#pazar #istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
#pazar #istanbul etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Harlan Coben; Missing You

 Netflix'de *Harlan Coben imzalı beş bölümlük bir mini dizi izledim; Missing You. Harlan Coben romanlarının diziye çevrilmiş halini izlemeyi seviyorum. Bu dizide romandan uyarlanmış. Aile bağları, arkadaşlık ,aşk hem gizemli hem gerilimli olaylarla örülmüş ve bir şekilde umulmadık bir yöne çevrilip sonlanıyor. Kahramanımız güçlü bir kadın rolü çizen Dedektif Kate ,polis olan babasını bir cinayet sonucu kaybetmiş. Bu olayın ardında çok sevdiği nişanlısı da sırra kadem basıyor bir daha da asla irtibat kuramıyor onunla. Aradan on bir yıl gibi bir zaman geçmişken ,kaybolan bir profösör ve kaybolan bir anneyi arama çalışmaları sırasında Kate eski nişanlısının izine rastlıyor ,üstelik birbirinden bağımsız gibi görünen bu iki kayıp vakasının da aslında bağlantılı olduğu ortaya çıkıyor ve olaylar çorap söküğü gibi çözülmeye başlıyor. Kate bu olayları çözmeye çalışırken , kendini yıllardır annesi ve arkadaşları tarafından saklanmış sırların içinde buluyor. Bu sırlarda kayıplarla ilgili mi? O kadar da ipucu vermeyeyim, belki izleyecek olan olur.



Not*Harlan Coben Amerikalı bir roman yazarı, genellikle gerilim, korku, gizemli olaylar üzerine yazdığı romanları ile ünlü.

ev hali


Güzel bir kek yaptım, tart kek kalıbında. Bu kalıp sayesinde kekin içine istediğiniz krema veya sos koyabiliyorsunuz. Kek kabarmadan pişiyor iç kısmı boş kaldığı için başka malzemelerle doldurabiliyorsunuz. Beyaz krema pişirdim, üzerine de evde kalan son iki portakalla sos yapıp döktüm, uydurma tarifimle  şahane kek oldu.
Kısmetlisi de varmış, babamla annem de geldiler çaya. Köşedeki simitçiden simit almışlar. Bu simitçinin tam yanımızdaki binanın altına açılması iyi mi oldu kötü mü oldu bazen bilemiyorum. Sıkı müşterisi olduk , kahvaltı da çayda  çokça simit yer olduk. Allah için güzel yapıyor. Bize baya uzak bir mesafede idi ama fırının bulunduğu apartman dönüşüme girdi simitçi de bizim burada köşede yıllardır pastane olarak el değiştirip duran  ,bir türlü iş yapmayan dükkana taşındı. Meğer bu dükkan simitçi fırını olmalıymış, şimdi çok iyi iş yapıyor. Ne demişler iş bilenin kılıç kuşananın.
**

bir kaç günlük..

 Bugün haziran ayının birinci günü perşembe. Nihayet benim açımdan mutlu ve telaşeli, ülkem açısından karmakarışık ,gergin,heyecanlı bir mayıs ayını devirdik. Ben kızım sayesinde hayatta oynadığım ya da üstlendiğim  rollerden bir çeşidine daha büründüm, kayınvalide olma yoluna girdim. Çok mutluyum. İnsanı evlatları ile ilgili en mutlu eden olaylardan biriymiş. Zaten anne olduktan sonra, sanırım en mutlu ve en mutsuz olduğum anlar hep çocuklarımla ilgili. Kendimle ilgili olanları çabuk atlatıyorum, hüzünlerim, duygu dalgalanmalarım, öfkelerim gelip geçiyor ama en çok çocuklarımla ilgili olanlarda sarsılıyorum,kafama takıyorum  ya da coşuyor, seviniyorum. Belki normali bu belki benimki anormal..


****

Dün öğlen yemeğe çıkalım dedik ,bir yağmur bir yağmur, oturduğumuz mekandan kalkamadık adeta. sonra tam arkamızdaki masada youtube dan takip ettiğimiz Haluk Özdil'i gördük . Onlarda ailece yemekteydi. Kalkarken selam verdik, ne kadar hoş ve samimi ,biraz da şaşkın karşıladı. Sanırım kendisi de nasıl takipçileri olduğunu merak ediyordur:) İşte eşimde onlardan biri, sıkı takipçisi:)

Yediğimiz yemek biraz soğuk geldi fakat lezzetliydi, hani çıkarmışlar ama garson beklemiş tezgahta bizim masaya gelebilmesi için, gibi. Hesabı öderken bunu da ilettik kendilerine. Aman efendim hiç bu kadar ilgili bir işletmeci görmedim, adam çırpındı, yok yenisini getirteyim, yok şöyle, yok böyle. Hemen bize çay söyledi ki yemek üstü çay ikram edilen bir yer asla değil. Çıkarken kapıya kadar uğurladı. Şaka değil bu, şaşırdık! 


*****

Kurak Günler filmini izledim. Konu güzel, oyuncular, çekilen yerler güzel ,sade seyirci olarak beni mutlu etti, tabii bir çok ödül sahibi bir film. Lakin o sonu açık, konusu bitmemiş, yarım kalmış hissi yaratan filmleri hiç mi hiç sevmiyorum. Benim hayal gücüme kalmışsa son baştan da ben hayal edebilirdim konuyu, etmedim, sonunu niye edeyim. Seyirci olarak sonu olmayan filmlere 'sinir' oluyorum.


*****

Erikler kirazlar pazarda boy göstermeye başladı çoktan. Domatesler tadını buldu artık, yaz sebzeleri tezgahlarda sıra sıra dizili. Havalar ısınmasa da yaz geldi dedirtiyor artık ağız tadımız. Fiyatları için artık ahlanıp  vahlanmayacağım, herkese ne ise bize de o, madem ki yüzde elli iki bu düzenden memnun, e ben de memnunum o zaman..

*****

Elveda Haziran isimli bir romana başladım. Sarah Jio'nun .Baştan sarmadı diyebilirim. Çok sıradan, çok işlenmiş, öylesine bir aşk kitabı gibi. Onun için yavaş gidiyor.Umarım temmuza kalmadan bitiririm Elveda Haziran'ı.  Bazı romanları hemen bitmesin diye sindirerek okurum. Bazılarını heyecandan hızla bitiririm, bu ikisinden de değil. Şöyle güzel bir aşk romanı okumayalı epey oldu, var mı acaba?



*****


araba ve bir takım korkular.

Çınarcık in üzerinde beyaz bulutlar  sıra sıra dizili. Öyle güzel görünüyorlar ki. Ressam elinden çıkmış bir tablo gibi. Bizim buralarsa sönmüş kor gibi gri. Belki karşı kıyıdan da burası öyle görünüyordur. Takvimin yalancısıyım :) soğuklar bitti günüydü geçen gün, meğer yeni başlamış. Buz buz hava. Yakacık tarafları beyazlaşmış. Bizim mahalle İstanbul 'da herhalde en son kar yağan yerlerdendir. Buralara kar yağdıysa, diğer yerler diz boyu olmuş demektir. Bakalım bu pazar fena bir kar yağışı bekleniyor. 

Bu soğuk hava eskimeyen arkadaşlarla buluşmaya engel olmadı. Bu hafta iki günüm dost meclislerinde geçti. Dernek yemeği vardı, hem yardım toplandı ,hem eğlenildi. Diğer bir gün de bankadan eski çalışma arkadaşlarımızla buluştuk. Tabi bu buluşmalar güzel, lakin herkes ayrı bir köşesinde yaşıyor İstanbul'un ve buluşma için ortak nokta tespiti ve işte nasıl gidilecek nasıl dönüleceği buluşma ayarlamanın en düşünülen kısmı. Neyse derdimiz bu olsun sağ olsun sevgili bey benim şoförlüğümü yapmaya hiç üşenmez.  Buluşma mekanına götürdü ,almaya geldi  ,kıyamaz ,hiç şikayet etmez. 
Ehliyeti onun ısrarı ile yirmi beş yıl önce aldım. Yirmili yaşların başında geçirdiğim bir kaza bende travma yaratmış arabanın ön koltuğuna bile oturmaya çekinir olmuştum. Bu korkumu sevgili bey ile yendik, araba kullanmayı da onun ısrarları sonucu kendisinden öğrendim. Bu öğrenme süreci epey sancılı geçti, bol tartışmalı hem de öyle böyle değil tartışmalar. Küsüp arabadan indiğim zamanlar olmuştur bir kaç kez:) genelde araba kullanmayı bilenlere bu olay o kadar rahat bilinmesi ve anlaşılması gereken bir konu olarak geliyor ki acemiyi de kendi gibi düşünüyorlar. Neyse sayesinde iyi öğrendim sürücülüğü. O zamanlar düz vitesti araçlar ve sınav da tabi ,o arabalarla giriyorduk sınava. Şimdi otomatik vitesle de sınav yapılıyor ,en güzeli. Tabi ben ehliyeti  alıp ,kullanmada hala zorlanınca , düz vitese bahane bulup ,otomatik arabaya geçtik. 
İlk arabam ikinci el , kırmızı , tek kapılı Mazda idi.  Çok rahat bir arabaydı. Bazen keşke elden çıkarmasaydık diyorum .İlk sıfır arabamızı kredi ile alırken mecburen sattık. /Hey gidi hey ne kadar rahat araba kredileri alır ve öderdik/. Eşim de  rahat etti otomatik arabalarda, ne öyle vitesti debriyajdı uğraş dur. O zamanlar araba kullanmak bende bir keyifti ,işe arabayla gitmek, çocukları okula bırakmak, gezmelere gitmek falan. Sonradan  eziyet haline geldi, bir telaş eder ,bir panik yapar oldum. Çocukların okul zamanları onları getirip götürüyordum rahat rahat. Şimdi tedirgin oluyorum direksiyonda. Belki çok fazla trafik olması beni korkuttu bilmiyorum ama bunu aşmak ,tıpkı ilk zamanlar olduğu gibi/bu aralar en büyük isteğim galiba. Çünkü iyi gün var ,kötü gün var. Eve ikinci bir şoför lazım.  Tabi zor zamanlarda yine oturuyoruz sol koltuğa ama mecbur olununca. Acaba diyorum yaş ilerledikçe eski korkular yüzeye mi çıkıyor yine yeniden. Var mı böyle sonradan olan telaşlarınız, endişeleriniz sizin de ey güzel okuyucum?

Böyle işte, bol bulutlu manzaralı soğuk mu soğuk bir hava da bunlar geçti kalemden. Dışarda gaklayan martı ve kargalara da takılsa da arada kafam yine de bir şeyler yazmak iyi geliyor. 
Hepinize güzel bir pazar olsun...
Kestim..
 

 




güneşi seviyorum diyorsun..



Dün yılbaşından sonraki ilk buluşmamızı yaptık ailecek. Ana-baba ,kardeş ve eşi toplaştık. Yılın neredeyse dörtte üçü  Ayvalık'ta yaşıyorlar ,sanki onlar değil biz gurbetteyiz buralarda. Onun için kışın birarada olmak güzel oluyor. Bir kaç senedir kışları da Ayvalık'ta kalıyorlardı.Orası da baya soğuk oluyor şaka değil. Bu kış  İstanbul'a gelelim dediler lakin sanki Ayvalık havasını İstanbul'a getirmiş gibiler. Kardeşim günlük güneşlik İstanbul havası karşısında;
''valla kışı özledik şöyle kapalı havaları görmeyi uyanınca..'' dedi de doğru diye düşündük. Her şey zamanında olmalı.
Kuraklık kapıda mı yoksa?
Barajlarda su seviyeleri çok azaldı , diye altyazılar geçmeye başladı TV'deki haberlerin ekranlarından.Umarım susuz bir yaz geçirmeyiz.

Malum bir araya gelinince sofralar kurulmadan olmaz. Bir çay sofrası kuruldu dolayısıyla. Menüye ;Mercimekli köfte, Pazılı Pirinçli Burma Börek ,Kabaklı Soğanlı Kiş yaptım çayın yanına. Tatlılar da kardeşten geldi. Yedik içtik. Kilolara dikkat etmeliyim sözü yine pazartesiye kaldı.
Endokrin Doktoruma gittiğimde en stres yaratan şey o tartıya çıktığım dakikanın gelmesi .Bu sefer 6 ayı geçmişti gitmeyeli, kilo aldığımın da farkındayım. Doktor bey ;'buyrun kiloya da bakalım' diyince, baya ısrarcı oldum tartıya çıkmamak konusunda. Ama inatçı doktor , benden fena. Böylece aylardır yüzleşemediğim kilo rakamımla yüzleştik. Merhabalaştık. Umarım vedalaşacağız da. Neyse ki doktor bey telaşlanacak kadar bir şey görmedi, 3-5 kg nun lafı olmaz dedi. Şimdi bir dahaki randevuya kadar ne yapıp edip bu kiloyu azaltmam lazım. Bakalım,diyorum ve herkese güzel bir hafta diliyorum.




çay bahçesi pardon Cafe ..



Sanki ılık bir sonbahar günü yaşıyoruz bir kaç gündür. Her zaman gittiğimiz çay bahçesi cumartesi olması dolayısı ile kalabalık, her masa dolu. Ö. koştur koştur önden gidiyor,müşterileri kalkmak üzere olan bir masayı gözüne kestirmiş. Biraz geç kalsa, öteden hızla gelmekte olan sarı saçlı kadın ile gözlüklü adama kaptırabileceğimiz ama sayesinde kaptırmadığımız deniz manzaralı masamıza kuruluyoruz:) Hava güneşli ama batıdan batıdan esen rüzgar üşütüyor.  Gidip çaylarımızı da alıyor Sevgili Bey, oturuyoruz. İki çay 30 TL. Fiyat konusuna takıntılıyım bu aralar.Gezegene yeni düşmüş gibi oluyorum. Pet şişe su 10 TL. Geçtiğimiz bahar da Pelit'te bir kahve ye 15TL verince şaşırmıştık. Şimdi bir çay ' Cafe ' sıfatlı  orta halli çay bahçesinde 15 TL. Kahve 30 TL , hava soğuk salep içeyim derseniz 50 TL. Diğer ''ecnebi '' cafe fiyatları da 50 TL den başlıyor. Belki milyonlu rakamların olduğu dönemlerde Bankacılık yaptığım için, bol sıfırlı günlere geri mi döneriz ,düşüncesi sarmış olabilir beni, lakin o yıllar da bile bu kadar fiyat artışı hatırlamıyorum ben. Bu fiyatlarda acaba diyorum; artık ilçemizin de yavaş yavaş beynelminel /uluslararası/ mahiyete bürünmesi , mesela kasa  sırasında benim önümde genç iki Kuzeyli çift ve bebekleri,  salonda öndeki masada sıcak Güney ülkelerinden, daha ötedeki masada Afrika kıtasından geldiği besbelli olan komşuların oturuyor olması ,etken olmuş olabilir mi? Bana ihtimal dahilinde geliyor..
Neyse hava şahane, çay demini almış, manzara derseniz bence bu sahilin en güzel manzarası. 
Keyfimizi bozmayalım, çayımızı içelim, sonra biz yürüyüşe devam..