Uyandırılmış Toprak

Nobel Edebiyat Ödülü sahibi yazarlara devam. İşte Kasım ayında okuduğum kitap ve yazarı;
1965 yılında Nobel Edebiyat Ödülü alan yazar Mihail Şolohov (1905-1984)
''Durgun Akardı Don'' adlı ünlü eserinden sonraki ikinci büyük eseri ''Uyandırılmış Toprak'' romanıdır. Bu eserini  28 yılda bitirmiştir. Ülkemizde 1965 yılında Nobel Edebiyat Ödülünü aldığı sene yayınlanmıştır. Okuduğum kitabın
Türkçesi; Leyla Soykut tarafından yapılmış.

1930'lu yıllarda Kazak köyleri arasında kolhoz çalışmaları tüm hızıyla yürütülmektedir.(Kolhoz;Ortak tarımla uğraşan birlikler) Romanda işte bu kollektifleştirme hareketi hikayesi,  Kazak köyü  Germyaçiy Log köy halkı üzerinden anlatılmaktadır. Burada yaşayan Kazak köylülerinin bir kısmı kolhoza katılmak isterken ,bir diğer kısmı gizliden gizliye karşı çıkmaktadır. Partinin (SovyetlerBirliğiKoministPartisi) adamı Davidov tüm bu olup bitenle mücadele halindedir. Sık sık değişen parti uygulamaları toprakları ortak kullanma, ortak yaşama geçme konusunda, bir çok sıkıntı yaratmaktadır.

Rus edebiyatının önemli romanlarından biri ''Uyandırılmış Toprak'' . 1930'lu yılları o dönem Rus ve Kazak halkını ,yaşam tarzlarını, siyasi çekişmeleri anlatan eser, Leyla Soykut tarafından yapılan çevirisiyle, ağır ve bize yabancı bir ortamı anlatmasına rağmen , gayet rahat okunuyor.                                                                    1.cild; 508 sayfa.
          

2-Köyde Çocuk; Mehmet

 

pudraşekeri'mblogspot

'Bağ, bahçe, tarla ekimi dışında köylüler hayvancılıkla da uğraşırlardı. Herkesin ahırında bir çift öküz,inek,at veya eşek,keçi, koyun bulunurdu. Köydeki evlerin alt kısımları hayvanların barınması için tanzim edilmişti. Bu kışın evin sıcak olmasını sağlıyordu aynı zamanda.Evlerin yan taraflarında da hayvanlar için samanlık yapılmıştı. Yaz geldiği zaman, köyün çobanları öküzleri ,inekleri ayrı,küçükbaşları ayrı ayrı olmak üzere ormanlara otlatmaya götürürdü. Akşam köye geri dönen hayvanlar,sanki üniversitede eğitim görmüşler gibi evlerini bilir, hayvanların gelme zamanı açık bırakılan avlu kapısından girerek ahırlarına giderler, kendi yerlerinde ayakta ya da yorulmuşsa ,yatarak akşam yemlerinin verilmesini beklerlerdi. Hayvanların her akşam boyunlarındaki küçük çanlarını şıngırdatarak otlamaktan gelip,evlerine dağılmalarını izlemek çok hoşuma giderdi. 

Bizim hiç koyunumu olmadı. Babam ne zaman koyun alsa kurtlara kaptırdık. Ondan sebep koyundan vazgeçip keçi almaya başlamıştık. Zamanın birinde Bursa'dan köye sayım memurlarının geleceği duyuldu. Herkesin büyük ve küçükbaş hayvanları sayılacak, kimin ne kadar hayvanı var tespit edilecekti. Köy yerinde yaşına başına pek bakmadan, küçük çocuklar her işe koşulurdu. Bu haber üzerine beni de davarları köye dönmeden önce saklamam için Kaldere'ye yolladı babam. Akşam karanlık olmak üzereydi. Hayvan sürülerini karşılayıp saklayacaktım. Gelecek memurlara karşı bir önlemdi bu. Kaldere'ye doğru giderken Bahri dedelerin orada benim yaşlarımda akranım olan,Yusuf Pehlivan'la karşılaştım. Çoğu çocuk gibi babası onu  da hayvanlar için ormana göndermiş. Çobana da haber edilmiş. Bahri dedelerin evinin yanından akan derenin karşısında Resul beylerin yayla evi var. Biz Yusuf ile o evin altındaki ağılda hayvanları beklemeye koyulduk.10 yaşlarında varız yoğuz.

Hava kararmaya başlayınca ikimiz de bir korku sarmaya başladı. Her taraf kapkara, sessiz. Memurlar duymasın diye hayvanların çanları da çıkartılmış, çıt yok etrafta..Issız gecede kurtların uluması duyulmaya başlayınca, o kadar korkmuşuz ki, birbirimize sarılıp ağlamaya başladık. Tam bu sırada dışarda ağaçların arasında sarı ,soluk bir ışık, sağa sola sallanmaya başladı, oraya buraya giden karartılar, sağa sola giden uzun kısa sopaya benzeyen gölgeler,değişik şeyler görmeye başladık. Yusuf; '' Eyvah!! cinler,periler,şeytanlar bastı ormanıııı, bizi öldürmeye geliyorlarrr, diye çıllık çıllık ağlamaya,bağırmaya başladı. Korku ve çaresizlikten hem ağlıyor hem birbirimize teselli vermeye çalışıyoruz. Korkumuz son haddinde.

O sırada'' kimse yok muu??'' diye seslenen Resul abinin sesinin duyduğumda ki sevincimi anlatamam. Bu seferde seviçten birbirimize sarılıp ağlamaya başladık. Her yer zifiri karanlık tabi. Resul abi elinde sopası ve ışığı ile hayvanları dereden geçirmeye çalışırmış meğer. Biz onun hayvanları getirmek için cebelleşmesini bambaşka şeylere yormuşuz. Resul abiyi görmek bizi öyle mutlu ediyor ki ağlamayı kesip doğru ona koşup, hayvanları toparlamasına yardıma gidiyoruz..Tüm korku ve endişelerimiz gecenin karanlığında kaybolarak uçup gidiyor. Çocukluk işte..'

(Babamdan anılar..)

1-Köyde çocuk;Mehmet

Kabartma Tozu Kullanmadan Poğaça Yapılır mı?


 Poğaçalarımızı, keklerimizi pişirirken onların kabarık, puf puf görünmesini sağlayan üç tür malzeme vardır;
Maya, kabartma tozu, karbonat(Sodyum bikarbonat). Bunlardan son ikisi kimyasal maddelerdir aslında. Pişirdiğimiz ürünlerin kabarmasını sağlar. 
Karbonatın pişirmede etken hale gelebilmesi için limon ,yoğurt, portakal suyu gibi asitli yiyeceklerin suyuna ihtiyacı vardır. Aksi halde pişirdiğimiz ürünün hem kokusu kötü , hem tadı acımsı, metalik bir tat olur.
Kabartma tozu;  karbonat, asit ve nişasta (içindekilerde belirtildiği gibi) bileşiminden oluşur. Karbonatın, bu iki bileşenle hafifletilmiş halidir. Hem yapacağımız ürünlerdeki diğer sıvı malzemelerle birleştiğinde kabarma etkisi gösterir(Karbondioksit üretme,ufak kabarcıklarla hamurun kabarmasını sağlama) hem de fırında pişerken ürünümüzü kabartmaya devam eder. Böylece daha fazla yumuşak ve ağızda dağılan yiyecekler elde ederiz.
Lakin işte mutfağın bu kimya kısmı bazılarımızın midesine zaman zaman rahatsızlıklar verebiliyor. O zaman mutfakların şu anonim kuralı işleme sokularak yeni tarifler denenmeye devam ediliyor;
''Mutfakta çareler tükenmez''  

-2 yumurta,(1 tanesi hamura, 1 tanesinin akı peynire,sarısı üzerine)
-125 gr tereyağ,
-3 çorba kaşığı yoğurt
-2,5 su bardağı un(11 çorba kaşığı)
-1 tatlı kaşığı tuz,
İçharcı;
-beyaz peynir, yumurta akı, maydonoz.

Yoğuracağımız kaba unu eleyerek,  havuz yapalım, ortasına yumurta, yoğurt,yağı koyalım ve karıştırarak yavaş yavaş unla yedirelim. Biraz dinlensin, sonra elimizle kopardığımız hamur parçalarının içerisine peynirli iç harcımızı koyup D şeklinde kapatalım. (Bu tariften 13 tane çıktı)  Üzerine yumurta sarısı sürüp 180 derece ısınmış fırında pişirelim.
Poğaçalarımız kabartma tozu kullanmışcasına kabardı ,üstüne üstlük hiç bir mide sorunu yaşatmadan ,gayet rahat afiyetle yiyebildik.

Ağzınızın tadı bol ve yerinde olsun..

Bir Başkadır.(Netflix Dizisi)

 

Bu iki kelimelik başlangıcı istediğiniz gibi tamamlayabilirsiniz, ama ilk aklıma gelen sözlerini Fikret Şeneş'in yazdığı,Ayten Alpman'ın yorumlayıp zihinlerimize yerleştirdiği ''Bir başkadır benim memleketim'' isimli aranjman şarkı oldu.

Oysa dizide ilk bölümlerin sonunda Ferdi Özbeğen'in bir konserinden görüntüler ve iki şarkısı var;Suat Sayın'ın bestesi ''Gündüzüm Seninle Gecem Seninle' ' ve sözlerinin Ülkü Aker'in yazdığı ''O günler '' isimli aranjman şarkı paylaşılmış. 

Ferdi Özbeğen 80'li 90'lı yılların gençliğinin en çok dinlediği şarkıcılardan. Taverna müziği,arabesk, nasıl adlandırırsanız o tarz bir müzik. Dertli, aşk ,ayrılık, acı, pişmanlık kokan, duygusal şarkılar.


Konuya gelince(az ipucu içerir);

Meryem, abisi Yasin ,yengesi Ruhiye ve iki küçük yeğeni ile İstanbul'un kırsalında fakir bir evde yaşıyor. Abisi Yasin, bir gece kulübünde güvenlik görevlisi, yenge ise bunalımdan bunalıma sürüklenen bir kadın. Meryem'de haftada üç gün evlere gündeliğe gidiyor. Bu arada bu küçük aileyi uydusu haline getirmiş bir de Hoca efendi var. Meryem'in psikolog Peri ile tanışması ara ara bayılması ve bunun altında psikolojik bir sorun olabileceğini düşünen doktor nedeniyle oluyor. Psikiyatrist Peri ,kendi kafasında bir çok sorunu olan ve kendisi de arkadaşı Gülbin'e 5 yıldır terapiye giden ,bekar, baskın karakterli bir anaya sahip, modern, çok iyi okullarda okumuş ,takıntılı bir kadın. Gülbin derseniz ayrı bir hikaye, o da Doğulu bir ailenin Batılı gibi davranmaya çalışan kızı rolünde. 

Meryem'in temizliğine gittiği ,yalnız yaşan Sinan'a ilgisi var. Tabii ki bunu herkeslerden saklarken psikiyatristi Peri ile paylaşıyor. Maşallah Peri'nin de bunu anlatmadığı kimse kalmıyor. Sinan'ın pek çok sevgilisi var ,bunlardan biri de psikiyatrist Gülbin çıkıyor! ...

Kısaca farklı  kültürlerle büyüyen ,çeşit çeşit insancıklar Meryem'in etrafındaki hikayede birleşiyorlar. Konunun özü; bazen türban, bazen türbana bakış açısı, köyden gelip kente uyum sağlayamayanlar, sağladığını sananlar, hacılar, hocalar, kapalı sandığımızın apaçık, açık sandığımızın kapalı hayat hikayeleri. İstanbul'un insanlarının ''köy hali'', ''plaza hali'', çapraşık ve çarpışan hayatlar.. 


Başrolü; Öykü Karayel, Fatih Artman, Funda Eryiğit paylaşırken pek çok başka ünlü oyuncu da yer almış. Yönetmen ve yapımcı Berkun Oya, Ali Farkhonde.

Bugünlerde çok popüler olan 8 bölümlük diziyi, hafta sonu ne izlesek, diyenlere tavsiye ederim. Biraz durgun geçse de her gün karşılaştığımız insanların perde arkası yaşam ve duygularını gözler önüne seren, bir hayat dizisi.

GÜLÜMSEMEyi unutma..

Biraz da bizim buralardan, sizi ferahlatacak manzaralar çekmeye çalıştım telefonumla. Bugün şöyle ohh çekelim, nefes alalım derinden derinden. İyot, yosun, ıslak kayaların arasında biten yabani otlar, rüzgarın getirdiği ne kadar güzel koku varsa ciğerlerimize dolsun. Biraz güneş var ,sahilde yürüyüş iyi gider.


Dönüşte fırına uğradık. Kapıda bir küçük afiş asılı;
''Evinize giderken Fırından Ekmek almayı, Kapı Açıldığında Gülümsemeyi unutmayın.''

off ki ne off.

Sabah uyanıp camdan baktığımda, pencerelerden birinden görünen manzara bu. Site yönetimi çarelerden biri olarak düşünüp, tüm bloklardan görünecek şekilde bunu astı. Aynı zamanda girişlerde el dezenfektanları takılı, ''Maskesiz Girilmez'' ibaresi bulunan bir levhada en dış kapıda mevcut. Artık kimse çocuğunu site bahçesinde oynamak için çıkartmıyor. Çocuk sesleri kesildi. Kamelyada ki oturma grupları, papatya sandalye ve masalar depolara kalktı. Çünkü HES uygulamasına göre''Çok riskli bölge'' burası her yanımız domates kırmızısı.Sadece burası değil tüm Kartal böyle görünüyor. Oysa yazın ''Düşük Riskli Bölge''idik. Ne ara bu aşama oldu. İki haftadır pazara da çıkmamayı tercih ediyoruz. Zaten Ege'deki deprem enkaz altında kalma korkusunu depreştirdi, bir de bu duyumlar feci halde moralsiz bırakıyor. 
Tabii ki TV izlemeden duramıyoruz. Bir yandan Merkez Bankası başkanı değiştirilir/16 ayda 2 kez/ bir yandan bir gece ansızın Maliye Bakanı istifa etti/etti mi/niye İnstagramdan/ Twitter hesabı kapandı mı? diye ''Sosyal Medya'' sallanır ama diğer TV kanallarında çıt çıkmaz. Bir dururlar, kal gelir. Sonra Cüneyt Özdemir Youtube'den canlı yayına geçer,insanlar oraya toplaşır ki haber alsınlar ve Cüneyt Özdemir de ,ROK ile bir kavgaya tutuşur ki  gülmeden edemezsiniz. Gece üçte ,uyku sersemi yayın olursa böyle eğlence de ister.

Böyleyken böyle durumlar. 
Günaydın,günaydıın...
Bakalım neler olacak ,dediğimiz ,bir memleket sabahı daha.