EYLÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
EYLÜL etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

yedi de yedi

Büyük geniş salonların girişine karaoke kutuları koymuşlar,ilk kez rastladım.Birinde bir kadın eğleniyordu tek başına, diğer kutu boştu. Ne güzel fikir..

Burası Söğütlüçeşme Marmaray durağının  bulunduğu viyadüğün altı. Yıllardır harabe gibiydi, bakımsız, her tarafta ne idüğü belirsiz büfe tarzı yerler, virane gibi. Derme çatma kapatılmış yapılarla insana güven vermeyen geçitler vardı. Sonra burada bir inşaat hali başladı. Ve geçen gittiğimizde inanamadık. Çok geniş bir alan time-out market  /yani çeşitli etkinliklerin ve lezzetlerin bir araya geldiği geniş ferah alan/ denilen şeklinde dizayn edilmiş. Çevre peyzaj düzenlemesi yapılmış, eğlence alanları eklenmiş. 

Burası sanırım İstanbul'da en merkezi konumlardan biri. Bir tarafta belediye binası, evlendirme dairesi, metrobüs, minübüs yolu, YHT tren istasyonu, marmaray hepsinin güzergahı, durağı, indi bindi yeri,ortak noktası. Böyle büyük bir alanın burada açılması iyi fikir olmuş. Tabii ki yine karşı görüşte olan insanlar var okuduğum kadarı ile , normal. Lakin böyle lokasyonlarda bu gibi yerlere ihtiyaç olduğunu düşünenlerdenim.  Üsten geçen trenlerin, rayların üzerinden geçerken ki gürültülerine bir müddet sonra alışılıyor. Tatlı tuzlu her türlü yiyecek , alkollü alkolsüz her türlü içecek satan yerler var. Bu özellik hoşuma gitti. Artık onu içme, bunu yeme dayatmaları ile yaşamak istemediğimiz zamanlardayız. Olsun da sen ister iç/ye, ister içme/yeme.

Yeme içme demişken, you tube da yeni bir profösöre denk geldim. Yani profösör yeni değil de kaç yıllık bilim insanı, ben yeni tanıyıp ilk kez dinledim. Kadim tıp bilgileri ile ilgileniyormuş, kendini bu konuda yetiştirmiş. Ezber bozan açıklamalarda bulundu ki söylediklerinin çoğuna katılıyorum. Yeme içme konusunda her insanın ayrı bir mizacı olduğundan ve farklı beslenmesi gerektiğinden bahsetti. En çok da ekmek ve küçükbaş hayvan eti konusundaki rahatlıkla yiyebilirsiniz tavsiyesi beni benden aldı. Ekmeksiz olur mu tabii ki biz ekmek toplumuyuz, hamuru severiz. Tabi genetiği ile oynanmış buğday konusunu geçiştirdi, işte iyi ekmek bulalım onu yiyelime geldi dayandı konu yine. Bulabilirsek tabi..Ben ilaçlar sayesinde yani bu son iki yüz yılda gelişmiş yeni tıp ile insan ömrünün uzadığını düşünüyorum, tabi insan yaşam konforu da eski insanlara göre daha yüksek artık. Bu da ömürlerin uzamasında etkilidir. Farklı doktorlar, farklı görüşler. Yine kendimize hangisini uygun buluyorsak onun düşüncelerini dinliyoruz. Bir de esas dinlememiz gereken kendi bedenimiz sanırım en çok ona ne faydalı ne zararlı onu düşünmeli, ona göre davranmalıyız. Yoksa yarı yolda kalma ihtimalimiz artar:)



 

Doğa mı? Şehir mi?

 Eylül challange soru 2;



Doğa mı? Şehir mi? Neden?

Şehir diyeceğim. Yılların alışkanlığı var bir kere konforlu bir hayat yaşıyoruz, yıyeceğimiz, suyumuz var, çevre temizliği yapılıyor, ulaşım her yere. Eğitim, öğretim, eğlence, kalabalık ,neşe ,keder, tedavi imkanları her şey şehirde var.

 Doğayı severim, yeşili ormanı severim, özellikle denize hayranım. Denizde de karada da bambaşka hayatlar canlı türleri var kendilerine göre bir yaşam kurmuşlar ve inan sevgili okuyucu insanlar şehir dışında yaşamamalı.. Çünkü doğa onlara göre değil, onu hemen kendilerine uydurmaya çalışır, altını oyar ne var işime yarayacak diye, üstündekileri keser kullanırım diye . Yani çeşit çeşit zarar verir. En iyisi doğayı korumak, her çeşit imkanını kendi yaptığı ,ürettiği, çalıştığı şehirlerde yaşamak. 

Eylül; Challenge by Özlem


 Giriş ve 1. soru;

Günaydın Eylül ayının ilk sabahından tüm sevgili okuyuculara.. 

Sevgili Özlem /Yüreğimin İklimi/  geçen aylarda olduğu gibi eylül içinde çeşitli sorulardan oluşan bir çelinc hazırlamış. Bu gibi çelınc soruları hem kendimizi tanımamızı hem kendimizi hatırlamamızı sağlıyor bana göre. Zorunlu yazılar bana uymasa da bu sefer bitirmeye çalışacağım.

1- Kurtulmak isteyip kurtulamadığın alışkanlığın var mı?

Kurtulmak isteyip kurtulamadığım olarak  nitelenebilecek bir alışkanlığım ,bugünüm de yok. Kurtulmak istemek denilince ilk aklıma ''kötü alışkanlık'' sigaraydı ,alkoldü vs falan geldi. Sigara lisedeyken hemen her genç adayı gibi bir kez deneyip başımın acayip dönmesi nedeniyle asla ve kata bir daha ağzıma sürmediğim gereksiz bir zararlı meta bana göre. Ancak  bugünümde kurtulmak istediğim bir alışkanlığımın olmaması ,gençken de yoktu demek değil;

 Yine lise yıllarımda  tırnaklarımın etlerini yolup dururdum, genç bir kız olarak öyle berbat tırnaklarla gezmek beni çok üzse de nasıl  bir alışkanlık halini alıyor bu tırnak yeme, kemirme:) etlerini yolma , çok fena bir alışkanlık. Oje sürerdim ama okulda yasaktı o zamanlar ,sadece hafta sonu azıcık çare olurdu derdime. Nasıl vazgeçtim derseniz o da bir facia yani; bir gün hemen hepimizin olduğu bir aile ortamında ,ben yine tıkır tıkır tırnak yoluyorum ki hiç farkında değilim kaptırmışım demek ,rahmetli eniştem elime bir şaplak vurdu, ben neye uğradığıma şaşırdım, afalladım ,utandım, kızardım bozardım ama beni kendime de o elime atılan şaplak getirdi. Artık elimi her ağzıma götürdüğümde aklıma o şaplak geldi ,yavaş yavaş  lise ile birlikte tırnak etleri kemirme alışkanlığı da sona erdi. Eller manikür gördü de, üniversitede rahat etti. Benimde terk ettiğim bir alışkanlık olarak hayat karmaşasında unutuldu gitti.

umarım hoş gelirsin...Eylül..

bak bu sabah reçel kokusu doldurdum mutfağımı,
pazardan aldığımız mis gibi dağ çilekleri ile..
yanına tazecik çıtır ekmeğin köşesi..


bir de bembeyaz ve irice bir kuş uçuyordu bu sabah .
hiç duymadığım tiz ama güçlü sesi olan bir kuş.

buraların ahalisi karga ve martılardan, bu mevsimde etrafta cirit atmaya başlayan
kırlangıçlardan değildi..
yolunu şaşırmış sanırım..
uçtu uçtu  sonra uzaklaşıp kayboldu..