istanbuldayaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbuldayaşam etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

deprem

 İstanbul'da 23 Nisan 2025 de merkezi Silivri olan 6,2 siddetinde deprem oldu. 

Tam da bayram sabahı, neyse ki tüm aileler bir arada, çoluk çocuk ana-baba evde iken yakalanıldı depreme.

Çok şükür ki can kaybı da olmadı. Sallandık, korktuk, dışarılarda durduk. 

TV'lerde koca koca profösörler farklı fikirlerini açıkladılar. Hangisine inanmak isterseniz durum o. Fal gibi. 

Parklar ,bahçeler doldu taştı, hava da serindi aslında, ısıtmayan bir İstanbul güneşi hakimdi sokaklara.

Toplanma alanlarının olmadığını, olanların yüksek ,beton binalar arasında sıkışmış olduğunu gördük, hatırladık, şikayet ettik .İstanbul nüfusu aşmış, taşmış ,o da belli oldu. Yeterli ve planlı dönüşülemiyor ,iş kadere kalmış o da anlaşıldı.

Öyle işte, bu depremde böyle gelmiş geçmiş olsun..



Kanal İstanbul yine gündeme geldi..


 İstanbul'a bina dikmekten , olan binaları iki katı yüksekliğe çıkarmaktan bıkmadılar(Bunu parti ayırt etmeksizin söylüyorum.) Artık şehrin içi tıka basa bina dolunca, hazır Başkan'da içerdeyken, Sazlıdere mevkiinde yirmi dört bin konutluk bir alan imara açılmış. Aynı zamanda Sazlıdere mevkiinde inşaa edilecek köprünün temelleride atılmış. Kanalın üzerinde yeni yollar planlanıyor, maliyetler çıkartılıyor, 2026 'da bitirilmesi planlanıyormuş. İBB'nin açtığı davalarla iptal edilen imar planlarının yerine ,Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığından yeni imar planları onaylanmış. 
Bu nasıl 'çevre' ,'şehir' ve 'iklim' bakanlığı. İsmindeki kelimeler ,insan yaşamı için önemli kelimeler, öyle değil mi. Bakalım mı Bakanlık isminin içerdiği kelimelere;
Çevre; Bakanlığın doğayı, eko sistemleri, hava-su-toprak kalitesini koruma görevini belirlemek için konulmuş.
Şehircilik; 99 depreminden sonra kentsel dönüşüm, yeni imar planları, yeni konut yapımları  gibi konular öne çıkınca Bayındırlık ve İskan Bakanlığı gibi kurumlar kapatılıp, şehircilik işleri çevre bakanlığına eklenmiş. Böylece hem çevreyi hem şehirleri birlikte düşünüp ,planlarız demişler.

İklim Değişikliği; Türkiye Paris İklim Anlaşmasını onayladıktan sonra 2021 yılında bakanlığa bir de 'iklim değişikliği' ismi eklenmiş. Malum iklim değişikliği konuları dünya çapında gündemde olan konu ve bu da bizde varız demek için eklenmiş ,anlaşma gereği konmuş bir ek isim .

Evet umarım her şey bu kelimelerde hedeflendiği gibi düşünülüp yapılıyordur.. Başka ne diyelim ki.

Bizi İstanbul'da betona boğdular, şimdide çevreyi tarım alanlarını aynı şekilde şantiyeye çeviriyorlar, mı diyelim. 
Bu arada oylarımızla seçilen Belediye Başkanımız Ekrem İmamoğlu bir aydır hapiste tutuluyor.
Çok çabuk unutup, her şeyi normalleştiriyoruz. 
Unutmayalım..


2 nisan

 Bir ramazan bayramını daha bitirip, nisan ayına da girdik hatta ilk hafta sonu geldi bile. Salı üçüncü günü olan bayram, yöneticilerin lütfu üzerine ilk kez ,üç iş günü de dahil edilerek dokuz güne çıkarıldı. Tabi bundan yararlananlar sadece memur kesimi. Onun da bir kısmı. Ama öyle bir lanse ediliyor ki sanki dokuz gün memlekette işlerin kapısına kilit vurulacak. Bu bir idari izin. ben çalıştığım zamanlarda da uygulanırdı ama sadece arife yarım gün , hadi bilemedin bir gün bayramla birleşirdi. Onda da olay çıkardı, kim bu idari izni kullanacak, memlekette ailesi olanlar hemen atlardı biz gidelim diye ya da biraz üst kademeler kullanırdı. Neyse ki o günler tatil ilan edildiğinden çoğu insan tamamen kapalıyız diye gelmez, işler sakin ,rahat geçerdi. Bu gün sadece kızımın işyeri , küçük bir işletme olduğundan patron da tatile gidip 'sizlerde gelmeyin ,izin yapın, yıllıktan da düşmeyeceğiz' dediği için kapalı. Diğer çoğu yer çalışıyor. Bayram sakin ,neşesiz geçti. Küçüklerin ziyareti, büyüklere ziyaret. İlgimi çeken bu bayram sitenin çocukları kapı kapı şeker için dolaşmadılar, şaşırdım. Onlar da boykottaydı sanırım:)

Ama bugün 2 Nisan alışveriş boykotu var. Ne derece uygulanacak bilemiyorum. Şimdi başkaları koştur koştur gidip sıraya girerler bir şeyler almak, boykotu kırmak için. Gerçi bir kısım vatandaş hep mecburi boykotto:( Ne kadar para alıyor da ne kadar alışveriş yapıyor acaba? Pazarda bile tane ile alışveriş yapılır oldu. Bizim pazarın girişi artık bit pazarı gibi, herkes bir tezgah açmış, ikinci el eşya satıyor, oralardan alanlar var eksiğini gediğini. Bu kadar gelir farkı olan bir dönem yaşamamıştık,bir taraf şaşalı bir yaşam sürüyor, bir taraf üç kuruşa geçim derdinde, kasabın ,manavın yolunu unutmuş. Garip bir şekilde de sakin,sesi çıkmıyor. Sokağa dökülen insanlar onlara göre bir nebze daha iyi gelir düzeyinde, hem onların hakkını hem de adalet ,hukuk ve hak arayışında . Özellikle genç insanları kutluyorum bu derece olana bitene sessiz kalmadıkları için. Ne yazık ki çoğu genç içerden çıkamadı yüzlercesi hala sebepsiz yere, gözdağı vermek için içeri atıldı ve ne zaman çıkacaklar belli değil. Vallahi içim sıkılıyor, bu konudan çıkamıyorum, böyle sıkılınca yazamıyorum, böyle sanki pandemide eve hapsolunduğumuz zamanlar gibi daralıyorum. Empati duygum fazladır, böyle zamanlarda bu huyumdan kurtulmak istiyorum, olmuyor. 

Şöyle bir dışarı çıktım, evladın montunun üzerine bir martı ''şansını'' bırakmış. Meret kireç gibi çıkmıyor da. Yakında bu martılar yüzünden şemsiye ile gezeceğiz. Kurutemizlemeciye götüreyim hem de şu soğuk nisan ikisinde bir dolaşayım dedim, kurutemizleme kapalı, bir iki dükkan kapalı ama onun dışında öyle alışveriş edilmiyormuş gibi gelmedi bana. Pek geçerli bir boykot olmamış ,sanki. Bunu vatandaş değil bence esnaf dükkan kapatarak yapacaktı. Ama işte herkes ekmeğinin peşinde, üç kuruşa mahkum olduğu için onu da kaybetmeyeyim , diyor. 

Bir de sabah kalktık ki Volkan Konak , ani bir kalp krizi ile sahne de ölmüş. Bankada çalıştığım dönemde bizim buralarda bir mekanda bazı geceler sahne alıyordu. Bir işi için de bankaya gelmişti. O vesile ile tanışmışlığım vardı. Allah rahmet eylesin, ne çok seveni varmış. Güzel sesi ,şarkıları, duruşu ile hep aramızda olacak, güzellikle anılacak ,insanlara gülümseme bırakacak. Bu da herkese nasip olmaz.




28 mart

 İçiçleri Bakanlığının açıklamasına göre 1876 (yazı ile: bin sekiz yüz yetmiş altı) kişi gözaltına alınmış. İnanılmaz, çoluk çocuk kadın erkek genç yaşlı, öğrenci,gazeteci,avukat,emekli kim varsa gözaltında. 'Herşey  güzel olacak Ekrem abi'  diyerek Her şey çok Güzel Olacak sloganına esin kaynağı olan Berkay Gezgin de tutuklananlar arasında. Henüz 22 yaşında genç bir delikanlı.Korku devleti olmamıza çok az kaldı. Protesto etmeye , yürümeye , slogan atmaya, zıplamaya hakkımız yok, gezide de görmüştük o zamanki çocuklar büyüdü şimdi onlara da aynı muameleyi yapıyorlar.

Gece Ekrem İmamoğlu'nu avukatını da gözaltına almışlar. Savunmasınlar da adam öyle içerde yatsın. Daha önce içeriye alınan ve hala iddanamesi yazılmayan Ümit Özdağ'da açlık grevine başlayacakmış. İnsanlara eziyet etmekte üstlerine yok bu dönem  iktidar sahiplerinin. 

Ya camii imamına ne demeli; cemaate bu şekilde  vaaz verme hakkı var mı? Halkı galeyana getiriyor adeta.Yazıklar olsun, ortalığı sakinleştirmesi gereken imamın söylediklerine bakın hele.

Tabii yine inanılmaz bir şekilde haber aldığımız üç dört kanal var onlara da çok ağır cezalar kesildi RTÜK Sözcü tv ye on gün ekran karatma , diğerlerine de para ve program durdurma cezaları kesti. Pardon inanılmaz yazmışım yanlışlıkla, inanılır inanlır, artık iktidarda kalabilmek için her şeyi yapabileceklerine inanılır.

Yarın yani 29 Mart cumartesı Maltepe'de miting yapılacak. Erken seçim çağrı mitingi. Öğrencilerde yürüyüş ve protestolarına devam ediyor. 

Bu arada yüzümüzü güldüren, bozulan sinirlerimizi boşaltıp bizi güldüren pikachunun akibeti de umarım iyidir:)



 

25 mart

 Her şey çok güzel olacak sloganın doğmasına vesile olan 22 yaşındaki Berkay'ı da tutukladılar. Binlerce başka genç insanla birlikte. Gösterilerde tutuklanan gözaltına alınan çok sayıda kişi olduğu yazılıyor. Güvenlik güçleri dün akşam biraz daha sakindi sanırım. Dün gece son Saraçhane mitingi yapıldı. Cumartesi günü ise Maltepe'de bir miting düzenlenecek. Sanırım bu Ekrem İmamoğlu'nun son gün bahsettiği, yapamadan gözaltına alınıp tutuklandığı ,miting olacak. Üniversiteli gençler dün Maçka parkında toplanıp oradan kayyum atanan Şişli belediyesine yürümüşler. TV'le görmedi, göstermedi tabi. Sosyal medyadan gördüğümüz kadarı ile çok kalabalıklardı. Gençler haklarını arıyor. Konuyu ele almış gibiler. Gelecek onların, yaşayacak olan onlar, haklarını tabi ki savunacaklar. Olaylar dünya basınında yer almaya başlayınca iktidar tarafından yayın yapan TV kanalları da nihayet bir şeyler olduğunu göstermeye başladılar. Bu arada muhalefetin başka bir atağı da bir takım firmalara uygulanmasını istediği boykot kararı idi. Bilmiyorum bu tip boykot kararları işe yarar mı? 

Yani İstanbul karışık, havası kapalı, ılık , boğucu. Bekliyoruz bahar gelsin, bakalım..  



24 mart

 

Baharlar karanlıkta açıyor..
 Dün akşam yine yüzbinler Saraçhane meydanındaydı. Bir önceki gece miting sonrası  güvenlik güçlerinin orantısız müdahalesi ile dağıtılan gençlerin Şehzade camiine ve etrafına zarar ziyan verdiği söylentileri çıktı! Kargaşa sonucu oluşan hasarları ,Belediye sabahına temizleyip düzenledi. Bunun üzerine bir grup akşam burada iftar açma etkinliği düzenleyeceğini duyurdu. Ne yaratıcı olay, ne benzersiz durum. sanki bir zamanlar bir yerlerde camiye ayakkabı ile girildi, bira içildi vs. gibi şeyler mi olmuştu, değil mi? Şimdi yine bir camii olayı gündeme gelecekti ki olay, vali ve  muhalefet partisi yöneticileri tarafından görüşülerek sakince halledildi. Ne zaman dini, camiyi , ibadeti kullanmaktan vazgeçecekler acaba?

Bu arada bu gösterilerde bin üç yüz kadar kişinin gözaltına alındığı duyuruldu. Bunların arasında sabah şafak operasyonu ile evinden alınan öğrenci ve foto muhabirleri de varmış. Dokuz foto muhabiri çektikleri görüntüler nedeniyle herhalde, içeri alınmış. Muhabirde fotoğraf çekmeyecekse kim çekecek de halkı bilgilendirecek. 
Dün yine Galata köprüsü mitinge gelenlerce oturma eylemi yapılarak kapatılmış. Sadece X haberlerinde gördük. TV ler hele bazı kanallar hiç değinmiyor bu mitinglere. İstanbul hop oturup hop kalkıyor bu kanallar kendilerini eyliyorlar.
Bu gece son kez Saraçhane'de toplanılacakmış. Yarın İBB başkanlığına kimin vekalet edeceği belirlenecek. Sonrası, bilmiyoruz..

23 mart:

 Ah güzel İstanbul ve İstanbullular iki kez üst üste seçtiğin Belediye Başkanını göz göre göre, geliyor gelmekte olan diye diye alıp, tutukladılar, hapishaneye götürdüler. Bekleniyordu, beklenen oldu. Kendilerinden başka kimsenin bu ülkeyi yönetmesini istemeyenlerin dönemindeyiz ne ülkeyi,ne illeri, ne ilçeleri . Hep ben, sadece ben, tek ben!

Gece yine yüzbinlerce İstanbullu Saraçhane meydanındaydı. Biz gidemeyenler de ekran başında. Evlerden protesto sesleri geliyordu, ıslıklar, alkışlar, tencere sesleri. 

Dün Ekrem İmamoğlu'nun Cumhurbaşkanlığı adaylığıda hem parti üyelerinin, hem de dayanışma için oy kullananların desteği ile ilan edildi. Yurttaşlar uzun kuyruklar oluşturarak oy kullanılacak salonlarda sıraya girdiler, yaşlısı genci oyunu kullandı. Yaklaşık on dört milyon oy kullanıldığı açıklandı. Tabi mahkum olursa Ekrem İmamoğlu nasıl aday olacak, diplomasi iptal edildi yani öyle siyasi oyunlar oynanıyor ki izliyoruz, anlamaya çalışıyoruz.

Ey İstanbul senin için tarih boyu hep savaşılmış ve hala nasıl mücadele ediliyor, görüyor musun?

Edip Akbayram'da çok güzel anlatıyor, melodisi ve sözleri ile.

22 mart

 22 Mart cumartesi akşamı İstanbul'a giriş çıkışlar, protestolara katılmaları muhtemel kişiler için kısıtlanmış. Sanırım yollarda çevirme, arama yapacaklar. Böyle bir tedbir sanırım pandemide olmuştu.

İnanılmaz bir korku dağları sardı ,durumu var. Akşam Saraçhane, Çağlayan Adliyesi ve yurdun pek çok yerinde toplantılar, protestolar vardı. Milyonlar sokaklardaydı. Mahallerde apartmanlardan tencere tava çalanlar, düdük sesleri birbirine karıştı. Ama yine bunu ekranlarında gösterebilen iki üç TV kanalı vardı. Diğerleri eli sopalılarla ekranlarda kafaları eğik bir şeyler anlatıyorlardı, sesleri içlerine kaçmış gibiydi. Haber alabildiğimiz TV kanalları da sanmayın rahat, onların başında da RTÜK gibi bir kısıtlayıcı var. halktan bilgiyi nasıl kaçırabilirsin, bizim haber alma özgürlüğümüzü nasıl elimizden alabilirsin? 

Bunlar kabul edilebilir olaylar değil.

Haber almak bizim hakkımız. Madem diktatörlük yok diyorsunuz, salın bir milleti ya hu! 


23 mart sabah itibari ile Ekrem İmamoğlu ve doksan iki kişi mahkemeye tutuklama talebiyle sevkedildi. Şimdi mahkemeden kararın çıkması bekleniyor. Muhalefet partisi geleceğin cumhurbaşkanı adayını tespit ettirmek için pek yerde kurduğu sandıklarda seçim yaptırıyor. Tek aday olduğundan seçim denemez onay vermek gibi bir durum var. 

Bu günlük böyle başladı.

21mart

 Yine bu sabah alttaki komşu genç ıslıklı melodisi ile güne başladı, erken kalkıyorlar evden çalışıyorlar ve her sabah belirli bir melodide ıslık çalarak güne başlıyor. Neşeli,mutlu genç bir çift, ufak bir bebekleri var. Onların alt komşumuz olması beni sevindiriyor çünkü mutlulukları bize de yansıyor. Daha önce alt katımızda oturanlar devamlı kavga dövüş halindeydi. Evlerden uzak olsun, sorunlu bir evlatları vardı ve baba oğul tartışmaları, araya giren anne çığlıkları hiç huzur vermezdi. Onların karanlık tarafı da bize yansıyordu. Sağında solunda, çevrende ne varsa sen de o oluyorsun zamanla. Toplumsal yansımalarda öyle, bu kadar şey olurken kimine bakıyorsun ; ne varmış ne yokmuş,diyor, belki de içinden iyi olmuş diye geçiriyor. İyi olur mu? Bugün ona yarın sana, bana. belli mi olur. Sabah huzurla başlarken akşam haberlerinde gerginlik vardı.Üniversite gençlerinin protesto hakkını kullanmak istemeleri yine genç güvenlik güçlerince engelleniyordu. Su sıkıldı, gaz atıldı.Anne olarak ''ahh nasıl da ıslandılar ya hu!'' diye düşünmeden edemedim. Ama gelecek onların sahip çıkmaları da lazım. Malum sosyal medya mecraları kapalı. Youtube, X, İnstagrama erişilmiyor, whatsapp kısıtlı, görüntü gelmiyor. Mecbur Tv'de iki kanala sıkıştık. Bir tanesinde RTÜK cezası nedeniyle belgesel vardı. Diğer iki kanal açıktı. tabi önce Türkiye-Macaristan maçını izlemeyi de ihmal etmedik. Neyse ki yüz güldürdüler maçı 3-1 kazandık. Bir nebze sevinçti. 

Sabah sosyal medya kanalları açılmış, nihayet. Kızınca çocuğunun elinden oyuncağını alan ebeveynler gibi bir durum var. Düğmeyi kapatıyorlar, sonra kızgınlıkları mı geçiyor nedir, bilmem açıyorlar yine, ceza bitiyor.

İşte böyle bu sabah, 21 Mart ; nevruz, bir de o var değil mi?İki yıl önceki yazım(tık tık)  Uzun uzun yazmışım. Bu bahar günü de bir bahar dalı resmi koyalım, yine güzel şeylerin de belki de yakın olduğunu umut edelim.



Burgaz Ada

 

Camdan reçel kavanozuna  konulmuş mimozalar 🌼masalara renk katmış. Mimoza ağaçları adaların olduğu kadar Kartal ve Pendik'in de simge ağaçlarındandı. Ama  dal dal koparıp parayla satalım diye kimsenin aklına gelmezdi. Şimdi fulyalar, nergisler gibi mimoza dalları  da köşe başlarında para ile satılıyor. Tevekkeli zamanında İstanbul'un taşı toprağı altın , demişler. Bir yerden bir şeyler satıp geçinmeye çalışıyor insanlar. Bir ağaç dalına bile para verecek insanlar , bir ağaç dalını paraya çevirecek insanlar bir arada .
Mimoza baharın ilk açan çiçeklerinden,  kıştan sonra gelecek sıcakları , güneşi 🌞müjdeler gibi. Aynı zamanda İtalya , Fransa gibi ülkelerde kadınlar gününün simgelerinden. Çok da hoş kokuları vardır.
Burgaz adanın simgelerinden biriside, yaşamını burada geçirmiş olan Türk edebiyatının usta yazarlarından Sait Faik Abasıyanık. Burgazada'da yaşadığı ev müze olarak ziyarete açık, adına bir okul var ama bu heykel son geldiğimizde burada değildi. Heykeltraş Çağdaş Erçelik tarafından yapılmış Sait Faik Abasıyanık heykeli , Burgaz adaya gelenleri hemen iskele meydanında karşılıyor.
Tabii ki kuğu gibi süzülen ada vapurları. İstanbul'a en çok yakışan taşıtlar⛵️. Gerçi sayıları azaldı artık şekilsiz, bakımsız gürültülü motorlar deniz ulaşımında başrolde. Yani güzel şeylere odaklanmak istiyorum ama yine öyle şeyler var ki yaşadığımız bu yüzyılların şehrine yakışmıyor. Bir bakımsızlık, ilgisizlik , düzensizlik en önemlisi estetik yoksulluğu var. Bazen manzara bile kurtaramıyor bunu. Of adalar harika evet ama coğrafik olarak harika , eskiden kalan yapılar, evler bahçeler harika ama işte sonrası iç açıcı değil. Faytonlar kalktıktan sonra konulan elektrikli araçlar , model olarak tıpkı Kadıköy_Pendik minibüsleri şeklinde hatta neredeyse aynı boyutlarda. İlerde trafik sorunu yaşanabilir adalarda . Ziyaretçi sayısı da hayli artmış, kış olmasına , ramazan ayı olmasına ve hafta içi olmasına rağmen üstelik.

2019 Burgaz Ada'sı nasılmış  bir okuyun derim. Pandemi öncesi. İnanın o hali çok iyiymiş. Orada yazdıklarımdan bazıları değişmiş. Gidiş ücreti dahil. Şimdi motorla geçmek İstanbul kartla 88.-TL  gidiş-dönüş 176 TL. 65 yaş üstü ücretsiz. 

maalesef..

Mübarek Ramazan ayı ile birlikte giren Mart ayının ilk haftası bitti bile. Mavi gökyüzüne pamuk pamuk serpilmiş beyaz bulutlar, etraf sabah sakinliği. Güneş bulutların ardından bakıyor. 

 Biraz yürüyüş iyi geldi. 
**
Bugün nasıl olduysa blog sayfası inanılmaz sayıda görüntüleme almış. Arada istatistik sayfasına bakıyorum, sayılar çok düşük. Normal tabi o kadar çok sosyal mecra var ki. Blog onlar arasında nostaljik kaldı. Sayıların artması o nedenle şaşırttı. Üstelik çok eski yemek ve tatlı tariflerim yeniden görüntüleme almış. Ramazan etkisi diyebiliriz. Benim bile unuttuğum tariflere kendim de göz attım. Çocuklar küçüktü ve zamanımın çoğu mutfakta geçiyordu. Başka sayfalardan tarif okuyup uygulamayı da severim. Bu konuda instagram yardımcım, keşif sayfası tariften geçilmiyor. Biliyorsunuz neye bakarsanız onu göstermek gibi bir durum var, sanırım algoritma dedikleri bu. Biraz can sıkıcı olabiliyor bir süre sonra. 
**
Dün sabah sahura kalktığımda alarmı kapatırken şöyle X'e bir göz attım, pazar gününden beri kayıp olan Ece bulunmuş, tarifsiz ,nedensiz bir mutluluk duydum.  Günlerdir izliyordum ekrandan, arama kurtarma çalışanlarının çabaları , ana babanın bulunacağına dair inancı beni de tıpkı diğer insanlar gibi etkilemişti. Bulunması memlekette bu haberi takip eden herkesi ,duymayan da kalmadı sanırım, sevince boğdu. 
Bu sabah ise yine aynı saatlerde Ece'nin maalesef hayata tekrar tutunmayı başaramadığını yazıyordu haberler. Allah rahmet eylesin. Kolay değil , inanılmazdı zaten dört gün dört gece ormanda bir başına aç açına , soğukta hayatta kalabilmesi. Kurtarıldığı andaki görüntüleri hemen sosyal medyaya düşmüştü, kendinde değil gibiydi ,bağırıyor, çırpınıyordu. Meğer son zamanlarıymış. Bu belki hayatta olduğu , yaşayacağı düşünüldüğü için , belki de o an bulanların sevincini paylaşmak için yayınlandı ama şimdi ailesine acı bir hatıra olarak kalacak. Çok çok üzücü, kahredici, iç acıtıcı.
 
Memlekette hep birlikte sevineceğimiz şeyler ,bir an kadar kısa sürüyor.



Zengin Mutfağı

 

Bazen bazı şeyler denk geliyor, iki ay önceden ve zor yer bulduğumuz ''Zengin Mutfağı'' oyunu İstanbul'un en karlı akşamına denk geldi. İptal olacak ,diye ödümüz koptu.  Neyse karla kışla ilk cemre  havaya düşerken, biz akşamına oyunumuzu seyrediyorduk. Uzun zamandır bindiğim en en en boş marmaray ile gittik Bostancı'ya. Saat henüz sekiz olmasına rağmen ,Halkalı tren vagonları baştan say desen sayılacak yolcuya sahipti. Beş durak sonra karla karışık yağmur eşliğinde istasyondan çıkıp minibüs yoluna kadar yürüdük, yollar ıslak, boş, yolun köşesinde kocaman bir kar küreme kamyonu  yerleşmiş bekliyor. Yüzümüze vuran sulu, sert kart tanecikleri ve ıslak esen rüzgarla gösteri merkezine geldik. Salon sımsıcak ve tüm koltuklar dolu. Bu gösteri merkezi bizim için bir şans, yakın oturuyoruz buraya pek çok gösteri mutlaka bu merkezde sahneleniyor. Anadolu yakasının en büyük salonu sanırım. Keşke bir kaç tane daha olsa da talep-arz meselesinden dolayı da fiyatlar biraz dengelense ,daha çok oyun ,konser izleyebilsek. Gerçekten artık bu tip gösteriler çok pahalı. Bu yüzden seçici oluyoruz. Oyunu beklerken diğer gösterilerin fiyatlarına bakalım dedik, uygun olan bulur muyuz diye. Mesela; bizim geldiğimiz oyunda oturduğumuz yer fiyatı(2000.-TL) , bir sonraki ayda yapılacak Ata Demirer'in gösterisinde  3,750.-TL yani olacak şey değil. İki bin küsur olan en ucuz yer var, görür müsünüz bilmem. Zaten sahnenin iki yanına dev ekranlar konulmuş ,hani göremezseniz ekrandan izleyin, der gibi. Plastik koltuklar , uzak bir görüş ,çadır bir salon için fazla fahiş. Üstelik biletler internetten alındığında, en az elli ya da yüz lira  internetten alma farkı ödüyorsunuz. Gişeden alma imkanı yok çoğu oyunda , mecbur internete de bir para bırakılıyor. 

Bunları yazıyorum, ileriye not olsun. Artık bir tiyatro izlemek , sinemaya gitmek lüks. Oysa İstanbul sanatın merkezi , her türlü eser sergileniyor. Ama en son 2023 sayımına göre ,resmi rakamlarla 15,66 milyonluk şehirde acaba kaç kişi görme şansına sahip oluyor bu tip faaliyetleri, bununla ilgili  araştırmalar yapılıyor mu ,ondan da emin değilim. İnsanlar ,karnını doyursun da şükür etsin modunda yaşatılıyorlar ne yazık ki. Belki bu yüzden tiyatro seyretmeyi unuttuğumuz/bilmediğimiz için salonda  patlamış mısır, frigo buz vs. satıyorlardı. Tiyatro oyununda mısır yenilmesi beni hayrete düşürdü. Seyirci adabı kalmamış /değişmiş/güncellenmiş. 'Öğrenciyim bahşiş lütfen' diyerek para isteyen yer göstericileri de unutmayayım. Yer gösterene ufak bir bahşiş verilir adettendir, işte bu unutulan bir davranış olunca ,onlarda alenen istemek zorunda kalıyorlar , demek ki!.

Zengin Mutfağı oyununu anlatacaktım ama girizgah çok uzun ve dertli oldu. Hayat böyle neşelenmeye müsait etmeyen görüntülerle yaşanıp gidiyor İstanbul'da.

 Zengin Mutfağı,  Vasfi Öngören (1938-1984) tarafından 1977 yılında yazılmış bir tiyatro eseri. Vasfi Öngören ,yazdığı ''Asiye Nasıl Kurtulur'' tiyatro oyunu ile tanınmış bir yazarımız. Zengin Mutfağı yazarın son yazdığı oyun;15-16 Haziran 1970 işçi olaylarını zengin bir fabrikatörün mutfağında geçen olaylarla harmanlayarak aşçı Lütfü Usta'nın etrafında anlatıyor. Zengin Mutfağı aynı zamanda Başar Sabuncu tarafından sinemaya da aktarılmış 1988 yapımı filmde de başrolü Şener Şen oynamış. Kendisine kadın oyuncu olarak da Nilüfer Açıkalın eşlik etmiş. Filmini izlememiştim , tiyatrosunu Şener Şen'den izlemek kısmet oldu..





Şubat Biterken

Şubatın son haftasına girerken, bahar dallarının üzerine kar düştü.  Bulutlar, mavi gökyüzü ile karıştı. Hava, eksi dereceleri gördü. İstanbul'da kış, kafası karışık geçer, bir kez daha yaşadık. 


 

21 Şubat

 

Dışarda havadan lapa lapa, benek benek kar taneleri dökülüyor ,yere konmadan uzun süre uçuşuyorlar.
Tam ev havası. Ki zaten evcimenim, evde vakit geçirmekten sıkılmam. Çok güzel oyalanırım. 
Mesela bugün bir solukta Zero Day isimli altı bölümlük mini diziyi izledik. Bırakmak mümkün olmadı. Robert De Niro oynuyordu ,siyasi gerilim tarzı bir diziydi ki bu konuları da severek izlerim. Robert De Niro eski ABD Başkanı rolünde. Amerika'da bir dakikalık bir siber saldırı oluyor ve bununla ilgili  sonsuz yetkili bir komisyon kurup başına da Mullen' i(Robert De Niro)getiriyorlar. Herkesin çok güvendiği eski başkan, olayı çözmek için ekibi kuruyor ve sonra gelsin karmaşık siyasi entrikalar, derin devlet ilişkileri, uluslararası ilişkiler, Başkanı devirme çabaları, nörolojik silahlar vs.vs.  
Bu kış günü izlenebilecek güzel diziydi. 
Akşama kadar kar bir yağdı, bir durdu, sonra güneş açtı ,kar topladı, yine yağdı. 
Bugün de öyle olacak gibi görünüyor..
Dışarda olanın Allah yardımcısı olsun.
İyi hafta sonları..

Fosforlu Cevriye

 

Evimize çok yakın bir tiyatro sahnesi olması şans. Sinemaların popülaritesini yitirmesine rağmen tiyatrolar için aynı şey geçerli değil sanırım. Hangi oyuna gitsek salon tamamen dolu oluyor. Çok büyük bir sahne değil ama talep hep var. Şaşırmamak lazım belki ,Kartal çoğu  Anadolu şehri nüfusundan daha kalabalık bir ilçe artık ve tek tiyatro salonu var.

Geçenlerde ''Münasebetsiz ''isimli oyunu izlemiştik. Bu cumartesi  meşhur ''Fosforlu Cevriye'' 'izledik. İki perdelik, on beş kişi ile sahnelenen bir müzikaldi.  Oyuncuların enerjileri yüksekti, seyircilerin aralarına girip onları oyuna çekmeleri, şarkı ve dansları eğlenceliydi. Yaklaşık üç saatlik oyun gayet güzel aktı. Başkent Kültür ve Sanat etkinlikleri kapsamında turneye gelmişler İstanbul'a. 

Fosforlu Cevriye, roman olarak ünlü yazar ve gazeteci Suat Derviş( 1905-1972) tarafından 1940'lı yıllarda kaleme alınmış. Hatice Suat Derviş'in ünlü eserlerinden biri.  Hayatının son döneminde 1969'da Fosforlu Cevriye  romanını ,senaryolaştırıp Gülriz Sururi'ye ithaf etmiş, onun oynamasını istemiş. Fakat bu gerçekleşememiş, proje yarım kalmış. Daha sonraki yıllarda, 2008 'de senaryo müzikale uyarlanarak Ankara Devlet Tiyatroları tarafından sahnelenmeye başlanmış. Fosforlu Cevriye adlı eser;1930'lu yıllarda İstanbul Galata'da yaşayan sokak kızı Cevriye 'nin tesadüfen tanıştığı, ona yardımı dokunan bir idam mahkumuna olan  aşkını anlatıyor. Karakolda Ayna Var, Kız Kolunda Damga Var, Gözlerinden Bellidir Cevriye'm, Sende Kara Sevda Var , isimli dört bölümden oluşan roman yıllardır çeşitli oyuncular tarafından bir çok kere sahnelenmiş, filmi çekilmiş, şarkısı yapılmış ünlü bir eser. Tiyatroda ilk kez izledim. Film olarakta Türkan Şoray'ın canlandırdığı Fosforlu gelir aklıma:) !969 yapımı başrolünü Tanju Gürsu ile paylaşmış olduğu Fosforlu Cevriye; Türkan Şoray.




Bir Kaç Günlük..

 

*Deniz kenarında ,şahane manzara karşısında balık yemeğe gittik. Kartal'da sahilde hem balık satan hem balık lokantası olan yerler var. En son ne zaman gitmiştik hatırlayamadım, pandemi sonuna doğru olabilir. Genelde evde balık pişirir oldum ,tabi büyük balıksa küçük balıkların kızartılması , çıkmak bilmeyen  ve  pişirirken insanı doyuran kokusundan dolayı evde sıkıntı oluyor, benim açımdan;) Genelde büyük balık seviyor ev ahalisi zaten. Ama bende istavrit severim ,lüfer gibi istavritte Marmara denizinin sevilen balıklarındandır.Gerçi lüfer artık pek çıkmıyor, nadir hale geldi , üstelik cep yakar cinsten çok pahalı. Çok da lezzetlidir ama. İstavrit ise bol bulunur ,tadı da çok güzeldir, tabii ki fiyatı nispeten uygundur. Şimdi hiç bir şey uygun sayılmaz gerçi, lüferle kıyas yapıyorsak baya nispeten diyelim. İstavritten başka rengarenk salatada çok güzeldi, ekşi ekşi, zeytinyağlı falan. Amasra'da, meşhur denilerek önümüze konulan  salataya fark atar bence buradaki salatalar. 

*Yine gürültülerle uyandığımız bir set sabahı:) Bu sefer Arka Sokaklar dizisi çekiliyordu. Tüm sokaklar araç trafiği içerisindeydi. 

*Bir AVM mağazası klasiği.  Geçen yazımda  mağaza vitrinine yatmış bir köpek vardı. Bu sefer  bir kedi pantolonlara sürtünüp iyice yerleşti, uykuya geçti.Bu arada bu pek çok mağazada olağan durum. Yani eskiden yeni aldığımız bir giysiyi hemen yıkamazdık, yeni alındığı belli olurdu falan.Şimdi asla yıkamadan giymiyorum. Hem çok fazla deneniyor hem de bu tip olaylar var. Kedileri severim ama dokunamam ,tüylerinin bulaştığı yeni bir giysiyi satın almak istemem. Kusura bakılmasın, duyar kasıp  ' ne şirin 'falan diye bakamadım olaya. Giysilerin üzerine değil, yere atarsın bir minder yatar üzerine, yani o kadar . 

*Her kış twigy görünümlü bu sarı pijama takımlarını vitrine koymayı ihmal etmeyen çamaşırcı  , alan var mı acaba? Yoksa satamayıp her sene vitrine koymakta ısrar mı ediyor.Hadi çocuk için tamam da diğerleri her gördüğümde beni güldürüyor..
 *Soğuk, gri İstanbul günlerine inat baharın gelmekte olduğunu anlatmak istercesine, orkidelerim aynı anda açtılar, adeta bahar dalı gibi oldular..



Kar Tanesi

 


Kar da yağmadı demeyiz artık. İstanbul'a şöyle tipili tipili yağdı geçti ama ıslak yerlerde karın tutması tabii ki düşünülemez . Akşam yürüyüşümün kara denk gelmesi , çocuk gibi mutlu etti beni.İstanbul'a kar yağarsa en son Kartal'a yağar, burası diğer yerlere göre daha ılıman ,sahil kenarı olduğundan ,biraz da çukurda kalıyor sanırım, karşımızda Adalar var ,bunlar biraz soğuğu keser buralarda. Karın alasını görmüşümdür Artvin'de ,Ankara'da .İstanbul'un da hatta 87 kışı unutulmazdır, ne kadar çok kar yağmıştı. Belediyede işe girdiğim ilk yıl, bırakın okulları resmi daireler bile kapanmıştı. Diz boyu kar olmuştu her yer. Sonraki yıllarda ara ara yoğun kar yağışı olup ,yerlerde karın uzun süre kaldığı olmuştur, olacaktır. İstanbul'da nüfus çoğaldıkça karda eziyet halini alıyor , özellikle trafikte kalanlara. Araba ile öyle tipili karlı bir havaya yakalanırsanız , zor yani. Onun için ''İstanbul'da kar yağacak'' diye haber oluyor. Oysa diğer illerimiz için kar normal bir kış olayı ve hep var. İstanbul işte, milyonları içine alınca, gökten düşen ister kar tanesi , ister su tanesi olsun. Haber oluveriyor.

Üsküdar'a Gider İken..

Epey bir süredir Üsküdar'a gitmemiştik. Oysa severiz Üsküdar'ı ,manzarasını, havasını. Bir trene bakıyor Kartal-Üsküdar arası. Malum bir kaç gündür hava raporlarında; İstanbul'a şöyle karlı günler geliyor, böyle soğuk olacak vs. gibi söyleyip duruyorlar. En kışlık montunda tam zamanında fermuarı bozuldu. Artık tamir zamanı, öyle atayım yenisini alayım durumları en son aşamada oluyor. Zaten aldığınız giyimlerde, inanın eskisinden daha çabuk eskiyecek şekilde dikiliyor zamanımızda. Malum 'tüketim toplumu' çağındayız. İşte böyle tamir tadilat işi yapan esnafa internette bakalım ,nerede ne var derken Üsküdar'a düşürüverdik yolumuzu. 

(Valide-Cedid Camii(1708-1711)  Gülnuş Emetullah Valide Sultan tarafından, Lale Devrinin baş mimarı Kayserili Mehmed Ağa'ya yaptırılan camii.)
Cami avluları huzur verir bana. Marmaraydan çıkıp meydanı geçince kestirme olsun diye bu güzel caminin avlu içerisinden geçerken bir an da kendinizi başka bir zaman diliminde hissedebilirsiniz. Bu da İstanbul'da yaşamanın sevinç duymanızı sağlayan anlarındandır. Arada saklı güzellikleri olmasa yaşanacak halden  çoktan çıktı ama:(
Sonrasında yine karmaşa ve telaşlı koşturmalar zamanı. Meydandan geçerken Kent Lokantasının önünde upuzun ,sessiz, yorgun ,mahçup bir kalabalık sıra halinde açılış saatinin gelmesini bekliyor. Oysa vakit erken daha.


Meydana bakan pasajlardan birini gösteriyor ekrandaki yol gösterici. Burası da tuhafiyecinin acil servis dükkanı:) Her türlü fermuar işini şıppadanak hallediyormuş. Tamirat kısa sürede bitince biraz da eski Kartal eski Üsküdar muhabbeti yaptıktan sonra  montun sökülen yerlerini diksin diye bir de pasajdaki terzilerlerden birine uğradık. Biraz da orada oyalandık. İşimiz halloldu. Burası küçük esnafın canla başla ayakta kalabilmek uğraştığı pasajlardan biri. Sanırım böyle pek çok pasaj var ki eskiden Kartal^da da vardı bu her çeşit esnafın dükkanlarının bulunduğu pasajlardan. Yani Alışveriş merkezlerinden evvel buralar alışveriş merkeziydi. Pasajdı isimleri. Pasaj, telafuzundan anlaşılacağı üzere Fransızcadan gelme,bir bina içerisinden geçen , dükkanların olduğu genellikle birbirine paralel alışveriş üzerine kurulu geçitler, anlamında. İşte sonra pasajlar AVM lere evriliverdi.
Pasajdan çıkınca bir kahvemi içsek dedik.. 
Aslında niyetimiz yoktu ama önünden geçtiğimiz tatlıcı bizi cezbetti, kahve yerini salebe bıraktı yanında  baklava benim değil eşimin zoru ile yenildi . 

 

sisli puslu havalar.

 

Dün İstanbul yine sisli puslu bir gününde idi. Büyük Ada ve Sedef adası görüş alanımızdan yok olmuştu. Üstelik sis ile pis hava iç içe, nefes almakta dahi zorluk çekiliyor.
Öğleden sonra annemin kutlayamadığımız doğum günü için sevdiğimiz bir mekana gidip yemek yedik. Geçen hafta hem annem hem babam hafif bir grip atlattılar. Belki de sadece üşütme idi. İyileşince de kendimizi ılık ocak ayının bu sakin gününde dışarı atıverdik. Okulların tatil olması İstanbul trafiğini bir nebze rahatlatmış gibiydi. Gidiş ve dönüş sıkıntı olmadı. Trafiğe katlanamaz durumdayım. İstanbul 'da kendi dar alanlarımıza sıkışıp kalıyoruz hızla. Şu an Kartal, kentsel dönüşüm alanında hararetli bir çalışma içerisinde, her yerde yıkılan ve yeniden inşaatina başlanan binalar var. Üstelik çok yüksek katlı. Mesela, şu ikinci resimde sislerle kaplı alanda tam sahil yolunun dibinde ki bilmeyenler için Sahil yolu yani Turgut Özal bulvarı dolgu alana yapılmış bir yoldur, bir zamanlar kumluk ya da bostan olarak nitelenen araziler , yanıbaşlarında ki kamp ve plajların yerinde şu an da gökdelenler yükseliyor. Dolayısı ile obez bir ilçe halini alan Kartal'da şu an ve daha sonrası için yaşam çok kalabalık ve alt yapı yeterli mi muamma?
Bu da ikinci resmin sis dağılınca ki gökdelenlerin yükseldiği manzaralı hali. 
Güneşli bir İstanbul sabahından, bu günlük pencere manzaram böyle. Mavi gökyüzü dışında süsleme imkanım yok:) Ocak ayı için de mavi gökyüzü bile güzel sayılır zaten, daha ne olsun. 



bugünlük..

Şaşırttı beni İBB, gezici mescit karavanı gördüm. Kapalı idi, belki deprem gibi afet bölgeleri için yapılmış olabilir, diye düşündüm. Çünkü  her yerde mescit , cami gibi ibadet edilebilecek yerler var.

Soğuk keskindi ama yine de şahane, pırıl pırıl güneşli bir gündü . Karne tatiline çıkmış küçük çocuklar sahilleri ,parkları doldurmuştu. Cıvıl cıvıldı etraf.
Tuzla'da yıllardır var olan köfteci de porsiyonda bulunan beş köftenin tanesi 60 TL ye geliyordu. Yanına bir küçücük sivri biber bir çeyrek domates, bir kaşık pilav. Domates ve biber her daim koyarlardı köfte yanına ama pilav yeni çıkmış. Neyse ki lezzet değişmemiş, ekmek tazecik, çay hala ikram.