Yazlık2

 


Sıcaklar akşam altı oldu mu biraz hafifliyor, hemen bahçedeki biberleri suluyorum. Arkada duvar dibindeki seyrelmiş naneleri, saksıdaki sardunyaları. Mandalinalar henüz çok küçük ama çok var üzerinde ağacın. Karpuzcu geçmeye başladı, oğlunuda yanına almış. Karpuzu o taşıdı bana. 10 yaşında var yok. Ben parasını getirmeye gidince kendini hemen salıncağa bıraktı. Ayaklarınla hız vererek oturduğu salıncaktan "abla (kibar çocuk) oğlun mu var " ."var ama burda yok" ,dedim. "Nerden bildin?".  Pencereye zincirli bisikleti işaret etti "bisiklet var"

Çocuk hep çocuk işte.🎈 Hafta sonu gelen sebzecide çocukları ile geliyor. Erkenden iş hayatına başlatılan çocuklar.  Belki iyi, belki değil ,henüz erken onlar için. Ama hiç olmazsa çalıştıkları kişiler aileleri.




Yanıyoruz.

 Memleket cehennem gibi, yangınların ardı arkası kesilmiyor. Hala yangın uçakları yok. 11 memleket evladı şehit oldu, yazık değil mi ailelere,sevdiklerine. Yönetenler bizden çok ağlanıp, her şehidin arkasından normalmiş tavrı takınıyor.Yeter artık,son yıllarda yanmayan orman kalmadı.  Bilecik yanıyor,  oradan bir afad gönüllüsü "orman bitince yangın bitecek sanırım" diyordu. Artık sadece orman değil köylerde yanmaya başladı ne yazık ki.

Her ağaca üzülerek bakıyorum. Tam evimizin karşısında çok kocaman bir fıstık çamı ağacı var. Kumrular üzerinde yuva yapıyor, kırlangıçlar etrafında uçuyor.Arılar dallarında vızıldıyor. Sesi rahatsız etse de bazen yaz seslerinin vazgeçilmezi ağustos böcekleride senfonilerini o kocaman çam ağacında sunuyor.cır cır cıır.

İşte böyle bir ağaç denilip geçilmesin, hepsi bir dünya. Altlarında gölgeleyenleri saymıyorum bile. O ağaca ve maiyetindekilere bakınca,yanan ağaçlar için yüreğim sızlıyor. 



 Hayatlarını kaybeden 11 evladımız için çok çok üzgünüz. Ne zaman bu yangınlar sönecek yüreklerimizde. Bu ülke kadar genç insanları bu kadar kolay harcayan başka bir yer var mı acaba?




Yazlık 1

 Telefondan yayın yapmak zor. Az ve öz yazacağım bu sebeple. En sıcak  günlere denk geldik. Eyyamı bahur. Genelde ağustos ayının ilk günleri olur ama 2025 yazı her yönden sıcakla ve sıkıntılarla sınav veriyor. 

Ayvalık sahilinde de sıcak kavurucu, rüzgar yok, deniz hiç olmadığı kadar ılık ve durgun.


Herkesten önce gelip gölgede yer kapanlar da var tabi. 






Biraz yazlık zamanı..

 


Yaz başında babamın ani bir kalp rahatsızlığı geçirmesi nedeniyle gitmiştik Ayvalık'a.  Yaşlı insanlara kalp spazmı ya da kalp krizi her zaman bildiğimiz belirtilerle gelmezmiş. Babamda da aşırı mutsuzluk, yorgunluk, bezginlik ve sıkıntı hissi ile gelmiş anlaşılan .Çünkü yazlığa gittikten sonra tek sıkıntısı annemin buydu babamdan işittiği ve hissettiği. Meğer kalp krizi geçirmiş. Ayvalık devlet hastanesine götürdüler hemen ah! ah! koskoca hastane binası var lakin anjiyo yapılamıyor. Hastanede kısa bir bekleme süresinden sonra  eski bir ambulansla Körfez'deki özel bir hastaneye nakledildi, orada başarılı bir müdahale ile tıkalı damara stent takıldı, çok şükür iyileşti. Şimdi sağlıklı, tabi beden olarak, ruhen sıkıntılar evhamlar  kendini dinlemeler devam. Biz çok kalamadık yanlarında çünkü oradayken eşimde yüksek ateş ve sindirim sistemi bozukluğunu yaşatan mikrobik bir duruma yakalandı, apar topar dönmek zorunda kaldık. Neyse herkes iyileşti sonunda. 

Biz şimdi tekrar Ayvalık'a gidip bir kontrol edeceğiz durumu.Bakayım telefonda annemin ''iyiyiz'' dediği gibiler mi? Babam artık çok yaşlı. Ama maşallahı var bu güne kadar her şeylerini kendi başlarına yapabiliyorlar, çarşı pazar, alışveriş işte ne ihtiyaç varsa. Annemin sarı noktasından kaynaklı görme sorunu devam, yine de çoğu yaşıtlarına göre iyiler. Her şeyi beraber yapmaya alışmışlar mesela şimdi pazar alışverişine gidemiyorlar diye, annem küskün. Bazen komşuya sipariş veriyor ya da onlarla gidiyor. Bazen oradan gelip geçen sebzeciden alıyorlar . Ama ısrarla kardeşimden yardım istemiyor. 'gelin alışverişimizi yapın' demiyor. Çok zorda kalmadıkça tabi. Başkasına muhtaç olmak zor bir durum. Çocuğun bile olsa. Kalça protezi ameliyatı olduğumda bunu yaşadım. Karakteriniz başkasından yardım almaya müsait değilse çok zor oluyor o inadın kırılması. Hastaneden taburcu olmadan önce duş almam gerekiyordu ve ilk kez yabancı biri beni yıkamıştı /cenazemden önce/ tanımadığım bir kadın. Bir de moral verici konuşmalar yapmıştı ki sormayın gitsin. Zor ama imkansız değil ,alışılıyor. Her şeyin insanlar için olduğuna inanırım.  

Yine konu başka bir yereler bağlandı , kısaca Ayvalık'a gidiyoruz bir süreliğine. Tabii her zamanki gibi ne zaman döneceğimiz bir plan dahilinde değil. Meşhur lafımız 'kısmet'. Bazen hafta oluyor kalma süremiz bazen ay. Hepimiz alıştığımız şekilde yaşamak istiyoruz ve bu bazen mümkün olmuyor. Ortama ayak uydurmaktan da sıkılabiliyoruz. Onun içinde gidiyoruz ,bakalım nasıl döneceğiz. 

''kısmetse'' yaşayıp göreceğiz.



çeşit çeşit durumlar..

 Resimde tam çıkmamış ama sinek kovucu bu alete bayıldım .Pilli, üzerinde iki yumuşak kayış var ,sürekli dönüyor.Sipariş verdik eve gelecek bakalım.Yazlığa giderken götüreceğim. Kahvaltı masasında sinek kovalamak hoş olmuyor, herkesin eli peyniri, zeytini, domatesi yellemekle meşgul olmasın:) Sinek gelirse pervane , kedi gelirse fıs fıslı su. Garson her türlü çareyi hazırlamış. Kedileri severiz ama yemek yemek için üzerimize atlamalarına gerek yok, hepimiz temastan hoşlanmayız sonuçta. Tabi o kadar şımartılmışlar ki herkesi aynı sanmaları normal.

Mahallenin dondurmacısı ünlü olup şubeler açınca mekanı çok şık hale getirmiş. Her masada sarı limonlar, kendileri siyah beyaz çizgili tişört, beyaz pantolon ve hasır şapkalarla İtalya'da dondurma yiyoruz hissini vermişler. Amalfi'de miyiz acaba?
Tam böyle hissedecek gibi oldum yan masada telefonu görüntülü açıp limon saksına dayamış bir adam var. Bıdır bıdır tek düze konuşan kadına ''Hayattan bezdirdin beni be'' diyerek telefonu kapatınca, İtalya'dan memlekete kesin bir dönüş yaptım. Dondurmacıda bile mutsuz olmak , üzücü..
Kafalar karışık diyorum ya hep ondan. Arka masanın pidesi geldi; Müşteri; ''yok ben bunu istemedim, dışı yarım içi tam olacak dedim'' dedi. Garson ustasının çağırdı ,usta da anlayamadı. Müşteri ısrar ediyor 'Dışı yarım , içi tam, daha önce yedim burda '' Hayır anlaşamadılar , ustanın yaptığı pideyi yedi mecbur.
Biz de anlamadık önce 'Dışı yarım ,içi tam' nedir diye.. Hatta üzerine bir süre geyik yapıp güldük eve dönerken.

istemeyen okumasın

 

Türk milleti olarak üzgünüz yine şehitlerimiz var. Gencecik evlatlarımız hayatlarına başlamadan şehit oldular. Tek tek hepsi için üzgünüz, makamları cennet olsun. Onları kaybederken bir de öğrendik ki daha önceden şehit olup ,devlete teslim edilmeyen bir şehidimiz varmış ve onu arama çalışmaları sırasında oluyor bu vahim olay, bu felaket. Çok üzücü.

***

         Kafalarımız karışık, bir de sıcak mı sıcak havalar, hepimiz ambale olduk. Sadece kendi sorunlarımız,aile içi olaylarımız, dertlerimizle meşgul olabilsek, ne iyi olur. Öyle yapmaya çalışıyoruz. Üç eski arkadaş buluştuk mesela geçen gün , sohbet muhabbet, biraz gıybet sonra konu bir yerden ya hayat pahalılığına ya hapisteki henüz yargısı başlamamış ilimizin belediye başkanına falan geliyor. Bilmiyorum benim çevrem mi böyle ilgili bu kadar memleketle.Hafta sonu magazin programlarını izleyelim diyoruz bazen. O programlar ilk başladığında neyse o şekil devam ediyor. O şunla, bu ötekiyle Bodrum plajları ile başlıyor Çeşme ile devam ediyor.  Bu programları yapanlarda '' beach'' fiyatlarının yüksekliğinden, herkesin alınmadığından konu açıyorlar.   Gezi programlarını izliyoruz ,orada da yine en ucuz sezlong-şemsiye fiyatı sahil beldelerinde 250-300 TL lerden başlıyor ,diye anlatıyor Mert Savaş. Sonra bir bakıyoruz bu güzelim cennet parçaları, Çeşmesi, Seferihisarı çatır çatır yanıyor, köyler boşaltılıyor, canlılar ölüyor, tarlalar, ağaçlar toptan yanıyor. Bu seferde hayda! yangın uçağı konusu tekrar tekrar önümüze geliyor, hatta bazıları para toplayıp biz alalım ,paylaşımlarına getiriyorlar konuyu.  Her şey o kadar sırtımıza yüklenmişken bir uçak almadığımız kalmıştı yardımlaşarak!                    ****

Daha önce de yaşanmıştı bir kez daha yaşanıyor . Televizyon haberciliği yapan kanallardan SözcüTV on gün süreyle yayın yapamayacak. RTÜK 'e göre yayın ilkeleri ihlal edilmiş ve böyle bir ceza öngörülmüş. Dolayısı ile yine bizim istediğimiz haber kanalından haber izleme hakkımıza engel olunmuş oluyor. RTÜK'e göre sakıncalı sayıldığı için. Oysa bu bizim yani seyircinin, halkın, vatandaşın kendi kararı olmalı.Bizim de beğenmediğimiz bir çok şeyi konuşan kanallar var .Seyretmeyi tercih etmiyor ve seçim yapma hakkımızı televizyon kumandasının tuşlarına o kanalların tuşlarına basmayarak kullanıyoruz.

Sözcü'nün yanındayız . Bizim haberleri istediğimiz kanaldan izleme hakkımız olmalı. Yayın yapmama cezası kanala olduğu kadar ,seyircisine de verilmiş bir ceza olmuyor mu?                                                       

                                                                                 


 


Kesmece Bunlar..

         Çekirdeksiz karpuz mu olur dedim önce,ama oluyormuş. Oldukça güzel oluyormuş. Sanırım aşılı üzerinde 'iyi tarım' etiketi vardı.Lakin şimdiye kadar bu kadar sert kabuğu olan bir karpuz kesmemiştim. Kasap bıçağı olsa ancak.. Eşime devrettim o kesti. Oysa çoğu karpuz kabuğu bıçak değdi mi  çatırt diye yarılabilir ,bile. Oysa bu kaya gibiydi. Çekirdeklerde aslında var ama güdük bırakılmışlar, ufacık. Hem sonra çekirdek olmazsa toprağa ekip acaba seneye çıkar mı?/ çıkıyor/ diye beklemenin de heyecanı kalmaz.Zaten bahçemizde yok ki , apartmanda yaşıyoruz. Neyse yinede tadı da çok nefisti.

         ''Karpuz kabuğu düşmeden denize girilmez'', denilirdi . Karpuz yaz mevsimi meyvesi olduğuna göre ancak karpuzlar bir çıksın havalar ve deniz bir ısınsın , öyle girersin denize diye söylenirdi. Yani bir şeyleri yapmak için zamanını bekle ,anlamında bir şeyler.Herşeyin bir vakti var.

         Bir de şöyle bir şey ; ''eşeğin aklına karpuz kabuğu sokma!''  Tabii ki hoş bir söz değil hem benzetmeleri hem manası ile. Daha çok kendini kurnaz sananların  kullanacağı bir atasözü gibi. Aman bırak uyandırma, aklına getirme , olayları karıştırmasın , iş çıkarmasın başımıza vs. gibi anlamlarda kullanır. Kimbilir eşekler karpuz kabuğunu çok seviyorsa , aklına düşünce yapmadığı kalmaz.Teper mi teper.

       Ya ''bir koltuğa iki karpuz sığmaz'', sözüne ne demeli. Ey büyükler, sizin zamanında öyleymiş belki, şimdi değil, şimdilerde  herkes çok karpuzlu. İki işi aynı anda yapmayın beceremezsiniz, aksilik çıkar anlamında. Teker teker yapın ne yapacaksanız ki bir şeye benzesin yoksa yarım yarım olur,ikisinden de bir şey çıkmaz gibi. Tabi eskiden babalar koltuk altına bir karpuz sıkıştırıp gelirlermiş eve, adam eline iki karpuzu nasıl sığdırsın, bu söz de oradan esinlenilmiş herhalde. Kesin bir tanesi iki karpuzu aynı anda taşımaya kalktı, belki de! Kim bilir bir tanesi yerlere serilip çatladı karpuzlardan, mesela.. Karpuz bekleyen hanımdan da lafı yedi.. Neden olmasın.

Karpuz muhabbeti bu kadar yetsin mi?

Yoksa karpuz yanına beyaz peynir bir dilimde taze ekmek şöyle güzel bir öğle sofrası mı kursak.
Ya da küçülsek, çocuklaşsak elimize bir dilim karpuz verseler kaldırıma oturup yanaklarımızdan sularını akıta akıta ,içini sıyırana kadar karpuz mu yesek.
Ya da köyde pikniğe gitmişiz, buz gibi akan dereye karpuzu bırakmışız ki soğusun da yiyelim. Su yeşil kabuğun üzerinde atlaya zıplaya parıl parıl akıp hızla giderken karpuz soğumaya başlamış bile.Tatilin, yazın ,çocukluğun en güzel anılarına doğru akar gider zaman.
İnstagramdan alıntı


Başlıktaki söz Yazlıkçılar dizisindeki karakterlerden karpuzcu Hıdır'a ait. 
Aykut Oray(1942-2009)'ın canlandırdığı karakter ,dizide yazlık bir beldede karpuz satıyordu ''Karpuuz kan, kesmece bunlar'' diyerek. Uzun yıllar TV'de oynayan güzel bir diziydi. 
Tıpkı çocukluk gibi, yaz tatili gibi ve karpuz gibi..

çocuk yüzünden.

 Hava serince bu akşam. Gece ilerlemekte, masalar teker teker boşalıyor. Garson çocuk elindeki bezle müşterisi kalkan masaların üzerlerini siliyor, kül tablalarını topluyor. Martı kardeş geçe kalanların masalarından kayıntı peşinde hala. Epeyde doyurduk karnını , her masa bir iki bir şey attı. Ayırt etmiyor pek, patates, ızgara, ekmek parçası ne olursa gagaya oradan kursağa topluyor.

Ailesi ile gelmiş iki oğlan çocuğu hiç durmadan koşturuyorlar ,enerjileri hiç bitmiyor. birinin elinde frizbi, diğerinin ayağının altında yeşil patlak bir top ,koşturdular tüm akşam. Böyle bir ortam için uygun değil, tabi bize göre .Köşedeki masada keyif yapan anne babasının hiç sesi çıkmıyor hatta ben anne ve babanın kim olduğunu en son kalkarken gördüm. 

Tesadüf bu ya, gece sitenin çardağında bir patırtı, bir bağırış çağırış oldu. Gece geç saatlere kadar çardakta komşular oturuyor, özellikle küçük çocuklu olanlar. Kural var, çocuk oyun sahasının ışıkları saat 10'da söndürülecek ,diye. Bazen ricalarla uzuyor , tabi bu seferde gürültü çok oluyor diye şikayet oluyor falan. Bu sesler bir kadın kavgası sesi, tonlardan belli. Ufaklıklardan biri oturan teyzelerden birinin başına top atmış, kadın da çocuğa söylenmiş, çocuğun annesi de yaşlı kadına ;'vay sen benim çocuğuma nasıl kızarsın, bağırırsın' diye avaz avaz çemkiriyor. /E sen örnek olaydın keşke çocuğuna böyle bir durumda bağırmayarak/ Teyzede başında ufak plastik su şisesi tutuyor, buz niyetine;'ben hasta kadınım ,bana böyle davranamazsın , senin çocuğundan özür mü dileyeceğim , polis çağırın o zaman'a kadar konuyu getirince, bizim güvenlik nihayet olaya el koydu . Gece nöbetine gelen güvenlik bey , ortalığı sakinleştirdi. Tüm çocuklar ortalıktan bir anda çekildi tabi analar da. Teyze başındaki su şisesini bırakmaksızın birazda banklarda oturdu, yanında bir kaç arkadaşı sonra herkes evlerine dağıldı. Bahçe sessizleşti. 


temmuz 2

 Bir geldi pir geldi denir ya tam da öyle geldi bu ay. Deprem, yurtta dört bir yanda yangınlar, İzmir Büyük Şehir Belediyesine şafak operasyonları ile yapılan gözaltıları, doğalgaza yüzde yirmi dört zam daha da ne olsun bir günde , henüz temmuzun ikisindeyiz.

Bir de bugün açıklanacak enflasyon oranlarına göre memurlara ve biz emeklilere verilecek zam oranlarını öğreneceğiz. Geçenlerde yoksulluk sınırı olarak (Bir ailenin temel gereksinimlerini karşılaması için gerekli olan minimum yani en az geçim miktarı) olarak 85.000TL (yazıyla;Seksenbeş bin türk lirası) olarak açıklandı. Dolayısı ile bu sınırın çok çok altında olan maaşlarla yaşamaya çalışan çoğunluk insan merak ediyor bakalım ne kadar lütfedilecek maaş artışı temmuz ayında.Tabii ki beklenti minumum düzeyde. Enflasyona hayat pahalılığına yetişmek mümkün değil. Pazar vardı dün 60 TL 70 TL domates, 150 TL limon ki en sevdiğim şeydir limonu her şeye sıkabilirim, kesip tuzlayıp yiyebilirim. Bir limon fidesi alıp balkona ekmeliydim belki de zamanında, japon gülü ile kardeş kardeş büyürlerdi. Düşünün bu yaz 400 TL ye kiraz yedik,  bir zamanlar çocukların kulaklarına küpe yapılacak kadar bol olan ağaçlardan toplayıp yediğimiz, kurtlu diye içine bakıp bazen burun kıvırdığımız kirazlar 300-400 TL lerden satıldı 'pazarlarda'. Manavda daha yüksek fiyatlıdır eminim. Zamanında bol bol yediğimiz meyvelerin şimdinin çocuklarının tadını çıkaramıyor olmasına üzülüyorum.Bir de ucuz olsa bile nerede o eski kirazların mis gibi tadı, lezzeti. Pahalı oldukları gibi tatları da değişik, gerçi değişmeyen neyin tadı kaldı ki.

Evet bu kadar dırlanmadan sonra başka şeylere geçeyim mesela kendimi epeydir örmediğim tığ işine verdim bu aralar. Bir tane bucket hat(Kova şapka)  ördüm youtube den baka baka. Ama kalıbı biraz küçük oldu, ondaki santimlerden dar örmüşüm sanırım benim elim biraz sıkı. Bir tane daha yapacağım ya azıcık gevşek örmem lazım  ya da bir numara büyük tığ kullanmalıyım. Bakalım , karar vereceğiz.



temmuz

Haziran sessiz sakin geçip gidince,2025 yılının da tam ortasına temmuz ayına gelmiş bulunuyoruz. Kendimizi ülkenin çalkantılı çakma gündeminden kurtarabilsek  mutlu olacağız. Haziran sevdiğim bir ay ,ikizlerin dünyaya geldiği benim uzun yıllar beklediğim annelik rolüne kavuştuğum ay. Gerçekte on beş gün daha dayanabilselerdi tabi bende dayanabilseydim ikizlerde beklenen ayları olan temmuz doğumlu olacaklardı, tıpkı anneleri gibi. Temmuz doğum günü ayım. Öyle kutlamalar yapan, aman da iyi ki doğmuşum, modunda olan bir aslan değilim ama yapanlara bayılırım. 
Temmuza güzel karelerle başlangıç yapalım.Aksi takdirde moral bozuk, her üzücü şeyden kolay etkilenebilen, n'olacak bu memleketin hali modlarına hemen kapılabilen biri olarak benim için iyi olmayacak. Çünkü mutsuz olunca kelimeler dökülmüyor, yazacak bir şey bulunmuyor, sıkıcı günler birbirinin ardı sıra geçip gidiyor. Bakalım moralman ne kadar iyi tutacağım kendimi. 
Evden çıkıp sahile giderken iki apartmanın arasında ,masaldaki fasulye sırığı gibi,arşa doğru yol almış  mor begonvil sokağın toz toprağına renk katıyor. Çünkü sokakta iki tane apartman yıkılmakta, bir tanesinin inşaatı ise tamamlanmak üzere, dönüşüm dönüşüm üzerine.

Bu apartmanın bahçesinde ise malta erikleri yerlere dökülmüş, alt dalları gelen geçen göz hakkı olarak yemiş, üsttekiler de kurdu kuşu bekliyor. Bereketi bol.
Nihayet sessiz sakin sahil. Sanmayın ki hep böyle, akşamları çimenlerde yer yok, yürüyüş yapanlardan beton yol görünmüyor gibi öyle kalabalık. Çoluk çocuk , genç ihtiyar akşam sıcakları burada ferahlıyor Atalar ahalisi ve etraftan gelenler.
Sabah saatlerinde de sağlık için spor yapanlarla dolu olan sahil kuşluk vakti sakin sessiz, huzurlu. Bir martı yavrusu uçma çalışmalarında tedirgin dolaşıyor.
Kedi efendi incir ağacının gölgesinde keyif çatmakta. 
Sahilde sandal kiralayanlar belediye tarafından yerlerinden edilmişlerdi geçenlerde, ama bir şemsiye bir sandalye ile yine yeniden işlerini devam ettiriyorlar. Henüz müşteriler yok, renkli sandallar sahilde sıra sıra süzülüyor.
Boş denize alışmamışım, ne bileyim karşıda bir Büyük Ada bir Sedef, biraz uzakta Burgaz,  Kınalı  görülmeli, hiç bir şey olmasa karşıda Çınarcık, Esenköy falan olmalı ki geceleri karanlıkta ışıkları şıkır şıkır parlasın.
Çok yoruldum. Manzarası en güzel çay bahçemiz de biraz mola. Salkım söğüt yapraklarını dökmeye başlamış bile. 
Ortancaları kocaman saksılar içinde bu yaz getirmişler ya da kendileri ekmişler. Başka çiçekler de var,bu sene daha bir özenli ve bakımlı  çay bahçesi. 
Kahvemizi de içtiğimize göre hoş geldin temmuz ayı diyebilirim. 
Etrafı güzel görmek için, algılarımı iyi şeylere açıp, diğerlerini görmezden geleceğim desem de ne kadar gerçekçi olur ve yaparım bilemem.  
Toplum içinde yaşadığımıza göre etkilendiğimiz iyi ve iyi olmayan her şey bizim yaşantımızı da iyi, güzel ya da tam tersi etki yapar. İç huzurumuzu yüksek tutmakta fayda var , hepimiz için.
Artık bu yaz bize ne iyi geliyorsa onu yapalım.
Ne ile kim ile mutlu isek onunla olalım. 
Ama çevremize ve toplumumuza karşı da algılarımızı açık tutalım, sadece kendimizi değil etrafımızın ve toplumumuzun iyi günler görmesi için gereken neyse yapmaya çalışalım. 
Evet hoş geldin temmuz, güzel günler getir  ülkemize ve bizlere..