Bir Yazın İki Yüzü

 


Gurbetçi değiliz, tatilimize hasretle coşkuyla gelip , içimiz buruk ayrılalım memleket tatilinden. Bu ara çok sık videolar düşüyor medyaya. Çizgili tişörtlü beyler son model arabalarında 'şöyle memleket, böyle şanslısınız' diye güzellemeler yapıyor, Kapıkule'de giderken gözyaşı döküyor,' biz neler çekiyoruz oralarda' ağlamaları yapıyor. Hatta bir tanesi ''11 ay çalışıyoruz bir ay tatil için ''demişti de viral olmuştu sosyal medyada. Kardeşim burada da on bir ay çalışıyorlar ama kimse bir ay şöyle bir otel, gezi vs.tatili yapamıyor. Ne diyeyim, davulun sesi uzaktan hoş gelir derler, öyle işte demek ki. 

 Bizim tatil dediğimiz, dertlerimizi yanımıza alıp, evden ana-baba yazlığına  bir göç ve dinlenme molası. Yazlıktan eve dönüş  yine de 'of tatil bitti' modu yaratıyor. Oysa biz çalışmıyor , emekli olmuş , belli yaştaki insanlarız. Tatile gittik, tatilden geldik, lafı çalıştığımız dönemlerden dilimize yerleşmiş. Yoksa bize her gün tatil(Gurbetçi arkadaş bizim gibileri kastediyor sanırım) . Yazlıkta biraz daha rahat , biraz daha rutinsiz oluyoruz. Ev işleri peşimizden bizle tatile geliyor. Ama denize girmek var işin ucunda , tatilin en büyük lüksü. Ben kesinlikle deniz kenarı tatilcisiyim, oldum olası deniz kum güneşciyim. Ama artık sadece denizi kaldı olayın, güneş tansiyonu zıplatmaya başladığından beri deniz, gölge, sandalye üçlüsüne geçtim. Onunda zevki ayrı. Gençken yeterince ıstakoz gibi güneşin altında yatmışımdır, biraz da serin serin oturalım. 

Neyse, öyle böyle bu yaz da geçti sayılır. Üstelik bu yaz sadece deniz ve güneşle hatırlanmayacak kadar sıcak geçti, çok üzücü ,acı haberlerle geçti. Her rüzgarda evin arka taraflarında uzanan orman ve zeytinliklere bir ateş düşer mi tedirginliği ile geçti. O kadar çok üzüldüğümüz haber duyduk ki biz nasıl normal olacağız bilemiyorum. En çok neye üzüldüm biliyor musunuz? Susuzluktan hayatını kaybeden iki askerimize. İçim yandı, su içmek zul geldi. Hele bir de ormanları söndürmek uğruna,alevlerin arasında kalıp canlarını veren on genç insanımıza, itfaiyecimiz, kurtarma gönüllümüz. Ya hu! Ya hu! nasıl yakıcı bir yazdı. Gelecek günlere hep bir tedirgin yaklaşır olduk, sabahlara acaba kötü bir şey duyacak mıyız? diye gözümüzü açar olduk. 

Yok sayılmıyor bunlar, kulaklarımızı tıkayamıyoruz, görmemezlik edemiyoruz. En azından ben öyle hissediyorum. Bilmiyorum siz nasılsınız? Küçük ailemde mutluyum , deme şansım olsa da etraftan etkilenmeden duramıyorum. Yangın ormanı alevleri ile yakıp yutarken, dumanı ile de etrafındaki herkese kendini hissettiriyor. Ya görüyorsun mavi göğe uzanan kara dumanları ya da is kokusunu soluyorsun.

Eve döndük.. Tam karşımıza bina inşaatı başlanmış. Kazıp duruyorlar. Kaç kat çıkacaklarına bağlı gerçi ama Büyük Ada'lı mavi deniz manzaramızla vedalaşacağız gibi.Bizi biraz daha gri betonla karşılayan İstanbul, hoş bulduk .

1 yorum:

  1. Hoş geldiniz :)
    Ne yazık ki çok zor bir yıl geçirmekteyiz. Unutamayacağımız bir yaz yaşadık! Ne yazdan bir şey anladık, ne yediğimiz ve içtiğimiz sudan!. O, içimizi acıtan can kayıpları, hepimizi derinden yaraladı. Yangınlar bir türlü kesilmedi!. Elbet doğa, bir şekilde kendini yenileyecek ama giden canlar bir daha geri gelmeyecek!.:( Geride kalanlara Allah sabırlar versin. Dilerim bu acılar son bulur!. Fakirin bir somun ekmeğe sığındığı gibi, biz de her şeye rağmen, yine de hayata umutla bakmaya devam edeceğiz. Esenlikler dilerim.

    YanıtlaSil