Günaydın , kahvaltı yaptın mı?

Pek çok kez duymuşluğumuz vardır bu soruyu.
Peki kahvaltı sevmeyen var mı?
Bizim evde kahvaltı sevmeyen ve kahvaltıyı çok seven iki çocuk var.Ev tam anlamıyla kahvaltı konusunda ikiye ayrık durumda.Doğruyu söylemek gerekirse  kahvaltı sevmeyen çocuğum tam da bana çekmiş.
Benimde çocukluğum ve gençlik zamanlarım kahvaltı denen asil ve asıl öğüne kafa tutarak geçti.
'Aman bir poğaça bir çay olsun' ,'şuradan bir simit kapta gel', 'bir açma versene abi', 'çatal çörek mi yesek'.
Hep geçiştirmece, hep hamur işi,hep bir acele.
Sonra çocuğum kahvaltı sevmiyor diye dertlen.
Yine Allah yüzüme gülmüş de bir çocuğumda bayılır şöyle mükellef
bir kahvaltı sofrasında,  peynir, zeytin, bal ,reçel ,yumurta,tereyağ, domates,ceviz.Allah ne verdiyse artık.
Çok sever ,uzun uzun sohbet ederek kahvaltı keyfi yapmaya.
Bu iki çocuk aynı evde aynı şekilde büyüyüp aynı yaşda oldukları halde kahvaltı zevkleri   farklı yönlerde gelişti işte.
Bu günün ilk öğünü hakkında yazasım geldi bu sabah.
Çünkü neden ,birkaç tahlil yaptırmam gerektiğinden aç karnına doktora gitmek zorundayım .Doktor randevumda sabah için biraz geç bir saate kalınca
acıktım galiba.
Acıktım. İşte Osmanlı dönemlerinde insanlarda sabah kahve içme alışkanlığı varmış.Kahveden öncede biraz atıştırmalık yiyecekler yerlermiş.
İşte bu yenen yemeklere kahvealtı denilip zamanla kelime değişmesi ile sabah yenen ve kahve terkedilip çay eşliğinde yenilmeye başlayan öğüne kahvaltı denilmeye başlanmış,diye bir rivayet var.
İşte böyle.
Bilgisayar başında yazı yazayım,vakit geçsin derken konu kahvaltıya kayıverdi
kendiliğinden.
Hadi gidiyorum..Siz kahvaltı yapın..
Üzerine de bir türk kahvesi.
Ağız tadınızın yerinde olduğu bir haftasonu olsun.

Misafir

Dün Fena sıkıldım akşama kadar;
İki paket cıgara bana mısın demedi;
Yazı yazacak oldum sarmadı;
Keman çalacak oldum ömrümde ilk defa;
Dolaştım,
Tavla oynayanları seyrettim,
Bir şarkıyı başka makamla söyledim.....

Bende bu şiirdeki gibi sonunda misafirliğe değil ama klavye başına geldim.
Baktım Google Orhan Veli Kanık için doodle hazırlamış.Orhan Veli Kanık'ın
104.yaş günüymüş. Şiirlerini çok severim.
Açıp kitabı Orhan Veli şiirlerinden okudum bu sabah:

Sizin İçin;
Sizin için insan kardeşlerim,
Herşey sizin için,
Gece de sizin için,gündüz de;
Gündüz gün ışığı,gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar,
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığında binbir yeşil;
Sarılarda sizin için ,pembeler de....

Herşey sizin için..



Gününüz aydın olsun.
Bu gece Miraç Kandili aynı zamanda.
Hepinizin kandilini kutluyorum..


Kartal havası

Mevsimlerin en süslüsü hangisidir? diye düşünsek ki düşünmeye gerek yok aslında, ilk yaz  denen ilkbahar ilk akla gelendir. Şimdi eğri oturup doğruyu konuşmak icap ederse İBB'nin en iyi olduğu konulardan ,en çok çalışırken gördüğümüz alanlardan biri, park bahçe işleri. Her boş alana yapmaya çalıştıkları parklara ,mevsimine göre begonyalardan, menekşelere, güllere,sümbüllere envai çeşit çiçekleri ekerler. İstanbul'da tarihsel bir geçmişi olan lale , nisan ayı geldiğinde başrole çıkar,adına festivaller şenlikler,falan düzenlenir. Mesela dün bir üst geçitte reklamını asmışlardı;Sultanahmet meydanında çok büyük bir lale halısı yapmışlar.Nasıl bir şey bilemedim,giden varsa belki anlatır. Bir zamanlar lale zamanı lale bahçesi ile ünlenmiş  Emirgan'a  gidilirdi.
Emirgan lale bahçeleri  pek meşhurdur halada asıl görsel şölen oradadır.Şimdi trafik, kalabalık falan ,gidilmesi zor.Pek gereği de kalmadı zahir. Çünkü artık laleler İstanbul'da her köşe başında ,hemen her kaldırım taşında, her orta refujde her boş toprak parçasında dikili.İlk zamanlar olduğu gibi koparıp eden yok
Alıştı herkes çiçeklere. 

 Henüz piknikçilerin mangalları ile duman altı etmedikleri sahilimiz şu günlerde en güzel mevsimini yaşıyor.Karşıda adalar manzarası, mavi gökyüzü, martılar,laleler,mis kokulu sümbüller,serçe cıvıltıları.
İnce belli bardakda ,demli bir de çay. 
Daha ne olsun.
Güzel bir haftasonu diliyorum.

Saklı Seçilmişler

Gün geçmiyor ki insanlara  beslenmeyle ilgili yeni bir şey duyurulmasın. Şunlar sağlıklı yiyecekler,bunlar aman ha çok zararlı, diyerek çeşitli besin türleri, farklı zamanlarda önümüze sunuluyor. İçeceklerimiz bile seçilip gözümüzün önüne konuluyor.
Bir yandan allı pullu reklamlarla, iştah açıcı görsellerle sunulan yiyecekler, sonra bu yiyecekleri yersek,'' şöyle şişmanlarsanız, böyle yiyip içerek zayıflar sağlıklı olursunuz'' diyen uzmanlar.
Oysa tüm insanların beden yapıları farklı ve her insan metabolizması apayrı çalışıyor.
Soner Yalçın  'Saklı Seçilmişler' kitabında ,insanlığın beslenme düzenini yıkmaya,bozmaya çalışan küresel sermaye şirketlerinin bunu nasıl bir gıda terörü organize ederek yıllardır sürdüregeldiğini anlatmış.
İnsanlığın temel besini olarak görülen buğday tohumundan, hibrit tohumlara,
GDO'lu mısırlara, süt,et ve bir çok sebzelere kadar ,nasıl bir kimyasal zehir düzeni kurulduğunu, bu düzeni geliştirdikçe insan ırkının geleceğinin nasıl tehlikeye girebileceğinden araştırmalar ışığında bahsetmiş. İnsanların alışık olmadıkları ve beden yapılarına hiç uygun olmayan bir beslenme düzenine sokulduklarını,tarihsel bir gözlemle, sebepleriyle araştırarak ortaya koymuş. Hangi küresel şirketlerin, hangi amaçlarla insan ırkına bu düşmanlığı yaptığını çözmeye çalışmış.
Evet bu kitabı okuyup , etrafımızda yaşadıklarımız, görüp işittiklerimiz ile birleştirince ,nasıl bir gıda terörü ile karşı karşıya kalındığı hususunda ikna olmamamız mümkün görünmüyor.
 Yaşadığımız dönem, tükettiğimiz besinler bedenimize nasıl bir zarar verecek ,
diye düşünmeden yiyip içemediğimiz bir dönem .
Aklımıza ;acaba içinde GDO var mı?
Ya da; bu tatlı NBŞ'li mi?
Tavuk acaba antibiyotikli yemle mi beslenmiş,gezen tavuk mu ?
Yumurtanın rengi ne kadar turuncu, boyalı yemden mi?
Bu sebze bu mevsimde nasıl yetişmiş?
Bu etler ithal mi? Nasıl yemle beslenmişler?
Bu yağ ne yağı? İçine başka yağ karışmış mıdır?
Bu un nasıl bir buğdaydan, beyaz ekmek mi kara ekmek mi?
Bu balık çiftlik mi?deniz mi?
vs.vs.vs..
Yazarken farkettim ,soruları o kadar çoğaltabilirsiniz ki yemeğin sadece lezzetini düşündüğümüz zamanlar baya gerilerde kalmış.

       Tarihsel araştırmalara dayanan bu kitabı okuduktan sonra, olayı daha ayrıntılı görüp, bu gıda terörüne ve kimyasal zehirlenmelere yol açan insanların, 'nasıl insanlar'olduğu sorusuda aklınıza takılıp kalacaktır.
Belki vahamet içinde kalacaksınız.
Yine de kesinlikle tavsiye ediyorum.
.

yeni bir ay daha.

Evde yetiştirdiğim saksı bitkileri baharlar birlikte çiçeğe durdular. Seçmişim gibi evimdeki bitkilerin ,çiçelerinin rengi ya pembe ya eflatun.
 Hani ''Çiçeklerle konuşma'' seviyesinde olmasam da sularıyla,topraklarıyla,
evin içinde hangi köşeyi daha çok sevdikleriyle ilgilenirim.

En önemli şey yerini sevmeleri.Güneş görecekler, camdan gökyüzünü seyredecekler. Bir de sularını verdiniz mi evinizde en güzel,en renkli varlık olarak bir köşede durup dururlar.



Nisan ayı geldi bol yağmurlar başlar ,bereketiyle birlikte, toprağı suya doyurur umarım. Nisan çiçeklerin ayı, ilk yazın en güzel ayı.  
Birde unutmayın Nisan ayı ,şaka ile karışık başlar. Çocukluğun en tatlı anıları arasındadır
1 Nisan şakaları.Hele ki özellikle öğrenciyken okulda yapılan şakalar..
Şimdi yapıyor mu çocuklar acaba? Çok fazla eğlenme seçeneği olmayan o zaman çocukları için bir kaç gün önceden planlanan, güldüren, neşelendiren oyun tadında şakalar yapılırdı.Tabi çocukken hayat biraz daha benim çiçeklerin renginde görüldüğünden, pek güler pek eğlenilirdi.
Evet, Nisan ayı güzel günler,iyilikler getirsin temennimide buraya birakarak yazımı noktalamak istiyorum.
Görüşmek üzere..
iyi haftalar.

iyilik,sağlık

Bu hafta sağlık sorunları ile geçiyor yok yok geçti,diyeyim ,geçsin gitsin. Yanlış teşhis ile gereksiz yere iki çeşit antibiyotik yüklenen sevgili hastam ilaçları bırakınca kendine geldi. Baştan yapması gereken bir tahlili,en sona bıraktığından yanlış tedavi uygulayan, iki gün bizi telef eden doktoru protesto ediyorum. Üstüne üstlük sekreterinin sattığı ... marka probiyotigi almamızı önermesinden hiç bahsetmiyorum protestomda. Biz canımız derdinde, o probiyotik derdinde.
Neyse ,iyi olduk şükür.