Blaundos Antik Kenti
Blaundos Antik Kenti, Uşak iline yaklaşık 40 kilometre uzaklıkta Ulubey ilçesinde yer alıyor. Doğanın ve tarihin içi içe geçtiği bu harika antik şehir, sessiz ve huzurlu bir atmosfer sunuyor.
Blaundos, Büyük İskender'in Anadolu seferi sonrasında Makedonlar tarafından kurulmuş bir şehir olarak biliniyor. Şehrin adı, kurucularının Makedon kökeni olduğuna işaret ediyor. Helenistik dönemde inşa edilen,tarih boyunca birçok medeniyete ev sahipliği yapan Blaundos, özellikle Roma döneminde büyük bir gelişme göstermiş. Bu dönemden kalma tiyatro, tapınaklar ve kaya mezarları, kentin ne kadar önemli bir merkez olduğunun kanıtı.
![]() |
Blaundos Antik kenti |
sonbahar kırmızıları
Kampüs Gezisi..
Geçtiğimiz günlerde otuz sekiz yıl sonra, dile kolay, mezunu olduğum okuluma gittim.
Dönem arkadaşlardan bir grup iki üç günlük bir buluşma ayarlamışlardı. Yıllık buluşmalar iki yıldır Cumhuriyet Bayramı haftasına denk geliyor, geçen sene Cumhuriyetin 100. yılında Ankara buluşması vardı, bu yıl Cumhuriyetin 101. yılı İstanbul buluşması gerçekleşti. Bir kaç program vardı , benim için okul buluşması ayrı bir heyecan oldu. 28 Ekim yarı resmi tatil olduğundan okul öğleye kadar açıkmış ve Cumhuriyet bayramı için resmi tören varmış ve bizde bu töreni izleme şansına sahip olduk. Tabi çok resmi bir törendi, dönemin rektör ve dekanlarının konuşmaları , saygı duruşu, İstiklal Marşımız , anıta çelenk koyma ile kısa bir tören oldu. Şu turkuaz rengi tören halılarını hala garipsiyorum. Kırmızı halının yerini tutar mı?
Okul kapısından girdikten sonraki iki tarafı ağaçlı yol her zamanki gibi, sadece bazı çınarlar budanmış, muhtemel asırlıktır onlarda. Yolun sonundan, heykelin sağından ilerleyip okulumuzun olduğu bölüme geldik. Hukuk, İktisat ve Siyasal karşılıklı. Dış rengi aynı, bina da aynı görünüyor. Sağ taraftaki okul binamızı geçtikten sonra yemekhanemiz vardı ;Turan Emeksiz Yemekhanesi. 2016 yılında yıkılmış, kapanmış. Oysa ne güzel yemekleri vardı. Gerçek bu .Şimdi yurtlarda verilen yemeklerle alakası yoktu, harika yemeklerdi (ya da bize mi öyle geliyordu?). Bizden önce ki dönemlerde ,sağcı-solcu ayrılıklarında eylemlere de şahitlik etmiş. Şimdi yerinde yeller esiyor. Okulun diğer yanına, dışarıya kafeterya binası , basketbol sahası ve yemekhanenin tarafına ne olduğu belirsiz tek katlı beyaz prefabrik ufak bir yapı kondurulmuş.
Okulun dış yapısı aynı olsa da içi güzel bir restorasyondan geçmiş adeta yeniden yapılmış. Dersliklerimiz, amfilerimiz değişmiş, modern, temiz bir okul olmuş.
Okula girdiğimiz sene yapılan , elindeki kürede ''Yurtta Sulh Cihanda Sulh'' yazan Düşünen Adam heykeli ,girişte sağdaki yerinden kaldırılıp alt kata ,merdiven altına konulmuş. Biraz görünmesin istenmemiş gibi oysa girişte daha şaşalı duruyordu. Yine de Düşünen Adam heykelinin önünde resim çektirme huyumuzdan vazgeçmemişiz. Zaten sanırım en çok resim çekip, çektirdiğimiz günlerden biri oldu.
![]() |
İran asıllı heykeltıraş Ahad Hüseyni'nin Düşünen Adam Heykeli |
Okuldaki numaralarımıza göre tekler ve çiftlerdir. Karşı karşıya derslikler vardı.Bu da eski anfilerimizden..
Bu arada cümbür cemaat biraz gürültü yapmış olabiliriz, okul yarım gün olduğundan dersliklerde az sayıda da olsa öğrenci vardı , bize biraz garip garip baktılar. Oysa ki geleceklerine bakıyorlardı:)
Okulumuzun bir diğer özelliği İstanbul'un en güzel manzaralarına, en değerli simgelerinin görüntülerine komşu olması. Okula yeni yapılan teraslardan muhteşem bir İstanbul manzarası sizi bekliyor. İşte Süleymaniye Camii..Diğer tarafta Beyazıt Kulesi..
Evet öğleye kadar zaman nasıl geçti anlamadık, öğlen Profösörler Evinde yediğimiz yemekten sonra bazı arkadaşlar İstanbul'u gezmeye devam etti , bazılarımız evinin yolunu tuttu. Malum o zamanlar olmayan kalabalık ve trafik şehri oldu artık İstanbul. İnsanı yorar oldu. Dönüşte Beyazıt meydanında kalabalık inanılmazdı, bayram diye ücretsiz olan toplu taşımalar da öyle. Ayasofya'da yoğun bir giriş sırası vardı. Yollar cıvıl cıvıl turist , dükkanlar kalabalık hava pırıl pırıl çok hareketli güzel bir eski İstanbul halindeydi etraf. T1 metro Sirkeci'de durunca inip Marmaray'a doğru ilerledik ve günü gayet mutlu noktaladık. Okul zamanı olsa Karaköy'e kadar troleybüsle(elektrikli otobüs) ya da otobüsle gider oradan Karaköy-Kadıköy vapuruna biner, Haydarpaşa'da inip banliyö treni ile evimize giderdik.
Hey hey gidi günler... Nilüfer'den .... Tıklayın sizi de zamanda geri götürsün..
Domates yemeği..
Pazardan üç tane iri yeşil domates almış sevgili bey, bende anneanne tarifi Domates Yemeği pişirdim.
Benim en sevdiğim yemeklerden biri(tık. tık.)
Grev var?!
Dün internet haberine göre anlaşma olmuş fakat işçilerin haberi olmadan imzalanan bu sözleşmeden onlar memnun olmayınca , direnmeye devam edeceklermiş. Diğer ilçelerden de destek varmış. Akşam Büyük Şehir'in çöp araçları gelip önce etraftaki döküntüleri topladılar sonra da başka bir araçla çöp konteynırlarını boşalttılar, ilaçladılar. Sanırım ana arterlerdeki çöpleri .Çünkü bu alınan yerin bir tarafı büyük bir dershane , diğer yanı özel bir sağlık kuruluşu. Bakalım umarım bu grev biter, işçiler haklarını alırlar. Aslında grev dediğin de böyle olur, grev kırıcısız, halka da biz olmazsak böyle olursunuz, diye verdikleri emekleri göstererek, hizmetlerinin değerinin bilinmesini sağlayarak. Ama işte biz belki otuz yıldır belki daha fazla etkili grevlerden ve direnişlerden uzağız. Şaşırdık, tedirgin olduk, üstelik belediyenin bu şekilde sonuçlara razı olması kendi geleceğini bir daha seçilme şansını da yok sayıyordu. Gençler hiç bilmez grev. Oğlum şaşırdı mesela.
Kanatlı Deniz Atı Broşu
![]() |
Kanatlı Deniz Atı Broşu |
Yunan mitolojisinde Poseidon'un arabasını çeken Hippokampoi'den (hippos=at Kampos=deniz canavarı)adını alan Kanatlı Deniz Atı broşu, sansasyonel macerası ile ünlü. Günümüzde Uşak Arkeoloji müzesinde sergilenmekte olsa da bu müzeye gelmesi uzun ,zahmetli ve macera dolu bir yolculuğun sonunda olmuş. Nasıl mı? Şöyle bir özet geçelim;
![]() |
Uşak Arkeoloji Müzesi |
''Karun kadar zengin'' sözünü duymuşsunuzdur. Karun olarak adı geçen M.Ö.560-546 yılları arasında hüküm sürmüş Lidya Kralı Kroisos'dur . Lidyalılar bu hükümdar döneminde altın , gümüş sikkeler bastırmış olmaları nedeniyle parayı ilk bulan, ticaretle uğraşan ,zengin bir topluluk olarak bilinirler . Orta Ege'de hüküm sürmüşlerdir.Kroisos'da Antik çağların en zengin hükümdarıdır. Hazinesi dillere destan olmuştur. Hatta efsaneye göre ;zenginliği o kadar sevmektedir ki her tuttuğunun altın olması için dilekte bulunmuş, yalvarmış fakat bu dileği gerçekleşince istediği mutluluğa erişememiş acı içinde ölmüştür. Rivayet odur ki Yunan bilge Solon ile karşılaştığında ;ona hazinelerini gösterip dünyanın en mutlu insanı olduğunu iddia etmiş fakat bilge Solon, Kroisos'a , en mutlu insan olamayacağını ,ondan başka mutlu insanlar tanıdığını, talihin bu konuda değişken olduğunu söylemiş . Solon ve Kroisos arasındaki bu diyolog ''Hangi İnsan Mutludur'' sorusunu da hep cevabı aranacak bir soru olarak insanların önüne koymuş. Karun'un da acı içinde öldüğü , farklı sonları ile çeşitli efsanelerde anlatılır. Yani, zenginlik mutluluk getirmiş mi, getirmemiş mi ,tartışılır halde, hayatta hep cevabı bulunamayan ama ısrarla aranan bir soru olarak durmaktadır.
Daha sonraki dönemlerde buralardaki kazılarda çıkan eserlere sahip olmak , onları koleksiyonlarına katmak için zenginler her şeyi yapar, her yolu denerler. Karun'un hazinelerinin bu bölgede bulunuyor olması, bu hazineleri bulmak için eline kazma kürek alan herkesin buraları kazı yerine döndürmesine neden oluyor. Bu izinsiz kazılardan birinde, 1965-1968 yılları arasında ,Uşak ili Güre köyünün kuzey taraflarında köylüler pek çok eser buluyorlar ,böylelikle 'Karun'un hazinesi' olarak bilinen Kroisos'un hazinesi gün yüzüne çıkıyor. Burada bulunan eserler, değerli parçalar, izinsiz bir şekilde yurtdışına çıkarılıyor /kaçırılıyor ,ne yazık ki. Bunlardan biri de en değerli parça olan, ön kısmı at, arka kısmı balık şeklinde , kanatlı mitolojik bir varlığı tasvir eden kanatlı deniz atı broşu oluyor. Ancak Kanatlı Deniz Atının hikayesi yurtdışına gitmekle bitmiyor.
Karun Hazineleri tarihi eser kaçakçılarının radarında olmuş ve bir şekilde ülke dışına çıkarılan Kroisos'un hazinesi ve Kanatlı Deniz Atı Broşu Amerika'ya götürülmüş, New York Metropoliten müzesinde sergilenmeye başlanmış. 1984 yılında Kroisos'un hazinelerinin bu müzede olduğu anlaşılınca ,bu eserleri geri alabilmek için yaklaşık 10 yıl sürecek bir hukuk mücadelesi başlatılmış ve kazanılan hukuk mücadele sonucunda Kroisos'un hazinesi 1993 yılında ülkemize iade edilmiş. Tarihi eser kaçakçıları tarafından yurtdışına satılan Kroisos'un Hazineleri ve Kanatlı deniz Atı broşu böylece (hazinenin hepsi değildir muhtemel) memleketine geri getirilip Uşak Arkeoloji Müzesindeki yerini almış.. Lakin kanatlı deniz Atı Broşunun macerası bununla da bitmiyor.
2006 yılında Kültür ve Turizm Bakanlığına gelen bir ihbarla müzedeki broşun sahte olduğu ,gerçeği ile yer değiştirildiği bildirilir. Bu hırsızlığı yapanın ,broşun ve diğer parçaların Amerika'dan ülkemize getirilmesi için canla başla çalışan Müze müdüründen başkası olmadığı söylenmekte ve müdürün bu sahtekarlığı ve hırsızlığı uzun bir süredir yapmakta olduğu ihbar edilmektedir. Kumar borcu yüzünden bu işe girişmiştir ,önce başka parçaları, en son da Kanatlı Deniz Atı Broşunu satmıştır, lakin broşun nerede olduğu bilinmemektedir. Müze müdürü hapse girer ve broşu arama çalışmaları başlar. 2012 yılında Almanya'nın Hagen şehrinde olduğu tespit edilir. Uzmanlar gidip gerçek olup olmadığını araştırırlar ,orjinalı olduğu tespit edilen Kanatlı Deniz Atı Broşu 2013 yılında tekrar ülkemize gelir ve önce Ankara'da Anadolu Medeniyetleri Müzesinde sergilenir. Daha sonra Uşak Arkeoloji Müzesi yenilenince diğer Karun'un Hazineleri'nin yanındaki yerini alır ve 2500 yıllık macerası sona erer, Kanatlı Deniz Atı broşu günümüzde halen Uşak ilimizdeki müzede sergilenmekte ve Uşak ilinin sembolü olarak kullanılmaktadır.
Kastamonu
Bahardan planladığım ve daha çok zaman var dediğim gezilerim yapıldı ve bitti bile. İlk turumuz Sinop ve Kastamonu illerine idi. Aslında en çok Sinop'tu merak ettiğim yer ama sanırım şu an Kastamonu'nun neden turizm açısından bu kadar geri planda kaldığını sorguluyorum. Rehberimizde Kastamonu'lu genç bir turizmciydi. Bir süre Amerika'da kalmış, İstanbul'da yaşamış fakat sonunda baba ocağı memleketine geri dönüp burada hayatını kazanmaya başlamış. İstanbul'da hayatın çok pahalı ve yaşamanın ne kadar güç olduğunu, genç yaşta anlayıp memleketine geri dönen bir rehber. Güler yüzlü ve nazik. Kastamonu dağların arasında yemyeşil doğa ile bütünleşmiş bir kent. Evliyalar şehri olarak da biliniyor ,çok sayıda türbe varmış. Tabii bunun sebebi bir zamanlar coğrafyanın en büyük yerleşim yerlerinden biri olmasıymış. Şu an nüfusu oldukça az, yurt dışı ve İstanbul'a çok göç vermiş. Gidenler tatil ve yaz aylarında memleketlerine geldiğinden o dönemlerde trafik ve kalabalık çok oluyormuş. Böyle bir memleketi bırakıp, neden göç edildiği düşünülmesi gereken bir konu. Şehrin modern yapılarla dolu bir tarafı var , bir de eski tarihi dokusu var. Kale tabii ki en yüksek yerde tüm haşmetiyle tarihten günümüze bakıyor. Şehrin merkezi Cumhuriyet Meydanı ve etrafındaki binalar, yapıldığı yıllardan beri kuruluş amaçları ile ilgili olarak kullanılıyor, hepsi bakımlı ,gerekli restorasyonlar yapılmış ,çok düzenli. Ünlü yazar ve şairimiz Cide doğumlu Rıfat Ilgaz 'ın okuduğu lisede bu meydanda, hala öğrenime açık, tabi yanlarına yapılan yine mimariye uygun yeni okul binaları ile. Hababam Sınıfı isimli eserindeki karakterlerin bir kısmında buradaki arkadaşlarından esinlendiği söyleniyor. Tarihi bir saat kulesi var ,Vilayet Binası ve meydandaki Atatürk ve Şehit Şerife Bacı Anıtı (Prf .Dr. Tankut Öktem tarafından yapılmış) ayrı bir güzellik katıyor şehre. Meydan çevresinde bulunan 200 kadar bitki ve ağaç çeşidi Kastamonu ve civarındaki dağlardan getirilip peyzajda kullanılmış. Şehrin ortasından geçen Karaçomak çayının etrafı ağaçlı, bakımlı çok güzel görünüyor ,üzerindeki Nasrullah Taş köprüsü ise 16.yy dan günümüze işlevini sürdürüyor.
Kastamonu 'nu halkının kendi aralarında konuştuğu bir lehçeleri var ve gerçekten konuşurlarken anlamayabilirsiniz. Canlı olarak örneğini gördük. Rehberin götürdüğü bir turistik eşya satan dükkanın sahibi genç ,aynı zamanda ozkastamonutv diye bir insta hesabı da var, yani ''fenomen'', bize bunun ile ilgili güzel hikayeler anlattı. Kastamonululara '' dep dep'' nitelemesini duymuşsunuzdur. Bunun da ufak bir hikayesi varmış. Kastamonu futbol takımı bir zamanlar hep yenilir olunca, taraftar;
''Yencez diyon yenemiyon,Tepcez diyon tepemiyon, Kastamonu Kastamonu dep dep dep...''
Diye tezahürat yapmaya başlamışlar, bunu deplasmana gittikleri şehirlerde de söyleyince Kastamonuluların adı da ''dep depler'' olarak kalmış:)
Kastamonu'da en bilinen yerlerden Şapka Müzesi, aslında Mimar Vedat Tek Kültür ve Sanat Merkezi isimli kompleksin içinde yer alan bir çok müzeden biri. Ünlü Mimarımız Vedat Tek(1873-1942) Kastamonu Valilik Binasının da mimarıdır ve adını gelecek nesillere taşımak amacıyla bu merkeze ismi verilmiştir. 2008 yılında açılan kompleksin içinde Şapka Müzesi, Cumhuriyet Müzesi, Dantel Müzesi, Oyuncak Bebek Müzesi,Atatürk Sergi Salonu yer almakta. Kastamonu'da mutlaka ziyaret edilmesi gereken yerlerden bir tanesi.
Yemekleri de gayet lezzetli. Güzel bir konakta, Eflani Konağında; Banduma, Etliekmek(etekmek) Tirit yedik. Ecevit çorbası içtik. Merhum Ecevit'in babası bu yörede bulunan Ecevit köyündenmiş. Bu çorbada Ecevit yöresi çorbası olduğu için adı Ecevitmiş.
![]() |
Ecevit Çorbası |
![]() |
Tirit |
![]() |
Banduma |
![]() |
Etliekmek |
![]() |
Kara çorba |
Sonra gittiğimiz Pınarbaşı ilçesinde bir esnaf lokantasında çoğu Kastamonuların bile bilmediği bir lezzet olan Kara çorba içtik. Çorba kızamık otu denen bir otun ekşisi katılarak tavuk suyu ile pişiyormuş. rengi ottan dolayı siyahımsı tadı ekşi acı arası. Lezzetli idi. Tabi fiyatların ne kadar makul , uygun olduğunu es geçemem. Kastamonu'nun meşhur pastırması hariç Pastırmanın kilosu 1600.-TL lerde idi. Bir de her yerde satılan Taşköprü sarımsağından da söz etmeden olmaz. Kastamonu denilince akla gelen ürünlerden biri de coğrafi işaretli sarımsak:)
Tabii ki Kastamonu'da daha pek çok yer var gördüğümüz ve göremediğimiz. Şansımıza Eylül ayının son haftası 30 derece sıcaklık ve pırıl pırıl bir hava vardı. Yine çok güzel bir ilimizi tanıdığımız için mutlu bir şekilde , İstanbul'umuza döndük.
Sinop
Sinop:
Sinop hep merak ettiğim bir şehir oldu . Büyük bir yarım ada üzerine kurulu üç tarafından denizin görüldüğü , çok güzel sahillerinin ve ilçelerinin olduğu bir kuzey şehrimiz. Biraz nahoş bir durum olarak cezaevi akla geliyor Sinop denilince. Bir de Sinop doğumlu ünlü filozof Diyojen. Şehrin girişinde heykelini dikmişler. Diyojen ,mutluluğun en basit şekilde, tıpkı hayvanlar gibi yaşanarak bile elde edilebileceğini savunmuş ve hayatını bir fıçı içinde elinde bir fenerle geçirmiş bir düşünür . En ünlü hikayesi, Büyük İskender ile olan diyalogdur. Herkesin kendisinden korkarak kaçtığı Büyük İskender'i görünce hiç istifini bozmayan Diyojen'e Büyük İskender sorar; ''Sen benim kim olduğumu biliyor musun?'' Diyojen; ''Sen, benim kölemin kölesisin '' der. '' Dünya benim kölemdir, sen de dünyanın kölesisin.'' Bu cevaptan hoşlanan Büyük İskender ;'' ..dile benden ne dilersen .'' deyince, meşhur cevap gelir Diyojen'den;'' Gölge etme başka ihsan istemem.''
Cezaevi içinde restorasyon çalışması yapıldığı için dıştan görebildik. Tabii ki cezaevinin en bilinen hükümlüsü Sabahattin Ali ; ..dışarda deli dalgalar gelir duvarları yalar, aldırma gönül aldırma... Sabahattin Ali'nin kaldığı hücre denize yakın, dalga seslerini duyup durur. Hapishanenin etrafı ve şehrin etrafı olduğu gibi kale içi.Bundan mütevellit kaçılması mümkün olmayan bir cezaevi imiş burası . Üç kişi kaçmaya çalışmış bu hapishaneden. Bir tanesi bir şekilde duvarları aşıp denize atlamış, yüze yüze bir köye çıkmış .Tabi aç bilaç bir köylünün kapısını çalmış ve hey hak kadere bak ki evin sahibi polis çıkmış hoop tekrar hapishaneye. Bir diğeri idam mahkumu imiş yine deniz yolu ile kaçmayı başarmış. Baya bir kaçmaca kovalamaca yakalamışlar lakin o kaçtığı sırada af çıkmış cezası müebbete dönmüş ve bir zaman yattıktan sonra da afla dışarı çıkmak kısmet olmuş mahkuma. Sonuncusu fena. Kanalizasyonlardan kaçmaya çalışmış fakat çıkamamış, öylece kalmış işte oralarda.
Neyse bu kadar cezaevi muhabbetinden sonra Sinop sahillerini dolaştık. Çay bahçeleri, tekneler, gezen dolaşanlar, pırıl pırıl bir sahil. Türkiye'nin en mutlu şehri seçilmiş Sinop.
![]() |
Sinop'un eski ismi Sinope bir Yunan Tanrıçasıymış. |
Arkeoloji müzesi de Sinop'ta görülmesi gereken yerlerden, küçük bir müze , değerli eserlere sahip.
Sinop yakın çevresi içinde, ülkemizin en kuzey ucu olan İnce Burun üzerinde bir koy olan Hamsilos koyunu da görmeye gittik. Giderken sahil boyu harika kumsallar var. Yaz aylarında çok kalabalık oluyormuş ,denize girmeye hem civardan hem buradan göç edenler geliyormuş . Fakat öyle büyük oteller yok ,Güney ve Ege 'deki gibi, sadece pansiyonculuk gelişmiş buralarda.
Hamsilos koyu manzarası ile büyüleyici .Deniz öyle bir karaya doğru girmiş ki göl manzarası yaratıyor adeta. Hem yeşil hem mavi bir arada. Bu manzarayı görmek 65 yaş üzeri ücretsiz, diğer kişilere 25 TL. Genelde çoğu yerde park ve bahçeler giriş ücretleri 25 TL olarak sabitlenmiş gibi. Erfelek Şelaleleri de aynı ücrete sahip . Çaylar 15 TL ,Türk kahveleri de her yerde 50 TL idi.
Erfelek takım şelaleleri de mutlaka görülmesi gereken yerlerden .Sinop çevresi ve ilçeleri tam anlamıyla gezip görülecek yerlerle çevrili. Bu kadar güzel sahilleri olduğunu görmek beni şaşırttı. Gerze ilçesinde konakladık akşam, gece eğlenceleri müthişti. Gerze ''Yavaş Şehir'' lerimizden bir tanesi. Şansımıza sokak festivali vardı, el işi satan ufak tezgahlar, neşeli insanlar, canlı müzik yapan yerler, tam hayallerdeki sahil kasabası gibi idi Gerze. Bir taraf yemyeşil ormanlar ,bir taraf deniz. Çok beğendiğimiz yerler arasına girdi.
Tabii ki Sinop Mantısını yerinde yemeden dönmek olmazdı. Bir hamur bu kadar mı ince açılır ,çok lezzetli ve usta işi idi. Bir de nokul vardı yanında , hem üzümlü ,cevizli bir çeşit tatlı çörek gibi hem de kıymalısı var poğaça gibi, onun da tadına baktık , beğendik.Nokul ülkemizde pek çok yerde farklı şekillerde var ,isim aynı tatlar da hemen hemen benzer. Bu civar insanı yemeklerinde hem tereyağ hem ceviz konusunda ellerini bol tutuyorlar dolayısı ile lezzeti de katlıyorlar:)
Sinop'tan akılda kalanların ancak bir kısmı bu paylaşım ile kaleme döküldü , tabii ki çok kısa süre kaldık ama daha uzun kalabilseydik, diye gönlümüzü bıraktık.. Belki yine yolumuz düşer.