kurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
kurgu etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

kim bilir kim?

 Bugün ilham verici bir şeyler olsunda yazayım ,diye beklerken garsona bir kahve söyledim.'Kahve makinamız bugün bozuk', dedi. 'O zaman çay olsun 'dedim, bıkkın bir şekilde yürüyüp gitti. Elindeki adisyona bir çarpı koyup şekerliğin altına sıkıştırmayı da unutmadı. Elim çenemde masaya dayalı oturup dururken yanımda bir karaltı belirdi. Tepemde dikilen dalgalı saçlı kocaman kafalı, zayıfça, uzun boylu bir adam öylece bekliyor. Kirden tozdan rengi kaçmış yeşil mi gri mi belli olmayan kalın montun yakasını sıkı sıkıya kapatmış, fermuar boynuna kadar çekili. Ayağında yine rengi belirsiz koyu renkli bir pantolon, ayakkabılar sağlam ama sanki ayağına iki numara büyük. Tedirgin oldum birden. Orada oturan, çayını içip sigarasını tellendiren onca insan ,neredeyse hepsi adama şöyle bir bakıp ,sonra yokmuş gibi sessiziliğe kaçtı. Yanımdan gitmemekte ısrarlı, bekliyor, bana da sanki kal geldi derler ya o haldeyim. Çaresizce garsona baktım, yok. İlhamın geleceği varsa bile gelmez, gelmişse bile köşedeki çınar ağacının arkasından bana bakıyordur uzak uzak. O sırada elinde kağıt çay bardağı ile garson göründü, kirli kocaman ellerini montun cebinden çıkıp karton bardağı aldı, iki eliyle sımsıkı tuttu. Garson;' hadi 'dedi ,'al git çayını'. Gitmedi. Çayını teklifsizce ki tabiki beklemiyordum, masama bıraktı. Altında adisyon olan şekerliğe eliyle dalıp neredeyse bir avuç kağıtlı kesme şekeri cebine doldurdu. Kaskatı kesilmiş, hatta nefesimi tutmuş olabilirdim, nedensiz bir korkuyla. Oysa zarar vermeyeceği her halinden belli olan bir meczup, zavallı görünümlü, belki kimli belki kimsesizdi. Şekerleri aldıktan sonra çayını da alıp geldiği gibi sessizce hiç mi hiç konuşmadan uzaklaştı. Şekerlikte bir iki şeker kalmıştı. Garson çayımı getirip bıraktı. Tabi ki ilham da beni bıraktı, ağacın arkasından fıydı gitti. Bu günlük çayımı yalnız başıma yudumlamaya başladım.. 


taşınmak istiyorum..


..
Güzel ağacım!
Sen kurduğun zaman
Biz de inşallah
Başka mahalleye taşınmış oluruz.
                                                    Orhan Veli

Şehriye teyzenin kızı geçtiğimiz yaz emekli oldu. Hemen her büyükşehirli emeklisi gibi buralardan tası tarağı toplayıp ''Küçük bir sahil kasabasına yerleşme'' hayali edinmiş. Bizimki geçen gün dertleniyor yine;
-N'apacak oralarda,tamam yazları çok güzel bizim oralar ama kışın pek ıssızdır be güzel kızım. Yaz bitip sonbahar gelince peyderpey boşalır, önce okullu aileler gider, havalar iyice soğuyunca bizim gibi uzun kalanlarda döner.Leylekler misali oradan buraya göçerler. Sokaklar kalır öksüz. Hasta olsan doktor bulamazsın, hastane de yok zaten doğru düzgün.
 -Tamam da Şehriye teyzecim, sen kendini de katıyorsun gibi.Beraber mi gidelim dediler yoksa,
Demez olaydım,  bozuldu lafıma sanki.Şöyle dikeldi koltukta, kahvesini höpürdetip, bir yudumda suyundan aldı. .
-Aman yok, çağırsalar da gitmem zaten.Yetiyor bana yazları orası,kışın otururum sıcacık evimde.Zaten bacağım fena yoruyor, doktor tedavilerim falan..
derken laflar boğazında düğümlenip, başladı mı sana ağlamaya. Hömküre hömküre ağlıyor koskoca kadın. N'apıcamı şaşırdım!.
-Ayol ne işin var senin oralarda anacığını bırakıp gideceksin, yazları gideriz kalırız, temelli de ,neymiş. Çiftlik alacaklarmış da, tarım yapacaklarmış da..,
diyor diyor ağlıyor.
Sürahiden bir bardak dolusu suyu götürdüm hemen bir dikişte içti.Bağrını açmış eliyle boynuna boynuna yelliyor. Neyse sustu,kendine geldi biraz.
-Ah ahh damat giriyor aklınaa, yoksa benim kızım anasını bırakıp gitmez.
-Hay allah Şehriye teyzecim yaa, neyse hayırlısı, diyecek oldum
-Neymiş dostluklar sıradan yalanmış,hayat zaten çok pahalıymış,trafikmiş  yıllardır bıkmışlar efendim,gidecekmişler. Orada bağ bahçe işi yapacaklarmış. tavuk yetişirip, taze yumurta üreteceklermiş..Çok anlarlarmış gibi.
Olmazsa torun senle kalsın diyor bi de, okul kazanırsa, bak bak! ..
Bana ,sen de gel anacığım diyeceğine, kız burada senin yanında okur, diyor.Torunumu severim ,o benim biriciğim o ayrıı, ama, ayol genç kız, koca İstanbul , ben nasıl başa çıkayım, bu yaşta meraktan ,evhamdan tez vakitte hoop tahtalı köye.
-Ay gecinden versin Şehriye teyze, dedim.İki parmağımın ucuyla kulağımı çekip,sonra sehpayı tık tıkladım..
İçini çeke çeke ,kahvesini içti,
teselli edemedim ne yazıkk.
***
Şehriye teyzenin kızı ve onun gibi binlercesi emekli olup sahil kasabalarına,köylerine, memleketlerine dönme hayalleri içerisinde yaşıyorlar.
Hatta işinde gücünde olanlar bile , daha sakin ve huzurlu hayat arayışı ile başka yerlerde ,başka işler kurma peşine koşuyorlar.Biraz imkanı olan gerçekleştiriyor, elinde olmayan hayalleri ile avunuyor.
Büyükşehirler insanları bunaltır oldu. Hayat pahalılığını bir kenara koysak bile trafik tek başına insanların kaçış sebebi. Herkes asabi, yüzler asık.
İnsanlar, daha sakin, daha mutlu yaşamak istiyorlar. Şehrin hengamesi ile boğuşmaktansa küçük yerlerde yaşayıp, hayatın varlığını hissetmek istiyorlar.
Komşuluk yapmak, insanlara gülümsemek ,istedikleri şeyleri üretmek,
temiz hava almak, temiz su içmek istiyorlar. Bakın şöyle etrafınıza herkesin aradığı , tek kelime ,''huzur'' olmuş.
Bu ortamlara doğan gençler belki alışkın, ama orta yaş ve üzerinin gerçekten kaçası, taşınası var bu mahallelerden.
🎈
Diyesim geldi ;bırak, Şehriye teyzecim , ket vurma kızının ve damadının hayallerine. Analık her daim destek olmayı gerektirir.Sal gitsinler.
Üzgündü.
Diyemedim,ana yüreği kıyamadım🎈