köyde çocuk ; Mehmet..

 


 Her küçük çocuk gibi benimde köyde hayatımın çoğu ,bağda bahçede babama yardım etmekle geçerdi. Köyde o zamanlar imece usulu; yani tüm komşuların birbirine yardım ederek iş yapması, çok yaygındı. Ekinlerin biçilmesi, mahsulun çapalanması, hasadın kaldırılması gibi tüm tarla işlerinde köy halkı birbirine canla başla yardıma koşardı. Çoğu geceler ailece tarlada sabahlanır,gün doğar doğmaz işe koyulunurdu.Mevsimine göre fasülye, mısır,kabak,tütün daha sonraki zamanlarda da çilek yetiştirilirdi.Sadece tarlalarda ekili sebzeler değil, elma,armut,ceviz,kestane,kiraz,vişne,dut,kızılcık,üzüm gibi çeşit çeşit  meyve ağaçları da ağızlara layık meyveleri ile dağın yamaçlarında boy gösterirlerdi.Ancal 1000 mt. rakımlı bu dağ eteğinde bazen öyle sis olur ve köye çökerdi ki bu meyve ağaçları donar,soğuktan yanar ve meyvelerinden nasiplenmemizi önlerdi.

Yine sıcak bir temmuz günü babamla Sineklik denilen yerdeki tarlamıza patatesleri sulamaya gittik. O zamanlar köy ve civarı bölgenin özelliğine göre isimlendirilir, bir nevi sokak yada cadde ismi gibi adreslendirme yapılmış olurdu. Ketenlik,Sineklik,Pisocağı,Gölcük,Yukarı Harmanlık,Kaldere,Yaşlıçayır gibi.Bu bir nevi adres sistemiydi.  Sineklikteki patates tarlamızın yanındaki tarla, Yusuf Pehlivanların tarlasıydı.O gün herzamanki gibi Yusuf da babasıyla tarlaya sulamaya gelmişti. 9-10 yaşlarındayım. Sulama suyu bir ark içerisinde geliyor, yarısı bizim tarlaya yarısı Yusufların tarlaya gidiyor. Ark çok yukarılardaki tarlaların arasından geliyor ve arkı kim önce bağladıysa önce onun tarlası sulanıyor. Sulama işi biten haber veriyor ve diğer tarla sahibi ancak o zaman sulamaya başlıyabiliyor. Tüm köyün bildiği bu kurala herkes saygılı, hiç sorun çıkmıyor. Babalarımız Yusufla bana bir görev veriyorlar; arktan gelen suyu kontrol etmek. Su azalır ya da kesilirse ark boyunca yürüyüp kesilen yeri bulacağız ve suyun tarlaya doğru akmasını yeniden sağlayacağız. 

Bize verilen bu iş çok hoşumuza gitti. Hangi çocuğun gitmez ki.Ayakkabılarımızı çıkartıp yalın ayak suyun içine girdik. Cıbıl cıbıl sularda ark boyu ,suyun kaynağına doğru hem yürüyor ,hem gülüşüp eğleniyoruz. Belki beş altı km. yürüdük ki bir dereye ulaştık.

- Haydaa!! bu dere de nereden çıktı??,diye diye , derenin kaynağını bulmak için arktan ayrıldık. Yürüdük yürüdük. Yol engebeliydi, taşlardan kayalardan keçiler gibi hoplaya zıplaya derenin kaynağına ulaştık. Görülmeye değer muazzam bir manzaraydı. Sular onbeş yirmi metre yukardan burun deliği gibi iki mağara oyuğundan aşağıya  gürül gürül dökülüyordu. Mağaraların yanları ev büyüklüğünde buzlaşmış kar yığınları ile kaplıydı. Akan su o kadar soğuktu ki elini değemezdin. Bu muhteşem görüntü karşısında biz arkı, sulamayı tarlayı falan unutmuştuk. İlla daha yukarda ne var diye meraklanmaya devam ediyoruz. Akan suyun yukarılarına doğru yalınayak tırmanmaya devam ediyoruz. Ayaklarımız nasıl acıyor, umurumuzda değil,keçi gibi tırmanıyoruz kayalara. İşte o ara etrafımıza bakındık ki kaybolmuşuz. Farkettik. Ayaklarmız acıyor, elbiselerimiz ıslak, yorulduk, neredeyiz bilmiyoruz. İkimiz birden ağlamaa başladık. Bir yandan yürüyoruz. 

O sırada bir köpek havlaması duyduk.Baktık bir koyun sürüsü ,çoban bizi görüp bağırdı;

-Ne arıyorsunuz orada, durun kıpırdamayın, geliyorum. Meğer dağın zirvesine çıkmışız .Çoban yanımıza vardı.Bize hem kızıyor, hem susturmaya çalışıyor,köpek bir yandan havıyor.Sonra acıdı bizi teselliye koyuldu; 

-Korkmayın şimdi sizi yola çıkarıcam,diye düştü önümüze.Bizi zirvenin altında bir yola çıkardı. Gösterdiği patikayı takip edersek tarlanın başına ineceğimizi söyledi.

-Dikkat edin, diye de tembihledi.Biz yeniden hoplaya zıplaya,ormanlardaki çam ağaçlarının arasından geçerek, kayalardan zıplayarak, güneş batmak üzereyken tarlanın başına vardık. Hiç bir şey olmamış gibi arkın içine girdik. Babalar tarlanın sulamasını bitirmek üzereydi. Neredeydiniz ,demediler, biz de bir şey söylemedik. İki kafadar yaşadığımız macerayı kendimize sakladık. Bize kaybolduğumuzda yolu gösteren, düğünlerde çok güzel tulum çalan Çüta Mehmet'di. Sevgi ile anıyorum.....


Not:Bu yazma sevdası baba tarafımda mevcut.Rahmetli iki amcam  ve büyük amcam yazardı. Tabi onlarda sanırım büyük büyük babaannemden almış bu yeteneği. Babam'da çok güzel resimler yapar.Yazdığını geçen yaz bana verdiği  anı defterini görünce anladım.Şaşırdım,heyecanla okudum. İşte yukarıdaki babamın anılarından, geçmişten bir sayfa, bir hikaye,bir rüya..

17 yorum:

  1. Çok güzel! Betimlemeleri cam gibi...

    YanıtlaSil
  2. Mehtap hanım bizde tarlaları arklardan sulardık su kesildi ise bakmaya giderdik neden kesildi diye amca çok güzel yazmış

    YanıtlaSil
  3. Ne güzel! Keyifle okudum. Babaya selamlar bizden...

    YanıtlaSil
  4. İlgiyle okudum,ne güzel.Benim büyükbabalarım da tarla ve hayvan işleriyle uğraşırlardı.Tatillerde gittiğimiz için tarla mahsullerinin toplanma şekilleri ve meyva ağaçları ile ilgili her şeyi görüp bilip anilarima ekledim.Yazılanlar hep tanıdık geldi, suyun soğukluğunu bile hissettim ayaklarımda :)

    YanıtlaSil
  5. Çok keyifli bir yolculuktu, çok sevdim.
    Ne güzel yazmış babanız

    YanıtlaSil
  6. Bloguma uğramissiniz, ben de size bir uğrayayım dedim. Bu zamana kadar karsilasmamisiz demek ki... hayat ne kadar sadeyse o kadar huzurlu oluyir sanki degil mi, yaziniz bana bunu düşündürdü. Boyle bir kaçıp gitme arzusu iste.. sizi takipte olacağım
    Kucak dolusu sevgiler bırakıyorum.

    YanıtlaSil
  7. Çok içten samimi bir yazı. Bilincimin bir tarafıyla yaşayarak okudum.:)))

    YanıtlaSil
  8. bunlardan hep yaz noluuur, çok güzeldiiii :)

    YanıtlaSil
  9. Ailecek yazmaya meraklı olmanız ne güzel :)

    YanıtlaSil
  10. bu güzelim yazını son yazıma koyduum :)

    YanıtlaSil
  11. Anı defteri, ne güzel bir hazine bulmuşsun Mehtap. Arada paylaş böyle bizimle👏🌺🤗🤚

    YanıtlaSil
  12. Bayıldım, çok güzel yazmış gerçekten=)

    YanıtlaSil
  13. Yazabilmek çok çok güzel...

    YanıtlaSil
  14. Çok güzel yazmış babanız. Tebriklerimizi iletin.
    Aslında aynı yetenek size de geçmiş. Geçende mücver yaparken ne harika betimlemeler dökülmüştü kaleminizden..

    YanıtlaSil
  15. Böyle yürekli çobanlar kaldı mı acaba.
    Belki de doğru dürüst çobanlık yapacak ne mera kaldı ne de dag- bağ en kötüsü de tarlaları.
    Umarım az da olsa oralar oralarda kalmıştır arada gider bu günleri tebessümle anarsiniz.
    Emeğinize sağlık ben bile çocukluğuma gittim bir an.
    Sağolun.

    YanıtlaSil