bir hoş seda imiş..


Bu kartpostalı görünce hele birde annem dahil doğma büyüme Kartallı
olunca  hey gidi Kartal'ım hey diyesi geliyor insanın, rıhtımında çay bahçeleri
sahilinde kayıkların bağlı olduğu, arabalı vapurla Yalovaya seyahat edilebildiği,
trenlerin Haydarpaşa'ya ya da Anadolu'ya gidip gelirken mola verdiği istasyonu,


İstanbulluların da yazlık olarak tatile geldiği , denize girilebilen plajların sıra sıra olduğu Kartal.
Düşündümde  benim bildiğim Belediye plajı, Nizam pilajı, Kum plajını sayıyorum birde
sıra sıra devlet kurumlarının kampları; Sigorta kampı, askeri kamp, ptt kampı, su işleri kampı
hepsi sahile sıfır dizili,Dragosa kadar..
Deniz desen billur gibi, sırf kum..


Sahilde evlerin çoğunun kayığı vardı, açılıp biraz derinlerde denize girilebilirdi.
Semtin biraz dışarısı ise bağlık bahçelik bostanlık, zeytin ağaçları, incir, cevizler.
Kuyulardan serin buz gibi sular..
Vallahi kendim yazarken bile imrendim ,
hayal mi bu diye düşünmedim değil , ne güzelmiş  Kartal..
Aslında herşey ilk kartpostalda görünen o sipsivri bina ile başlamış.
Devlet Hastanesi.
Tren istasyonunun hemen yanında. İlk yapıldığında yük trenleri
geçerken sesten hastalar nasıl duracak, diye tartışılmıştı, çok yüksek denmişti,
sokak arası denmişti, denmişti.
Şimdilerde  dönüşüme girdiği söylenen Kartal aslında yıllar yıllar önceden beri
taş ve betona dönüşmüş meğer, ruhumuz bile duymamış
daha da dönüşecek bir şey bulmuşlar.
Zaten kaybettikleri güzellikleri arar gibi de bir halleri yok dönüşüm diyenlerin.
     İşte eskiden deniz olan şu yukarıdaki sahilin son hali;
 
İstasyon yok, yıkıldı,Marmaray yapılacak diye,3-4 yıldır ses yok,
arabalı vapur kaldırıldı, şimdi sadece ufak bir İDO iskelesi var ki o da en ufak
bir hava olayında sefer iptali yaşıyor.
Plajlar kamplar yok oldu, zaten girecek temiz deniz de yok ya.
 
Tabii ki yenilensin ama neden ''varolanı'' koruyup geliştirip yanına ilave
yapmak varken, ''yok edip'' yenisini yapmaya çalışırız ki..
Şu an elimizde ne var derseniz;
heryer  bina, her köşe inşaat, neyse işe yarar
bir sahil yolu, parklar bahçeler , sahilde mangal yapanlar,
manzara bu kaldı.

öncesini yaşamayanlar , sonradan göçenler için sorun yok da
bizlerin gözleri arıyor işte ...


alacakaranlık kuşağı gibi , vahh ANKARA vahhh...

sabah dinlemeye korktum radyoyu şehit sayımız artmış mıdır diye,
nasıl bir hale geldi güzel memleketimiz,
Devlet mahallesine, Ankara'nın kalbinde bomba patlatıyorlarsa,
neresi güvenli,
Ha bre Zirve toplayın siz, neyi çözüyorsunuz,
akşam evine ulaşacak,
kimbilir neler düşünerek servisine binmiş,
sadece işini yapmış evine varmak, çoluğuna çocuğuna gitmek derdinde
olan insanları şehit etmek,
bu nasıl bir hain pusudur,
bu savaş değil,
bu alçak, acımasız ,korkak bir tuzak..
ALLAHTAN RAHMET DİLİYORUM ŞEHİTLERİMİZE,
BAŞTA AİLELERE OLMAK ÜZERE HEPİMİZE SABIRLAR DİLİYORUM.
bilmiyorum Türkiye üzerinde dönen dolaplar bitecek mi ,
sanmıyorum ama umut etmek istiyorum..
üzgünüm...


Pırasalı Börek



*5-6 sap pırasa
*3 kaşık zeytinyağ,
sosu için;
*2 çorba kaşığı yoğurt,
*1 çay bardağı zeytinyağ,
*2 yumurta,

*4 adet yufka,
*beyazpeynir,
*tuz, karabiber, kırmızıbiber.
Pırasalar ince ince doğranıp, zeytinyağda yüksek ateşte kavrulur.
2 kaşık yoğurt, 1 çay bardağı zeytinyağ, 2 yumurta iyice çırpılır..
Yufkalardan biri ufak fırın tepsisine yayılır, diğerleri de 2 ye bölünüp kat kat üzerine
serilir,aralara yumurtalı, yoğurtlu sos sürülür.
Ortadaki kata pırasalar, üzerine peynirler yayılır..
Sonra diğer yufkalar serilerek, üzeri kapatılıp, kalan sos dökülür, pişmek üzere fırına verilir..

Bu hafta hep mutfaktayım,
görüşürüz...