SİNEMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
SİNEMA etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
Hadi be oğlum..
Ali ,küçük yaşta annesini kaybetmiş, ona hem analık hem babalık yapan
babası Haşmet Kaptan ile küçük bir sahil kasabasında yaşamaktadır.Geçimlerini kıt kanaat denizden sağlamakta, yine de huzurlu bir hayat yaşamaktadırlar.
Bir gün Ali ,tek gecelik yaşadığı bir ilişki sonrası baba olduğunu öğrenir.
Oğlu Efe'ye bakmak zorunda kalır.Önceleri çok zorlansa da Efe ve babası arasında çok güçlü bir bağ kurulur.
Hayatlarına bir melek misali yerleşen Efe'nin doğuştan gelen
bir rahatsızlığı vardır. Etrafı ile hiç iletişim kurmaz.
Ali için zorlu bir hayat mücadelesi başlamıştır.Efe için ellinden gelen çabayı göstermektedir.
Tüm kasaba halkı da Efe 'yi korur ,kollar.
Fakat Efe onları duymaz, bakmaz, konuşmaz.Ta ki bir gece ,bir müzik sesi kulağına çarpana kadar..
Biraz ağır bir film.
Bu kış gününde yazı anımsatan , çekim mekanları
o kadar güzel ki ,filmin hüzünlü hikayesi rahat izleniyor.
Eski filmlerdeki gibi herkesin herkesle dost olduğu yardımsever komşuluk
ilişkilerinin yaşatıldığı bir mahalle havasındaki kasaba(Kaş) gerçekten
bir özlem yaratıyor.
Baba oğul ilişkisi hem Haşmet kaptan ile oğlu ,hem Ali ile Efe arasında
duygusal yoğunluğu fazlasıyla yaşatacak şekilde güzel anlatılmış.
Ama arada sorular var, şu neden böyle bu neden böyle diyorsunuz?
Artık o da sizin hayal gücünüze bırakılmış.
Bilmiyorum benim mi ağlayasım vardı ,diyeceğim ama seyircilerin
çoğundan burun çekme sesleri gelmeye başlayınca anladım ki
pek çok seyreden gözyaşlarını yanaklarına doğru bırakıvermiş.
Acıklı,mutlu,hüzünlü,neşeli yani pek çok duygulu bir film.
Tavsiye ediyorum.
Seyredin..
Ayla
Çok ağlayacakmışız, dedi kadın.Her seyreden öyle söylüyor.
Adam; bir yandan elindeki telefonla meşveret ederken,bir yandan kadına laf yetiştirdi;
Ben bakmam , çok acıklı sahnelere.
Çantasını karıştıran kadın ,diplerde bir yerlerde kağıt mendil paketini bulunca rahatladı.
Salonda salya sümük, akmasın diye burnun çeke çeke oturmak, hiç işine gelmezdi doğrusu.
Sinema salonu girişindeki kafeterya gibi döşenmiş lobide, kadınla adam karşılıklı oturuyorlardı.
Derken 6 nolu salonun kapıları açılıp ,
kendilerinden önceki seans seyircileri boşalmaya başladı. Kadın seyirciler çoktu,
çoğunun elinde birer kağıt mendil , gözleri yaşarmış ,filmin kritiğini yaparak ilerlediler.
Salon bir beş dakikalık temizlik arasından sonra ,yeni seans seyircilerini kabule başladı.
Hafta arası ve öğlen saati olmasından sanırım pek tenhaydı.
Yarım saat süren bir reklam kuşağından sonra nihayet
film başladığında, ceptelefonları kapatılıp ,
herkes perdeye pürdikkat kesildi.
Astsubay Süleyman Dilbiroğlu'nun anılarından kurgulanan filmle birlikte, 1950'li yıllara gitti salondaki seyirciler hep birden.
Sevdiklerini geride bırakarak ,bilmedikleri bir ülkeye bilmedikleri bir savaşa giden Süleyman Astsubay, Ali Astsubay ,Komutan Mesut ve diğer askerlerle savaştılar,
anası babası ölen küçük Kore'li kızı buldular, adı Ayla olsun dediler.
Ayla'nın Süleyman 'a bağlanması, ona baba demesi ,
Süleyman'ın Ayla'ı bırakmamak için göze aldıkları çok düşündürücü ,çok duygusaldı.
Belki en acıklı sahneler en son kavuşma sahneleri idi
ama kadını en çok etkileyen, filmin gerçek bir yaşamdan alınmış olması
ve en sonda gösterilen yıpranmış siyah albümdeki ,
sararmış gerçek savaş , gerçek asker ve gerçek Ayla fotoğraflarıydı..
'Savaşlarda, zamanın arasına, geçen acı dolu günlere ,
insanlar gülümseme ya da mutluluk serpiştirmeye çalışsa da,
şunu biliyoruz ki, asla ve asla savaşla ilgili filmlerde, anılarda
''mutlu son '' olamaz,'
diye düşündü kadın, film çıkışında. Islak mendilini cebine koydu,sinemadan çıktılar,
hava soğuktu, İstanbul 'a gri bulutlar gelmişti.''mutlu son '' olamaz,'
diye düşündü kadın, film çıkışında. Islak mendilini cebine koydu,sinemadan çıktılar,
UZAYDAN GELEN FIRTINA
Dünyada fırtınaların ,kasırgaların, sellerin, kuraklığın hüküm sürdüğü bir dönem gelmiş çatmış.
Bu dünya çapındaki iklim değişikliklerine ve doğal afetlere çare bulmak için tüm ülkeler tabii başta Amerika ve Çin ,Hollandalı adını verdikleri bir uzay istasyonu yapıp, uzaya kurdukları binlerce uydunun bağlı olduğu bir ağ ile bu hava olaylarını kontrol altına almayı başarmışlar.
Böylece dünyada yaşayanlar, normal hayatlarına dönmüşler.
Lakin bir takım kötü niyetler, bu iyi niyetli hava uydularını bir silaha dönüştürmeye çalışınca işler karışmış yine.
Devreye, Hollandalı denen bu uzay istasyonunu kurup, sonra hadi işin bitti diye yollanan bilim
insanı Jake giriyor. Önlenemez hale gelen doğal afetlere sebep olan uydu sorunlarını çözmek için uzay istasyonuna geri dönen Jake orada daha da farklı sorunlarla karşılaşıyor.
Bilim kurgu seviyorsanız,bu hafta bir sinemaya gideyim,diyorsanız,
size güzel bir film seçeneği olabilir''Geostorm''.
Başka neler var bu hafta vizyonda derseniz,
Blog arkadaşımız Film Gündemi nde neler gösterimde hepsi var..
S.G: Bilet fiyatları Maltepe Park 'da; 24 TL
Diğer AVM'ler de;35 TL.
Bunlar normal salonlar için.Çünkü bir de VİP salonlar var.Onların fiyatlarına hiç değinmeyeceğim.
(S.G;Söylemeden geçemeyeceğim)
Sokak Kedisi Bob
James ,anne ve babasının boşanmasıyla küçük yaşta uyuşturucuya başlamış bir bağımlı ve evsiz.
Hayatını gitarıyla sokaklarda kendi bestelerini çalarak yaptığı müzikle devam ettiriyor.Açlıkla, sefaletle mücadele ederken bir yandan da uyuşturucudan kurtulmak için kamudan yardım görüyor.
Böyle bir çaresizlik içindeyken Bob çıkıyor karşısına. Akıllı mı akıllı ,sevimli bir sarman kedi.
Bob'un hayatına girmesiyle James ,çok yalnız kaldığını düşündüğü yaşamında bir yol arkadaşına
sahip oluyor .Ailesini ve yaşamını tekrar kazanmak için yılmadan mücadele ediyor tabii Bob'un desteğiyle.
(Bu gerçek kahraman James Bowen, yanında da Bob)
(Bob filmde kendisi oynamış, arada dublör kedi de kullanmış tabii:)) )
Film ,gerçek bir hikayeden ve en çok satan kitaplar listesinde yer alan, bir çok ülkede satışa sunulan ''A Street Cat Named Bob'' adlı kitapdan uyarlanmış. Daha önce ''Haciko'' filmini izlemiştim .Bir köpeğin ne kadar sadık olduğu ile ilgiliydi. ''Bob'' da bir kedinin insanın hayatına nasıl güzel değebileceğini anlatması açıcından çok güzel bir film olmuş. Yine sulu gözlerim dayanamadı son sahnelerde.Bir baba oğul sahnesi yapmışlar, duygusaldı çok.
Hafta sonu için güzel bir film seansıydı bizim evde.
Denk gelirseniz izleyin.TV'de Desımart'da gösterimde.
vezir parmağı
Osmanlı döneminde köyün erkekleri , gittikleri savaşlardan dönemeyince erkeksiz kalan köy kadınları Sadrazama haber salıp erkek isterler. Konuyla ilgilenen sadrazam ,Müstesna baba adlı hizmetlisini bu işle görevlendirir. Müstesna baba farklı memleketli beş hamalı seçer.Savaşa götürüyorum sizi diye kandırıp , erkeksiz kalan köye düğün dernek kurmaya doğru yola çıkarlar. Bu arada köydeki kadınlara, Sadrazamdan haber geldiğini duyan Kadı efendi de olaya müdahil olup damat adayı olmaya kalkınca işler karışır.
Mahsun Kırmızgül'ün tüm filmlerini izledim.Özellikle ''Mucize '' çok beğenerek izlediğim bir sinema filmiydi. Vezir Parmağı piyasaya çıktığından beri aşırı tepki alıyor. Nedenini merakımdan filmi seyredelim bakalım dedim. Sonuçta düşüncem odur ki;
Mahsun kardeş, bu sefer zülfüyare fazlaca dokunmuş.
Mustang
Yönetmen Deniz Gamze Özgüven'in Türkiye'de çevrilmiş filmi ,
Fransa adına yarıştığı Cannes Film Festivalinde ödül kazandı.
Merak ettiğim filmi TV de izledik.
Karadenizin sahil kasabalarından birinde(İnebolu) yaşayan 5 kız kardeşin hazin öyküsü.
Kızlar henüz okul çağında, anne babalarını kaybetmiş,babaanneleri ve amcaları
ile yaşıyorlar. Güzel ve hayat dolu kızlar mahallede dedikodulara sebep olunca
babaanneleri tarafından adeta bir hapis hayatına zorlanıp okuldan da alınıyorlar.
Sonra babaanne ''Artık evlenme vakitleri geldi ''diye düşünerek,en büyükleri
Sonay'dan başlayarak kızları evlendirmeye karar veriyor.
İşte kızların hayatı bundan sonra tam anlamıyla altüst oluyor.
Zorla evlendirilmeye başlanan kızların en küçüğü Lale
sıra kendine gelmeden özgürlüğe ulaşmanın yollarını aramaya başlıyor.
Film abartılı , yok artık bu kadar da olmaz desek de, okuduğumuz 3. sayfa
haberleri ya da duyduğumuz , gördüğümüz bunca şeyden sonra daha da
beterleri var , diye düşünmeden edemiyoruz.
Ancak bunca özgür şen şakrak çizilen karakterlerin birdenbire
baskılanması tuhaf kaçmış , babaanne de amca da öyle çok muhafazakar
değiller oysa.
Yukardaki sahne kızların zorla kapalı giydirilmesini simgeliyor ki artık yaşadığımız
memlekette kapanma böyle olmuyor gayet iyi biliyoruz.
Birde başta pek anlaşılmayan amcanın ''iğrenç'' yüzü var ki babaannenin
kızların evlenmesini neden bu kadar istediği acı bir şekilde anlaşılıyor.
Bir evde olanlar üzerine bir film..
Olmuyor mudur? Oluyordur.
Olmamış mıdır ? Olmuştur, hem de belki bin beterleri.
Ama yurtdışında ödül almaya aday olan,bizi anlattığını iddia eden eserler,
genelde kötüleyen, eksik , yanlış ,olmamış taraflarımızı gösteren
eserler mi olmak zorunda .
Bunu anlamıyorum.
NOT: Bu filmi seyredip bu yazıyı yazdığımda henüz son günlerde gündemdeki,
çocuklara taciz, tecavüz ,cinayet haberleri ayyuka çıkmamıştı .
Haberlerde izlediklerimiz bu filmdeki konuyu bile masum bıraktı,
ne acı..
NADİDE HAYAT
tercihlerinizin arasına alabilirsiniz.
''Analı kızlı'' seans yapıp annemle birlikte izledik ,50 li yaşlarda dul kalana Nadide'nin
boşluğa düşüp kurstan kursa koşup ne yapacağını bilemediği hallerini;
En son diğer yaşıtları gibi umre ziyaretleri yapıp torununa bakmasına tam da karar
verilmişken
Nadide uyanıyor ve
yarım kalan rüyasının peşine takılıp kendi yolunu çizmeye ,
30 yıl önce kaldığı yerden devam ediyor.
Filmde what's up sahnesinde gülmekten gözümden yaş gelirken :))
Çağan Irmak yine finalde de hüzünlendirip ,gözlerimizi nemlendirmeyi,
bir iki damla yaş akıttırmayı ihmal etmemiş..
Çok güzel bir film , hem yaza hasret giderip, hem kendi yaşamınızdan
kesitler bulup, hem de Demet Akbağ ve Yetkin Dikinciler gibi
iki usta oyuncuyu zevkle izlersiniz.
Güzel bir hafta sonu diliyorum,
rüyalarınızı unutmayın yaşınız 50 de olsa...
Not düşmek adına; Cinemaxımum Maltepe temizliğe dikkat etmeğe başlamış artık,
bilet fiyatları; 19,5 TL.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)