Geçtiğimiz sonbahar yıllardır aklımda olup, çok istediğim Güneydoğu Anadolu gezisini gerçekleştirmiştik. Beni esas motive eden Göbeklitepe'yi görebilmekti. Araştırdığım turlarda Göbeklitepe olup olmadığına bakıp ona göre karar verdik. Uçakla Diyarbakır'a gidip Hatay havaalanından uçakla döneceğimiz sekiz günlük bir turdu. Üstelik yirmili sayılarda bir gruptuk , dolayısı ile tur otobüsünda oturma düzeni çok rahat olmuş, ferah ferah gezmiştik. Grup üyeleri de uyumlu çıkmıştı şansımıza. Rehberimiz genç ve biraz mızmız olup önceleri biraz havalı davrandı bize ama sonra o da alıştı gruba.
Dediğim gibi görmek istediğim yerlerin başında geliyordu Göbeklitepe. Değdi mi? Kesinlikle. Şanlıurfa'dan otobüsle ulaştığımız bomboş tarlaların ortasında zamanlar öncesinden gelen eski bir medeniyet kalıntısı. Otobüsler park alanında bırakıyorlar turistleri. Oradan tahta bir yoldan bir durağa geliyorsunuz, ring yapan minibüsler ziyaretçileri sırayla alıp harabelerin olduğu yere bırakıyor, dönenleri de alıp geri geliyor. Düzgün bir düzen kurulmuş. Müzekart geçerli, 65+ ücretsiz. Minibüsten inip kısa bir yürüyüşle tepedeki kazı yerine ulaşıyorsunuz. Etrafı ve üzeri kapanmış hem güneşten hem diğer doğa etkenlerinden korunma amaçlı. Büyüleyici görüntüsü var. Sarı taşlar nasıl üst üste konulmuş öyle hassas ki bazı sütunlar açığa çıkınca düşmüş diğerleri bozulmasın diye desteklenmiş. Ve bulunduğumuz tepelerde başka böyle kazılarda yapılıyormuş. O an bulunduğunuz yerde toprağın altında neler olabileceğini düşünmek heyecan verici.
Tabii, sevgili okuyucu ,Göbeklitepe hakkında şimdi size bilgi vermekten ,bu konuda yazmaktan da gördüğüm anki kadar keyif duyacağım. Yazarak, oraları tekrar yadedeceğim;
Göbeklitepe, dünya üzerinde bilinen en eski tapınak komplekslerinden biri ,oldukça ilginç ve önemli bir kalıntı alan olarak kabul edilir. Türkiye'nin Güneydoğu Anadolu Bölgesi'nde yer alır ve Şanlıurfa iline yaklaşık 15 kilometre uzaklıktadır.
Temelleri Neolitik döneme (Yeni Taş Çağı) kadar uzanan Göbeklitepe, M.Ö. 9600-9500 civarında inşa edilmiş ve bu nedenle tarihi tahminen 11.500 yıl öncesine dayandırılır. Bu da bilinen, en eski yapı mühendisliği olduğu anlamında gelir ve aynı zamanda insanlık tarihinde yaşanan ilk dönemlerine ışık tutar.
Göbeklitepe, oval bir tepe üzerine yayılan çeşitli dikilitaşlar ve T biçimli taş sütunlarla birliktedir. Bu sütunlar, daha çok hayvan figürlerinin kabartmaları ve oymalarıyla öne çıkıyor. İnsan figürü sadece bir kaç sütunda göze çarpmakta, kadın olduğu düşünülen bir kabartma figür de bulunmaktadır.. Düzenli bir şekilde gömülü bu taşlar, mekanın ayin amaçlarıyla kullanıldığına işaret eder ve bu nedenle arkeologlar tarafından dünya üzerinde ilk tapınak olarak kabul edilir.
Göbeklitepe'nin önemi, insan topluluklarının tarım devrimi öncesi dönemleri/avcı-toplayıcı/ bile karmaşık toplumsal yapılarını ve ortak inanç sistemlerini geliştirebildiğini ortaya koymasıdır. Bu, kesin olarak sanılandan çok daha eski bir anda yapıldığı için arkeoloji ve antropoloji açısından büyük bir hamledir.
1980'lerde Alman arkeolog Klaus Schmidt tarafından keşfedilen Göbeklitepe, 2018 yılında UNESCO tarafından Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiş ve dünya çapında tanıtılan ,genişleme gösteren, cezbedici önemli bir turistik ve kalıntı merkezidir. Aynı zamanda, insanlığın neslini ve kültürel evrimini anlamak için eşsiz bir kaynaktır.
Göbeklitepe, insanlık tarihindeki önemli dönüm noktalarından biri olduğu için arkeologlar ve tarihçiler için hala bulunması gereken birçok sır barındırmaktadır.
***
Umarım merak eden herkesin gidip görme şansı olur. Sevgili okuyucu güzel bir hafta olsun ,dilerim.
biz de salgın öncesi gidip çok etkilenmiştik. ne güzel yapmışsınız gidip gezmekle...
YanıtlaSilbizimde deprem öncesi gibi oldu, yakın zamanda gördüğüm yerlerde deprem beni daha daha fazla etkiledi.
SilNe güzel bir gezi olmuş. :)
YanıtlaSilGörmeyi çok istiyorum, uygun bir mevsimde denk düşürürsem...
gençken çalışmaktan gezemedik şimdi fırsat buldukça gidiyoruz.
SilGreat blog
YanıtlaSilthanks
SilBu tür tarihi kalıntılar çok önemli, her bakımdan çok önemli. Ta o yıllarda dinler, tapınma ritüellerinin olduğunu öğreniyoruz böylece. Yani insanlar dinleri icat etmişler korkudan (yıldırım, sel, deprem, vahşi hayvanlar vs.) ve kendi icat ettikleri tanrılara kendi icat ettikleri tapınaklarda kendi icat ettikleri ritüellerle (namaz bile çoğu dinde vardır üç aşağı beş yukarı aynıdır) tapmaya başlamışlar.
YanıtlaSilderin düşününce kesinlikle katılıyorum. bir şeylere inanmak ,insanların korkularını hafifletmek açısından önemli özellikle en büyük korku olan ölüm için bir hafifleme, kabullenme aracı.
Sildin inancı olmasa ölümü kabullenmek daha kolay olmaz mıydı?
Silhımmm pekiii görmek lazım yaniii :)
YanıtlaSile tabii tarihi eserler önemlidir.
SilBen de çok beğenmiştim. Etkileyici bir yer. Çevre düzenlemesi, yürüyüş yolları ve müze çok güzel. Doğuş Grubu sponsor olmuş.
YanıtlaSilOnu bilmiyordum, iyi ki sponsor olmuş o zaman. Sagallossos antik kentini gezerken de Koç grubunun sponsor olduğu anlatılmıştı, çok değerli bence bu tip çalışmalar.
SilDeprem öncesi gitmişsiniz.. Ne kadar etkileyici bir bölge değil mi... İnsanlar olarak genelde nereden geldiğimizi unutuyor ve kendi zamanımızı tek ve biricik sanıyoruz, oysa aynı hayat mücadeleleri yüz binlerce yıldır benzer.... Arkeolojik siteleri gezerken ben de hep bunları düşünürüm...
YanıtlaSilBeni çok etkiler tarihten gelme eserler, yerler, severim gezmeyi bu tip yerlerde. Deprem sonrası uzun sürecktir o çevre ve insanın toparlanması, çok zor. Marmara depreminde kendimize yıllarca gelemedik.
SilBeautiful blog
YanıtlaSilAyyy ne güzel bir gezi ya çok gidip görmek istiyorum inşallah nasip olur. :)
YanıtlaSil