Evet şimdi de Koronavirüsünün sebep olduğu (Corona) (covid-19) Dünya Sağlık Örgütünce Pandemik (Küresel anlamda salgın) ilan edilen hastalık var.Ama ben yine de güzel bir şeyler olsun istedim.
İlkbahar geldi.Baharlar açtı.
Papatyalar keza, yeşil üzerinde sarı beyaz gülümsüyor. Oysa dünyada yaşayan insanların kalpleri buruk,yaşam sevinci örselenmiş gibi.Haberlerde telaşe mahal yok ,denilsede ,yine de sanki panik havası oluşturulmakta. Aynı konu devamlı dönüyor. Kendimi dışarı attım. En azından dışarıda her şey normal gibi görünüyor.Geçen sarı otobüslerde bir kaç maskeli insan, marketteki mavi plastik eldivenli kasiyer kız dışında hastalığı hatırlatan bir şey yok.
Hatta mangalcılar sahile çıkmış bile,ilk mangallarını kutluyor. Sanırım açık güneşli havaların Koronaya karşı etkili olduğunu düşünüyorlar. Marmaray istasyonuna giren çıkan dolu ,pek bir kalabalık. Yürüyen merdivenlerin başına oturmuş çingene çocukları birbirleriyle didişip, gelen geçenden bir şeyler isteyip duruyorlar. Zaten sudan çıkmayan ellerimiz, ha bre tekrarlan;
''Ellerini yıka, 20 saniye,kolonya kullan ,temiz ol vs. vs.'' nidalarıyla neredeyse kurumuşken bu çocuklara bakıyorum. Ten renklerini çözemeyeceğim kadar kararmış,güneşten yanık kirli yüzleri, yalınayaklar,saçlar yoluk yoluk. Kavga ediyorlar ,yoldan geçen esmer bir kadın ayırıyor onları. Ayırırken öyle bir hırpalıyor ki dövüyor sanıp ayaklanıyoruz.Ortalık bir karışıyor. Kadın en küçük olanlarını yürüyen merdivenlerin başına hırsla bırakırken büyük olanlar çoktan fıymış. Tam kadına minnetle bakacakken;
''Ağlayacağına Söyle Anana niye doğurmuş seni,sokaklarda büyü diye mi?!''
Çocuksuz bir kadının içi buz kesiyor.Suskunluk oluyor.Küçük oğlan burnunu çekiyor ağlıyor, kadın bırakıp gidiyor.
Yürüyen merdivenler ,üzerindeki bu kadar hengame ile şak, diye duruyor.Camiden çıkmış eve dönen yaşlı amcalar söylenip duruyor şimdi;
'' ya hu.. bu merdivenleri nasıl çıkacağız?!! '',diye.
Sarı saçlı garson kızımız çayları tazelemiş.Olaylara bakmaktan içememişiz.
Hesabı ödeyip kalkıyoruz.
Bu istasyon hep hareketli.
Corona şu an ,en son sorun gibi halleri var,etraftakilerin.Biz de öyle görünüyoruz.
Eve gelip haberleri bir açtık ki bir dizi önlemler. Okullar kapanmış. Ama havaalanları,camiler, kreşler, bakımevleri, dersaneler , AVM'ler ,istasyonlar, metrolar açık.Kalabalık olmaya müsait her yer açık.
Bir bildikleri vardır yine de böyüklerimizin,
Sanırım.Vardır.
Çok değil ,kısa süreler önce, çığda kaybettiklerimize, depremlere, şehit olan gencecik fidanlara yanıp yakıldık. Sığınmacıların hallerini görüp vicdan sızlattık.
Şimdi de hastalık.
Moralimiz diplere değdi.
Bari gelen şu ilk bahar güneşi içimize sıcaklığını, güzelliğini bıraksın da
nefes alıp, yaşamaya fırsat bulalım.
Papatyalar keza, yeşil üzerinde sarı beyaz gülümsüyor. Oysa dünyada yaşayan insanların kalpleri buruk,yaşam sevinci örselenmiş gibi.Haberlerde telaşe mahal yok ,denilsede ,yine de sanki panik havası oluşturulmakta. Aynı konu devamlı dönüyor. Kendimi dışarı attım. En azından dışarıda her şey normal gibi görünüyor.Geçen sarı otobüslerde bir kaç maskeli insan, marketteki mavi plastik eldivenli kasiyer kız dışında hastalığı hatırlatan bir şey yok.
Hatta mangalcılar sahile çıkmış bile,ilk mangallarını kutluyor. Sanırım açık güneşli havaların Koronaya karşı etkili olduğunu düşünüyorlar. Marmaray istasyonuna giren çıkan dolu ,pek bir kalabalık. Yürüyen merdivenlerin başına oturmuş çingene çocukları birbirleriyle didişip, gelen geçenden bir şeyler isteyip duruyorlar. Zaten sudan çıkmayan ellerimiz, ha bre tekrarlan;
''Ellerini yıka, 20 saniye,kolonya kullan ,temiz ol vs. vs.'' nidalarıyla neredeyse kurumuşken bu çocuklara bakıyorum. Ten renklerini çözemeyeceğim kadar kararmış,güneşten yanık kirli yüzleri, yalınayaklar,saçlar yoluk yoluk. Kavga ediyorlar ,yoldan geçen esmer bir kadın ayırıyor onları. Ayırırken öyle bir hırpalıyor ki dövüyor sanıp ayaklanıyoruz.Ortalık bir karışıyor. Kadın en küçük olanlarını yürüyen merdivenlerin başına hırsla bırakırken büyük olanlar çoktan fıymış. Tam kadına minnetle bakacakken;
''Ağlayacağına Söyle Anana niye doğurmuş seni,sokaklarda büyü diye mi?!''
Çocuksuz bir kadının içi buz kesiyor.Suskunluk oluyor.Küçük oğlan burnunu çekiyor ağlıyor, kadın bırakıp gidiyor.
Yürüyen merdivenler ,üzerindeki bu kadar hengame ile şak, diye duruyor.Camiden çıkmış eve dönen yaşlı amcalar söylenip duruyor şimdi;
'' ya hu.. bu merdivenleri nasıl çıkacağız?!! '',diye.
Sarı saçlı garson kızımız çayları tazelemiş.Olaylara bakmaktan içememişiz.
Hesabı ödeyip kalkıyoruz.
Bu istasyon hep hareketli.
Corona şu an ,en son sorun gibi halleri var,etraftakilerin.Biz de öyle görünüyoruz.
Eve gelip haberleri bir açtık ki bir dizi önlemler. Okullar kapanmış. Ama havaalanları,camiler, kreşler, bakımevleri, dersaneler , AVM'ler ,istasyonlar, metrolar açık.Kalabalık olmaya müsait her yer açık.
Bir bildikleri vardır yine de böyüklerimizin,
Sanırım.Vardır.
Çok değil ,kısa süreler önce, çığda kaybettiklerimize, depremlere, şehit olan gencecik fidanlara yanıp yakıldık. Sığınmacıların hallerini görüp vicdan sızlattık.
Şimdi de hastalık.
Moralimiz diplere değdi.
Bari gelen şu ilk bahar güneşi içimize sıcaklığını, güzelliğini bıraksın da
nefes alıp, yaşamaya fırsat bulalım.
En azından hava içimizi ısıtıyor, doğa içimizi açıyor. Hoşgeldin ilkbahar :)
YanıtlaSilevet kötü havadislere inat, müthiş güneşli günler.
SilBahar geldi penceremize; vız gelir corona virüs bize vesselam.
YanıtlaSilumarım çabucak gelir geçer.
Silah evet yaaa evet bahar geliyo ne güzel ilk fotideki çiçek bari bahaneyle hep açık havaya çıkalım :)
YanıtlaSilgüzel havaları açık havada değerlendirmek lazım.
Sildoğa kendi bildiğince canlanıyor umarım herşey yoluna girer de ruhlarımız da birazcık canlanır
YanıtlaSilinşallah..
SilSorsak herkes haklı... sorsak herkes kendi doğrusunu yaşıyor...
YanıtlaSilDünya felaketlere alışkın, en kötüsünü bile bir şekilde atlatıp varlığını sürdürebiliyor. Oysa insan çok aciz.. bu anlarda hem bu gerçekle yüzleşiyor, hem de bencilce kendi acziyetine acıdığını göstermemek ya da kabul etmemek için türlü bahanelere sığınıyor. korkular en çok da bireysel... :)
Anladığım kadarıyla devam mecburiyeti olan eğitim kurumları tatil edildi... Bir alişverriş merkezi nasıl tatil edilmiyor, kişilerin inisiyatifine bırakılıyorsa bir cami, bir havaalanı, bir otogar da öyle... Onların kapatılması demek ülkede sıkıyönetim ilan etmek-dışarı çıkmayı engellemek demek... Bu boyutta olduğumuzu sanmıyorum. O sebeple her birey kendi aklını devreye sokup kullanımları ona göre ayarlayacak. Bir ay da avm lere gitmeseler ne kaybederler. Veya cuma namazları camilerde değil de evlerde kılınsa ne kaybeder insan... Ki bu konuda Diyanet'in açıklaması var. Cumaları evlerinizde kılabilirsiniz diye... En doğrusu ne yapıp edip aklımızı başımıza alıp ona göre hareket edeceğiz. Kalablık yerlere de gitmeyiverelim. Doğaya kaçalım... Kaçamıyorsak tenhalarda yürüyelim. Kuzey Avrupalıların uzun kış günlerinde-gecelerinde yaptıkları gibi "hygge" yapalım... Bu da geçecek elbet! :)
Hem bir parça polyannacılık yapmakta fayda var... İyi ki kışın kasvetli günlerine değil de bahara denk geldi bu süreç... Kırlar mis mis çiçek şimdi... Tadını çıkarmak gerek. :)
Belki İstanbul'da yaşamak daha fazla korkutuyordur bizleri.Çünkü çok çok fazla içiçeyiz, çok kalabalığız.Böyle bir salgının nelere mal olabileceği ister istemez tedirgin ediyor.Dünya sanırım insandan öcünü alıyor.
YanıtlaSilBahar insanlığa iyi gelir umarım:)