istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

kaç çeşit insan..

 

Kızım geldi bu hafta sonu için. Ayrıca keyfim yerinde. Yeni bir iş arayışı içerisinde kendisi. Çalıştığı yer oturduğu yere çok uzak ve iş biraz hafif geldi ona. Yeni nesil genç insanların bu daha iyisi olsun anlayışına hayranım. Neden olmasın ki?

Biz ellili yaşlarını yaşan nesil /hadi genelleme yapmayayım/ insanlarının çoğunluğu, daha çok kabullenmeye, kurallara nedensiz uymaya ,hakkımız yense de içimizden homurdanmaktan başka bir şey yapmamaya koşullu gibiydik. Evden başlayıp, okullarda devam eden bir disiplin içinde büyüdük,küçüklere sevgi ,büyüklere saygı düsturumuzdu. Sebatkar olmak iyi bir şeydi; girdiğimiz işte emekli olana kadar çalışmak; evlenince, mutlu mutsuz, bir yastıkta kocamak gibi..Kendimizden çok elalem önemli idi.

Sanırım biraz benden huy almışlar evlatlarım. Kendi yollarında cesur adımlar atmakta ısrarcı olabiliyorlar.Bazen bu ana baba için üzücü, iç acıtıcı oluyor buruk tatlar bırakıyor.Öyle olsa da her zaman kendi kararlarını uygulamalarından yanayım genç insanların. Yeter ki yanlarında iyi insanlar olsun.

/Takvim yapraklarından bir alıntı yapayım bu sabah./ 

Anton Çehov 'a göre üç çeşit insan varmış,tabi yaşadığı zamana göre ,değerlendirmiş Usta Yazar;

1-Ekmek gibidir.; Her zaman ararsın,' bazen' bulursun 

 2-İlaç gibidir; İhtiyacın olduğunda ararsın'pek az' bulursun.

 3- Mikrop gibidir; Sen aramasan da olur.Çünkü o seni 'her zaman' bulur.''

Soframızın baş tacı Ekmek her zaman bulunsun, İlaç uzak olsa da hep var olsun, aman amann diyeyim,Mikrop hayatımıza bulaşmışsa yok olup şifasını bulsun.

Güzellikle dolu bir hafta sonu diliyorum..



bir güzel istanbul sabahı.


Ben bu şehirde şikayetçi başı gibiyim bazen. Şöyle her şey güllük gülistanlık gibi yazayım, farkındalık modumu kapayayım, mış gibi muş gibi yapayım, yapayım n'olur sanki .Olamıyor, ne yazık bana.
Özellikle her İstanbul trafiğine çıkışta ,başka bir şehirde yaşamak özlemi dolup dolup taşıyor içimde. Hani bir boğaz havası alalım, hazır pastırma yazının son sürümü gündemden kalkmamış güzel şehirde, günlerden perşembe, mesai günü, saatlerden kuşluk vakti, herkes işinde okulunda değil midir?
Yok. 'Herkes Yollarda 'programı çoktaan başlamış. Hadi yoldur, kalabalıktır, tın tın tın gittik , boğazın kenarına. Zaten yalılar arasına sıkışmış ufacık çay bahçesi ,aman ki aman duyan gelmiş. Hatta bitirmiş gidiyor. Bu kadar mı işsiz güçsüz, boş gezen takımıvar bu şehirde. Hadi biz emekli tayfasıyız, hafta sonu  gerekmedikçe çıkmayız ama  gidişat hafta içinde de hafta sonu gibi bir yere çıkmanın zor olacağının sinyalleri ile dolu.  
Ancak içeride oturacak yer bulduk , uğultudan bir nebze uzak zaten dışarda ne manzara seyretmek, ne bir yudum sakince çay içebilmek mümkün. Sosyal mesafe ;sandalye arkalarındaki bir bant yazı ,hijyen; masalardaki fıs fıslı kolonya. Balıkesir'den getirtiyorlarmış. Dezenfektan kullanmaktan daha sıhhi bulmuşlar. Bence de.
Molamız  iki küçük çay içimi sürdü. Çıkıp biraz sokaklarında dolaştık Çengelköy'ün. Adım başı kokoreçci, midyeci, bir iki pastane, iki kafe arasında kalmış mahallenin nalburu bir de
insanın üstüne üstüne yürüyen diğer insanlar. 
Hayır bana mı öyle geliyor bilmiyorum ama; karşıdan gelen insanı görmezden gelip,kenara çekilme belirtisi göstermeden, bodoslama yürüyen bir insan türü var. Sen de öyle gitsen, çarpacaksın. La havle..
Sonra bindik arabaya ,neyse ki daha az kalabalık, daha sakin ,daha manzaralı bir boğaz kenarı bulduk rahat rahat bir kahve içtik. 
Boğaziçi dün çok güzeldi. Yazdan kalma günle durgun hava, mavili mavili deniz ve gökyüzü güzel buluşmuştu.
Sanırım buralara gelmeyeli iki üç sene olmuş.Belki daha fazla.Kalabalığı görmezden gelirseniz sadece odaklandığınız Boğaziçi olursa  kısa süreliğine , hayal ve masal dünyası gibi bir şehir seyrediyorsunuz. 
Bu seyir de çok iyi geliyor.
Epey idare ediyor.

Kariye Müzesi (yeni Kariye Camii)

Kariye Müzesi ile ilgil eski yazımı güncellemek istedim. Kariye Müzesi artık Kariye Camii olarak ibadete açıldı.

15.03.2018
Dedim ya İstanbul sizi teselli edecek güzelliklerini her an karşınıza çıkartabilir.Sokak aralarında söylenerek dolaşırken ,kendinizi binlerce yıl öteden gelmiş bir yapının önünde bakakalmış bulabilirsiniz.Çünkü İstanbul çok eski zamanlardan beri pek çok medeniyetin ,yaşamın, insan topluluğunun ev sahipliğini yapmış,türlü inanışların eserlerine sahip devasa bir şehir.Eskisi yenisi ile kiliseler, camiler,sinagoglar bunun gibi pek çok ibadethane,mabet aynı semtlerin, farklı sokaklarında boy gösteriyor.
Edirnekapı semtide bunlardan biri. Edirnekapı 7 tepeli İstanbul'un tepelerinden altıncısı. Semtin sokaklarından dolaşarak aşağılara inildiğinde, geçmişi Bizans dönemine kadar uzanan Kariye Müzesi sizi bekliyor olacaktır. Doğu Roma İmparatorluğu zamanında ,Konstantinos'un surları dışında kaldığından Khora yani 'kırsal alan' deniliyormuş.4.yüzyıl başlarında kutsal mezarlık alanı olarak kullanılırken sonraları manastıra ,kiliseye dönüşmüş, ilave pek çok yapısı zaman içinde yapılıp ,yıkılmış, yenileri yapılmış yıkılmış.Fatih İstanbul'u fethettiğinde bu manastır kilisesine dokunmamış.1511'de Sadrazam Atik Ali Paşa tarafından camiye çevrilmiş.Uzun süreler cami olarak ibadete açık kalan yapıyı devletimiz,1945 yılında bir Bakanlar Kurulu kararı ile müzeye dönüştürmüş. İçindeki mozaik ve freskler alçılarla kaplandığından onlar yeniden restorasyonlarla gün yüzüne çıkartılmış .
Meryem'in hayatı bu mozaik ve fresklerle kronolojik olarak resmedilmiş.İsa'nın hayatı, mucizeleri ,gelmiş geçmiş peygamberler, melekler hepsi mozaiklerde ve fresklerde.Güzel görüntüler. O zamanlar insanlara bir takım olayları anlatmanın yolu olarak, resim  seçilmiş ve  günümüze kadar uzanmış bu mozaikler, freskolar bu tarihi anıt yapıyı daha çekici hale getirmiş.
Biz ziyarete gittiğimizde maalesef tadilat vardı. Büyük bir kısmı brandalarla kapatılmıştı.Çok eskilerden günümüze kadar  dayanmış böyle bir yapıyı korumak lazım tabii ki diyerek bloguma da bir kaç resim paylaşımı yapmak istedim,
Buyrun;







Haftanın her günü açık olan bir müze.
65 yaş üstü ücretsiz.
Bilet fiyatı;30 TL.
..                                                           

tüm yollar koronalı yerlere çıkıyor.


Bu sabah yine olağan dışı sessiz bir başka sabah. Yurtlara ümreden ve yurtdışından gelenlerin yerleştirilmeye başlanması ile staj için yurtta kalan kızım eve geldi.
Oğlumda Bursa'da evi kapatıp, apar topar İstanbul'a geldi.
Tabii bunlar belirsiz bir zaman için. Hep deriz ;işte bizim memlekette önü görmek zor, gelecek belirsiz, falan diye. Alın işte size, şimdi tüm dünya için belirsiz günler başladı. Bu evham ,endişe,korku,tedirginlik hallerini ,en son 1999 depreminde yaşamıştık.
O zaman bile daha iyiymiş.En azından deprem bir bölgede, başka şehirlere kaçma yolu var.
Şimdi tüm yollar koronalı yerlere çıkıyor.
Kaçacak yer yok.
Bir kabusmuşda ,uyandıran yokmuş gibi.
Tabii ki geçecek bu günler diyerek, kendimizi teskin ediyoruz.
Şimdiye kadar ne badireler atlattı insanlık. Bizde tarihin yazacağı böyle bir salgın dönemini yaşıyoruz. Ne kadar hafife alsak dahi,tarihe önemle geçecek günler yaşıyoruz, her yaşanan gün ne romanlara,ne filmlere, ne şiirlere konu olacak gelecekte. Tıpkı şimdi okuduğumuz o klasik eserlerdeki olaylar gibi konuların kahramanları ya da acizleri olacağız.
Rahmetli anneannem derdi;
''ah kızım ne yokluklar gördük, çaya atacak şeker bulamazdık ta üzüm atıp içerdik..''
Masal gibi dinlerdik,aklımıza gelmezdi bir zaman sonra bizde ne yiyip ne içicez diye düşüneceğimiz günlerin geleceğini. Hem de bir salgın yüzünden.
Göçmenler geldi aklıma.
Acaba şimdi yurtlarının kıymetini anlamış olabilirler mi?
Alın bizi,diye haykırdıkları ama onların itip kaktıkları ,dürtüp dışarı attıkları insancıklar şimdi o ülkelerin nasıl bir panik haine geldiğini görüp şaşkına döndüler mi?
Her geçen gün vaka sayısı artıyor. Devletin verdiği sayılardan başka bildiğimiz yok.İlk ölüm olayı gerçekleşmiş. Fakat yaşanılanları,gittikçe artan sayıları gördükçe sanki daha çoğalacakmış ,bizi alıştırıyorlarmış gibi bir durum var.
İşyerleri çoğu evden çalışmaya geçti. Çoğu yer kapalı.
Tedbiri elden bırakmamak, dışarılarda olmamak gerek.

Umarım sağlıklı günler bizi bekler, şifalar yağar insanların üzerine.
Bu kötü günlerden insanlık, azıcık akıl almış olarak çıkar.
Bilime,sağlığa, sağlığın çalışanlarına gerekli önem ve ihtimamı gösterir.

gel pisi pisi gel..

Hava şahane, 2019 kasım ayı pastırma yazı, unutulmayacak güzellikte sıcak,mavi,güneşli havalarla geçiyor. Tabii ki her anını açık havalarda değerlendirmeye çalışıyoruz. Sahil harika bu günlerde. Müdavimi olduğumuz yerler var.Mesela yukarıda resmi görülen yer. Ama manzara değil dikkatimi çeken ,bu kedicik :)
Buraların,bu sahilin kedileri bol.Rahat rahat dolaşırlar.Hepsi besili.Masada tabağınızı gördükleri anda yanınızda bitiyorlar. Herkes bir şeyler veriyor. Yarasın pisilere.
Ama bir tesiste şu manzara olmamalı ,diye düşünüyorum. Self servis ,herkes arzu ettiği yiyeceği ,içeceği alıp masasını seçip oturuyor. Yiyip içtikten sonra masaları toplayan olmayınca ,müşerilerin tepsileri bırakabileceği bulaşık toplama arabası falan da olmayınca,iş kedilere düşüyor. Yiyen kalkıp gidiyor,kediler hoop, zıplıyor masaya ,toparlıyor kalanları. 
Olmadı İBB Sosyal Tesisler.
Azıcık daha temiz, azıcık daha bakım lütfen.Demir sandalyeler zaten mabada gerekli eziyeti ediyor,takır takır oturulmuyor.Beyaz boyaları dökülmüş artık.Masa üstündeki camlar ,çoktan kalktı üzerlerinden. Sandalyelere konulan minderler leke içinde,yağ mıdır, kedi suyu mudur ,artık neyse, oturulacak hali yok.Ucuna ilişirsiniz ancak.
Memlekette işsiz çok, ama bakınca çalışan eleman da yok?
Nasıl olacak bu işler güçler..
bilemedim.Kedi kardeş ,sen yemene bak.
ben öyle söylenmeye geldim bu gün.

Burgaz Ada

pudra şekerim
İstanbul'da bunaldım, şöyle kafamı dinleyip, sanki küçük bir sahil kasabasına gitmiş hissi yaşayayım derseniz,atlayın motora ver elini Burgaz Ada.Prens Adalarının 3.büyük adası. Sessiz, sakin.Tabi bu gideceğiniz zamana bağlı.Hafta içi ve günün biraz daha erken saatlerinde giderseniz kalabalığa maruz kalmadan,adanın sokaklarının, sahilinin,çay bahçelerinin ,mis gibi havasının tadını çıkartabilirsiniz. Tıpkı bizim gibi...
Prens Adaları
Burgaz Ada'da gezilecek yerler arasında , güzel hikayelerin meşhur yazarı  Sait Faik Abasıyanık'ın adada yaşamını sürdüğü,sonradan müze haline getirilen köşk var.
(müze ücretsiz,p.tesi-salı kapalı)
İstanbul
Burgaz Ada'da fayton turları hala yapılıyor ancak kaldırılacağı yolunda söylentiler var.
Burgaz Ada'da diğer adalarda olduğu gibi bisiklet kiralayıp gezebilme imkanı var.Ya da adımlarınıza güvenip tabana kuvvet ,küçük adanın sokaklarında ,sakin ,sessiz huzurlu bir gün geçirme şansı sizleri bekliyor.


İstanbul
Burgaz Ada'da hemen iskelenin karşısında Ergün Pastanesi çok methedilmişti.
Tam da adası gibi küçücük bir pastane.Biz de uğrayıp bir çay içip yanında da yine çok methedilen  Çilekli Milföy pastasından yedik.Nasıldı derseniz,ben öyle pek tuzlu tatlı karışımı şeylerden hoşlanmam. Ama bu dengeyi iyi sağlamış,güzeldi.Gitmişken denenir.(Pastanın vişnelisi de var).  
Burgaz Ada
Pastane ,cafe dışında sahil kenarında rakı-balık yapabileceğiniz ya da sadece
et, pide,tost yiyip, kahvaltı edebileceğiniz sevimli küçük sahil lokantaları, aperatif şeylerle karnınızı doyurabileceğiniz ufak büfe tarzı yerlerde mevcut tabiiki.
Burgaz Ada'ya Anadolu yakasından Bostancı'dan gidiliyor sadece.
(Keşke Kartal ya da Pendik ya da Maltepe 'den de gidilebilse)
Şehir Hatları da çalışıyor, motorlarda.   
Bilet ücretleri;7 TL.
İstanbul Kart geçerli ve  indirimli .



Beylerbeyi Sarayı

pudra şekerim blog
Evet,  İstanbul havası soluyacağınız yeni bir yazı ile haftaya başlangıç yapayım dedim. Beylerbeyi Sarayı, ki  karadan ayrı denizden ayrı güzellikte görülen bu muhteşem yapı ,İstanbul'un nadide mücevherlerinden birisi kanımca. Şehir ne kadar dağınık , kozmopolit, karmaşa içerisindeyse , mimari açıdan aralarda serpiştirilmiş bu muazzam güzellikteki tarih kokan yapılarla ,kendini kurtarmayı başarabiliyor. Keşmekeşliğin içinde ,soluğunuzu kesen güzellikleriyle tarihi miraslarımız bizi yine 'ne güzel bir şehirsin, ey İstanbul!'  moduna  geçiriveriyor.
pudra şekerim blog
Beylerbeyi Sarayı yazlık bir saray olarak ,  boğazın hemen kenarında inşaa edilmiş.Yabancı devlet adamları, misafirler bu sarayda ağırlanmış. Sultan 2.Abdulhamit tahttan indirildikten sonra, 1918 'deki vefatına kadar , son 6 yılını bu sarayda geçirmiş.
Sarayın 24 odası, 6 salonu var.Taban döşemeleri rutubeti önlemesi bakımından Mısır'dan getirilen hasırlarla kaplı.Hasırların üzerine Hereke  halı ve ipek dokuma fabrikasında üretilmiş halılar serili.Oda ve salonlarda Yıldız çini ve porselen fabrikasında üretilmiş vazolar, duvarlarda büyük aynalı konsollar, tavanlarda Fransız kristallerinden yapılmış ışıl ışıl dev avizeler takılı. Bunun yanısıra porselenler, mobilyalar, genellikle denizcilikle ilgili tavan resimleri ayrı bir güzellikte.
pudra şekerim blog
Sarayın sadece ana binası ziyarete açık.Deniz köşkleri, üst bahçelerde Sarı Köşk, Mermer Köşk ve Ahır Köşk ziyaret kapalı.

pudra şekerim blog



İçeride resim çekmek yasak, biz bilmiyorduk , uyarılmadan önce bir kaç tane çekivermişiz.
Müze pazartesi-perşembe hariç haftanın diğer günleri açık.
Bilet ücreti; 40 TL(turistlere) bize yani TC.vatandaşlarına;
                    20 TL.
                    Sadece bahçede dolaşıp, çay kahve içeceğim derseniz giriş;
                    5.-TL...   (bir bardak çay da 5.-TL)
                    Ücretsiz verilen elektronik rehber ile ayrıntılı açıklamalar eşliğinde
                    müzeyi rahatça gezebilirsiniz.

Demiryolu Müzesi

 Sirkeci'de, garda 2005 yılında açılmış bir'' Demiryolu Müzesi'' var.
Sanırım eski bekleme salonlarından biri ,müze olarak değerlendirilmek istenmiş.
Genelde tarihi Sirkeci Garındaki korunması gereken 300 parça eserin sergilenmekte olduğu,nostaljik, güzel bir müze.
Sadece evraklar, makinalar, araç gereçler,belgeler,mobilyalar vs..hepsi dar bir alanda gösterilmeye çalışılmış, biraz sıkışık olmuş.
Keşke biraz daha geniş bir yer ayrılabilseymiş.
Böylece kasvetli havasından biraz kurtarılabilirdi.
Neyse ki ziyaretçileri var, bizim gibi demiryolu meraklıları, dışarıdaki ''şarküteri fuarı'' denilen yerden kendilerini kurtarıp, müzenin içerisinde nostaljik bir yolculuğa çıkabiliyorlar.











Bir kaç fotoğraf çekip paylaştığım müzeyi umarım daha çok kişi ziyaret eder.
Ziyaretçileri artarsa belki biraz daha ihtimam gösterip,
Sirkeci Garına yakışır bir müze haline getirirler.

Müze Pazar ve Pazartesi hariç haftanın diğer günleri;
09.00-12.30 ve 13.00-17.00 saatleri arası  açık ,gezilebilir.
Müze girişi ücretsiz.



Karşıya geçmek..



Her şehirin kendine özgü kelimeleri, deyimleri, anlatımları vardır. Mesela İstanbul'da boğazın iki yakası arasında gidip gelmekten ''Karşıya geçmek'' diye söz edilir. Biz Anadolu yakasındakiler için köprü ile ya da motor, vapur gibi vasıtalarla Avrupa yakasına geçmektir. Bizim ilçemiz de deniz kenarı, adalar manzaralı, güzel bir sahili var.Ama tabii ki boğaz sahili, her İstanbul yaşayanı için apayrı bir yerdedir. ''Boğaza gezmeye gitmek'' özel ve güzel bir gezidir.
İstanbul'da yaşamanın tüm meşakkatli yanlarına bir perde iner, kendinizi bu şehirde yaşadığınız için çok ama çok şanslı hissedersiniz.

Boğaz kenarında sıra sıra dizili semtler arasında bizim en sevdiğimiz yerlerden biri Sarıyer. Yıllardır hep aynı olan, bozulmayan, betonlaşmayan çehresi bizi kendine çekiyor.Malum İstanbul'da betonlaşmadan en çok nasibini alan yerlerden biri de bizim yaşadığımız ilçe,Kartal. Dolayısıyla Sarıyer'i gezip dönünce insan kendi ilçesi için üzülüyor.

Neyse bu gün güzel şeyler paylaşmaya niyetliydim.
Öyle de olsun.
Hem güzel hem de lezzetli  olsun üstelik.
Sarıyer'de ne, nerede yenir için, ufak bir öneri benden sizlere.
😉


Haftanızın tatlısı da tuzlusu da ağız tadıyla geçsin.
Güzel bir hafta başlangıcı diliyorum...

şaşırtı ceza



Arada sırada E-Devlet'e girip hesabınıza bir bakın. Umulmadık sürprizler
orada saklanmış olabilir. Biz tatile gitmeden önce, öylesine bakarken
alnımıza şak! diye  bir trafik cezası pusulası yapışıverdi. Tabi pusula falan
lafın gelişi. Sadece araç plakası, anlamadığım rakamsal kodlar ve 108-TL
ceza. Şaşırdık! öyle trafikte fink atmışlığımız yoktur, bu yaşta pek dikkatli
gidip geliriz. Kodları araştırdık ki bizim koda tekabül eden 108-TL bedel,
yanlış park yeri cezasını gösterirmiş..
Tarih 16 Nisan. Tabi bu yaşta hafızayı zorladık
 ''ayol biz 16 nisan da nereye gidip nereye yanlış park etmişizdir'' Aradan üç ay geçmiş.Bahar geçmiş, seçim geçmiş, yaz geçti geçecek.
Üstüne üstlük eşim asla otopark dışına park etmez,valeye vermez. Çıkamadık işin içinden.
Öyle kaldı .Herşeyler affa girer, bizim ki affa da girmez ya ,dursun bakalım böyle yeri yurdu belli olmayan ceza mı olur,diye bıraktık.
Tatil dönüşü şak! bir muhtarlık ihbarnamesi''Geldik yoktunuz'' gibilerinden.
Bu arada biz tatildeyken muhtar face hesabından yazmış;
''Minibüs yolunda kaldırım kenarlarına park eden araçlara trafik cezası kesiliyor,
bilginiz olsun'' ,diye ama bizim evin otoparkı var, bu cadde üzerinde park etmişliğimiz ,en fazla 5-10 dakikalığına o da kırkda yılda birdir.
Gidip muhtardan ihbarımızı alınca ,108-TL 'lik cezanın nedeni fotoğraflarla
elimize geçip anlaşıldı.Uzaktan yakından fotolamışlar güzelce.
Efendim olay yerinde; muhitimizde anlı şanlı reklamlarla, konserlerle açılan bir AVM'nin cadde üzerinde, trafik çizgisi ile park olarak ayrılmış yerinde onlarca,dizili araçtan biri olarak fotoğraflanmışız. Sanırım bir kamera varmış.Yola paralel çekmişiz, önümüz arkamız park halinde, dizi dizi araç. Çünkü orada ne bir park yapılmaz levhası var ne de trafiği engelleyecek bir durum. AVM yeni açılmış,araçlarda ön tarafta ayrılan yere sırayla parketmiş, ancak oltaya takılan balıklar gibi, belki de hepsine artık bilmem ya da biz piyango şanslısına, 108.-TL lik cezalar yapıştırılıvermiş.
Kısa gündeki kar.
Cezamızı paşalar gibi gidip ödedik.İçime oturdu mu oturdu.Evde bulunsaydık ihbarı aldıktan sonra 15 gün içinde yapılan ödemelerden indirim yapılıyor.Ama ilkbaharda kesilen ceza, taa sonbaharda mı gelir kardeşim.
Şimdi gördükçe merak ediyorum ben;
her hafta sonu sahil boyu ,hemde en işlek caddede mangal yapıp piknik yapıcaz diye,çift sıra araç park edenlere ceza kesiliyor mu? diye
Geniş  kaldırımlı,dar cadde ve sokaklarda, banka önlerinde, işyeri, dükkan,
okul önlerinde trafiği felce uğratarak park edenlere ceza kesiliyor mu? diye .
Trafik önemli, kontrol edilsin.
Yola çıkınca ''telefonla konuşmadan araba kullanan ''yok mesela.Herkesin
bir eli direksiyon bir eli kulağına yapışık gibi..
Bunlar da görülsün.
Emniyet kemeri taksın herkes; taksilerin müşterisi, okul servislerinin öğrencileri
özellikle.
Öğrenci demişken,
bugün 17 eylül..
Okullar açıldı,bizim evin önünde bir okul olduğundan bunu en net farkedenlerdeniz. Bir neşe ,bir canlılık geldi sokağımıza.Tüm öğrencilere
başarılar ve zihin açıklığı diliyorum.


Kısa Boğaz Turu

Metro tahminimizden daha kalabalıktı.İş saati değil ,kalabalık yoktur,diye düşünmüştük ama varacağımız istasyona kadar ,uzun bir süre ayakta yolculuk ettik.Hüzün kokan romantik isimli Ayrılıkçeşmesi durağında yolcuların çoğu indi. Aktarma yapılan durak,Ayrılıkçeşmesi. Metronun yeryüzüne çıktığı istasyon.Yolcular sonra tekrar yeraltındaki aktarma istasyonlarına doğru hızlı hızlı yürüyen merdivenlere koşturdular. Bizim acelemiz yoktu. Marmaraya bindiğimizde, bir durak sonra ineceğimizden, kapıya yakın koltuklara oturduk.Metro boyunca, bizim eski banliyö tren yolumuzun ne zaman yapılıp ulaşıma açılacağını , seçimin bunu nasıl etkileyeceğini konuştuk .İnsan çok , ne kadar yol yapsan yetmez. Sadece kendi memleket insanı değil başka ülkelerden pek çok insan da gelip İstanbul'da yaşamaya çalışıyor artık.
Sabah kahvaltıda Japonya'dan bahsediyorduk.Japonyaya gitmenin, insanı başka bir gezegene seyahat etmiş kadar değişik bir havaya soktuğunu anlatıyormuş ,bir gezgin videosunda. Çok sıkışık bir ülke ,işte her şeyleri sade,küçük odalı otelleri var falan diye anlatıyorlarmış ,ama aslında çok ferah bir ülkeymiş tabii ki geleneklerine bağlı ancak modern ,teknolojide çok ileri bir ülke Japonya,diye sohbet konusu yapmıştık. Motorda karşı sandalyede alnında boncuk boncuk terler, deri ceketinin düğmelerini boğazına kadar iliklemiş uyuklayayan Japon genci görünce bu muhabbet düştü aklımıza.Gülüştük.
Japon genci belki deniz tutmuştu belki turist olarak geldiği ülkenin havası.Hepsi genç ve hepsi modern giyimli bir gruptu.Kızların son moda gözlükleri
erkeklerin, şık ceketleri,pırıltılı kasketleri,tertemiz ayakkabılar,ellerinde telefonlar.Çoğu etrafını gözlemlerken ,benim yanımdaki çift ha bire telefonda mesajlaşmakla meşguldü. Beş yada altı yaşlarındaki kız çocuğuna bayıldım.Tam bir çizgi film kahramanı bıcırık,animeden fırlayıp motora konmuş gibi. İstanbul'u ve Boğaziçini gezmek için harika bir gün seçmişler.İstanbul'un her mevsim büyüleyici günleri olsa da en çok Nisan sonu Mayıs başı görülmeli derim.
Erguvanlarn açtığı zaman.Yeşille sıklemenin karıştığı,  hem suda hem havada en güzel mavinin harika manzaralar yarattığı havalar. Denizin üzeri bile ,bir ceketin ısıtabileceği kadar eser ancak.Püfür püfür rüzgar.
Martılar eşliğinde yalıları, boğazın iki yanını tutmuş Rumeli Hisarı, Anadolu Hisarı, deniz kenarlarındaki yalı camiileri, Sarayları, bu kez üzerinden değil altından geçeceğiniz Boğazın incisi köprüleri, Kuleliyi  hayranlıkla denizin üzerinden izlersiniz.


Motorda sizden başka ülkelerden gelmiş mesela benim japon olduları konusunda ısrar ettiğim ama belki başka ülkeli olan uzak doğulular, kıyafetlerinden belli orta doğulular,güzellikleriyle baktıran Ruslar var. 
Bizim insanım yok mu? Olmaz mı.Daha İskelede beklerken beraberdik.Yanımıza oturup iki arada sohbet ettiğimiz orta yaşı geçmiş bir hanım, elinde bastonu ile ancak yürüyebilen babasını getirmiş.Yaşlı adam; ''bizde bir boğazı görelim ,dedik'' derken gözlerini mavi sulardan ayırmıyordu.
 Karşımda genç bir anne var.Yaşı dört yada beş olan oğlu ile gelmiş.Avm'leri değilde Boğaziçini tercih etmiş çocuğu ile vakit geçirmek için,kutlamak lazım kendisini.Birde yine yaşlıca iki bey var, sanki namaza kadar vakit değerlendirelim ,şöyle bir dolanalım boğazda demişler ,havasındalar.Gezi boyunca da en çok fotoğrafı çekenlerden biriydi onlar. Bir çift daha vardı,çocuklarıyla bir de bizdik Üsküdar İskelesinden motora binen.Anlaşıldığı üzere  turumuz şansımıza fazla kalabalık değildi .Şehir Hatlarının da Boğaz gezileri var ama çok kalabalık.İyi ki rahatça fotoğraf çekip ,etrafı seyredebileceğimiz bu turu seçmişiz  ,dedik.
Çok sakin bir zamana denk getirdiğimiz , havamızı çok değiştiren bir boğaz
gezisi oldu.İstanbul'da yaşayanların sık yapması, İstanbul'a gezmeye gelenlerin mutlaka yapması gereken bir gezi.
Erguvan zamanı olursa şahane, olmazsa da her mevsim başka bir bahanesi vardır Boğaziçinin.
Mutlaka o bahane ile karşılaşırsınız.

(Boğaz gezi tur fiyatları; 12 TL ile 15 TL arası)