Büyük Babaannemin ağıtı...


Benim köyüm

Dinleyin ablalar, tarif eyleyim,
Bugün hafta günüdür söyleyim,
Efkarım çoktur da onu neyleyim,
Bıraktık yavrumu el köyünde ona ağlarım.
              ***
Bahar oldu çiçekler açıldı,
Benim yavrum eşlerinden seçildi,
Yirmi demeden kefeni biçildi,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım.
             ***
Bahar oldu doğdu koyundan kuzu,
Mevlam ne tez ayırdı oğuldan bizi,
Yüreğime düştü ince sızı,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım,
           ***
Bahar oldu, eller işe başladı,
Sevgili kızının gözleri yaşlandı,
Kime baba der diye, ona yanarım,
El köyünde bıraktık da ona ağlarım.
          ***
Kalem kaşların geliyor önüme,
Sormadın yavrum annenin yüreğine,
Hiç girmedin gece düşüme,
Girmedin de yavrum ona ağlarım.
         ***
Karaköy'de kara geldi başıma,
Felek zehir kattı tatlı aşıma,
Teselli kar etmez uğraşmayın boşuna,
Gurbet elde bıraktık da ona ağlarım.
          ***
Bu destanı validesi söyledi,
Efkarınan dağlar taşlar inledi.
Ablası da gitti geldi dinledi,
El köyünde bıraktık da yavrumu, ona ağlarım.


HAVVA ALBAYRAK(1931)

genç yaşta kaybettiği oğlu  İBRAHİM ALBAYRAK İÇİN, ANNESİ HAVVA ALBAYRAK(1890-1983)(Büyükbabaannem) TARAFINDAN YAZILMIŞTIR.
(Nurlar içinde yatsınlar)
Bağrı yanık analara ithafen yayınlamaktayım.

Büyükbabaannem Havva ve Büyükdedem Molla Mehmet'in ilk göz ağrısı oğulları İbrahim ,ana babasının engin bilgileri,aydın görüşleri ışığında büyümüş. 
Artvin'den göçüp yerleştikleri Soğukpınar köyünde Havva babaanne, tecrübelerinden faydalanılan, geniş görüşlü, güzel kur'an okuyan, güzel dualar eden, aydın bir kadınmış. Oğlu İbrahim'in de,henüz 18'inde bilgili ve Cumhuriyete bağlı, aydın görüşlü bir genç imam olarak namı, kısa sürede büyümüş. Köylerden müezzinlik, imamlık yapması için teklifler gelmiş.
İbrahim,İlk görev yeri olan Kozbudaklar köyüne 1929 yılında karısı Emine ve küçük kızları ile gidip göreve başlamış. Bir yıl sonra babası Molla Mehmet'i kaybeden İbrahim, köyüne geri dönmek zorunda kalmış.Bir süre babasının yerine köyde bakkallık yapmış ama sonra tekrar imamlık yapmak üzere, ailesiyle Bursa Karaköy'e gitmişler.1930 yılı kışı da öyle soğuk öyle soğuk geçmiş ki kıtlık, fakirlik köyleri kırmış geçirmiş.
İşte İbrahim o kış, grip yada tifo benzeri bir hastalığa yakalanmış. Köylüler genç imam için ellerinden geleni yapmışlar. Ama ne ilaç ne doktor var o zamanlar. Cehalet ise dizboyu. Soğukpınar'dan yanına gidebilen bir misafir;
 ''su ,su '' diye inleyen İbrahim'e bir yudum su vermiş, meğer dokunur diye su bile vermeye korkmuş köylüler İbrahim'e. İçi dışı kurumuş, kavrulmuş İbrahim'in. 1931'de ,o soğuk karakışta daha fazla dayanamamış hastalığa genç İbrahim,
henüz 20'sinde Karaköy'de vefat etmiş. Karaköy'lüler ''O bizim misafirimizdi, vermeyiz,''diyerek mezarını orada yapmışlar.(Nurlar içinde yatsın)
İşte Havva babaannem büyük oğlu İbrahim için üzüntüsünü bu ağıtla kelimelere dökmüş,bağrı yanmış,mezarına bile gidemediği oğlu için çok üzülmüş.  İbrahim başka diyarlara göçmüş,geride gözü yaşlı  annesi, sevdiği eşi ve küçük bir kız çocuğu bırakmış. Hayat geride kalanlar için bir şekilde devam etmiş.

(Bu da benim büyükamcamın ,babamın ve amcamın anılarından aldığım kısacık hikayesi olarak burada kalsın.Belki devamını da yazarım. )


8 yorum:

  1. ne acı çok etkiledi beni... allah hepsine çokca rahmet eylesin :(

    YanıtlaSil
  2. O zaman dilimi için okuma yazma bilen bir kadın. Ne güzel.

    YanıtlaSil
  3. Nur içinde yatsınlar. Evlât acısı vermesin Allah kimseye.

    YanıtlaSil
  4. Çok hüzünlü bir hikaye, nur içinde yatsınlar.

    YanıtlaSil
  5. Acıklı bir hikaye,okurken etkilendim.

    YanıtlaSil
  6. ah yaa gözlerim buğulandı, çok etkileyici hikaye, yaz tabii yaaa, çok isterim okumayııı :)

    YanıtlaSil
  7. Mehtapcığım,
    Ailelerimizden dinlediğimiz hikayeler, bir yandan özel diğer yandan sözlü tarih kaynakları. İçi yanan, oğlunu genç yaşta kaybeden ana ailenizin tarihi, o yıllardaki salgın hastalıklar ve tedavi imkansızlıkları nedeniyle hayatlarını kaybeden insanlar toplumun tarihi...
    Nur içinde rahat uyusunlar.

    YanıtlaSil