sonbahar yapraklarında da olabilir...



''Mutlu olmak için,
bulunduğunuz andan daha iyi bir zaman olduğuna karar vermek için ,beklemekten vazgeçin.
Mutluluk varış değil, bir yolculuktur.!
Pek çokları mutluluğu insandan daha yüksekte ararlar, bazıları daha alçakta.
Oysa mutluluk insanın boyu hizasındadır.- ''   demiş..
Konfüçyus

gitmek için neden bu kadar beklemişim?

Pers dilinde, güzel atlar diyarı ,manasına gelen Kapadokya 50 milyon yıl öncesi denizmiş. 
Zamanla bu bölgedeki Hasan Dağı, Erciyes Dağı ve Güllü Dağı'nın volkanik patlamaları , püskürmeleri ile yumuşak bir doku ile kaplanıp bugünkü enteresan görüntülere sahip olmuş.
Gezmeye başladığımız ilk yer olan Ihlara vadisinde 390 basamak inip 390 basamak çıkmak
bizi ilk anda yerle yeksan etse de sonrasında gördüğümüz manzaralar bizi bizden aldı,
tüm yorgunluğumuzu aldı götürdü.





insan bakmaya fotoğraf çekmeye doyamıyor;
 
 
 çok uzaklarda bir masal dağı gibi yükselen tepesi karlı Erciyes ,bu tarafta Hasan dağı
 sizi uzaktan izliyor gibi.
Birde Narlı Göl var ki , karşınıza bir tepeye tırmanırken aniden çıkıveriyor .


 

 Hayal vadisindeki meşhur deve  kayaları. Burada kayalar çeşit çeşit şekiller almış , hayal gücünüze
bağlı olarak Napolyon şapkası, öpüşen kayalar, daltonlar artık neye benzetirseniz var.Bu deve de onların en ünlüsü, en çok poz vereni.Etrafını tahta çitle çevirmişler.Artık üzerine binmeye çalışan mı oldu neyse..

 

benim en çok beğendim yer Paşabağ oldu, o nasıl  inanılmaz bir ortam, sanki başka bir alem.



 Sonra uğradığımız Cavuşin de dağ tepe dolaştık. Bir şey dikkatimizi çekti kaya oyuklarının çoğu
''Satılık '' tabelaları ile dolu.Gerçekten bu mağara evleri satıyorlarmış artık alan ne yapıyor bilmiyorum, kafe mi, otel mi yoksa ev olarak mı kullanıyor??
 Şu aşağıda gördüğümüz ilanda buralarda ne kadar da ''özenli, titiz'' olduğumuzu görüyorsunuz,
yazmak isterdim. Lakin mukavva bir tabela, lalettayin bir ilan bu kadar işte turizme verdiğimiz
önem.
 Bu kaya evde 1974 yılına kadar yaşamış olan aile şimdi bu evi turizmin hizmetine sunmuş,
eski haliyle döşemiş, ziyaretçilere gezdiriyorlar. Girişte de yiyecek içecek bir şeyler satıyorlar.
 Bu kartonpiyerler taa kaya evin ilk yapıldığı zamanlardanmış.


 

Seyretmeye doyamayacağımız manzaralar ufka doğru uzanıyor.



Bizim gittiğimiz eylül ayında dağ taş kabak ekiliydi , hepsi sarı sarı tarlalarda yatıyordu.Meğer
buraların kabak çekirdeği ünlüymüş. Kadınlar sokak aralarında hep kabak çekirdeği çıkarıyorlardı,
sonra onları yayıp kurutuyorlar, sütle kavurup çıt çıt çıtlıyorlarmış..


Bizde memleket ekonomisine yerli turist katkısı olsun diye kuruyemiş alışverişini
ihmal etmedik. Birde ilk kez adını duyduğum köftur diye üzüm pekmezi ile nişastadan yapılan
ay tadı hala damağımda nefis bir tatlı ile tanıştık.
 Kapadokya denilince akla gelen şaraplarda tadım yapıldı, ikram edilen sıcak elma çaylarını içerken
halı nasıl dokunur, çömlek neden yapılıyor dinlendi.

Bu Dünya Mirası ,harikulade ,eşsiz manzaralı bölge neden bu kadar boş , neden turist yok,
neden biz biraz daha temiz, tertipli, etrafımıza özenli olamıyoruz  diye kafama doluşan sorular
beni rahat bırakmasa da kesinlikle muhteşem bir tatil oldu.
 

anne kurabiyesi

Çocuklarınız artık ilkokul, ortaokul falan bitirince,'' ooo büyüdüler artık '' deseniz ve
okulda yemeleri için yanlarına koyduğunuz beslenme menüleri son buldu diye için
için gülümseseniz de..
Onlar üniversiteye bile gitse yurda giderken çantalarına koyulan anne kurabiyelerine
hala dayanamıyorlar,' ooh ne de güzel yedik kızlarla 'diye devamını bekleyebiliyorlar işte:))


*1 yumurta
*125 gr tereyağ,
*1/2 çay bardağı sıvıyağ,
*1/2 su bardağı toz şeker,
*3 su bardağı un,(biraz fazla da olabilir)
*kabartma tozu, vanilya,
*Damla çikolata(Pakmayanın kurabiye çikolatalarından 1 paket kullandım.)

Hamur için malzemelerin tamamı karıştırılıp, yoğurulur en son çikolatalar ilave edilir,
170-180 derece önceden ısıtılmış fırında pişirilir.
Durdukça daha güzel oluyor..

bir tatil anısı..


 Otobüsün camından dışarıya bakıldığında uzanan sonsuz bir beyazlık görüntüsü;

Tuz Gölü..Türkiye'nin ikinci büyük gölü. Şereflikoçhisar'da kenarına kurulan bir tesiste
mola verip üzerinde sanki sonsuza doğru yürüyorsunuz. Git git bitmiyor..
herkes ayakkabılarını çıkarmış yalınayak yürüyor. Sağlığa iyi geliyormuş,öyle söyleniyor,
bilemeyeceğim.Lakin kıtır kıtır tuz bir zeminde yürümek insana tuhaf bir duygu veriyor.
Şarj olmak gibi:)

 
Uzun yıllar Ankara'da yaşamışlığım var ama böyle bu sığ gölde uzun uzun yürüyüş
yapılabildiğini bilmiyordum. Bu göl kenarı tesisin biraz temizlik ve bakıma ihtiyacı olduğunu
söylemeden geçemeyeceğim ancak gölde yürümek, eşşiz manzarasını fotoğraflamak çok güzel
bir olay..