İzmir'in güzel ilçeleri; Tire ,Ödemiş ve Güzel Bir Köy; Birgi

Sabah erken saatlerde Tire'ye ulaştık. Pırıl pırıl , yeşil bakımlı bir parkın içerisinde yer alan Tire şehir müzesinde bir gezi yaptık. Eski el sanatlarını devam ettirmeye çalışan emekçi zanaatkarlardan bilgiler aldık. Evet bazı bölümlerde manken kullanılmışken, üç dört emekçi canlı olarak burada zanaatlarını , hünerlerini sergilemekte, bilgi vermekte. Çok hoş bir durum olmuş bu müze açısından, daha önce rastlamamıştım. Hem zanaatlarını nasıl yaptıklarını görüyor, yapımı ile ilgili bilgi alabiliyor, hem de el emeği göz nuru  ürünlerinden satın alabiliyorsunuz.







 
Sonrasında yine çok beğendiğim köylerden birine; Birgi'ye ulaştık. Burada daha önce bir kaç dizi de çekilmiş ,bunlardan Yeşil Deniz en bilinenleri imiş. Hatta çekildiği evi merak edip görmek isteyenler oldu. Diziler bazı yörelerin tanınmasına vesile oluyor, köyde yaşayanlara da bir çok açıdan katkı sağlıyor. Birgi'de ulu bir çınaraltında sade kahvelerimizi içip, mekanda satılan ve sahibinin kırıp kırıp ikram ettiği şahane lezzetli bademlerden hem yedik hem eve de götürmek üzere aldık.




Köyde yaşayanlar evlerini gelen turistlere açmış, çay kahve ikram ediyor, nefis otlu gözlemeler yapıp satıyorlar. Bol ısırganlı, taze soğanlı, ıspanaklı ve kendi yaptıkları peynirli gözlemelerin tadına bakmadan geçmedik elbet. Köyde ceviz ağaçları, kestane ağaçları var, bir Bursa'lı olarak kestanenin burada da üretiminin çok olduğunu görmek beni şaşırttı, hatta artık Bursa'da pek de bulunmayan kestane şekerini burada rahatça bulmak hoşuma gitti.
Birgi köyünde bulunan Çakırağa Konağı Müzesi öğlen tatili dolayısı ile kapalı idi. Biraz bekledik, kuyruk oluştu. Dolayısı ile biraz acele bir gezi oldu. Çakırağa Konağının sahibi Çakıroğlu Mehmet Bey iki hanımı için yaptırmış konağı. Çok zengin bir Beymiş, Konak üç katlı, ahşap. İki ayrı odada yaşayan hanımların biri İstanbullu ,diğeri İzmirliymiş. İstanbullu olanın odasının duvarında İstanbul resmedilmiş, İzmirli hatunun odasına da İzmir resmi yapılmış. Hanımlar memleket hasreti çekmesin diye. Ya! Romantik ve düşünceli bir beymiş Çakırağaoğlu Mehmet Bey:)



 
Sonrasında yolumuz yine sıkça adını duyduğum Bademler Tiyatrosuna düştü. Bademler Köyü zamanında burada sadece üç badem ağacı bulunduğundan dolayı bu ismi almış bir Alevi köyü. İlk yerleşildiğinde buranın hiç suyu yokmuş. Necati Cumali'nin buradaki anılarına dayanarak yazdığı Susuz Yaz hikayesi ,1963 yılında Metin Erksan tarafından bu köyde filme çekilmiş.Film ekibi 9 ay boyunca köyde yaşamış. Susuz Yaz filmi bir çok açıdan önemli bir film. Hülya Koçyiğit'in ilk filmi, Erol Taş'ın başrol olduğu ilk filmi.En önemlisi; Susuz Yaz ,1964 yılında Berlin Film festivalinde Altın Ayı ödülünü alarak ülkemize ilk uluslararası film ödülünü getirmiş. Ne acıdır ki film o yıllarda ülkemizde sansürden geçemeyip gösterime girememiş. Böyle de bir tezat.
Köy halkı günümüzde tanınmasını tiyatrosuna borçlu sanırım. Yıldız Kenter teknik ekibinin çalışması ile harika bir akustiğe sahip kocaman bir tiyatro salonları var ve köy halkı her yıl tiyatro eserleri sergiliyor, turnelere gidiyor ve bu konuda her geçen gün yeni başarılara imza atıyor.  





Bunca gezip dolaşmadan sonra Ödemiş'in pazarı var biraz dolaşalım enginar falan alalım dediler. Tabii ki meşhur Ödemiş köftesinin de tadına bakmadan geçemezdik. Yemeğimizi yedik, pazarımızı dolaştık, yorgunluk çaylarımızı da meydandaki çay bahçesinde içtik. 



Eski Doğanbey (Domatia)

Aydın iline bağlı Söke ilçesinin bir köyü olan Doğanbey, Dilek  Yarımadası Milli Parkı içerisinde yer alıyor. Gerçekten gezip görülesi bir yerleşim yeri. Yine mübadele döneminden önce Rumların yaşadığı köy, taş evleri, dar sokakları, çiçeklerle bezeli doğası, ulu ağaçları ile gözlerinizi ,kalbinizi kendisine hayran bırakacak güzellikte.
Eski Rum evleri yeni sahipleri tarafından onarımdan geçirilip, oturulur hale getirilmiş. Hepsi estetik anlayışına sahip, bakımlı. Öyle köyü garip dükkanlar, lokantalarla doldurmamışlar. 
Köyün girişinde eski Rum okulu, çevreyi tanıtan bir müze olarak düzenlenmiş.





Köy ,eko turizm açısından da ön planda. Yürüyüş parkurları mevcut.Değişik kuş ve hayvan türlerini görmeniz mümkün.Endemik bitki örtüsünün korunması için de gerekli tedbirler alınmış.Mesela Çan çiçekleri bu endemik bitki örtüsünden bir numune. Hafif tüylü taç yaprakları ile eflatunun en güzel hali  kaya parçalarının arasında, kaldırım kenarlarında nazlı nazlı açmaya başlamış. Aslında önümüzdeki haftalarda açması bekleniyormuş ama bizim şansımıza aceleci davranan bir kaç çan çiçeği resimlerimize konuk oldu, kendini gösterdi.


Gezilip görülmesi gereken yerlerden ,doğa güzeli eski Doğan Bey köyünün hep böyle kalmasını dileyerek dolaştım. Malum bazı güzel şeyleri bozmaya meraklı bir toplum olduk.
 

Taşkale Oryantiring Şampiyonası..

Spor yapmak çocuklar ve gençler için çok önemli. Bizim okul çağlarımızda beden dersleri olmazsa olmazdı ve önem verilirdi. Özellikle 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı hazırlıkları lise çağlarındaki gençler için ayrı bir önem kazanırdı. Gerçi o zamandan ufak ufak taktıkları konular ,alakasız şeyleri ilgi odağı haline getirmeye çalışmalar vardı da o konuya girmeden yazmak istiyorum. Çünkü güzel bir olaya denk geldik Karaman ilimize bağlı Taşkale'de. Taşkale'de ilginç tahıl ambarlarını görmeye gitmiştik ama bambaşka bir güzel etkinlikle karşılaştık.
Karaman'da Türk Dil Bayramı kapsamında özel bir Oryantiring Şampiyonası düzenlenmişti. Biz de Karaman gezimiz sırasında ödül törenine denk geldik. Akşamda yarışmaya katılan çocuklarla aynı otelde kaldığımızı öğrendik. Cıvıl cıvıllardı ,gençliğin ayrı bir enerjisi var, otel çok hareketliydi:) Yarış iki gün süreliymiş ve 800 kadar sporcu antranör ve hakemin katılımı ile gerçekleşmiş. 
 
Şimdi ben bu Oryantiring spor dalının ilk kez duydum. Duymamak değil öğrenmemek ayıptır, bakalım neymiş dedim hemen. Bunca çocuk küçücük yaşlarında bu sporla uğraşıyor üstelik şampiyonalarına katılıyor, öncelikle sevindim ülkemin gençleri adına. 
Oryantiring sporu, doğada belirli bir zaman içerisinde harita ve pusula ile yön bulmayı, belirlenen hedeflere ulaşmayı içeren  zihinsel ve fiziksel bir spor aktivitesi. Belirli kontrol noktalarını belirtilen sürede bulmaya çalışıyorsunuz. 
Genelde doğada yapılıyor, ormanlık alanlarda, kırlarda  ama şehirlerde de yapılabiliyor.
Genelde yaya olarak yapılsa da bisiklet ya da kayakla yapılan şekilleri de var.
Her yaş gurubu için ayrı kategoriler oluşturulmuş.Engelli bireyler içinde uygun bir spor.
Fiziksel çalışmayı gerektirdiği gibi yön bulma, strateji oluşturma ve karar verme yetilerini çalıştırmaya yardımcı bir spor dalı. 
Ülkemizde bu konuda faaliyet gösteren pek çok spor kulübü de kurulmuş. Gerçekten ilgi çekici bir spor. Mesela Karaman'da Taşkale 'de böyle bir etkinlik olduğu keşke daha çok gündem olsa imiş. Ülkemizde olan özellikle genç ve çocuklarla ilgili güzel şeylerin de olduğunu , yapıldığını bilmek mutlu ediyor, gençliğimiz açısından umut veriyor. Tebrik ediyorum düzenleyenleri.
19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramımız kutlu olsun.

Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk'ü rahmetle, minnetle anıyoruz. Bu gençler bu çocuklar onu hiç tanımasalar da onun izinden gitmeyi asla bırakmıyorlar. O'nun her dönemde geçerli fikirlerini ilelebet takip edecekler. Yaşasın milli bayramlarımız. 

Not; Karaman ili Taşkale ilçesinin Atatürk'ün baba soyunun geldiği yer olduğu söylenmekte.

Selçuk İlçesi Şirince Köyü..


Sevgili okuyucu, biraz yazılara ara verdim. Kendime yazdım, beklettim. Hem deprem, hem de bazı sağlık sorunları kafamı bulandırdı. Bu arada üç günlük  bir hafta sonu gezisi yaptık. Kıştan planladığım gezilerden ilkiydi. Cuma gidip pazar akşamı döndüğümüz, Ege'nin civarındaki köyleri,ufak kasaba ve yerleşim yerlerini kapsayan tatlı, huzur dolu bir bahar gezisi oldu.  Baharın en güzel ,havanın en yumuşak, yeşilin her tonunun doğaya hakim olduğu aylardayız. Bakalım Ege'de bahar nasıl yaşanıyormuş ,diye çıktık yola. 
İlk durağımız Efes Selçuk ilçesi oldu. İzmir'e bağlı hem tarihi, hem doğası, hem verimli tarım toprakları ile sakin bir ilçemiz. Dünyaca ünlü Efes harabeleri burada bulunuyor. Kaldırımlarında turunç ağaçları ekili. Portakal renkli turunç meyvelerinin ve çiçeklerinin dayanılmaz hafif, cazibeli kokusu etrafı sarmış. Mest ediyor ,iç açıyor, ferahlatıyor. Sonrasında bir sabahçı kahvesinde ,açık bulduğumuz fırından aldığımız nevalelerle sabah kahvaltımızı yaptık. Egenin meşhur poğaçası olan boyoz aldık,çıtır çıtır sıcak ve lezzetliydi.. 





 İlk durağımız Şirince köyü. Memleketin en popüler, tanınmış köylerinden. Özellikle 21 Aralık 2012 yılında Maya takvimine göre Marduk gezegeni dünyaya çarpacak ve kıyamet yaşanacaktı. Şirince bu kıyamette güvenli bölge olacak , buradaki insanlar kurtulacaktı. Bu efsane, bölgenin adını duyurmasına vesile oldu. Binlerce kişi bu köye akın etti. Oysa bu köy, dağların tepesinde bir yerde, efsaneye göre kırk kişi/aile tarafından kurulmuş bir Rum köyü. Kurucu aileler buraya yabancılar gelip gitsin istememişler. Adı Kırkınca olarak konulup ,zamanla önce Kirkince'ye sonra Çirkince'ye dönüşmüş ve yıllarca bu isimle anılmış. Burada yaşayan insanlar Çirkince ismini yöreden başkaları gelip yerleşmesin diye söylemişler, kendi yağları ile kavrulmuşlar, kendi kendilerine yaşamışlar uzunca yıllar . Mübadele yıllarında ,tabi her şey değişmiş , buradakiler gitmiş, buraya da  Yunanistan'dan gelen aileler yerleştirilmiş. Cumhuriyetin ilk yıllarında İzmir Valisi Kazım Dirik köyü ziyaret ediyor. Kendisini karşılayan bir ilkokul öğrencisinin okuduğu şiirinde köyünü Şirince olarak nitelemesinden etkileniyor.  Daha sonra da Çirkince olan köyün adını Şirince olarak değiştirtmiş. O gün bugün köyün daha doğrusu mahallenin ismi; Şirince. 

Şirince bağları, şarapları ,inciri, üzümü ile ünlü. 19.Yüzyılda inşaa edilmiş Aya Dimitri kilisesi bulunuyor, ziyarete açık. Aziz Nesin'in Matematik Köyü de bu bölgede.  Bunun dışında köyde çok fazla  kafe, pansiyon, lokanta, hediyelik eşya dükkanı mevcut. Yani bundan dolayı Şirince beni  pek cezbetmedi. Çok fazla turistik olmuş.Fiyatları pahalı. Yani pek hayal ettiğim gibi çıkmadı Şirince . 







deprem

 İstanbul'da 23 Nisan 2025 de merkezi Silivri olan 6,2 siddetinde deprem oldu. 

Tam da bayram sabahı, neyse ki tüm aileler bir arada, çoluk çocuk ana-baba evde iken yakalanıldı depreme.

Çok şükür ki can kaybı da olmadı. Sallandık, korktuk, dışarılarda durduk. 

TV'lerde koca koca profösörler farklı fikirlerini açıkladılar. Hangisine inanmak isterseniz durum o. Fal gibi. 

Parklar ,bahçeler doldu taştı, hava da serindi aslında, ısıtmayan bir İstanbul güneşi hakimdi sokaklara.

Toplanma alanlarının olmadığını, olanların yüksek ,beton binalar arasında sıkışmış olduğunu gördük, hatırladık, şikayet ettik .İstanbul nüfusu aşmış, taşmış ,o da belli oldu. Yeterli ve planlı dönüşülemiyor ,iş kadere kalmış o da anlaşıldı.

Öyle işte, bu depremde böyle gelmiş geçmiş olsun..



23 Nisan

  23 Nisan 1920  Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin kurulduğu tarihtir . 23 Nisan1924  yılında Bayram olarak kutlanmasına karar verilen bu tarihi,  Ulu Önderimiz Mustafa Kemal Atatürk  1929 yılında çocuklara armağan etmiştir. O tarihten bu yana 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak tüm yurdumuzda kutlanmaktadır. Eksik oldu 'coşkuyla' kutlanmaktadır. Bu haber merkezlerinin bayramlar için kullandığı  klişe cümle ''Tüm yurtta ve yurtdışı temsilciliklerde coşkuyla kutlanmaktadır.''

Bir zamanlar gerçekten coşkuyla kutladığımız 23 Nisan çocuk bayramlarımız vardı. Günler öncesinden hazırlıklar yapılırdı, kıyafetler dikilir, halk oyunları, danslar çalışılırdı. Sınıflarımızı, bayraklar, dilimiz dönmediğinden 'gramofon' dediğimiz , krapon kağıtlarından yapılan süsler, yaptığımız resim ve yazılarla süslerdik. Bir coşku ve neşe ile dolardı çocuk kalplerimiz. Şiirler ezberlerdik. Çocuk şarkıları söylerdik. Şehirlerin statlarında resmi geçitler düzenlenir, okul bahçelerinde törenler yapardık. 1979 yılında TRT'de  23 Nisan Çocuk Şenlikleri düzenlemeye başladı. Yurtdışından gelen çocukları Türk öğrenciler evlerinde aileleri ile birlikte konuk ederdi. Bu çocuk şenlikleri hala var sanırım ama  eski önem ve bilinirliği yok. Neyin eski hali var ki .Olması da gerekmeyebilir. Ama bunlar milli bayramlarımız , gerçek anlamda çoşku, neşe , sevinçle kutlanmalı. Çocuklar eğlenmeli, bayramın hakkını vermeli. Herşeye rağmen; 

23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı ,dünün ve bu günün çocuklarına, hepimize kutlu, mutlu olsun.



Kanal İstanbul yine gündeme geldi..


 İstanbul'a bina dikmekten , olan binaları iki katı yüksekliğe çıkarmaktan bıkmadılar(Bunu parti ayırt etmeksizin söylüyorum.) Artık şehrin içi tıka basa bina dolunca, hazır Başkan'da içerdeyken, Sazlıdere mevkiinde yirmi dört bin konutluk bir alan imara açılmış. Aynı zamanda Sazlıdere mevkiinde inşaa edilecek köprünün temelleride atılmış. Kanalın üzerinde yeni yollar planlanıyor, maliyetler çıkartılıyor, 2026 'da bitirilmesi planlanıyormuş. İBB'nin açtığı davalarla iptal edilen imar planlarının yerine ,Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından yeni imar planları onaylanmış. 
Bu nasıl 'çevre' ,'şehir' ve 'iklim' bakanlığı. İsmindeki kelimeler ,insan yaşamı için önemli kelimeler, öyle değil mi. Bakalım mı Bakanlık isminin içerdiği kelimelere;
Çevre; Bakanlığın doğayı, eko sistemleri, hava-su-toprak kalitesini koruma görevini belirlemek için konulmuş.
Şehircilik; 99 depreminden sonra kentsel dönüşüm, yeni imar planları, yeni konut yapımları  gibi konular öne çıkınca Bayındırlık ve İskan Bakanlığı gibi kurumlar kapatılıp, şehircilik işleri çevre bakanlığına eklenmiş. Böylece hem çevreyi hem şehirleri birlikte düşünüp ,planlarız demişler.

İklim Değişikliği; Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladıktan sonra 2021 yılında bakanlığa bir de 'iklim değişikliği' ismi eklenmiş. Malum iklim değişikliği konuları dünya çapında gündemde olan konu ve bu da bizde varız demek için eklenmiş ,anlaşma gereği konmuş bir ek isim .

Evet umarım her şey bu kelimelerde hedeflendiği gibi düşünülüp yapılıyordur.. Başka ne diyelim ki.

Bizi İstanbul'da betona boğdular, şimdide çevreyi tarım alanlarını aynı şekilde şantiyeye çeviriyorlar, mı diyelim. 
Bu arada oylarımızla seçilen Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu bir aydır hapiste tutuluyor.
Çok çabuk unutup, her şeyi normalleştiriyoruz. 
Unutmayalım..


sağlık olsun..


 Dün ve bugünüm hastanede geçti. Annemin yaş sarı nokta hastalığı tedavisi artık son aşamada. Gözü ile ilgili son operasyona da sağlıkla girip çıktı. Aralık ayındaki ilk ameliyat dört saat sürmüştü, bu kez iki saatte bitti çok şükür. Göz içinden çıkardıkları silikonun yerine bu kez gaz konulmuş, o da kendiliğinden zamanla dağılacak ve görüş açılacakmış. Ayrıntılı, dikkat ve uzmanlık isteyen ameliyatlar.  Bu ameliyatlardan sonra en sıkıntılı olay üç dört gün yüz üstü yatmak mecburiyeti. Geçen bu yüz üstü yatma on on beş gün kadar devam etmişti ki alışık olmayınca ne kadar zor olduğu tahmin edilemiyor. Bu kez üç günlük bir dikkatli uyuma süresi var. Artık alıştı ,zorlanmayacak. 
Fotoğraf, hastane kafeteryasından, annemim ameliyattan çıkmasını beklerken çektim.Tam karşımda Atatürk'ün güzel bir fotoğrafı var. Sabah ve öğlen çok kalabalık olan kantin , akşam saati yaklaştıkça tenhalaşmış. Makine kahvesi, tam acı kahve, yavan tadı var....



Başıboş Köpekler Sorunu.



 Bu sabah sokakta bir kıyamet, bir gürültü, havlama sesleri. Pencereden baktım. Ondan fazla köpek vardı. İçlerinde yavrular da vardı. . Şaşkınlardı; etrafa ,yoldan geçen insanlara havlayıp duruyorlardı. Bizim buralarda dolaşan ,tanıdık iki sokak köpeği de bunlara havlıyor. Yeniler şaşkın caddeye çıkmaya , arabaların peşine koşmaya çalışıyor. Resimde tam çıkmadı ama ağaçların arkasında da varlar. Belli ki birileri bunları buraya bıraktı . Başka türlü olamaz, çünkü yoklardı. Olan köpekleri tanıyoruz artık:/  Dersaneye gelen giden çocuklar, kenardan kenardan hızlı hızlı yürüyor , bir tedirginlik oldu.  
Köpekler de esnafın dağıtması ile başka taraflara doğru gittiler. Sorun ertelenmiş oldu. Çoğu şehrin çözümsüz bir sorunu. Kontrolsüzce çoğalıyorlar .Tek köpekten korkmayabilirsiniz. Böyle bir köpek sürüsünün ortasında da kimse kalmak istemez sanırım.
Bu konu pek çok insanı, özellikle küçük çocukları üzücü , kahredici sonlara götürdü. Umarım bir çaresi bulunur bu başıboş köpek sürüleri konusunun, iktidar muhalefet inatlaşmasına dönmez. 
**
Bu yazımı yaklaşık bir ay önce yazmıştım. Yayınlamadım. Didişmek isteyenlerle uğraşmak istemedim. Bu konu çok ''hassas'' hale gelip ,sonu nerelere kadar uzatılıyor tahmin edersiniz. Sonra dün medyada yer alan Sevda Özkaya evladımızın haberini okudum. Allah rahmet eylesin, ailesine sabırlar diliyorum canı gönülden. Bunun yazmak bile çok acı. İşte böyle köpeklerden kaçarken kendini yola atmış:( Yüreğim yandı.  X'de çok fazla ''TT'' olamamış, ulusal medya haberlerinde toplanan köpekler kadar bile haber değeri olmamış. O üniversitede gençler eylem  yapmışlar ama aynı sorun devam ediyormuş. Bunun gibi pek çok can kaybı oldu. Gençlerimizi , çocuklarımızı bu kadar zebil ziyan ettiğimiz başka bir dönem yaşamadık her halde. Çocuklar artık her konuda, büyüklerden ümidini kesmiş kendi sorunları ile kendileri baş etmeye çalışıyor, ne kadar başarılı olurlarsa artık. 
Sadece bu konuda değil ,eğitimde, sağlıkta yaşamın içinde, biz yetişkinler olarak çocuklarımıza ne bırakıyoruz, onlara ne kadar değer veriyoruz, ne yapıyoruz. Biz susuyoruz.Onlar içlerinden çığlık atıyorlar. 

ıspanaklı börek

Pazar sabahı ıspanaklı börekle daha mutlu. Hamur işlerini çok severim, daha çok tuzlu türlerini. Artık ıspanak mevsimi sona eriyor , finali börekle kapatalım ,dedim. Tarif instagramdan. Temizlenip, yıkanmış, (iyice yıkanmış) ıspanakları çiğden kullanacağız. İçine doğrayacağımız bir adet soğan da çiğden olacak, iki adette yumurta kıracağız, tuz, şeker ve karabiber. Aslında bunlar benimde ıspanaklı börek yaparken kullandığım malzemelerle birebir örtüşüyor. Lakin anneannemden öğrendiğim; ıspanaklar tuz ve şekerle iyice oğulur ve kavrulmuş, pembeleşip iyice yumuşamış soğanla harmanlanır. Börek içine bu şekilde konulur. Bu tarifte hepsi çiğden ve ilave olarak nane ve maydanoz konulmuş. Lakin işte börek pişince o soğanlar içinde biraz hırt hırt kaldı ve nane tadı ıspanak tadının bastırdı. Bence benim ıspanak börek içi tarifin daha lezzetli oluyordu. Ama arada yeni tarifler denemek faydalı tabi.
İki yufka ile yapılan bu börek için  kelepçeli kalıp kullandım, yufka arası sos yine iki yumurta, yarım çay bardağı zeytinyağ ve sütten ibaret. Yufkaların en üzerine sos değil sadece hafif yağ gezdiriliyor ki çıtır çıtır olsun, biraz da çörekotu. Her tuzluya yakıştığı söylenebilir çörekotunun. Başka faydaları da var hatta yağı bile ''moda'' oldu. Malum her şeyin olduğu gibi gıdalarında dönemi, trendi, modası var. Çörekotu tabii ki çok eskilerden beri şifa niyetine kullanılan bitkilerden. Yemeklerde hazmı ve sindirimi kolaylaştırdığı bilinir.Soğuk sıkım ve iyi kalitelisini, orjinalini bulabilirseniz çörekotu yağı da pek çok derde deva. Ben genel olarak hem tadını, hem kokusunu yiyeceklerde çok severim. Kahvaltıda mutlaka yediklerime serpiştiririm.
Evet böreğimiz pişti, tarifte dediği gibi üzeri çıtır ,içi yumuşaçık, lezzetli. 
Çay da demlenirse pazar kahvaltısı tamamdır.
Ağzınızın tadı bol olsun..
Güzel bir pazar günü dilerim..
 

Kadın Kafası

 Nisan ayı olmasına rağmen buzz gibi bir İstanbul akşamında ,yine güzel bir tiyatro buluşması yaptık.Bu kış epey oyun seyrettik. Sinemalar seyirci bulamazken tiyatro oyunları izleyicisi kalabalık. Güldürürken düşündüren oyunları tercih ettiğimiz doğrudur. Hayat yeterince boğucu bu günlerde, sıkıcı bir şeyler izleyip daha da can sıkmanın alemi yok, diye düşünüyorum. 

Kadın Kafası tiyatro oyunu, Aylin, Betül, Sevil ve Beyza'nın bir akşam buluşma ortamlarında geçiyor.  Her biri erkeklerden yanı ayrı ayrı konularla dertli geçmişlere sahip bu dört kadın ,birbirleri ile hem dertleşiyor hem de teselli buluyorlar. Hayatlarındaki erkekler hem benzeşiyor hem de farklı sorunlar yaratıyor onlara. Sonunda gücü birbirlerinde , dostluklarında buluyorlar. 
Neşeli, düşündüren, çoğu konuda kendimizi görebildiğimiz dört ayrı hikaye, bir oyun. 
Yazan/Yöneten; İrfan Kangı

Oyuncular; Alara Bozbey, Bengi Öztürk, Billur Yazgan, Gümeç Alpay Aslan
2 perde...

2 nisan

 Bir ramazan bayramını daha bitirip, nisan ayına da girdik hatta ilk hafta sonu geldi bile. Salı üçüncü günü olan bayram, yöneticilerin lütfu üzerine ilk kez ,üç iş günü de dahil edilerek dokuz güne çıkarıldı. Tabi bundan yararlananlar sadece memur kesimi. Onun da bir kısmı. Ama öyle bir lanse ediliyor ki sanki dokuz gün memlekette işlerin kapısına kilit vurulacak. Bu bir idari izin. ben çalıştığım zamanlarda da uygulanırdı ama sadece arife yarım gün , hadi bilemedin bir gün bayramla birleşirdi. Onda da olay çıkardı, kim bu idari izni kullanacak, memlekette ailesi olanlar hemen atlardı biz gidelim diye ya da biraz üst kademeler kullanırdı. Neyse ki o günler tatil ilan edildiğinden çoğu insan tamamen kapalıyız diye gelmez, işler sakin ,rahat geçerdi. Bu gün sadece kızımın işyeri , küçük bir işletme olduğundan patron da tatile gidip 'sizlerde gelmeyin ,izin yapın, yıllıktan da düşmeyeceğiz' dediği için kapalı. Diğer çoğu yer çalışıyor. Bayram sakin ,neşesiz geçti. Küçüklerin ziyareti, büyüklere ziyaret. İlgimi çeken bu bayram sitenin çocukları kapı kapı şeker için dolaşmadılar, şaşırdım. Onlar da boykottaydı sanırım:)

Ama bugün 2 Nisan alışveriş boykotu var. Ne derece uygulanacak bilemiyorum. Şimdi başkaları koştur koştur gidip sıraya girerler bir şeyler almak, boykotu kırmak için. Gerçi bir kısım vatandaş hep mecburi boykotto:( Ne kadar para alıyor da ne kadar alışveriş yapıyor acaba? Pazarda bile tane ile alışveriş yapılır oldu. Bizim pazarın girişi artık bit pazarı gibi, herkes bir tezgah açmış, ikinci el eşya satıyor, oralardan alanlar var eksiğini gediğini. Bu kadar gelir farkı olan bir dönem yaşamamıştık,bir taraf şaşalı bir yaşam sürüyor, bir taraf üç kuruşa geçim derdinde, kasabın ,manavın yolunu unutmuş. Garip bir şekilde de sakin,sesi çıkmıyor. Sokağa dökülen insanlar onlara göre bir nebze daha iyi gelir düzeyinde, hem onların hakkını hem de adalet ,hukuk ve hak arayışında . Özellikle genç insanları kutluyorum bu derece olana bitene sessiz kalmadıkları için. Ne yazık ki çoğu genç içerden çıkamadı yüzlercesi hala sebepsiz yere, gözdağı vermek için içeri atıldı ve ne zaman çıkacaklar belli değil. Vallahi içim sıkılıyor, bu konudan çıkamıyorum, böyle sıkılınca yazamıyorum, böyle sanki pandemide eve hapsolunduğumuz zamanlar gibi daralıyorum. Empati duygum fazladır, böyle zamanlarda bu huyumdan kurtulmak istiyorum, olmuyor. 

Şöyle bir dışarı çıktım, evladın montunun üzerine bir martı ''şansını'' bırakmış. Meret kireç gibi çıkmıyor da. Yakında bu martılar yüzünden şemsiye ile gezeceğiz. Kurutemizlemeciye götüreyim hem de şu soğuk nisan ikisinde bir dolaşayım dedim, kurutemizleme kapalı, bir iki dükkan kapalı ama onun dışında öyle alışveriş edilmiyormuş gibi gelmedi bana. Pek geçerli bir boykot olmamış ,sanki. Bunu vatandaş değil bence esnaf dükkan kapatarak yapacaktı. Ama işte herkes ekmeğinin peşinde, üç kuruşa mahkum olduğu için onu da kaybetmeyeyim , diyor. 

Bir de sabah kalktık ki Volkan Konak , ani bir kalp krizi ile sahne de ölmüş. Bankada çalıştığım dönemde bizim buralarda bir mekanda bazı geceler sahne alıyordu. Bir işi için de bankaya gelmişti. O vesile ile tanışmışlığım vardı. Allah rahmet eylesin, ne çok seveni varmış. Güzel sesi ,şarkıları, duruşu ile hep aramızda olacak, güzellikle anılacak ,insanlara gülümseme bırakacak. Bu da herkese nasip olmaz.




Pembe Pırlantalar

 

Geçtiğimiz akşam yeni bir oyun izledik, mahallenin tiyatro salonunda. Biletlerimizi çok önceden almıştık.Yer bulmak kolay olmuyor,biletler hemen tükeniyor. Michael Pertwee 'nin yazdığı Gencay Gürün tarafından çevrilen Pembe Pırlantalar isimli iki perdelik yaklaşık yüz yirmi dakika süren komedi oyun. 

Gerçekten uzun bir süredir bu kadar gülmemiştim, gözlerimden yaş geldi. Sadece ben değil tüm salon kahkahayla doldu. Sinan Çalışkanoğlu ve Ceyhun Fersoy ayrı bir komedi yeteneğiymiş. Sinan Çalışkanoğlu 2006 yılında meşhur çocuk dizisi Selena'da Hades rolü ile tanınmıştı. Pek çok dizi ve filmde oynayan oyuncu özellikle Güldür Güldür Show'da Çetin karakteri ile de bizleri eğlendirmeyi bilmişti.
Ceyhun Fersoy'da aynı şekilde bir çok oyunda, dizide, reklam ve sinemada oynamasına rağmen Seksenler dizisi ile tanınırlığı artmış bir oyuncu.
Serkan Üstüner'in yönettiği oyunda, iki kuyumcu ortaktan birinin yaptığı acemi çapkınlık macerası sonunda başına gelen olaylar, olaya polisin karışması /ki bu rolde Lemi Filozof çok başarılıydı, adeta bir Komiser Colombo 😎idi/ çalınan pırlantalar, yanlış anlamalar derken oyun akıcı bir şekilde devam edip 
herşey yoluna girecek şekilde bitti. 
İyi ki gitmişim dediğim  bir oyun ve gösteriydi.
Çok beğendik.

28 mart

 İçiçleri Bakanlığının açıklamasına göre 1876 (yazı ile: bin sekiz yüz yetmiş altı) kişi gözaltına alınmış. İnanılmaz, çoluk çocuk kadın erkek genç yaşlı, öğrenci,gazeteci,avukat,emekli kim varsa gözaltında. 'Herşey  güzel olacak Ekrem abi'  diyerek Her şey çok Güzel Olacak sloganına esin kaynağı olan Berkay Gezgin de tutuklananlar arasında. Henüz 22 yaşında genç bir delikanlı.Korku devleti olmamıza çok az kaldı. Protesto etmeye , yürümeye , slogan atmaya, zıplamaya hakkımız yok, gezide de görmüştük o zamanki çocuklar büyüdü şimdi onlara da aynı muameleyi yapıyorlar.

Gece Ekrem İmamoğlu'nu avukatını da gözaltına almışlar. Savunmasınlar da adam öyle içerde yatsın. Daha önce içeriye alınan ve hala iddanamesi yazılmayan Ümit Özdağ'da açlık grevine başlayacakmış. İnsanlara eziyet etmekte üstlerine yok bu dönem  iktidar sahiplerinin. 

Ya camii imamına ne demeli; cemaate bu şekilde  vaaz verme hakkı var mı? Halkı galeyana getiriyor adeta.Yazıklar olsun, ortalığı sakinleştirmesi gereken imamın söylediklerine bakın hele.

Tabii yine inanılmaz bir şekilde haber aldığımız üç dört kanal var onlara da çok ağır cezalar kesildi RTÜK Sözcü tv ye on gün ekran karatma , diğerlerine de para ve program durdurma cezaları kesti. Pardon inanılmaz yazmışım yanlışlıkla, inanılır inanlır, artık iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabileceklerine inanılır.

Yarın yani 29 Mart cumartesı Maltepe'de miting yapılacak. Erken seçim çağrı mitingi. Öğrencilerde yürüyüş ve protestolarına devam ediyor. 

Bu arada yüzümüzü güldüren, bozulan sinirlerimizi boşaltıp bizi güldüren pikachunun akibeti de umarım iyidir:)



 

25 mart

 Her şey çok güzel olacak sloganın doğmasına vesile olan 22 yaşındaki Berkay'ı da tutukladılar. Binlerce başka genç insanla birlikte. Gösterilerde tutuklanan gözaltına alınan çok sayıda kişi olduğu yazılıyor. Güvenlik güçleri dün akşam biraz daha sakindi sanırım. Dün gece son Saraçhane mitingi yapıldı. Cumartesi günü ise Maltepe'de bir miting düzenlenecek. Sanırım bu Ekrem İmamoğlu'nun son gün bahsettiği, yapamadan gözaltına alınıp tutuklandığı ,miting olacak. Üniversiteli gençler dün Maçka parkında toplanıp oradan kayyum atanan Şişli belediyesine yürümüşler. TV'le görmedi, göstermedi tabi. Sosyal medyadan gördüğümüz kadarı ile çok kalabalıklardı. Gençler haklarını arıyor. Konuyu ele almış gibiler. Gelecek onların, yaşayacak olan onlar, haklarını tabi ki savunacaklar. Olaylar dünya basınında yer almaya başlayınca iktidar tarafından yayın yapan TV kanalları da nihayet bir şeyler olduğunu göstermeye başladılar. Bu arada muhalefetin başka bir atağı da bir takım firmalara uygulanmasını istediği boykot kararı idi. Bilmiyorum bu tip boykot kararları işe yarar mı? 

Yani İstanbul karışık, havası kapalı, ılık , boğucu. Bekliyoruz bahar gelsin, bakalım..  



24 mart

 

Baharlar karanlıkta açıyor..
 Dün akşam yine yüzbinler Saraçhane meydanındaydı. Bir önceki gece miting sonrası  güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesi ile dağıtılan gençlerin Şehzade camiine ve etrafına zarar ziyan verdiği söylentileri çıktı! Kargaşa sonucu oluşan hasarları ,Belediye sabahına temizleyip düzenledi. Bunun üzerine bir grup akşam burada iftar açma etkinliği düzenleyeceğini duyurdu. Ne yaratıcı olay, ne benzersiz durum. sanki bir zamanlar bir yerlerde camiye ayakkabı ile girildi, bira içildi vs. gibi şeyler mi olmuştu, değil mi? Şimdi yine bir camii olayı gündeme gelecekti ki olay, vali ve  muhalefet partisi yöneticileri tarafından görüşülerek sakince halledildi. Ne zaman dini, camiyi , ibadeti kullanmaktan vazgeçecekler acaba?

Bu arada bu gösterilerde bin üç yüz kadar kişinin gözaltına alındığı duyuruldu. Bunların arasında sabah şafak operasyonu ile evinden alınan öğrenci ve foto muhabirleri de varmış. Dokuz foto muhabiri çektikleri görüntüler nedeniyle herhalde, içeri alınmış. Muhabirde fotoğraf çekmeyecekse kim çekecek de halkı bilgilendirecek. 
Dün yine Galata köprüsü mitinge gelenlerce oturma eylemi yapılarak kapatılmış. Sadece X haberlerinde gördük. TV ler hele bazı kanallar hiç değinmiyor bu mitinglere. İstanbul hop oturup hop kalkıyor bu kanallar kendilerini eyliyorlar.
Bu gece son kez Saraçhane'de toplanılacakmış. Yarın İBB başkanlığına kimin vekalet edeceği belirlenecek. Sonrası, bilmiyoruz..

23 mart:

 Ah güzel İstanbul ve İstanbullular iki kez üst üste seçtiğin Belediye Başkanını göz göre göre, geliyor gelmekte olan diye diye alıp, tutukladılar, hapishaneye götürdüler. Bekleniyordu, beklenen oldu. Kendilerinden başka kimsenin bu ülkeyi yönetmesini istemeyenlerin dönemindeyiz ne ülkeyi,ne illeri, ne ilçeleri . Hep ben, sadece ben, tek ben!

Gece yine yüzbinlerce İstanbullu Saraçhane meydanındaydı. Biz gidemeyenler de ekran başında. Evlerden protesto sesleri geliyordu, ıslıklar, alkışlar, tencere sesleri. 

Dün Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığıda hem parti üyelerinin, hem de dayanışma için oy kullananların desteği ile ilan edildi. Yurttaşlar uzun kuyruklar oluşturarak oy kullanılacak salonlarda sıraya girdiler, yaşlısı genci oyunu kullandı. Yaklaşık on dört milyon oy kullanıldığı açıklandı. Tabi mahkum olursa Ekrem İmamoğlu nasıl aday olacak, diplomasi iptal edildi yani öyle siyasi oyunlar oynanıyor ki izliyoruz, anlamaya çalışıyoruz.

Ey İstanbul senin için tarih boyu hep savaşılmış ve hala nasıl mücadele ediliyor, görüyor musun?

Edip Akbayram'da çok güzel anlatıyor, melodisi ve sözleri ile.