Göller Diyarı; Burdur ve Eğirdir Gölleri



Coğrafya derslerinden biliriz, Isparta, Burdur, Afyonkarahisar,Konya civarında
onlarca gölden oluşan bir bölge var ve burası Göller Bölgesi olarak biliniyor.
İlerde de öyle bilinir mi bilmem, çünkü Burdur şehrinin kıyısında kurulduğu
Burdur gölünün çeyrek kısmı kurumuş.10-15 yıla kadar suları tamamen çekilebilecek kadar tehlikedeymiş Burdur gölü.Karşı kıyısındaki kasabalılar gölün kuruyan kısmından ,araba yolu yapmışlar, gölü dolaşan anayol yerine bu yolu kullanır olmuşlar . Göl çevresindeki ,güllerle kaplı bahçeli yazlık evler ,göl çekilince , yazlık olmaktan çıkmış,suya uzaktan bakar olmuşlar.
Yazık,çok üzücü bir durum.Bu kurumanın sebebi, gölü besleyen akarsuların barajlarla kesilmesi. Tabi bu da tarımsal amaçlı yapılıyormuş.Çünkü gerçekten çok verimli ziraat alanları ile kaplı bir bölgeden söz ediyoruz. Bu sulama işini keşke gölü kaçırmadan yapabilmenin yolları araştırılsaymış.
Burdur gölünün bir ilginç özelliği de suyunun tuzlu olması.Bu nedenle,evrimleşme geçirip, tuzlu suya alışmış bir tür sazan balığı dışında pek balık yokmuş gölde.


Ama tabii ki bu yörede bir birinden güzel, cıvıl cıvıl doğal hayat barındıran,
yemyeşil, masmavi, gürül gürül sularla beslenen bir çok irili ufaklı göl var.
Bunlardan biri ülkemizin 4. büyük gölü Eğirdir gölü.
Gölün kenarında sırtını dağlara yaslamış yerleşim yeri Eğirdir ,yakın zamanda ülkemizdeki Cittaslow City  yani ''Sakin Şehir'' ler arasına katılmış. Gerçektende sakin bir yer. Bir yanı göl ,bir yanı koca  sivri kayalı ,heybetli tepelerle çevrili.
Yurdumuzun önemli bir askeri eğitim bölüğü ,Komando Eğitim Tugayı bu bölgede, bu dağlarda eğitim yapıyor. Aynı zamanda ülkemizde insanlara, yıllardır sağlık hizmeti veren uzman bir kemik hastanesi de Eğirdir'de bulunuyor.
Eğirdir'de en güzel manzara ,sanırım Kartal Tepesinden seyrediliyor.Oldukça virajlı bir yoldan, döne döne çıkılan Akpınar köyündeki Kartal tepesi seyir terasında manzara, kahvaltı, misafirperverlik çok güzel;

Eğirdir'in elması meşhurmuş ufak şehir meydanına kocaman kırmızı bir elma sembolü yapılmış. Gölde balık bol, hatta tatlı su ıstakozu bile yaşıyor.
Karaya sonradan yapılan yolla bağlanmış(Cunda adası misali) iki küçük adası var ;Can ada ve Yeşil ada.Can ada çok ufak,üzerinde sadece bir küçük çay bahçesi var ama Yeşil adada 30 -40 tane kadar, küçük pansiyonlar, yazlık evler ,balık lokantaları bulunuyor.
Göl kenarında ayrıca doğal plajlar var, suya girilebiliyor.


Bir zamanlar genç bir adam ve onun güzel karısı mutlu mesut yaşıyorlarmış bu civarda.Küçük bir kız bebekleri varmış.hayat güzelmiş.Kız bebek yürümeye başladığında hayatları kabusa dönmüş .Çünkü ufak kız bebek yürümekte zorluk
çekiyormuş.Sonra onlara demişler yakınlarda bir göl var, bu gölün kenarında çok iyi bir hastane var ve işinin ehli doktorlar var.Sizin çareniz ordadır.Genç adam ve güzel karısı kız bebeklerin alıp bu güzel gölün kenarındaki hastaneye getirip çocuklarını doktorlara teslim etmişler.Kız bebekleri bu doktorlar sayesinde düzelmiş, koşup oynamaya başlamış, yıllar yıllar boyu sağlık sıhhat içinde yaşamış.
Bu da benden, ufak bir Eğirdir hatırası hikayesi.
Kimi için gerçeğin ta kendisi ,kimisi için bir masal olsun.
Sırada ,diğer iki cennet gibi göl var...
                                                  -1-

teşekkür ederim Handan..




Pazartesi sabahının güzel sürprizi sevgili HANDAN'dan gelen hediyeydi.
Haftaya okunacak yeni bir kitap armağanı ile başlamak şahane. Parlak mavi renkli,şirin bir hediye kağıdıyla sarılı, içindeki ayraca ufak bir not yazılmış, üstelik daha önce okumadığım bir yazarın ilk defa okuyacağım bir kitabını hediye almak beni mutlu etti.
Bu hediye çekilişini ''şartsız'' yapmış olman özellikle çok güzeldi..
Daha nice paylaşımların olsun.
Teşekkür ederim...

ben demiyorum, mahalleli diyor!



demiyoom oğluum.. bak yine Tvlerde boy gösterip yalan yanlış atıp tutuyorlar demiyom, herkes evine bir kilo et alamıyor ,demiyom,
pazara bile yüzlerce lira gider oldu,zam zam üstüne, demiyom,
eğitimin içine ettiler ,demiyom,
ne varsa satıp savdılar, elde avuçda bir şey kalmadı, demiyom,
karpuz gibi ikiye bölündük demiyom,
gençler nasıl iş bulacaklar,demiyom,
sınav sistemleri alt üst oldu demiyom,
üniversiteleri bölüp amip gibi çoğalacak galiba diye düşünüyorlar demiyom,
bir çok eve acılar düştü, kazası belası eksik kalmadı memlekette ,demiyom,
hastaneler olmuş ticaret kapısı, hasta olmuş müşteri demiyom,
hala yalınayak çocuklar ortalıkta çöp karıştırıyor,demiyom,
dolar uçmuş, altın tavanda, maaşlar kuşa dönmüş demiyom,
emekliyle öğrenci şimdi mi akıllarına geldi ,demiyom,
müteahhit cenneti olduk, betonlara büründük demiyom,
sanki bunca sene buralarda yokmuşlar yeni gelmişler,şaşırmışlar, demiyom. 
Ama mahalleli hep diyo ,ben demiyom ,onlar diyolar.
valla içim, şu yediğim nimeti almıyor oğluum,
benim gözüm yok artık ,aklım hep gençlerde oğluum,
hee,
ben ne diyom,
kendim için bir şey istemiyom oğluum,içim almıyo  benim,
aklım gençlerde onlar ne olacak diyom,
ne diyom az kaldı 24 hazirana, bıktık artık ,yeter gari, diyom.
Hıı seçim mi olacak, ne olacak olsun,diyom,
her yıl sandık başına gitmekten bunaldık  diyom,
hiç içim almıyoo valla, sabah bir kaşık yoğurt haa, onla duruyom oğluum..


blog muhasebesi mimi




Blog alemine nasıl girdin? 

Blog alemine küçük kuzenim sayesinde girdim.O yıllarda, yani yıl 2011 yeni emekli olmuşum, öyle o el işi kursu senin, bu altın günü benim ,tv 'de Zahide Yetiş programları, Deryayla geçen saatler ,platese mi gitsem, sahilde yürüsem falan, öyle emekli emekli takılıyordum.Kuzenimde o aralar blog açtı ya da vardı ,hala da başarılı bir blogger kendisi, sevgili Balgözlü Kız onun blogunu takip ederken daldım blog alemine,bende bir blog açmaya karar verdim.İlk açtığım blog deneme gibi olmuştu,Bembeyaz Perde idi ismi ve bir yıl sonra kapattım.Sinema ile ilgiliydi.2012 de Pudra Şekerim isimli bloğumu açtım.Çünkü hem blogları takip etmek hem blog yazısı yazmak, çok keyif aldığım bir alışkanlık haline geldi.

Hangi blog sana ilham oldu?

Kesinlikle Balgözlü Kız .Sevgili Tuğçecim.

Bloga yazdığın ilk yazınla ,son yazın arasında fark var mı?

Olmaz mı:)) Çünkü, şöyle ki ben blogumu önce pasta, börek, yemek tariflemi yazmak niyetiyle oluşturdum.Yemek bloggerlarının ayrı bir birlikteliği ,ayrı bir güzelliği var.En çok o gruptan etkilenmiştim.Yemek yapmayı ve yemeyi seven biri olarak ,tariflerle başladım. Sonraları,zamanla , konu genel yaşam, aile, anlar, anılar ile ilgili yazılara döndü.Arada tariflerimde var tabii.Anne tarifleri:)

Yakın çevrendeki insanlar blogunu biliyor mu?

En yakınımdakiler , eşim çocuklarım, biliyor.Arkadaşlarım blog yazdığımı bilmiyor.
Şimdi böyle yazınca garip geldi.Ama öyle.

Blog yazmak yaşantına ne kattı? Ne çıkardı?

Çok güzel bir hobi edindim.Yazı yazmayı çok sevdiğimi, beni çok rahatlattığını öğrendim.Sadece bloga değil kendimede ufak hikayeler yazmaya başladım,
günlük tutmaya başladım.Fotoğraf çekmeye başladım.
Ne çıkardı dersen; bir sürü boş şeyler çıktı gitti.Sırf bir şeyler yapmış olmuş
olmak için ,'bir çok şey 'yapmaya çalışmıyor, kendi istediğim 'tek bir şeyi' yapmış oluyorum.

Şu anda bu mim yayını ile blogunda kaç yazı ve kaç sayfa görüntülenmen var?

Şu an taslaklarla birlikte 525 yayın görünüyor.Yazıları bazen anında yazıp yayınlarım ,bazen nadasa bırakırım,bazen silerim.
Yıllar içinde ,yayınladıklarımdan da sildiklerim var.
sayfa görüntüleme 290.129

Bu aralar böylece dururken,pek yazasım yokken, bu mim muhasebesi ilaç niyetine iyi geldi bloga.
Güzel bir hafta olsun hepimize.Artık havalarda açtı.
Güneş yüzümüze baksın, mutlu olalım, bol yazıp bol okuyalım.

Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura

Yazar Ayfer Tunç'un'' Bir Maniniz Yoksa Annemler Size Gelecek'' isimli kitabı  okuduğum ilk kitabı idi.İkincisi ,Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura,oldu.
Gerçekçi bir yorum yazacak olursam ilk başladığımda, beni sarmayacak umarım
yarıda bırakmam,  diye düşündüm.Çok ağır ve anlaşılmaz bir şekilde başladı.
İlerledikçe neyin ne olduğu yerli yerine oturdu.Bir müddet romanın kahramanını bir erkek değil de bir kadınmış gibi okuma hissinden uzaklaşamadım.
İlk bölüm olan Yazı da ismi henüz geçmeyen erkek karakter ,sophıa adını verdiği bir gen hastalığıyla mücadele halindeyken bulduğu aşkını ve hastalığının yavaş yavaş parçaladığı ailesini, onlarla yüzleşmesini anlatıyor.Aile sırları ortaya dökülüyor, geçmişin günahları etrafa saçılıyor ve bir yandan da sophıa, kahramanımızı hızla kaçınılmaz sona sürüklüyor.
Tedavi için gittiği Amerika'da tam da Sanem ile aşkı bulmuşken ayrılmak zorunda kalıyorlar, Tuna yurduna dönüyor. Burada kitabın ''Yazı'' bölümü sona erip ,''Tura'' bölümü başlıyor ve bu bölümde Sanem'i tanıyoruz.Başta olayları anlatan kişinin isminin Tuna olduğunu öğreniyoruz. Sanemin hayatına geçiyoruz,olayları ondan dinliyoruz. Bu bölüm sanki başka bir kitap konusu gibi.Uzun uzun Sanemin çocukluğu ,ilk aşkı Deniz ile olan hikayesini okuyoruz.Tabi onunda kitabın sonunda öğreneceğimiz bir sebebi varmış meğer. Bu bölümü daha çok sevdim sanırım.
Farklı çevrelerden, farklı aşıkların ,ufak hikayeleri Umut ve Sanem etrafında
anlatılmış.Başlarda olmasa da okudukça,konusu ile sizi sarıp sarmalıyor,
hüzünlü sayılacak bir sonla da noktayı koyuyor yazar.
Ne okusam diye düşünüyorsanız ,
Aşıklar Delidir ya da Yazı Tura kitabı tavsiye olunur.
Bol okumalı güzel bir hafta sonu dilerim...

Kısa Boğaz Turu

Metro tahminimizden daha kalabalıktı.İş saati değil ,kalabalık yoktur,diye düşünmüştük ama varacağımız istasyona kadar ,uzun bir süre ayakta yolculuk ettik.Hüzün kokan romantik isimli Ayrılıkçeşmesi durağında yolcuların çoğu indi. Aktarma yapılan durak,Ayrılıkçeşmesi. Metronun yeryüzüne çıktığı istasyon.Yolcular sonra tekrar yeraltındaki aktarma istasyonlarına doğru hızlı hızlı yürüyen merdivenlere koşturdular. Bizim acelemiz yoktu. Marmaraya bindiğimizde, bir durak sonra ineceğimizden, kapıya yakın koltuklara oturduk.Metro boyunca, bizim eski banliyö tren yolumuzun ne zaman yapılıp ulaşıma açılacağını , seçimin bunu nasıl etkileyeceğini konuştuk .İnsan çok , ne kadar yol yapsan yetmez. Sadece kendi memleket insanı değil başka ülkelerden pek çok insan da gelip İstanbul'da yaşamaya çalışıyor artık.
Sabah kahvaltıda Japonya'dan bahsediyorduk.Japonyaya gitmenin, insanı başka bir gezegene seyahat etmiş kadar değişik bir havaya soktuğunu anlatıyormuş ,bir gezgin videosunda. Çok sıkışık bir ülke ,işte her şeyleri sade,küçük odalı otelleri var falan diye anlatıyorlarmış ,ama aslında çok ferah bir ülkeymiş tabii ki geleneklerine bağlı ancak modern ,teknolojide çok ileri bir ülke Japonya,diye sohbet konusu yapmıştık. Motorda karşı sandalyede alnında boncuk boncuk terler, deri ceketinin düğmelerini boğazına kadar iliklemiş uyuklayayan Japon genci görünce bu muhabbet düştü aklımıza.Gülüştük.
Japon genci belki deniz tutmuştu belki turist olarak geldiği ülkenin havası.Hepsi genç ve hepsi modern giyimli bir gruptu.Kızların son moda gözlükleri
erkeklerin, şık ceketleri,pırıltılı kasketleri,tertemiz ayakkabılar,ellerinde telefonlar.Çoğu etrafını gözlemlerken ,benim yanımdaki çift ha bire telefonda mesajlaşmakla meşguldü. Beş yada altı yaşlarındaki kız çocuğuna bayıldım.Tam bir çizgi film kahramanı bıcırık,animeden fırlayıp motora konmuş gibi. İstanbul'u ve Boğaziçini gezmek için harika bir gün seçmişler.İstanbul'un her mevsim büyüleyici günleri olsa da en çok Nisan sonu Mayıs başı görülmeli derim.
Erguvanlarn açtığı zaman.Yeşille sıklemenin karıştığı,  hem suda hem havada en güzel mavinin harika manzaralar yarattığı havalar. Denizin üzeri bile ,bir ceketin ısıtabileceği kadar eser ancak.Püfür püfür rüzgar.
Martılar eşliğinde yalıları, boğazın iki yanını tutmuş Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı, deniz kenarlarındaki yalı camiileri, Sarayları, bu kez üzerinden değil altından geçeceğiniz Boğazın incisi köprüleri, Kuleliyi  hayranlıkla denizin üzerinden izlersiniz.


Motorda sizden başka ülkelerden gelmiş mesela benim japon olduları konusunda ısrar ettiğim ama belki başka ülkeli olan uzak doğulular, kıyafetlerinden belli orta doğulular,güzellikleriyle baktıran Ruslar var. 
Bizim insanım yok mu? Olmaz mı.Daha İskelede beklerken beraberdik.Yanımıza oturup iki arada sohbet ettiğimiz orta yaşı geçmiş bir hanım, elinde bastonu ile ancak yürüyebilen babasını getirmiş.Yaşlı adam; ''bizde bir boğazı görelim ,dedik'' derken gözlerini mavi sulardan ayırmıyordu.
 Karşımda genç bir anne var.Yaşı dört yada beş olan oğlu ile gelmiş.Avm'leri değilde Boğaziçini tercih etmiş çocuğu ile vakit geçirmek için,kutlamak lazım kendisini.Birde yine yaşlıca iki bey var, sanki namaza kadar vakit değerlendirelim ,şöyle bir dolanalım boğazda demişler ,havasındalar.Gezi boyunca da en çok fotoğrafı çekenlerden biriydi onlar. Bir çift daha vardı,çocuklarıyla bir de bizdik Üsküdar İskelesinden motora binen.Anlaşıldığı üzere  turumuz şansımıza fazla kalabalık değildi .Şehir Hatlarının da Boğaz gezileri var ama çok kalabalık.İyi ki rahatça fotoğraf çekip ,etrafı seyredebileceğimiz bu turu seçmişiz  ,dedik.
Çok sakin bir zamana denk getirdiğimiz , havamızı çok değiştiren bir boğaz
gezisi oldu.İstanbul'da yaşayanların sık yapması, İstanbul'a gezmeye gelenlerin mutlaka yapması gereken bir gezi.
Erguvan zamanı olursa şahane, olmazsa da her mevsim başka bir bahanesi vardır Boğaziçinin.
Mutlaka o bahane ile karşılaşırsınız.

(Boğaz gezi tur fiyatları; 12 TL ile 15 TL arası)