büyük bir saldırı planının bir parçası olduğunu ispat etme çabaları ile başlıyor. Yıllarca esir kalıp çeşitli işkencelere maruz kalan Brody döndüğünde ailesini de çok farklı ve değişmiş buluyor. Topluma uyum sağlamakta zorlanan Brody nin neredeyse Amerikan Başkan yardımcılığına kadar yükselmesini sağlayacak serüveninde,Ajan Carrie onun peşini bırakmıyor, terör örgütleriyle bağlantısını ispat etmeye calışarak karmaşık düğümü çözüyor.
Bu arada işin enteresan kısmı 3.sezon sonunda tam da İstanbul'a tayin olan ve İstanbul'a gideceği için sevinen Carrie, bir bakıyoruz yeni sezonda Afganistan'da Kabil de ,İstanbul işi yatmış.
(Güya Netflix bu bölümleri İstanbul'da çekecekmiş ama bir takım anlaşmazlıklar olmuş olay Pakistan'a çevrilmiş.Bence iyi de olmuş)
Nerede kalmıştık evet İslamabad Cıa istasyon şefi olan Carrie calışma arkadaşları Peter Qeen ve hep yanında olan eski başkanı Sael ile yine, yeni maceraların peşine sürüklenip, kötülerle mücadelelerini,Bağdat'dan sonra,İslamabad ,Berlin ,NewYork ve Beyrut'da  sürdürürken acaba kim daha kötü? sorusunu sora sora diziyi heyecanla takip ediyorsunuz.
Dram, gerilim, tahmin edilemeyen sonlar hepsi var.
Bir çok dalda ödül kazanmış dizi Netflix'de 7 sezon.8. sezon da gösterilir umarım.




Muhallebinin karamellisi..

2012 yılından kalan bir tarif yazım. Ev tatlısız olmuyor, şöyle eski tariflerime gözgezdirirken  rastladım,epeydir yapmıyordum ,dedim bugün pişireyim.Canımız tatlı çekince yapılabilecek en kolay , en klasik sütlü tatlı;
Muhallebi.
İçerisine birazda karamel eklerseniz tadına tat katmış oluyorsunuz. 
Tatlı yiyelim, tatlı düşünelim .İşler tatlı tatlı hallolsun.Belki bugün canı tatlı pişirmek isteyenler olur. Akşam yemeğinden sonra soğuk soğuk iyi geliyor.Bu tarif onlar için.Tavsiye ederim.
karamelli tatlı
2012 Ağustos;
''Dönüşüm tatlı tatlı olsun istedim,
sizleri ve bloğumu kendi bilgisayarımda hazırlamayı özledim,
bu muhallebiyi yapıp ,pişirip,tepsi tepsi hazırladım ki ,
ziyarete gelenler tadına baksın;
tavsiye edilir,
bayılacaksınız karamelin ve muhallebinin buluşmasına.
BUYRUN;

Karamel için;
*1 çay bardağı şeker,
*yarım çay bardağı su,
Muhallebi için;
*3,5 çorba kaşığı pirinç unu
*1 litre süt,
*1 su bardağı toz şeker,
*1 yumurta sarısı,

-Yumurta sarısı ve şeker iyice karıştırılıp, süt ilave edilir ,kaynamaya bırakılır.
-Pirinçunu,yarım bardak kadar suyla ezilerek kaynayan süte karıştırılır.
-Diğer bir kapta şeker eritilerek karamelize edilir ve içine bir miktar su yavaşça yedirilir ,
(Şekeri karamelize ederken içine kaşık sokmadan erittiğiniz tavayı arada sallayarak eritin, ocağın altı kısık olsun, suyu da birden değil usul usul verin)
-Fokurdayıp göz göz olan muhallebiye karemelize olan şekerimiz ilave edilerek, hızlıca karıştırılır.
Hafif sütlü kahverengini alan muhallebilerimizi kaselere bölüştürelim.Afiyetle yiyelim.

Bayılacaksınız...  ''


Not; Eskilerde kalan artık olmayan blog komşularının yorumları da işin nostaljisi olsun. Öylece yayınlıyorum.
       
                                                                  

romantik başlayan bir akşamın konusu

Cayır cayır yakan güneşli , nemli bir günden sonra hafif bir esinti , bünyeyi serinletmeye çalışsa da yine de sıcak bir ağustos akşamı. Hem de ne sıcak.
Bir yanıp bir sönen minnak ışıklarla aydınlanan balkon da sıradan bir yaz akşamı daha başlıyor. Radyodan gelen hafif bir müzik. Bu yazı soğuk içeceklerle mesafeli geçirdiğimiz için,  sıcak ve dingin akşamımıza,  harareti alacağı efsanesi ile taçlanan ,çay bardaklarının kırmızısı renk katıyor. 
Bir erkek ve bir kadın. Böyle bir akşamda konuşarak huzuru bozmak istemediklerinden sessizce oturuyor ve kavuşan güneşin gökyüzündeki mor,mavi turuncu, kırmızı,sarı daha tarif edemeyeceğim bir sürü renge boyadığı tuvali seyretmeye dalmışlardı..... ,demek ve yazmak istesem de,
diyemiyorum ve yazamıyorum. 
Elimi çeneme dayamışım ,usul usul konuşuyoruz. Ağustosun 9 u olmuş.
Dolar bugünlerde 7' leri geçmiş, altın desen gramı 490.-Tl ye dayanmış.Küçük çaplı bir devalüasyon yaşanıyor adeta. 
Yok bu değil mevzuu..
Kovid-19 hastalığı yine azmaya başlamış, vaka sayıları artıyor,hastaneler dolu Şaiyaları yine ortalığı yıkıyor.
Yok, bu da değil..
Muharrem İnce parti kuracakmış,kursun herkes kuruyor.
Bu hiç değil.
Üst katta başlayan ,tak tak, tuk tukk kafamızı şişiren ev tadilatı bile değil.
Mevzu ;
ebabil kuşları.
Evet evet ebabil kuşları, hani şu jet hızıyla uçup, bıcır bıcır öten kuşlar. 
Pencereye panjur içine yuva yaptılar ve bu romantik olmak için can atan akşamın baş sohbet konusu olarak , onca mühim konu içinde  ,bizim dünyamızdaki gündemi  meşgul ediyorlar. Hem de epeydir. Pıt pıt yanıp sönen sarı lambalar altında çaylarından yudumlarken konuşuyoruz;
-Bu ebabiller ne zaman göç ederler ki? 
-Sonbahar da yazıyor google kardeş.Zaten bildiğimiz de o değil mi, göçmen kuşlar bunlar, baharda gelir, sonbaharda giderler.
-Sakın kırlangıç olmasın, benziyor?
-Ama onların yuvası farklı,böyle gizli saklı kuytu köşelere yapmıyor ,çatı kenarlarına falan kuruyorlar yuvalarını..
İnternette ebabil ve kırlangıç kuşları hakkında bilgileri okuyup duruyoruz. 
Ebabiller yüzünden Galata Kulesi'ndeki restorasyon çalışmalarına bile ,kuşların göç vaktine kadar ,ara vermişler. Evet konu olmuştu, okumuştum. 
Demek ki en azından göç edecekleri garanti. Artık bizde panjurları o zaman bir restorasyona sokarız.Galata kulesi ne zaman restorasyona başlarsa , demekki yavrular büyüdü işe devam, bizde o zaman panjurlara baktırırız.
Neyseki sadece bir odanın panjurunu seçmişler. O sıkışık aracık derecik yere nasılda girip çıkıyorlar anlamış değiliz,çünkü bakınca düz duvar ,yuva yapmaya girecek yer yok.
Evet ,bu sıcak ağustos akşamında , sıra eldivenleri takıp, bizim yavru ebabiller ve ebeveynlerinin yaptıklarını temizlemekte. Bık bık her yeri kirletiyorlar.
-Sen misin eve kuş isteyen sevgili yazan kadın, işte sana taa Afrikalardan göçüp gelen ebabiller. Hızlarından dolayı onları görmen mümkün olmasa da cıvıl cıvıl cıvıltıları ve gerilerinde bıraktıkları yeter de artar..
Neyse canım yaşananlara bakınca,
kendimi teselli ediyorum.
Derdim sadece ebabiller olsun,
yoksa sıkıntı çok..