İki kış bitirdi üçüncüye girmeye hazırlanırken nihayet bitti. Tembel işi de diyebiliriz. Örnek çıkartayım diye başlayıp, hadi battaniye olsun bu, diyerek devam etti. Yazın hava sıcak diye örülemedi, bahar da biraz biraz devam edilmişti ha gayret diyerek sonbaharda son ilmek atılarak kenarları oyalanarak hazır hale geldi.
insan insanın ağusunu alır.
Nasıl böyle üçüncü sayfa ülkesi oluverdik.
Mutsuzluk kol geziyor. Her gün kötü asık yüzlü sunuculardan kötü haberlerle uyanıyoruz.
Etkilenmemek mümkün değil , kendi derdimiz yetmiyormuş gibi.
Dostumla konuşurken dedi;''.. aman derdim var deme..''
Derdim çoğalırmış, doğru da ne diyeyim,
müşkülatım var mı desem, endişe duyuyorum, tasalanıyorum mu?!
Dostla , candan arkadaşla konuşmak iyi geliyor. İletişim çağındayız ama samimi iletişim kurmak ne kadar zor?
Güzel haberlerle dolu zamanları hasretle bekliyoruz.
Not:* Ağu: Zehir
yine bir mahalle havadis yazısı..
Mahallemizin parkının yeni hali ☝ve eski hali👇.
Ne yazık ki bazı ağaçlar bu gelişimden muhtemelen fazlaca betona maruz kalmaktan dolayı kurudular, ortadaki bir iki zeytin de iyice zayıfladı,hastalıklı bir halde. Lakin bu sıcak havalarda özellikle geceleri sokak sakinlerinin can kurtarıcısı oldu park. Gece ışıklandırması bir futbol sahası ışıklandırması gibi olduğundan gündüz kadar kalabalık, çoluk çocuk mutlu ,cıvıl cıvıl keyifli vakit geçiriyor. Sorarsanız park bakımlı mı ? Asla:( İlk yapıldığında düzgünce dikilen çiçekler kurudu, çoğu çalıya dönüştü. Bir şeyi yaptıktan sonra kontrol ve bakımını da yapmak şart. Bu yaz gerçekten İstanbul için yıllardır görülmemiş sıcaklıkta geçti, özellikle nem oranı yüksekliği etkileyici idi. 39 hatta 40 dereceleri gördük, hissettik. Belki de o nedenle kurumuşlardır yoksa bakımsızlıktan değildir.
Çok az yeşil alan kaldı şehrimizde özellikle kendi yaşadığım yer açısından mahalle aralarında nefes alacak alan yok. Son aylarda dönüşüm adı altında eski binalar hızla yıkılıp yeni inşaatlara başlanıyor. Bunda tabii ki sorun yok ama çok yüksek katlı binalar olması mahalleri iyice bunalttı. Binaların yoğunlaşması, ekstra bir trafik ve park yeri sorununa neden oluyor. Artık sokaklardaki çift taraflı park yüzünden araba ile bir yere çıkmak çile haline geldi. Binamızın tam yanında boş bir alan vardı ve araçların park yeri olarak kullanılıyordu. Caddede bankalar çoğunlukta ,ekstra bir park yeri ihtiyacı oluyor bir de yukarı mahallelerden gelip marmaraya binecekler araçlarını buraya park edip, buradan trene geçiyorlar genelde. Bu alan bu amaçla park etmek için idealdi. Sokaklarda rahattı. Lakin belediye bu boş alanı önce güzelce temizledi, düzenledi, parke taşlarla döşedi ve İstPark yaptı. Bir görevli ve kocaman bir de fiyat tabelası dikti. Tabii ki bedava park etmeye alışan ahali hemen boşalttı burayı ve kaldırım kenarları , üstelik karşılıklı, park yeri haline geldi. Evet park etmek bile çok pahalı o yüzden tercih edilmiyor. Koca bir alan bomboş duruyor. Böyle bir düzensizlik. Yukarıdan bir cümle; Bir işi yaptıktan sonra kontrol etmek ve bakım şart. Acaba şehirlerde çalışan şehir planlamacılar var mı? diye düşünmeden edemiyorum. Onların fikrine hürmet ediliyor mu yoksa tamamen siyasi kararlara mı bağlı çevre düzenlemeleri, şehirleşme?!
İyi ki sahil şeridimiz var. Yürüyüş yolları ,spor alanları, çay bahçeleri, çocuk oyun alanları ile şahane, bu yakanın en güzel yerleri sahiller. Bir zamanlar mangal yakılarak piknik yapılması da İBB si tarafından yasaklanınca sahiller daha da gezilir görülür hale geldi çünkü öyle bir duman oluyordu ki neredeyse İstanbul sisi ile yarışır hale geliyordu bir de o yanık tavuk eti kokusu:( Rüzgarsız havalarda kesif bir duman altında kalınıyordu sahilden içerilere kadar. Bu konuda belediyenin kararı takdire şayan.
Güzel görmek algımı düzgün şeylere odaklamak istesem de zorlanıyorum. Hayat bir gün o da bugün demek lazım , öyle diyorlar ama her şeyi iyi güzel gösterince görmeye çalışınca da öyle olmuyor ki. Keşke olsa..
Mahallemizden havadisler bu kadar , bunları niye yazıyorum; çevremize karşı duyarlı olmalıyız diye düşünüyorum da ondan. Biz oturduğumuz yerlerden , sokağımızdan ,muhitimizden , mahallimizden sorumlu olmalı ,sadece sokak hayvanını değil ağacını, kaldırımını , sokağını da gözetmeliyiz,diye düşünüyorum.
Karanlık Kanyon ve kanyoning
Fırat Nehrinin kollarından Karasu nehri üzerinde yer alan Karanlık Kanyon, Erzincan ili Kemaliye (Eğin) ilçesi sınırları içinde bir doğa harikası. Burada yaptığımız bot turunda unutulmaz doğa manzaraları izlerken , kayalarda yaban keçileri de bizleri izliyordu şaşkın bakışları ile.Alışkınlar burada turistlere ve sporculara. Çünkü Karanlık kanyon hem bot turları için bir gezinti alanı hem de su sporları tutkunları için bulunmaz bir parkur.
Rafting, kano ve adını ilk kez duyduğum ''canyoning'' sporu Karanlık Kanyonda yapılabiliyormuş. Canyoning sporu yeni bir spor dalı , mağaracılık ,dağcılık gibi bir tür keşif sporu olarak başlamış , bir mağaradan ya da bir vadiden atlayarak ,yüzerek yürüyerek ,tırmanarak çıkmak ya da geçmek gibi eylemleri içeriyormuş. Karanlık Kanyon bu spor için adeta biçilmiş kaftan.
Mesela bu konuda düzenlenen spor etkinliklerinden birinde iki yakanın en yüksek yerinde gerili çelik bir halat aşağı (550M yükseklikten) *base jumping atlayışı gerçekleştiriyor adrenalin tutkunu sporcular. İnanılmaz heyecan verici olsa gerek.
Karanlık Kanyon'da görülmesi gereken bir başka nokta da çok uzun yıllarda tamamlanan Taş yol. Taş yol ;kanyonun yamacında 1870'li yılların başlarında sarp bir coğrafyada kurulu o zamanki adıyla Eğin'i Erzincan'a bağlamak için yapımına başlanmış bir yol. Bu yoldaki tünel ilk zamanlar el ile oyularak yapılıyormuş sonra yarım kalmış daha sonra devlet desteği ile bitirilmiş doğal bir kaya tüneli arada havalandırma delikleri de kayalara oyularak yapılan pencerelerden oluşuyor. Önceleri sadece yaya yolu iken sonradan araç geçecek kadar genişletilmiş. 7 km uzunluğunda ve üzerinde 38 tünel bulunan yoldan araba ile geçmek yürek isteyecek cinsten, tehlikeli bir yol ,sarp kayalar, bir tarafta uçurum ve keskin virajlar . Evet bu kanyon her yönü ile heyecan verici.Erzincan'ın Kemaliye ilçesi ülkemizde gördüğüm en güzel coğrafyaya sahip yerlerden biri ilk beşe girer sanırım. Güzel ülkemizin her yeri ayrı bir doğal güzellik barındırıyor. Lakin daha çok özen göstermeli ve kıymet bilmeliyiz. Tanıtımını çok daha iyi yapmalıyız.
muhitimiz..
Ne kadar dolaşırsak dolaşalım yine de şu manzaranın verdiği haz gibisi pek yok. Evimiz buralarda olduğu ,güzel manzaralı bu semtte yaşadığımız için şanslıyız. Bu gün olumlu bakmaya kararlıyım her şeye..
Levent Vadisi ve Arslantepe
Mayıs ayında yaptığımız orta Anadolu gezimizde son durağımız Malatya oldu. Uçakla Sivas'a inmiştik dönüş uçağımız Malatya havalimanından kalkacaktı. Malatya hala depremin izlerini büyük ölçüde taşıyor. Etrafında yeni binalar yapılsa da eski çarşıları binaları yerle yeksan olmuş halde duruyor ve hala konteynırlarda kurulmuş olan dükkanlarda alışveriş yapıyorlar. Şehrin içinde gezilecek yer kalmamış , bizi Malatya Akçadağ'daki Levent Vadisi'ne götürdüler. Milyonlarca yıl önce oluşmuş Anadolu'nun bu Büyük Kanyonu , Amerika'daki büyük Kanyona benzetiliyormuş.
Vadi jeolojik oluşumlarla ilginç doğa görselleri sunan uçurumları, mağaraları ,kaya renkleri ile görülmesi gereken 28 km. uzunluğunda harika bir doğa parçası. Kayaların en merkezi ve manzaralı yerine kafeterya içinde cam teras yapılmış. (240 m. yükseklikte) Kapalı bir cam teras ,aynı zamanda kafeteryanın cam tabanlı balkonunda açıkta dolaşabiliyorsunuz. (bunun için ayrı bir ücret alınıyor) Korkarım derseniz kafeteryanın iç kısımlarında oturup kahvenizi, çayınızı, gazozunuzu içebilirsiniz. Ayrıca yine cam tabanlı bir asma köprü var. Yükseklik korkusu olmayanlar için heyecan verici. Bu yapılar depremde hasar görmemişler.
Tabii ki Malatya'ya gidince Battalgazi'de bulunan ülkemizin en büyük *höyüklerinden biri olan Arslantepe'yi (M.Ö.5000-M.S.11.yy)görmeden dönemezdik. Kazılarda bulunan iki aslan ve bir kral heykeli Ankara Anadolu Medeniyetler Müzesinde sergilenmekte. Diğer buluntular burada sergilenmekte Aslanların ise benzeri yapılmış Arslantepe'nin özelliği aristokrasinin doğduğu ve ilk devlet şeklinin ortaya çıktığı resmi ,dini, kültürel bir merkez olması. Arslantepe Höyüğü Unesco Dünya Mirasları listesinde yer almakta..
Memleketimiz kuzeyi, güneyi, doğusu ve batısı her yönü ile ayrı bir tarihi ve coğrafi güzellikle karşılıyor ve şaşırtıyor bizi. Lakin bir yalnızlık bir sakinlik var buralarda ,belki hala depremin etkileri vardır. Oysa toparlanmak için daha çok tanıtılmalı, daha çok ziyaretçi gelmeli ,daha çok kıymet bilmeli.
*not: Höyük; eski yerleşim yerlerinin üzerinin zamanla toprakla örtülüp tepe biçimini almış haline verilen isimdir.
bir yemeklik..
bamya..
Pek severiz, soyması zordur biraz iyi soyulmazsa salyalanır. İster korukla ister limonla bol ekşili, kıymalı ya da sade domates soğanlı lezzetli bir sebze yemeği olur. Oldum olası ucuz değildi yarım kilo olarak satılırdı .Çünkü bamya bitkisinin hasadı zor, zahmetli. Tek tek toplanan, her gün kontrol edilmesi gereken aksi halde hemen büyüyüp kartlaşan bir bitki bamya bitkisi. Yine de ''Bir Yemeklik 30TL'' nedir ya hu! Sanırım bu zahmetli bitki artık az üretiliyor . Bir yemeklik demiş de sanırım iki kişilik yemeklik demek istiyor.