sevda..
Çevremiz ikii..Kozak..
Her gün Çevre Günü olsa yetmez sanırım. Biz yine bildiğimizi okuruz. Belki dünyanın her yerinde böyledir, yaşadığı yerin kıymetini bilmiyordur kimsecikler. Usul usul yok etmeye meyillidir insanlar ,kendileri de gidici olduğundan, bizden sonra tufan, diyorlardır için için. Günü kurtarmak peşinde gün tüketiyorlardır.
İşte son Çevre yazım, yine eski bir yazım.
Ağustos 2017
Ayvalık'a gelmeden önce Kozak tabelası görürsünüz, oradan sapın hemen. Zeytin ağaçları ,meyve bahçeleri ile dolu tarlalar sonrasında, her yeri çam ağaçlarıyla kaplı kocaman bir coğrafya içine düşersiniz. Bu orman içinde çam ağaçlarının arasında devasa büyüklükte ,
sanki gökten atılmış gibi çam ağaçlarının arasına serpilmiş granit kayalar gözünüze çarpar.
Şaşırtır sizi bu granit kayalar .O kadar büyükleri var ki 'oraya nasıl gelmiş', dedirtir, düşündürür.
Bağyüzü köyü yakınlarında bir Atatürk sevdalısı Sühan Şen bu kayaların üzerine müthiş bir eser yaptırmış.
Bir Atatürk Anıtı.
Kocaman bir granit kayanın üzerine yapılmış dev bir heykel. Çam ağaçlarının ortasında ,yolun hemen kenarında muhteşem bir görüntü.
Bu güzel eseri görmek idi niyetimiz. Kozak yaylasına neredeyse bir 13-14 yıl önce gitmiştik.Kozak yaylası sadece fıstık çamı ağaçlarıyla dolu ,üzüm bağları meşhur ,Bergama'ya yakın 19 köyü kaplayan koca bir yayla. Lakin daha ormana girer girmez sizi artık çam ağaçlarından önce, ormana ağaçlara yayılmış bir hastalık gibi görünen taş ocakları karşılıyor. İnanılmaz üzücü bir manzara.O koca granit taşlarını un ufak edip ,kaldırım taşı yapıp yurt dışına satıyorlarmış.Bu taş ocakları yüzünden fıstık çamı kalmamış.(Bir köy bakkalından aldığımız dolmalık fıstığın kilosu 140 tl ).Üzüm bağları ne derece dayanır ya da kaldı mı bilmiyorum.
Atatürk anıtının tam karşısına da bir taş ocağı açmışlar.
Anıtın etrafı neredeyse çer çöp dolu. Bakımsız. Sanki bir inat sezdim, o ocağın oracığa açılmasına.
O granit taşlar ve o fıstık çamları dolu orman başka memlekette olsa bu derece kıymetsiz mi olurdu acaba.
İçim parçalandı.
Tatilimde beni en çok yaralayan manzara, bu çam ağaçlarının arasına hunharca saplanmış bir bıçağı andıran taş ocakları oldu.
(Medyadan alıntı)
Böyle bir sorunu olan köylüler buna ne derece ses çıkarıyor bilmiyorum,artık bağı bahçeyi
bırakıp bu taş işçiliğine soyunurlar:(
Milletin efendisi olmak yerine , taş ocaklarının işçisi olurlar.
Çevremiz..
05 Haziran Dünya Çevre Günü dolayısıyla eski bir yazımı paylaşıyorum. Malum şu aralar Marmara denizindeki müsilaj (deniz salyası) en önemli gündem maddemiz. Çevre felaketi. Çok şaşırtıcı, korkutucu ,belirsiz ,sıkıntılı,nasıl geçeceği, geçecek mi yoksa kalıcı bir hasar mı olduğu belli olmayan bir durum. Bu doğanın denizlerin bir isyanı belki. Sadece Marmara değil ki çevre sorunlarımız, ya diğer canım güzelliklerimiz ,kıymetini bilmeden hor gördüklerimiz. Onlar da isyan ediyor ama bir süre gündemde tutup sonrasında unutuyoruz.Muhteşem doğamızın kıymetini o kadar az biliyoruz ki, vatandaş olarak da sorumluluğumuz var yapılanı korumama konusunda; yönetim olarak da sorumluluğumuz var bozma konusunda:( Marmara gözümüzün önünde can çekişirken , diğer güzellikler de yavaş yavaş insan eliyle acımasızca yok ediliyor.
Onlardan biri Salda Gölü. Benim fotoğrafladığım zamanlardan(çok değil sadece 3 yıl önce) çok çok farklı şimdi medyadaki resimleri.
![]() |
Cumhuriyet gazetesinden alıntı |
Yazık..Keşke doğal kalsaydı.
İyi ki o güzelim bozulmamış halini görebilmiş, bol bol fotoğraf çekmişim.
SALDA GÖLÜ 29.Mayıs 2018
Yıllardır orada durup dururken, sosyal medyanın birdenbire popüler yaptığı gerçekten insanı başka bir gezegene mi düştüm, hissine kaptıran bir köşe;
Salda Gölü,
ki toprak yapısı, Mars gezegenine benzermiş,rivayet öyle.Bembeyaz, pudra gibi yumuşacık bir toprak göz alabildiğince uzanıyor.
Salda gölünün etrafının tamamı ,bu yapıda değil.Lakin aşağıda gördüğünüz gibi diğer tarafları da şahane manzaralar sunuyor ziyaretçilerine.
Toprağın bu bembeyaz görüntüsü içeriğindeki sodyum, magnezyum ve az miktarda kilden kaynaklı. Balçık bir yapısı var, çok yumuşak, ayaklarınızın gömülmesi ihtimaline karşı rehberimiz uyardı, lakin hava sıcaktı ve toprak kuruydu şansımıza ,batıp çıkmadan rahat gezdik.Salda gölünün turkuaz rengi, suyun temizliğinden ileri geliyor.Su o kadar temiz , o kadar parlak cam gibi ki hayran kalmamak elde değil. Türkiye'nin en temiz, dünyanın da sayılı temiz göllerinden.
Salda gölünün suyu yarı tuzlu , gölün etrafında plajlar var, suya girilebiliyor.
Fakat çok derin bir göl.185 m derinliği ölçülmüş. Salda gölünün de sularının çekilmekte olduğunu da ,üzülerek öğreniyoruz bu gezimizde.
Gölün etrafı karaçam ormanlarıyla çevrili. Salda gölünün kıyısında kurulu Yeşilova beldesi ünlü yazar Fakir Baykurt'un da doğduğu yer, memleketiymiş.
Salda gölü sosyal medya tarafından bu kadar meşhur edilip , popülerliği artınca ziyaretçileri çoğalmış, hatta bir kaç yıldır Elektronik Müzik Festivali düzenlenir olmuş .Ufak kamping alanları kurulmuş. Birde olmazsa olmaz yerli ürün satışı yapan, çay demleyip, gözleme pişiren ahali gölün civarına konuşlanmış.Otopark kurulmuş, hemen bir çarşı pazar havası yaratılmış