Zamanla bu bölgedeki Hasan Dağı, Erciyes Dağı ve Güllü Dağı'nın volkanik patlamaları , püskürmeleri ile yumuşak bir doku ile kaplanıp bugünkü enteresan görüntülere sahip olmuş.
Gezmeye başladığımız ilk yer olan Ihlara vadisinde 390 basamak inip 390 basamak çıkmak
bizi ilk anda yerle yeksan etse de sonrasında gördüğümüz manzaralar bizi bizden aldı,
tüm yorgunluğumuzu aldı götürdü.
insan bakmaya fotoğraf çekmeye doyamıyor;
sizi uzaktan izliyor gibi.
Birde Narlı Göl var ki , karşınıza bir tepeye tırmanırken aniden çıkıveriyor .
Hayal vadisindeki meşhur deve kayaları. Burada kayalar çeşit çeşit şekiller almış , hayal gücünüze
bağlı olarak Napolyon şapkası, öpüşen kayalar, daltonlar artık neye benzetirseniz var.Bu deve de onların en ünlüsü, en çok poz vereni.Etrafını tahta çitle çevirmişler.Artık üzerine binmeye çalışan mı oldu neyse..
benim en çok beğendim yer Paşabağ oldu, o nasıl inanılmaz bir ortam, sanki başka bir alem.
Sonra uğradığımız Cavuşin de dağ tepe dolaştık. Bir şey dikkatimizi çekti kaya oyuklarının çoğu
''Satılık '' tabelaları ile dolu.Gerçekten bu mağara evleri satıyorlarmış artık alan ne yapıyor bilmiyorum, kafe mi, otel mi yoksa ev olarak mı kullanıyor??
Şu aşağıda gördüğümüz ilanda buralarda ne kadar da ''özenli, titiz'' olduğumuzu görüyorsunuz,
yazmak isterdim. Lakin mukavva bir tabela, lalettayin bir ilan bu kadar işte turizme verdiğimiz
önem.
Bu kaya evde 1974 yılına kadar yaşamış olan aile şimdi bu evi turizmin hizmetine sunmuş,
eski haliyle döşemiş, ziyaretçilere gezdiriyorlar. Girişte de yiyecek içecek bir şeyler satıyorlar.
Bu kartonpiyerler taa kaya evin ilk yapıldığı zamanlardanmış.
Seyretmeye doyamayacağımız manzaralar ufka doğru uzanıyor.
Bizim gittiğimiz eylül ayında dağ taş kabak ekiliydi , hepsi sarı sarı tarlalarda yatıyordu.Meğer
buraların kabak çekirdeği ünlüymüş. Kadınlar sokak aralarında hep kabak çekirdeği çıkarıyorlardı,
sonra onları yayıp kurutuyorlar, sütle kavurup çıt çıt çıtlıyorlarmış..
Bizde memleket ekonomisine yerli turist katkısı olsun diye kuruyemiş alışverişini
ihmal etmedik. Birde ilk kez adını duyduğum köftur diye üzüm pekmezi ile nişastadan yapılan
ay tadı hala damağımda nefis bir tatlı ile tanıştık.
Kapadokya denilince akla gelen şaraplarda tadım yapıldı, ikram edilen sıcak elma çaylarını içerken
halı nasıl dokunur, çömlek neden yapılıyor dinlendi.
Bu Dünya Mirası ,harikulade ,eşsiz manzaralı bölge neden bu kadar boş , neden turist yok,
neden biz biraz daha temiz, tertipli, etrafımıza özenli olamıyoruz diye kafama doluşan sorular
beni rahat bırakmasa da kesinlikle muhteşem bir tatil oldu.
Muhteşem bir yer, gizemli, başka bir gezegen gibi, kayaların satılık olmasına şaşırdım, çok yanlış bence. Tarihi eser satılır mı yahu?:( 390 basamağı çıkamazdım sanırım:(( çok teşekkürler gitmiş kadar oldum.
YanıtlaSilSevgiler...
benimde en çok şaşırdığım o satılık tabelaları oldu.Ya sorma o nasıl merdivenler öyle oflaya poflaya indik ,heryere teleferik yapıyorlar oraya da ister kesin:)
Silİlk fırsatta gitmek isterim. İyiki paylaştınız. Gitmiş kadar oldum. Fotoğraflara bayıldım. Ne güzel kareler yakalamışsınız :)
YanıtlaSilKesinlikle kalmalı gidin , görülecek çok güzel yerler var..
SilBir türlü gitmek nasip olmadı.Ama hala umudum var. bir gün gidecem:)
YanıtlaSilResimlerde çok güzel.
Teşekkürler, bizi de gezinize dahil ettiğiniz için ;)
sevgiler
En kısa zamanda gidebilmenizi diliyorum o zaman.Sevgiler.
SilMasal gibi bir yer değil mi? Defalarca gitsem bıkmam.
YanıtlaSilkesinlikle başka bir diyar orası..
SilNasil güzel resimler... Her gördügümde hala oraya gidememis olmama hayiflaniyorum. Ellerine saglik:)
YanıtlaSilDilerim en kısa zamanda gezi planına dahil olur Ayşecim..
Sil