Park nasıl olacak?

Mahallemizdeki tek yeşil alan ,yüksek katlı apartmanların arasında kalan bu park. Mahallemizin yemyeşil parkı. Parkın içerisinde çok çeşitli ağaçlar var, badem, zeytin, çam, selvi, akasya erguvan. Hatta bir köşede yılların tanığı incir ağacı var.  Baharın geldiğini parktaki bademlerin tomurcuklanmasından anlarız mesela. Mahallenin evcil sahipleri köpeklerini burada gezdirir, ebeveynler çocuklarını parkta oyalar, yaşlılar banklarında soluklanır, gençler okul çıkışı burada toplanır, mahallenin küçükleri parkın kenar tarafındaki boşlukta tek kale maç yapar yani hep cıvıl cıvıldır. 
İşte bu parkın etrafı sevgili okuyucu bir gün ansızın parlak gümüş rengi alüminyum çitlerle çevrildi.  Önce ortadaki çocuk park alanını kazdılar, belki oyuncaklar eskimiş kum havuzu kirlenmiş olabilir diye düşündük. 
Sonra kazı çalışması genişledi, tüm park zemini hallaç pamuğu gibi darmaduman edildi.

Hala ediliyor. Hummalı bir çalışma var. Ağaçlara dokunmadılar neyse ki.
Mahalleli olarak ağaçları kesip , kuşa çevirmeden eskisinden daha bakımlı ve güzel bir park yapılacağını, baharda bizim mahallenin ,yemyeşil çiçekli böcekli ,yenilenmiş bir parka kavuşacağını umuyorum. Umarım betona boğmazlar.

Çok gerek var mıydı? 
Biraz bakımsız bırakılıyordu son zamanlarda/bilerek mi bilmiyorum/, eğer zamanında ağaçları budayıp, oyun parkını temiz tutup, çimleri zamanında biçseler hiç böyle bir değişikliğe gerek yoktu. Parkın doğal hali gayet güzeldi. Bakalım neye benzeyecek? Takip edip göreceğiz.

Hafta sonu seyirlikleri

Hafta sonu gri ,lodoslu,soğuk bir hava var. Üstelik Afad'tan mesaj üzerine mesaj geldi, aman dikkat edin rüzgar, fırtına var babında telefon mesajları.  Bizde evde oturup dizi ,film ne varsa izledik. ilk önce cuma günü yayına giren İstanbul için Son Çağrı filmi. Hayır isim böyle olunca havaalanında geçen bir film gibi bir izlenim edinmişim, oysa NewYork da geçiyormuş. Biraz da İstanbul'da.
Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ 'u izlemek ,New York caddelerinde gezmek başka da bir şey yok. Zaten bir buçuk saatlik romantik, mutlu sonlu biraz da şaşırtıcı sonlu bir film. Yalnız o orgazm klubü sahneleri çok  yersiz geldi bana. Hülya Avşar 'ın da öyle bir film sahnesi vardı, Berlin in Berlin, artık Beren Saat'in de var. Üstelik Beren Saat gösteri olarak yapıp level atlamış. 
Sonuç;sevilen ikili yani Beren Saat ve Kıvanç Tatlıtuğ için izlenir. Kıvanç Tatlıtuğ' u Aile dizisinde izliyoruz da Beren Saat'i özlemişiz. O da artık bir ulusal kanal dizisi yapsa ne iyi olur.

Squid Game:
Ilk dizinin devamı sanmıştım, lakin baya bir yarışma programı gibi çekilmiş. Her an korkunc bir şeyle karşılaşacağız tedirginliği ile seyretsem de çünkü ilk squid game baya vahşi bir diziydi, bu gayet güzel bir yarışma dizisi olmuş. Insanin para için neler yapacağının güzel örneği bir yarışma. Ilk beş bölümü yayında 29 kasımda devamı var. Hâlâ sürpiz bir son olur mu diyorum. Bir solukta izledik . Bakalım birbirinin üzerine basa basa milyon dolarları kazanan hangi yarışmacı olacak?

Yuşa Tepesi ve Yuşa Türbesi

 İstanbul'daki Yuşa Tepesi ve Yuşa Türbesi,  peygamberlerden biri olan Hz. Yuşa'ya atfedilir. Ancak bu konuda farklı rivayetler ve inançlar bulunmaktadır. Geçen hafta günü birlik ziyaret ettiğim Yuşa tepesi ve Hz. Yuşa türbesi ile ilgili  bazı bilgiler ve bazı rivayetler:


Yuşa Tepesi ve Yuşa Türbesi:

Yuşa Tepesi, İstanbul'da bulunduğu konum itibari ile hem İstanbul Boğazının hem de Karadeniz'in aynı anda göründüğü sahile en yakın ve en yüksek tepedir.   Tepeye çıktığınızda, İstanbul Boğazı'nın muhteşem görüntüsüne şahit olursunuz. Bu tepe zaman içersinde farklı dinlerce ve rivayetlerde kutsal yerler arasında yer almıştır. Çeşitli dinler burada kendi ibadet yerlerini , mabed ve tapınaklarını inşaa etmiştir. 

Osmanlı döneminde 3. Selim'in sadrazamlarından biri Çelebizade Mehmet Said paşa buraya 1755 yılında bir mescit yaptırmış ve aynı zamanda halk arasında  Yuşa Peygambere izafe edilen mezarın etrafına da bir duvar ördürmüş, bakımı için görevliler tayin ettirmiş onlar için de yerler yaptırmıştır. 



Yuşa peygambere izafe edilen(yakıştırılan) mezarın uzunluğu 17 metredir. Bu kadar uzun bir mezar olması ile ilgili de çeşitli rivayetler vardır.;

1-O bir peygamber olduğu için ona duyulan saygı ve hürmetten ötürü böyle uzun bir mezar yaptırılmıştı.

2-Yeri manevi bir keşifle bulunduğundan ,mezar tam tespit edilemediğinden uzun tutulmuştur.

3- Bir zamanlar bazı inançlara göre ''devler'' bu tepede yaşadığı için bu devlerle ilgili inancın başka inançlarla birleştirilmesi ile ilgili olarak Yuşa hazretlerinin mezarının da böyle uzun olduğu açıklanmaya çalışılır ki bu tepenin bir adı da Dev Dağıdır.

4- İslam geleneğine göre Hz. Yuşa (Yusha İbn Nun) Hz. Musa'nın arkadaşı idi. İsrailoğullarını Mısır'dan çıkışında liderlik yaptı, kutsal topraklara ulaştırdı be nedenle de kutsal toprakların fethedilmesi ile  de özdeşleştirilir.

5- Hz.Yuşa'nın mezarının İstanbul'da olması inancına göre Hz. Yuşa istanbul'u fetheden müslümanlarla birlikte şehre girmiş ve burada vefat etmiştir.

Yuşa Türbesi, Yuşa Tepesi'nin zirvesinde yer alır. Halen bu türbe, İslam dünyasının önemli bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Yuşa Tepesi ve Yuşa Türbesi ile ilgili rivayetler ve inançlar İslam kültürünün zengin bir parçasıdır. Ancak bu tür inançlar İslam dünyasında kabul görmemiş ve yerel folklorik inançlara dayanmış olabilir. İslam tarihindeki kesin bilgilere dayanan Yuşa Tepesi ve Türbesi'nin Hz. Yuşa ile ilişkili olup olmadığı konusunda kesin bir açıklama yapılamaz.






Sonuç olarak Yuşa tepesi ve Yuşa Türbesi İstanbul'da önemli bir dini ziyaret alanı ve turistik yer halindedir, uzun zamandır. Hem Allah için duanızı eder hem de güzel İstanbul Boğazının manzarasının tadını çıkartırsınız. İstanbul'a gelindiğinde görülmesi gereken yerlerden biridir.

2015 Yuşa tepesi


2023 yuşa tepesi

Not; Değirmenden Mektup Var blogu Recep bey başka resim yok mu diye yazınca , bende 2015 yılı ziyaretimizden ilave yaptım. Manzara hala güzel , yine aynı mevsim ,aynı şartlarda bir hava. 


Kıbrıs notları;

 

Umarım yazabilmişimdir, çünkü gezi yazısı yazmak da ayrı bir maharet istiyor bu konuda iddalı değilim tabi. Lakin çok görmek istediğim bir yer olduğu için yazdım. Burada bulunsun. Kıbrıs'a merakım ilk olarak babam ile ilgili. 1973 yılında,harekattan bir yıl önce, babam  Kıbrıs'ta görevliydi. Onun dönüşünde karşılamaya İstanbul'dan İskenderun'a dedemin süt mavisi peugeot marka arabası ile gitmiştik. Çocukluk anılarımda o araba ile yolculuğumda önemli anılarımdandır, mutlu çocukluk anılarımdan. Upuzun Konya ovasını geçerken dedemin arkasındaki koltukta açık camdan yüzüme esen rüzgarı hala hatırlıyorum. Bozkırda seyahat etmeyi hep severim belki o zamandan beri. Babam kocaman bir gemiden inmişti, bir sürü  oyuncak getirmişti bana, oyuncak bebekler, beyaz bir ördek , havlayan küçük tüylü bir köpek, kocaman rayları istasyonları ile oyuncak tren seti,hepsi pilli hareketli , neler neler. 70'li yıllarda öyle oyuncaklar hayal bile edilemezdi bir çocuk için. Sonra Grundig marka beyaz bir televizyon, yuvarlak çok şık bir altlığı vardı.Evimizin ilk televizyonu. Anneme de payreks ki hala bende kullanıyorum yemek takımları , fincanlar falan..O zaman ülkemizde olmayan pek çok şey yani.

*Kıbrıs alışveriş için şu an sadece belli şeylerde malum alkollü içecekler de çok çok ucuz o da vergiden kaynaklı tabi. Onun dışında çayları çok güzel, tabii ki hellim peyniri. Onun dışında rehberimiz enflasyonun çok yüksek olduğunu/en çok elektrik faturalarının yüksekliğinden bahsetti/  alışveriş için çok uygun olmadığını söyledi.Tatilde üçüncü günü boş bıraktıkları için rahat rahat dolaşıp ,gördük ne alınıp ne alınamadığını:) Dışardan küçücük görünen içerisi kocaman marketlerde genelde hemen herşey satılmakta. Ucuzu pahalısı hepsi bir arada.

* Kıbrıs genç nüfusun fazlaca olduğu bir ada. Neden derseniz onlarca üniversite kurulmuş. Yurtdışından çok fazla sayıda öğrenci geliyormuş . Cafe ve restorantlarda çalışanlar genelde yabancı gençler, Türk nüfusun yüzde sekseni kamu da memur olarak çalışmaktaymış. 

*Trafik oldukça fazla, lakin yayalara bize tuhaf gelecek şekilde saygılılar, yola adım atar atmaz gelen araba duruyor. Toplu taşıma ücretleri çok yüksek olduğundan herkes kendi arabası ile yollarda. Araba satın almak çok ucuzmuş,  herkes kolayca taksitle araba sahibi olabiliyormuş. Sarı taksi de yok tüm taksiler Mercedes marka evet pırıl pırıl araçlar taksi olarak çalışıyor. 

*En merak ettiğim yemekleri Şeftali Kebabı idi. Şef Ali yapmış bu yemeği zamanla dolana dolana dillere Şeftali kebabı olmuş. Yağli iç zar yani gömleğe sarılı pişirilmiş  köfte, lezzetli bir yemek. Bir porsiyonda dört adet var, porsiyonları baya bol kepçe.



Bir de Piruhi isimli bir çeşit mantıları var. O da içi peynirli bir mantı. Uzerine yine lor ve bol nane serpilmiş .Gittiğiniz her lokantada alkollü içecek alabiliyorsunuz, lahmancun -kebapçıda , mantıcı da börekçi de falan  her yerde serbest.

*Tabii ki casinolar  Kıbrıs'ta çokça bulunan başka bir olay. Bu amaçla kurulmuş bol yıldızlı otellerde lüks casinolar var onun dışında her sokakta, her otelde, çarşıda pazarda karşınıza çıkan casınolar var. Merak edenler, müdavimleri bol bol ziyaret ediyorlar. Bir zamanlar ülkemizde de vardı, görmüştüm, buradakilerde aşırı kalabalık , gürültülü, duman altı yani işte öyle meraklısına hitab eden yerler..

*

Kıbrıs'ta geçirdiğim dört gün şahaneydi. Güzel anılarla ayrıldık, turumuzdan da çok memnun kaldık, rehberlerimizden de. Hem tarihi ,hem denizi kumu güneşi ile tatil için ideal bir ada. 

Bu arada bu yıl 15 Kasım  1983 yılında kurulan KKTC 40. kuruluş yıldönümüydü , kutlu olsun  diyorum. Umarım diğer devletler tarafından da tanınır. 

Aşağıdaki videoyu Yavuz Çıkartma Plajında çıkartma gemilerinden birinin ,bire bir örneğinde ziyaretçiler için hazırlanan belgesel görüntülerinden çekmiştim. 

İzlemenizi isterim sevgili okuyucu..



Kıbrıs 4

 

Kapalı Maraş  bölgesi harekattan önce en lüks, en şaşalı ,en fiyakalı dönemini yaşıyormuş. Beyrut'un önemini yavaş yavaş yitirmesi ile yeni bir lüks yaşam muhiti olarak seçilen, eskiden varoş bir bölge olmaktan dolayı ismi de Varoşa olan bu bölge mülkiyet el değiştirdikçe zenginlerin gözbebeği olmuş. Ultra zengin bir hayatın sürdüğü  Magusa'ya bağlı ( Varoşa ) Maraş  mahallesinde  dünya ünlülerinin evleri varmış.7 yıldızlı İngiliz oteli varmış, her şey lüks,en ünlü markaların mağazaları, şahane evler hayat upuzun kumsal kenarında keyifli, insanların yaşamak için can attığı bir yer haline gelmiş Maraş bölgesi.  Lakin 1974 Barış Harekatı başlayınca bombalanacağı haberleri yayılmış bunun akabinde Kıbrıslı Rumlar burayı ve   her şeyi olduğu gibi bırakıp kaçmışlar. (Şu an kapalı olarak kalmasının asıl nedeni de tabii ki bu mülkiyet haklarından mütevvellit.)


 Daha sonra TSK nın eline geçen bölge askeri yasak alan ilan edilmiş. Bir ordu evi ve Birleşmiş Milletler e ait bir bina dışında tamamen giriş çıkışın yasak olduğu bölge 2020 yılından itibaren kısmen  ziyarete açılmış.



 Artık her yeri ot bürümüş sokaklar kapalı , üzeri yeni asfaltlanmış uzunca bir cadde boyu bölgeyi yaya ya da bisikletle dolaşabiliyorsunuz.


 Üç adette halk plajı var . Biri özel ,biri belediye diğeri de askeriye ait. Belediye ait bir de çay bahçesi var. Bölgeye ilgi ve alaka oldukça fazla, insan gezerken bir film platosundaymış hissine kapılıyor. Sahili şahane kumsalı kilometrelerce uzanıyor , nefis. Uzunca bir yürüyüş yaptık ve bölgeden ayrıldık.


Sonrasında yine Lüzinyanlar tarafından yapılıp, Venediklerin 1550 'li yıllarda yeniden Osmanlılara karşı onardığı ,geçilemez nitelikli ,Venedik surlarının içerisinde turizme yönelik düzenlenmiş Kale içi Mağusa sokakları ve çarşısında dolaştık. Bu surların ünlü İngiliz yazar Shakespeare'nin Othello isimli eserine ilham kaynağı olduğu rivayet edilmekteymiş. Mağusa'nın Osmanlılar tarafından fethinden sonra onarılıp bugünkü halini almış ve şehri çevrelemiş. 

 Vatan şairimiz Namık Kemal ,Nisan 1873 yılında İstanbul'da 'Vatan yahut Silistre' oyunun oynamasından sonra , akabinde Kıbrıs'a sürülmüş ve 1876 'da affedilene kadar 38 ay bu surların içerisinde ufak bir zindanda tutsak edilmiş. 


En etkileyici bir başka eser de günümüzde Lala Mustafa Paşa Cami olarak kullanılan St. Nicholas Katedralinin muhteşem yapısı. Akşam geç saate kaldığımızdan içerisini görme fırsatımız olmadı lakin muhteşem bir eser. Bahçesinde dikili Cübez ağacı da tamı tamına 700 yıllık geçmişi ile Kıbrıs'ın yaşayan en eski canlısı sayılıyormuş. Üzerindeki yemişleri dallarda değil gövde üzerinde çıkıyormuş , 7 dala ayrılmış ulu ağaç ,yılda yedi kez de meyve veriyormuş. Eski katedral yeni Lala Mustafa Paşa camisine çok yakışmış harika bir gölgelik olmuş yıllar yıllar boyu, kimbilir nelere tanıklık etmiş .

Kıbrıs'taki son durağımız ve ziyaret yerimiz Namık Kemal'in tutsak olarak tutulduğu ufacık zindan ve Lala Mustafa Paşa camii oldu. Dört günün sonunda turda edindiğimiz gezi arkadaşlarımızla resimler çekilip , kahveler çaylar içildi ve yine Ercan Havaalanına doğru dönüş yoluna çıkıldı...

Kıbrıs 3

 Tatilimizin son gününde herkesin merakla beklediği Kapalı Maraş bölgesine gidilecekti.  İlk olarak Girne'deki otelimizden ayrılıp Beşparmak dağlarını aştık . Bu dağlar üzerinde Harekât döneminde mücahitler tarafından da kullanılan  Saınt Hılarıon kalesini uzaktan seyrettik. Bundan başka Kantara ve Bufavento kaleleri var lakin en iyi korunmuş olanı Saint Hılarıon kalesiymiş. Bunlar zamanında Adaya yapılacak saldırıları önlemek için gözlem amacı ile inşaa edilmişler. Hep ilgimi çekmiştir ta o zamanlar bu kadar yüksek rakımlı tepelere bu kaleleri nasıl inşaa etmişler, inanılacak gibi değil.  Onlara uzaktan bakmakla yetinip ilk ziyaret yerimiz olan  Boğaz şehitliğine ulaştık. 

Şehitliğin girişinde sağda bir tablet var ve o tablette bir şehidimizin cebinden çıkan günlüğü yer alıyor. Mekânı cennet olsun. 

Daha sonra dümdüz ve kurak görünümlü Mesarya ovasının ortasında kurulu Kıbrıs'ın her iki tarafının da baş şehri olan Lefkoşa 'ya geldik. 

İlk ziyaret yerimiz  Barbarlık Müzesi oldu. 1963 yılında Kıbrıs Türk Alayında görevli Doktor Binbaşı Nihat İlhan'ın evi Rum çetelerince basılıp eşi Mürüvvet hanım ve çocukları Murat, Kutsi ve Hakan'ın katledildiği ev daha sonra müzeye olarak  ziyarete açılmış. Yaşanılanların unutulmaması açısından Kıbrıs'a gidildiğinde mutlaka uğranılması gereken yerlerden biri Barbarlık Müzesi.

Katliamın yapıldığı banyo küveti ve kanlı bornozlar insanın yüreğini cızlatıyor.


Lefkoşa'da bir diğer uğrak yerimiz  Kıbrıs'ı ikiye ayıran 1963 yılında çizilen 1974 yılında Barış Harekatı ile bugünkü halini alan 180 km uzunluğundaki Yeşil Hat sınır bölgesindeki Lokmacı Sınır Kapısı oldu. Lokmacı Sınır kapısı sadece yayalar için açılmış. Bunun dışında burada sınır öyle çizilmiş ki bir evin bahçesi Rum tarafında ön kapısı Türk tarafında kalmış.   Geçiş Rumlara ve Ada Türklerine pasaport ve kimlikle mümkün ama Türk Vatandaşları sınırdan geçemiyor.


Sonrasında 14. Yüzyılda Lüzinyanlar tarafından inşaa edilmiş daha sonra 16. yy da Venedikler tarafından Osmanlılardan korunmak için genişletilmiş Venedik Duvarı olarak bilinen Lefkoşe surlarını ve  eskiden şehrin Girne'ye açılan kapısını Girne Kapısını gördük. Lefkoşe Selimiye Cami restorasyonda olduğundan dışarıdan görmekle yetinip Büyük Han da yemek ve dinlenme molasına sıra geldi.Lefkoşe'nin dar ve sakin sokakları çok fazla turist ağırlamakta. Büyük Han 1572 yılında Osmanlılar tarafından yapılmış bugün içinde çeşitli lokanta, cafe ve ufak hediyelik eşya dükkanlarının bulunduğu güzel bir avlu olarak  tarihten gelen rolüne devam etmekte.


Lefkoşa'dan sonraki durağımız  Gazi Mağusa ve Kapalı Maraş.. ...

Kıbrıs 2

Kıbrıs gezimizin ikinci günü yine pırıl pırıl günlük güneşlik yaz  sabahına uyandık. Kahvaltılar edilip bizleri bekleyen otobüslerimize bindik. İlk durağımız ;Türkiye'den gelen suyun adaya giriş yaptığı Geçitköy geçidi ve Atatürk barajı oldu.


 Kıbrıs'ın suyunun karşılandığı bu bölge adeta bir cennet köşesi. Manzara harika. Zaten bu bölge yani Güzelyurt adı gibi güzel, yemyeşil, bereketli/tabi ki şu an fazla üretim yok malum siyasi sebeplerle/ bir yer. Trodos dağlarına yakın olan bu bölgede pek çok sebze ve meyve yetiştirilmeye uygun. Bir zamanlar bakır madenlerinin de burada olduğu biliniyor. İngiliz döneminde Lefkoşe ve Gazi Mağusa'ya demir yolu ile bağlı imiş şu an demir yolu atıl durumda. Manzara seyrede seyrede Güzelyurt'taki Manas Kilisesi ve Güzelyurt Arkeoloji Müzesine vardık. Burada önce tatlı bir Kıprıslı hanımın taze taze sıktığı nar sularından içip sonra da müze ve kiliseyi gezdik. Kıbrıs'ta gezdiğimiz tüm müze ücretleri 50 TL. Geçerli para birimi TL bu arada. Ama menülerde ya da diğer alışveriş yerlerinde Avrupa ve Amerikan para birimi de mutlaka yazıyor.  

Halen Kıbrıs'ta yaşayan Rumların ibadet ettiği üçüncü kilise Aziz Manas Kilisesi.

Manas kilisesi özellikle kulak ve göz ile ilgili rahatsızlığı olanların ziyaret edip dua ettiği bir kiliseymiş. Zaten dilek için asılan ilginç kulak ve göz figürleri bunu belli ediyor. Her inançta aynı şeyler var .

Kilisenin hemen yanındaki şimdi Arkeoloji Binası olarak kullanılan bina 1974 yılına kadar bölge piskoposunun sarayı imiş. Günümüze Ada'nın flora ve faunası ile arkeolojik bulgularının sergilendiği küçük ,etkileyici bir müze halinde ziyaretçilerini beklemekte.

 Sonrası Gemi konağı bölgesine doğru harekete geçip Cengiz Topel'e ait uçağın düştüğü yerde bulunan anıtı ziyaret ettik. 



Cengiz Topel'in 1964 yılında Rumlar tarafından kuşatılan Erenköy bölgesine yapılan bir hava saldırısında Gemi Konağı bölgesinde  uçağı düşürülüyor, kendisi paraşütle atlıyor ancak ne yazık ki Rumların eline esir olarak geçiyor. Pilotumuz ,Rumlar tarafından ağır işkenceler altında hayatını kaybediyor. Önce verilmek istenmeyen naaşı; Türkiye'nin uzun ısrarlı girişimleri sonucunda ,Lefkoşe Rum Hastanesinden alınarak Lefkoşe Genel hastanesine ve daha sonra da ülkemize getirilerek, yapılan törenlerin ardından Sakızağacı Hava Şehitliğine defnedilmiştir. Henüz 29 yaşında şehit olan  Cengiz Topel, ülkemizin ilk savaş kaybı Kıbrıs'taki de ilk hava harp şehididir. Ruhu şad olsun.

Daha sonra öğle yemeği molası verdiğimiz Aspava isimli restorana geçtik. Deniz kenarında aynı zamanda denize girilip su sporları da yapılan turistik bir mekandı. Bu bölge aldığı rüzgarların etkisi ile sörf yapmaya çok uygun bir bölge imiş ve bu amaçla gelen pek çok turist var......

Ekim ayı gezisi; Kıbrıs 1

 Kıbrıs ,uzun zamandır gezip görmek istediğim yerlerden biriydi. Geçen mayısa planlıyordum olmadı. Neyse ki sonbaharda da bir Kıbrıs Kültür Turu açıldı, hemen kaydolduk. Ekim Kıbrıs'ı gezmek için güzel aylardan biri. Gerçi gittiğimiz gün öğleden sonra Girne 'de bardaktan boşalırcasına yağmura yakalandık ama olsun yaz yağmuru gibi geldi geçti. Dört günlük Kıbrıs tatili de öyle yaz yağmuru gibi güzel anılar bırakarak geçti. Tabii duygusal da bir gezi oldu. Kıbrıs Barış harekatı ve öncesinde olan olaylar, şehitlikler can yakıcı, üzücü vakalar dinleyip yerinde görülünce daha da etkileyici oluyor. Unutulmaması gereken olaylar yaşanmış.


Uçağımız sabah 8 de havalandı.  Gayet sıkıntısız çabucak bir saat on dakika gibi bir sürede indik. Grubumuzu karşılayan yerel rehberler bizleri otobüslerimize aldı ve Kıbrıs gezimiz başladı. Kalabalık bir tur olmasına rağmen hiç bir aksi durum ve sıkışıklık yaşanmadı.  Hava şahane tatlı bir yaz günü gibi. Yeni Ercan Havalimanı henüz tam bitmemiş ama güzel bir havalimanı, karışık değil. Ercan Havalimanı ismini Hava Pilot Binbaşı Fehmi Ercan'dan almış. 20 Temmuz 1974 gecesi komuta yeri olarak seçilen bir evin kapısında atılan bir top mermisi ile şehit olmuş Binbaşı Pilot Fehmi Ercan. 

Halen Barış ve Özgürlük Müzesi olarak kullanılan eve de daha sonra götürdüler bizi. Tabelanın altındaki oyuk atılan top mermisinin izi. Havaalanı yakınlardaki yerleşim yeri de Pilot Fehmi Ercan'ın doğum yeri olan Balıkesir olarak isimlendirilmiş. Yerleşim yerlerinde böyle çok tanıdık şehir ismi var. Yerlerin üç ismi var; Rumca, Türkçe ve yeni isimleri. Bu arada Kıbrıs'ta kaç il vardır diye sordu rehberimiz. Farklı cevaplar alınca ;

-Kıbrıs'ta il yoktur sadece altı tane ilçe vardır ; Lefkoşe (Türk ve Rum kesimlerinin Başşehiri)  GaziMağusa, Girne, Güzelyurt, Lefke ve İskele ilçeleri.diye de açıkladı. 

Havalimanından çıkıp geniş Mesarya ovasının önünde uzanan Beşparmak Dağlarını aşıp Girne'ye ulaştık. Yemyeşil güzel bir sahil Girne sahili, özellikle son yıllarda gelişme göstermiş.Mesarya ovasının kuraklığından sonra yemyeşil her yer. Adanın bu kesimi çok yeşilmiş lakin meydana gelen yangınlar biraz çoraklaştırmış bazı kesimleri. Önce Barış ve Özgürlük Müzesini ziyaret ettik ne yazık ki kapalı idi. 


Sonrasında hemen yakınındaki Karaoğlanoğlu Şehitliğini ziyaret ettik. 50.Piyade Alay Komutanı olarak Kıbrıs Barış harekatına katılan Albay İbrahim Karaoğlanoğlu 20 temmuz 1974 gecesi burada bulunan evde atılan bir top mermisi ile Hava Pilot Binbaşı Fehmi Ercan ile birlikte şehit olmuş . Buraya yakın bir yerde Karaoğlanoğlu şehitliğini de ziyaret edip dualarımızı ettik. 


1974 yılındaki harekatta Rumların kullandığı askeri araçlar ve silahların sergilendiği Açık hava Müzesini dolaşıp buradaki ziyaretlerimizi sonlandırdık. Sonraki durağımız halen halk plajı olarak kullanılan ilk çıkartmanın yapıldığı Yavuz Çıkartma Plajı ve Özgürlük Anıtı oldu.İlk askeri çıkartma bu küçük plajdan yapılmış ki çıkartmanın buradan yapılacağı  hiç beklenmiyormuş.



Sonraki durağımız Girne'idi. Şansımıza aşırı yağan yağmura yakalandık, neyse ki çabuk geçti. Girne kalesini gezdik. Şansızlığımız Girne Yat Limanının /hani o hep Girne denilince aklımıza gelen yat limanı manzarasının,/ restorasyona girmesi nedeniyle kapalı olması ve bizim sadece uzaktan bakmamız oldu. 

Girne çok güzel , yeşil, düzgün bir şehir. Bizanslılar tarafından 7. yüzyılda inşasına başlanan, çeşitli dönemlerden geçip bugünkü halini Osmanlı zamanında alan  Girne Kalesini gezdik. İçerisi bildiğiniz küçük bir şehir gibi. 


Girne'deki dinlenme sonrası Beşparmak dağlarının eteklerindeki bugünkü adı Beylerbeyi olan BellaPais ve 12. Yüzyılda Roma döneminde inşa edilen ve Gotik mimarinin en güzel örneklerinden olan pek çok kısmı büyük depremlerle yıkılsa da hala ayakta kalan BellaPais manastırı oldu. Hem konum itibari ile tüm Girne sahilini tepeden görüyor hem de mimarisi ile gerçekten etkileyici bir görüntü sunuyordu tarihi manastır. Bahçesindeki dört adet selvi manastır inşaasında dikilmiş, devasa büyüklükte erkek selviler. Bu arada selvi ağaçlarının da dişi ve erkek selvi olduğunu öğrendim, dağınık büyüyenler dişi ağaçmış. Manastrırın etrafında küçük lokantalar ,cafeler var. Yemek yiyip, bir şeyler içebilirsiniz. Tabi  Kıbrıs'ın çayı güzeldir. Güzel bakımlı, tursitik bir kasaba Bella Pais /Beylerbeyi. Çok güzel bahçeli villalar yapılmış. Görülesi bir yer.


Üst kat Osmanlı'dan sonra kadınlar için ayrılmış, camilerdeki usulu getirmişler.


 Beylerbeyi gezimizden sonra otobüslerimize binip  otelimize doğru yola çıktık, ilk günün yorgunluğunu dinlenerek ve hatta denize girerek giderdik:) Ekim ayında deniz suyu o kadar ılık ve sakindi ki inanılmazdı. 

....devamı var..